"Yalancılık çirkinlikti, doğru sözlü oluş güzellik, yalancı ile bal yeme, doğru sözlü ile taş taşı."
Yazının başlığı bende öylesine açık, öylesine herkesi bağlayıcı bir yargı ki, bu başlıkta bir yazı yazmayı açıkçası ‘malum-u ilam ahmaklıktır!’ yargısının somut örneği olarak gösterileceği için hiç düşünmemiştim. Aklımın köşesinden bile geçmemişti böyle bir yazı yazmak. Ve fakat değilmiş! Bende açık olması başkalarında da açık oluşunu gerektirmiyormuş. Gerektirmiyor. Aynı kavramları kullananların farklı anlamlar yüklediği gibi ‘deyimler’e de farklı anlamlar yüklendiği gün gibi ortada. Kuşkusuz bu doğal bir şey. Her deyim herkeste aynı anlam dünyasının kapılarını açacak diye bir kural yok.
Sanal ortamda bir arkadaşın ‘güzelle taş taşı çirkinle bal yeme’ paylaşımımı paylaşmış ve o paylaşıma yorumlar düşülmüş. Bu başlıkta –güzelle taş taşı çirkinle bal yeme- bir yazı yazmamı o yorumlar zorunlu kıldı. Bambaşka bir mecrada yürütüldüğünü gördüm. Ereklediğimin – o deyimin bana çağrıştırdığı, bende açtığı anlam dünyasının- çok çok ötesinde yorumlar. Elinde çivi ve çekiç olan dünyayı o zaviyeden görür, meselince yazının başlığını herkes kendi ilgisi bağlamında değerlendirmiş. Deyimde geçen ‘güzel ve çirkin’ estetiğin konusu olarak algılanmış. Oysa ben o deyimin huy üzerine kurulduğunu öğrenmiştim.
İlkokul sıralarında. Canciğer bir arkadaşımın evinde arkadaşlar hakkında konuşurken annesi, Nazım için ‘Bırakın o çirkin gudubeti!’ demişti. Oysa Nazım –fiziksel görünüm olarak- içimizde belki en ahenkli olandı. Ne kafası bedenine göre büyük ya da küçüktü. Ne kepçe kulakları vardı. Ne yüzüyle orantısız burnu! Hayır! Ahenkli, orantılı bir bedeni vardı. Hem bir erkek için güzel-çirkin ne oluyordu?
Arkadaşım gülerek annesine; ‘Anne Nazım erkek, kız değil ki güzel çirkin olsun!’ dedi. Anne de kaşlarını çatıp ‘Al işte zevzeklik.. a evladım Nazım’ı bütün mahalle bilir ki yalancıdır.. hodkâmdır, bencildir, kendinden küçüklere karşı zalim merhametsizdir. Çığızdır (bozguncu), hilebazdır. O yüzden onunla fazla yüz göz olmayın.. hem atalarımız ne demiş? Güzelle taş taşı çirkinle bal yeme! Nazım’ın neresi güzel?’ demişti.
Arkadaşımın annesinin güzeli başkaydı çirkini başka. Mini minnacık da olsa fiziksel özelliklere bir gönderme yoktu. Fiziki özellikler gelip geçiciydi. Hem göreceliydi (izafi). Huy başkaydı. Ira, karakter, hangi kavramı kullanırsan kullan, sözü edilen huy güzelliğiydi. İstendik olan. Dünyanın neresine gidersen git bencil olan, yalancı olan, bozguncu olan, içten pazarlıklı olan, vefasız olan kınanır, uzak durulurdu. İşte bu uzak duruşu özlü sözle dile getiriyordu ‘güzelle taş taşı çirkin ile bal yeme!’
Bencillik çirkinlikti, elcillik güzellik, bencille bal yeme elcille taş taşı.
Zalimlik çirkinlikti, adillik güzellik, zalimle bal yeme adille taş taşı.
İçten pazarlıklı (iki yüzlü) çirkinlikti, olduğu gibi olan güzellik, iki yüzlü ile bal yeme, olduğu gibi olanla taş taşı..
Yalancılık çirkinlikti, doğru sözlü oluş güzellik, yalancı ile bal yeme, doğru sözlü ile taş taşı.
Vefa güzellikti, vefasızlık çirkinlik. Vefakârla taş taşı vefasız ile bal yeme!
Horgörü çirkinlikti, hoşgörü güzellik. Hoşgörülüyle taş taşı, horgürür ile bal yeme!
Cemal Çalık, 02.09.2019, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme, Sözcüklerin Düş Hâli
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.