Yorum tarihin ve sizin...
Erdoğan, 4
Eylül 2019 Sivas Kongresi'nin 100. yılı dolayısıyla Sivas'ta konuşurken Ahmet Davutoğlu
"AK Parti yönetiminin ihraç etmek istediği şahıslar değil daha önce
hatırlattığımız bu ilkelerdir. Söylediklerimizin arkasındayız" şeklinde bir tweet attı. Tweet ekinde linkini verdiği 22 Nisan
2019'da Facebook hesabından paylaştığı uzun laf kalabalığına ilke diyordu.
CHP-HDP-İP-SP ittifakının birleşik oyları karşısında 31 Mart sonuçlarını bile doğru analiz etmekten uzak bir fırsatçılıkla bugüne dek BBC, DW, VOA, Sputnik gibi Türkiye karşıtı yayınlar yapan medyadan derlemiş görünen yorumları alt alta yazmıştı: "..mahalli seçim sürecinde ve sonrasında her açıdan gözlenen savrulma ve dağınıklık aslında bu zaafiyetin yansımalarıdır." da diyordu mesela.
CHP-HDP-İP-SP ittifakının birleşik oyları karşısında 31 Mart sonuçlarını bile doğru analiz etmekten uzak bir fırsatçılıkla bugüne dek BBC, DW, VOA, Sputnik gibi Türkiye karşıtı yayınlar yapan medyadan derlemiş görünen yorumları alt alta yazmıştı: "..mahalli seçim sürecinde ve sonrasında her açıdan gözlenen savrulma ve dağınıklık aslında bu zaafiyetin yansımalarıdır." da diyordu mesela.
Önce, "Temel değerler ve ilkeler düzeyinde yaşanan savrulma siyasi söylemimizi de doğrudan etkilemiştir. Son yıllarda partimizin insan-odaklı, insan haklarına dayalı, özgürlükçü, reformcu, kuşatıcı, kendinden ve geleceğinden emin siyasi söyleminin yerini devletçi, güvenlikçi, statükocu ve salt beka endişelerine dayalı bir söylem almıştır." diyor aşağıya indikçe yukarıda söylediklerini unutuyor ve kendisiyle çelişiyordu:
"Ülkemizin
bulunduğu coğrafya sebebiyle başka hiçbir ülke ile kıyas kabul etmeyecek
güvenlik sınamaları ile karşı karşıya olduğu açıktır. Bu sınamalar karşısındaki
en güçlü direnç unsurumuzu oluşturan ordumuzun 15 Temmuz’da herhangi bir
ordunun karşı karşıya kalabileceği en derin travmayı aşarak yeniden iç düzenine
kavuşmuş olması her türlü takdirin üzerindedir. Ülkemizin ve milletimizin bir
daha darbe teşebbüslerine muhatap olmaması için yapılması gereken en esaslı
dönüşüm, ordu-siyaset ilişkilerinin demokratikleştirilmesi ve sivil siyasi
iradenin bütün bürokratik mekanizmalar üzerinde nihai etkileyici ve belirleyici
kılınmasıdır. Karşı karşıya kaldığımız güvenlik riskleri bağlamında, 23 Temmuz
2015’te PKK, DAEŞ ve DHKP-C’ye karşı, 17-25 Aralık 2013’teki komplolar ve 15
Temmuz 2016’daki hain darbe teşebbüsünden sonra da FETÖ’ye karşı başlattığımız
haklı mücadele ara vermeksizin sürmelidir."
Sonra 15
Temmuz FETÖ Darbesi sonrası uygulamaya konan OHAL çerçevesinde ihraç edilenleri savunuyor, 'kabul edilemez' gibi tuhaf şeyler söylüyordu:
"Güvenlik endişelerinin son
yerel seçimler sonrası kamu görevinden olağanüstü hal şartlarında mahkeme
kararı olmaksızın ihraç edilenlerin ellerinden seçme ve seçilme gibi anayasal
bir hakkı dahi almaya evrilmesi kabul edilemez."
OHAL ile
FETÖ ve PKK terör örgütü üyeleri tasfiye edilmişti. Davutoğlu, az önce
söylediği, "Karşı karşıya kaldığımız güvenlik riskleri bağlamında, 23
Temmuz 2015’te PKK, DAEŞ ve DHKP-C’ye karşı, 17-25 Aralık 2013’teki komplolar
ve 15 Temmuz 2016’daki hain darbe teşebbüsünden sonra da FETÖ’ye karşı
başlattığımız haklı mücadele ara vermeksizin sürmelidir" cümlelerinin
içini boşaltıyordu. FETÖ ve PKK gerekçesiyle ihraç edilenlere yasaların
uygulanmasını kabul edilemez bulmak ilginçti.
Durmuyordu:
"Düşüncelerini ifade eden gazeteci, akademisyen, kanaat önderi, siyasetçi
kim olursa olsun hiç kimse işini kaybetme, yaftalanma, sosyal medya linci ve
hakaret tehditleri ile karşılaşmamalıdır." ifadesiyle Ocak 2016'da terör
örgütü PKK ile mücadelede devleti suçlayan 1128 yerli yabancı akademisyen yahut
ünlü ismin 'Barış için Akademisyenler bildirisi' adı altında ve 'Bu suça ortakolmayacağız" başlığı ile yayınlanan suça destek beyanına konu olan tipleri
savunuyordu.
Sonra
hangi yetki ve gerekçelerle aldığını bilmediğimiz kesin bir yargısal hükme
varıyordu:
"Özgür düşüncenin, eleştirinin temel unsuru olan ve gelişmiş
demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak nitelendirilen basın ise tek elden
yönetilen bir propaganda aracı haline gelmiştir. Gerçek basın özgürlüğü demokrasimizin
bağışıklık sistemidir. Bunu yok etmek, usulsüz ve baskıcı metotlarla basında
tekelleşmeye yönelmek Türkiye’nin zihni kapasitesini daraltmaktadır."
Nasıl yani tek elden yürütülen propaganda aracı oluyor? BBC, DW, VOA, Sputnik,
FOX ve diğer onlarca basın-yayın organı Davutoğlu'nu destekliyor ya, onları
hangi tek el yönetiyor? Yani bir süre önce Davutoğlu'nu başbakan yapan ve halen
Cumhurbaşkanı olarak devleti yöneten Ak Parti lideri Erdoğan basın özgürlüğünü
yok ediyor ve baskıcı metotlarla basında tekelleşmeye yöneliyordu öyle mi? Bu
iftiranın delillerini ortaya koyamayan akıl mı eleştiri yapıyor oluyor bu
hesaba göre?
Hayır bu eleştiri falan değildir, Bu utanç verici bir ihanetten,
sırtından hançerlemekten başka bir şey değildir. Bu söylem Batılı
neocon-siyonist- masonik ve Türkiye düşmanı karanlık odakların söylemidir. Bu
söylemin amacı Erdoğan düşmanlığıdır.
Davutoğlu,
başkalarının iddialarını ilke veya eleştiri olarak pazarlamaya devam ediyordu:
"Yaşadığımız
ekonomik krizin temelinde bir yönetim krizi yatmaktadır."
Bu cümle az önce
bahsettiğim Batı orijinli saldırganların cümlesiydi... Trump 10 Ağustos 2018'de TL'ye saldırmıştı ve
gerçek sebep buydu, Davutoğlu'nun söylediği gibi yönetim krizi falan değildi.
1
Eylül 2018 Cumartesi günü Sonsuz Ark'ta yayınlanan SA6749/AŞ90: Kanlı Dolar Savaşı'nın Etkileri başlıklı yazımda bu konudan bahsetmiştim:
"Öyle dedi
dün, yeniden yapılanan TSK'da eğitimleri sona eren Astsubayların yemin töreninde
Erdoğan: "Biz bu orduyla değil terör örgütlerini Allah'ın izniyle tıpkı
ecdadımız gibi 7 düveli önümüze katar cehenneme kadar kovalarız." 10
Ağustos'tan başlayan Kanlı Dolar Saldırısı'nın halen sürdüğü (4'ten 7.15'e
fırlayan ilk günden 21 gün sonra, indirildiği 6'dan 6.7'ye fırlıyordu dolar)
saatlerde söylüyor bunu... IMF ile anlaşmaya zorlamak amacıyla dünyanın en iyi
makroekonomik dengelerine ve güçlü bütçe yapısına sahip Türkiye'yi altüst etmek
için saldıranlara karşı gece gündüz çalışırken söylüyor."
Seçkin
Deniz'in 16 Ekim 2018 tarihli SA6983/SD1167: 10 Ağustos 2018 ve Türk-Amerikanİlişkileri'nde Çözülen Denklik Sorunu başlıklı analizinde şöyle bir tesbit var:
"PKK-YPG-FETÖ-DAEŞ
gibi vahşi terör örgütlerinin ABD tarafından kurulduğu, desteklendiği ve
yönetildiği ve bu örgütlerin tek hedeflerinin Türkiye'yi parçalamak ya da
durdurmak olduğu herkes tarafından bilinirken, 10 Ağustos 2018'de ve sonrasında
Türkiye'ye yapılan ekonomik saldırıların sebebinin Erdoğan ya da ajan-papaz
Brunson olduğunu iddia etmek, müddeinin ancak bahse konu satanist kümenin ya da
altkümelerinden birinin üyesi olduğunu kanıtlar."
Davutoğlu'nun
manifesto ya da ilke falan dediği kuru gürültüde iş aynı minvalde pişiyor, tabi
burada hedefte neoliberal ultra zenginlerin çok istediği Mehmet Şimşek yahut Ali Babacan yerine Hazine ve
Maliye Bakanlığına getirilen Berat Albayrak var ve kurumsallaşma bakanlıklar kendi
kişisel malları olmayınca devlette de olmayan bir şey haline geliveriyor:
"AK
Parti’nin ekonomik başarı hikâyesinin önemli bir bileşeni de geçmişte ekonomide
kurumsallaşmayı sağlamış olmasıdır. Son dönemde devlet kurumlarındaki
görevlendirmelerde ehliyet ve liyakat ölçütleri yerine başka özelliklerin
tercih edilmesi, kamu kurumlarında kurumsal hafızanın ve kültürün korunmasını
imkânsız hale getiren keyfîliklerin yaşanması kurumsallaşmaya büyük zarar
vermiştir."
Sanki atananların
liyakat ve ehliyetlerini ölçmüş gibi konuşuyor.. Tabi burada FETÖ'den
atılanların kurumsal hafızayı ve kültürü oluşturmuş oldukları şüphesi insanı
rahatsız ediyor; onlar ihraç edilince bitti mi bu kurumsal hafıza ve kültür?
En komik
olan da şu son cümlesi:
"Gün devlet
aklını, insan onuru ve millet vicdanı ile buluşturma günüdür.”
Üstelik tarihte ilk
kez bu kadar kenetlenmiş devlet aklı, insan onuru ve millet vicdanı.. Halk 50
yıllık FETÖ gibi alçak bir terör örgütünü her alanda ve en son 15 Temmuz askeri darbesinde durdurmuş,
PKK gibi 40 yıllık kanlı terör örgütünü yok etmeye azmetmiştir.. Bunu halen
Türkiye'yi yöneten Erdoğan yapmıştır...
Davutoğlu
bütün bunları niye yapmıştır, tasfiye edildiği için. Kendi ifadeleri ile
okuyalım:
"Bu toplumsal destek daralmasını durduracak en önemli faktör
bulundukları sosyal doku ile kaynaşmış ve kritik süreçlerde dinamik bir rol
üstlenmeye hazır bir teşkilatın varlığıdır. Ancak son dönemde 15 Temmuz’daki
milli direnişe bedenlerini ortaya koyarak öncülük eden il başkanlarımızın ve
teşkilatlarımızın metal yorgunluğu gibi muğlak ifadelerle küstürülerek devre
dışı bırakılması teşkilatlarımızın derin vicdanında ciddi bir yara açmıştır."
Tasfiyeye
'devre dışı bırakılmak' diyor, hem değişim diyor hem de 'kahramanlaştırdığı, kendisi
ile birlikte yürüyen il başkanlarının ve teşkilat üyelerinin' değiştirilmesini
eleştiriyor. Peki niye tasfiye edildiler? Erdoğan'ı Beştepe'de yalnızlaştırmak
ve Ak Parti'yi ele geçirmek istedikleri için, ama elbette suçlu(!) troller,
asla bu tür faaliyetler değil, 15 Temmuz Darbesine giden yolda FETÖ ile
mücadelede Erdoğan'ı yalnız bırakmak , tasfiye etmeye çalışmak değil yani...
öyle mi?
23 Kasım
2014 tarihli ve SA1003/AŞ53: Erdoğan'ın 'Savaşçı Ruhu'ndan Davutoğlu'nun'Savaşan Bilge Ruhu'na başlıklı yazımda yaptığım değerlendirme aşağıdaki
gibidir:
"Başbakan
olarak Davutoğlu, Başbakan Erdoğan'dan farklı olarak, dikensiz gül bahçesinde
bahçıvanlık yapacak. Bu bahçıvanlık için de çok emek sarf etmesi ve dikkatli
olması gerekiyor; yapacağı en küçük hata hem Dünya için hem Türkiye için büyük
bir fırsatın kaçırılması anlamına gelecek."
13
Aralık 2015 tarihli ve SA2188/AŞ69: Erdoğan, Davutoğlu, Gülen, Yeni Medya veİnsan’ın Mayası’ndaki Sorun başlıklı yazımda da uyarım ortada, 7 Haziran
2015'te Davutoğlu genelbaşkanlığında gidilen geel seçimlerde hezimete uğramıştı
Ak Parti, tabi bunu hatırlamıyor şu sıralar:
“Herkes
ayağını denk alacak, haddini bilecek; kimse bundan muaf değil. Bu memleketin
kişilerden daha büyük bir sorunu var; istikrar, terör, ekonomi, özgürlük.
Erdoğan ve Davutoğlu tüm güç ve
yetkilerini kullanarak iktidar üzerinden
yürüyen çıkar savaşlarına müdahil olmak zorundalar; severek ya da sevmeyerek;
isteyerek ya da istemeyerek. Cemaat medyası ve tasfiye edilmiş darbeciler kıs
kıs gülüp el oğuşturuyorlar; dışarıdaki ortakları da meydanda. Halk herkesi haddini aştığı anda tasfiye etti.
Ak Parti de büyük bir uyarı aldı 7 Haziran’da. Bu şaka değildi. Bu yüzden 'İrade'yi 'Nefs'e boğdurmanın
anlamı yok... "
21 Nisan
2016 tarihli ve SA2784/AŞ72: Erdoğan-Davutoğlu; İkilem mi Uyum mu? başlıklı
yazımda ayyuka çıkan söylentileri ve artan eleştirileri değerlendirmiştim:
"Peki,
Davutoğlu vazgeçilmez mi? Neden öyle olsun ki? Erdoğan son deme kadar Gül’e,
Arınç’a Çelik’e herhangi bir tepki gösterdi mi? Hayır, halk gördü ve bizzat
kendisi sildi bu isimleri ve daha nicelerini…
Davutoğlu da saparsa yolundan, halk onu da tasfiye etmekte tereddüt
etmez. Ama şu kesinlikle bilinmeli ki hiçbir başbakan tepesinde güvensizlik kılıcıyla
çalışmaz, çalışmak istemez… Bu güveni de ondan esirgemeye kimsenin hakkı
yoktur."
3 Ekim
2016 tarihli ve SA3496/AŞ73: Su Nereye Akacak? başlıklı yazımda da
Davutoğlu'nun görevden alınmasını eleştiren Batılı medyadan alıntılar yaparak
şöyle demiştim:
"Davutoğlu
konusu halen bir muamma, ancak Başbakan ve Genel Başkan değişiminin 15 Temmuz
Darbesi'nin püskürtülmesinde ne kadar etkili olduğu da net bir şekilde görüldü.
Başbakan değişimi konusu ciddi bir şekilde irdelenmeli ve 2010-12 Eylül
referandumu sonrası devletin hemen tüm kurumlarının tepelerini kendi elemanları
ile dolduran ve Erdoğan'ı süpürme harekatlarına başlayan Fetullah Gülen'in
Mayıs 2016'da ve öncesinde ne tür hamleler yaptığı açığa çıkarılmalı. Davutoğlu
bu husustaki sırları bu Gâzi Halk'a izah etmeye mecburdur. Üstelik ABD
Büyükelçisi ile aynı tarihlerde Artvin'de bulunmuş olmasının da henüz bir
açıklaması yok..."
Kötü
kalpliler için şuraya Davutoğlu'nın terör örgütü PKK'ya destek verdikleri için
görevden alınan HDP'li Belediye Başkanlarına verdiği destekten bahsederken 19
Ağustos 2019 tarihli tweet delil olarak konulmalı elbette:
Ahmet
Davutoğlu: "Kısa süre önce gerçekleşen seçimlerle göreve gelen Mardin,
Diyarbakır ve Van Belediye Başkanları’nın idari tasarrufla görevden alınması
demokratik sistemin ruhuna aykırıdır. Seçimle gelenlerin seçimle ayrılması
milli irade ilkesinin gereğidir."
Hani PKK
ile mücadele etmişti Davutoğlu?
Ali
Babacan Ak Parti'den istifa etmişti, Gül zaten parti üyesi değildi, ama
Davutoğlu manifestolar, ilkeler falan yayınlıyor, bugüne dek Erdoğan'ın
milletin ve vatanın bekası için mücadele ettiği her örgüte ve yapıya destek veriyor,
sonra da 24 Ağustos'ta yaptığı gibi (daha sonra tevil etmek zorunda kaldı) 'bir konuşursam' tehditleri savuruyordu:
"Terörle
mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan insan yüzüne çıkamaz. Bizi
bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyorum"
30 Ağustos 2019'da Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu'nun bu açıklamasına cevap verdi:
"Bu arkadaşlar ne söyleyeceklerse gelsinler söylesinler, böyle lafla tehdit olmaz. Bagajlarında ne varsa ortaya döksünler, döksünler ki belki biraz fayda edebilirler"
30 Ağustos 2019'da Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu'nun bu açıklamasına cevap verdi:
"Bu arkadaşlar ne söyleyeceklerse gelsinler söylesinler, böyle lafla tehdit olmaz. Bagajlarında ne varsa ortaya döksünler, döksünler ki belki biraz fayda edebilirler"
İş döndü dolaştı, Davutoğlu'nun kendisine bağlı bazı Ak
partili delegelere topluca istifa etmelerini tavsiye ettiği gibi dedikodulara
kadar geldi.
1 Eylül 2019 pazar günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Davutoğlu'nun memleketi Konya'da, "Ak
Parti'nin değerlerinde siyaset fitne yarışı değildir, ikbal kapısı değildir. 18
yıllık yolculukta nefesi kesilenler, hırslarının ve kibirlerinin kurbanı
olanlar çıktı. Bugün yol boyunca binlerce Konyalı kardeşimizin bizleri nasıl
karşıladığını gördük. Bundan sonra da bu birliğimiz, dayanışmamız, gurura
mahkum olmadan ilerleyecek. Fitne ateşinin yakılmasına kesinlikle rıza
göstermeyeceğiz. Kağıt üzerinde üyemiz olup gönlünü bizden ayıran varsa onları
ayıklamaktan çekinmeyiz." dedi
2 Eylül 2019 pazartesi günü Erdoğan başkanlığında yapılan MYK
toplantısında Davutoğlu'nun yanı sıra, kendisi ile birlikte hareket eden eski
Ak Parti Milletvekilleri Ayhan Sefer Üstün, Selçuk Özdağ ve Abdullah Başçı'nın,
"kesin ihraç" istemiyle "tedbirli" olarak MDK'ye sevkine
karar verildi.
Ahmet Davutoğlu'nun Ak Parti'den ihraç hikayesi böyle...
Ahmet Davutoğlu'nun Ak Parti'den ihraç hikayesi böyle...
Bence fazlasıyla hak etti ihraç edilmeyi.. Her geçen gün verdiği
çılgın tepkilerle akademik saygınlığını, Erdoğan'ın emriyle başlayan siyasi
serüveninden elde ettiği itibarı kendi elleriyle götürdü çöpe attı.
Belki bir gün bize açıklar olan biteni...
Ama görevden alındığı Mayıs 2016'dan sonra Erdoğan liderliğindeki Ak Parti, 15 Temmuz FETÖ-NATO-ABD-AB-İsrail-BAE-Suud askeri darbesini durduran halkın seçtiği bir parti olarak, DAEŞ'e karşı Fırat Kalkanı zaferini elde etti, MHP'nin de desteğiyle 16 Nisan 2017'de Türkiye tarihini değiştirecek olan referandumla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni getirdi, Afrin'de PKK'ya karşı Zeytin Dalı Operasyonu'nu gerçekleştirdi. 24 Haziran 2018'de Erdoğan'ı yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı yaptı. Şu anda da Batı'nın bütün saldırılarına karşı başarılı bir şekilde mücadele etmeye devam ediyor...
Ve Davutoğlu bu şanlı mücadelede elde edilen onurdan yoksun... Tam aksine bu mücadeleyi zaafa uğratacak bir çaba içinde...
Yorum tarihin ve sizin...
Arif Şahin, 05.09.2019, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 104
Not: Ahmet Davutoğlu bu yazı yayınlandıktan 8 gün sonra,13 Eylül 2013'te ihraç edileceği gün ihraç edilmemek için istifa etti. "Geçmişte ilim adamı, başdanışman, bakan, genel başkan ve başbakan olarak, arkadaşlarım birçok farklı vasıf ve vesile ile huzurunuza çıktık. Bir gün, hayatımıza anlam katan değerlerin bir siyasi yapı şeklinde tarihe yansıması olarak gördüğümüz ve başarısı için emeğimiz ve bütün varlığımızı ortaya koyduğumuz partimizden ihraç talebi ile huzurunuza geleceğimizi tahayyül bile edemezdik. Ancak bunu yaşamak da kaderde varmış." dedi ve ekibiyle birlikte Ak Parti'den istifa etti. Davutoğlu'yla birlikte ihraçları istenen eski vekiller Selçuk Özdağ, Ayhan Sefer Üstün ve Abdullah Başcı'nın yanı sıra Ak Parti eski İstanbul İl Başkanı Selim Temurci de istifalarını açıkladı.
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz
Ark Manifestosu'na
aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.