Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Bu, insanın inanmak istemediği bir gerçekti, ama bu mezarlık da inanmak istemediği gerçeğin eksiksiz bir kanıtıydı... Geldikleri yere gitmemişler ise neredeydi ölen bunca insan?"
Etrafıma
baktım, ağaçların arasında duran birkaç adamdık. Burada bulunmamızın bir amacı vardı,
dünyada olmamızın da bir amacı olmalıydı. Bizim hiçbir tasarrufumuzun olmadığı bir
tasarım ile yaratıldığımız ve dünyaya gönderilerek bu tasarımın tamamlandığı bir
süreç sonunda doğuyorduk. İnsanın
amacını Zâriyât Suresi 55 ve 56. ayette net bir şekilde açıklamıştı Allah: 'Sen
yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir. Ben cinleri ve insanları,
ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.'
Allah,
yarattığı ve yaratılan her şeye ve Şeytan'a karşı üstün kıldığı insandan sadece
kendisine kulluk etmesini istiyordu; Kulluk, yani gönderdiği 'Hakikat
Bilgisi'ni öğrenmek ve çarpıtılmamış bu bilginin çizdiği hayata dair bütün
çerçevelere ve kurallara uymaktı. Bakara Suresi 21. ayette Allah insanın neden
kulluk etmesi gerektiğini de açıklıyordu: 'Ey insanlar! Sizi ve sizden
öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki, Allah’a karşı gelmekten
sakınasınız (takva sahibi olabilesiniz).'
Allah'a
'Kulluk' eden insan, Şeytan'a aldanarak Allah'a karşı gelmemiş olurdu ve korunmuş
olurdu. İnsan bunu milyonlarca yıllık dünya hayatında defalarca denemişti.
Kulluk etmemiş ve Şeytan'ın çizdiği yolda ilerlemeyi seçmişti, ama sonuç
değişmemişti: 'Nice memleketleri helâk ettik. Onlara azabımız gece uykusuna
dalmışken, yahut gündüz istirahat hâlinde iken gelmişti. Azabımız kendilerine
geldiğinde, “(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten
başka söyleyecekleri kalmamıştı.'
İnsan
gerçekten özgür iradesi ile yaratılmıştı, tasarımı böyleydi. Öldürmek ya da
öldürmemek, çalmak ya da çalmamak; bir tercih meselesiydi ve bu tercihi
yapabilecek bir donanımla yaratılmıştı insan. Bakara Suresi 30. ayette bu
tasarımdan bahsediyordu Allah: ' Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan
övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi
yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi
bilirim” buyurdu.'
Yaratılmamış
bir insandan bahsedilemezdi, bahsedilebilmesi için yaratılması gerekiyordu.
Yaratılmış bir insan da seçim yapabilecek özgür bir iradeye sahip olmalıydı ve
uyması gereken kurallara... Seçeneklerin tümünün var olması da bu tasarımın
zorunlulukları arasındaydı.
Yani insanın neden yaratıldığını sorgulaması anlamsızdı; yaratılmadan ve var olmadan sorgulayacak bir bilince sahip olmayacağı açıktı. Davranışlarını belirleyebilecek bir özgürlüğe sahip olmasaydı bu kez, insan olarak yaratılmasının bir anlamı kalmayacaktı. Ona bilmesi gereken her şey öğretilmeliydi ki seçim yapabilsin ve Allah insana bilmediklerini de öğretmiş, Şeytan'a karşı savunmasız bırakmamıştı. Şeytan özgür iradesinin sonuçlarına katlanıyordu, insan da özgür iradesinin sonuçlarına katlanacaktı. Şeytan'ı kışkırtan özgür iradesiydi, oysa insanı kışkırtan özgür iradesinin içinde pusu kurmuş olan Şeytan'dı.
Yani insanın neden yaratıldığını sorgulaması anlamsızdı; yaratılmadan ve var olmadan sorgulayacak bir bilince sahip olmayacağı açıktı. Davranışlarını belirleyebilecek bir özgürlüğe sahip olmasaydı bu kez, insan olarak yaratılmasının bir anlamı kalmayacaktı. Ona bilmesi gereken her şey öğretilmeliydi ki seçim yapabilsin ve Allah insana bilmediklerini de öğretmiş, Şeytan'a karşı savunmasız bırakmamıştı. Şeytan özgür iradesinin sonuçlarına katlanıyordu, insan da özgür iradesinin sonuçlarına katlanacaktı. Şeytan'ı kışkırtan özgür iradesiydi, oysa insanı kışkırtan özgür iradesinin içinde pusu kurmuş olan Şeytan'dı.
A'raf
Suresi muhteşem bir anlatıyı görmemizi sağlıyordu: 'Allah, dedi ki: “Yerilmiş
ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin,
hepinizi cehenneme doldururum. Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz
yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” Derken
şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için
kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek
olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.
Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti. Bu sûretle
onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret
yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar.'
İlk
aldanış buydu; insan seçimini yapmış ilk emri umursamamış ve bedelini de
ödemişti, bizler de bu süreç sonunda sürekli yaratılan ve dünyaya gönderilen
insanlar olarak bu suçu ve ödenen bedelini bilmek üzere uyarılıyorduk: 'Rab’leri
onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır,
demedim mi?” diye seslendi. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik.
Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” Allah,
dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana
kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” Allah, dedi ki: “Orada yaşayacaksınız,
orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.”'
Hakikat'i,
yani gerçeği bilmezsek nasıl amaç ediniriz? Şeytan ve insanlar tarafından ne
kadar çarpıtılsa da bu başlangıç bilgisi, insanın doğasında, genetiğinde var
olan sorgulama mekanizması insanın isyan ve inkar içinde yaşadığı huzursuzluğun
ana kaynağı olmaya devam edecekti. Allah Kıyâme Suresi 36. ayette bunu bize
bildirir: "İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?"
Allah, insanı asla başıboş bırakmamıştır, hem gönderdiği elçilerle hem de genetiğindeki ve donanımlarındaki tasarımla: 'Kendilerine peygamber gönderilenlere mutlaka soracağız. Peygamberlere de elbette soracağız. Andolsun, onlara (yaptıklarını) tam bir bilgi ile anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz. O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse, işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır.'
Kur'an
mükemmel ve apaçık bir uyarıcıydı. İnsanın huzursuzluğunu giderecek olan her
şeye dair kesin bilgiyi ulaştırıyordu insana. Allah insandan çok fazla şey
istemiyordu: 'Andolsun, size yeryüzünde imkân ve iktidar verdik. Sizin için
orada birçok geçim imkânları da yarattık. Ama siz ne kadar az şükrediyorsunuz!'
Şükretmek
ve Allah'a karşı gelmemek, çünkü Allah insana karşı çok merhametliydi ve bu
uyarılar da bu merhametin göstergeleriydi: 'Ey Âdemoğulları! Size avret
yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı
gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler),
Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları
insanlara verdik).'
Allah
insanları uyarıyordu, Şeytan'a karşı: 'Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini
kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı
gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz
yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları
kılmışızdır.'
Biz
Şeytan'ı ve kabilesini görmüyorduk, ama o bizi görüyordu ve bütün amacı bizi
Allah'a karşı kışkırtmaktı. Şeytan'ı
göremiyorduk, ama bu onun yok olduğu anlamına gelmiyordu. Göremediğimiz, ama var
olduğunu bildiğimiz neredeyse sonsuz şey vardı. Pentagon'un laboratuarlarında kötülük
üreten insanları da görmüyorduk, ama o laboratuarlarda tasarlanan her kötülük dünyanın
en uzak noktalarındaki insanların hayatlarını etkiliyordu.
Herhangi bir günümü düşündüm. O bir günde yaşadıklarımın hangi bir parçası sadece ve yalnızca benim düşündüklerimden oluşuyordu? Ben benim düşündüklerimin kaynağını kendim sanıyordum belki de, ama değildi; hayatımı bütünüyle kuşatan şeylerin ne tasarımcısıydım ne de üreticisi...
Herhangi bir günümü düşündüm. O bir günde yaşadıklarımın hangi bir parçası sadece ve yalnızca benim düşündüklerimden oluşuyordu? Ben benim düşündüklerimin kaynağını kendim sanıyordum belki de, ama değildi; hayatımı bütünüyle kuşatan şeylerin ne tasarımcısıydım ne de üreticisi...
Zihnimdeki
hareketliliğin binlerce sebebi vardı; gördüğüm, duyduğum, dokunduğum, tattığım,
kokladığım ya da daha önceki günlerde yine bu şekilde hakkında bilgi
edindiğim ve hafızama girmiş olan
herhangi bir şey belirliyordu düşüncelerimi... her şey birdenbire oluyordu ve
ben bu olan biten her şeyin zihnimdeki yansımaları ile o günümü düzenliyor veya
düzenlediğimi sanıyordum. Bu gerçekten bu kadar açıkken Şeytan'dan uzakta
olduğumu nasıl düşünebilirdim ki? Belki de bilgimin asıl kaynağı olan Kur'an'a
duyduğum güven iç huzurumu tesis ediyordu, ama bütün günlerim tamamen benim
kontrolümde olan şeylerle dolu demem imkansızdı, herhangi bir insanın bunu
iddia etmesi de öyle...
Bundan
daha açık nasıl bir uyarı bekleyebilirdi ki insan: 'De ki: “Rabbim ancak, açık
ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil
indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı
bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır."'
Herhangi
bir günde birçok çirkin şeyle de meşgul oluyordu zihnimiz, ancak yalnız
değildik, atalarımızın bize kadar ulaştırdığı bilgilerin güvenilirliğine ve
Şeytan'a karşı savunmasız değildik. Allah bunun da yolunu gösteriyordu bize ve
böylece başkalarının eylemlerinden dolayı yaşadığımız ya da ürettiğimiz
çirkinliklerden Allah'ı sorumlu tutamayacağımızı da çok iyi biliyor oluyorduk: 'Çirkin
bir iş işledikleri vakit, “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize
bunu emretti” derler. De ki: “Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz
bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?” De ki: “Rabbim adaleti
emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has
kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na)
döneceksiniz.” '
Bu mezardakiler, bizim geldiğimiz yere döneceğimizin kanıtı değil miydi? Öyleydi,
doğmadan önce nasıl her biri yok idi ise dünyada, şimdi de yoklardı, gelmiş ve
gitmişlerdi; geldiği yere gitmişti herkes... Bu insanın inanmak istemediği bir
gerçekti, ama bu mezarlık da inanmak istemediği gerçeğin eksiksiz bir
kanıtıydı... Geldikleri yere gitmemişler ise neredeydi ölen bunca insan?
18
Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:
[Giriş]
Seçkin Deniz, 09.09.2019, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.