"Bugünkü yürüyüş yorgunluğumu almayacak gibi. Sanki daha bir yoruldum. Sanki daha bir çöktü huzursuzluk içimde. Arkamdan sesler geliyor. Yakın olmalılar."
Yorgunum! Hayır, bir iş yapmış bunun üzerine
yorulmuş değilim. Düpedüz tembellik sonucu ortaya çıkmış bir yorgunluk.
Tembelliğin insanı yorduğunu biliyorum. İlk kez yaşıyor değilim. Şunu da itiraf
edeyim ki sadece tembellikten kaynaklanan bir yorgunluk da değil. Yaşamaktan
yoruldum. Nefes almaktan yoruldum.
A elbet sizler için belki bir anlamı yoktur,
hatta ‘yaşamak ne güzel be birader!’ diye caka satarak dolaşıyorsunuzdur.
Bilemem! Belki dedim. Belki dediysem akan sular durmaz mı? ‘Belki’de neler
saklı değildir ki! Evet, evet çok şey saklıdır. Ne ussal yürütmeler,
çıkarımlar, vargılar saklıdır, kim bilir.. düş gücüne bağlı.
Yorgunluğumu atmak
için sokağa çıkmıştım. Yürümek epey bir iyi geliyor. Dinçleşiyorum. Üzerime
çöken nedenini bilemediğim huzursuzluklardan sıyrılırım. Ne zaman yürüyüşe
çıksam böyle olur. Yani huzursuzluklardan –bilmem nedensiz olduğunu yinelemeye
gerek var mı?- sıyrılırım. Şimdi bir exper –yazın experi- şu ‘yani’ sözcüğüne
takar mı kafayı? Bak nereden de düştü aklıma? Oldum olası experler –her konunun
experleri- canımı sıkar. ‘Experlerle alıp veremediğin ne?’ demeyin, demesin
kimse.
Ben biricikliğe inanırım. Her alanda biricikliğe. Hazır giysileri bu
yüzden sevmem. Terzim var. Bu tavrım terzi mesleği sürsün için değil. Hazır giysiler
bedenime oturmuyor. Bunu siz de kolaylıkla ayırt edebilirsiniz. Aynı kilo, aynı
beden ölçüleri diye bir şey yok. Bunun ayrımına varmanız için bilmem neye
gereksiniminiz var? Birazcık, mini minnacık bir bakış yeter. Kendinize bakmaya.
İkizler bile bire bir benzemez birbirine. Fiziksel olarak benzemezlik aleniyken
ruhsal durumların benzemezliği için kanıt istemek, kanıt aramak ahmaklık değil
de nedir?
Bugünkü yürüyüş yorgunluğumu almayacak gibi. Sanki
daha bir yoruldum. Sanki daha bir çöktü huzursuzluk içimde. Arkamdan sesler
geliyor. Yakın olmalılar. Fakat beni geçmek için her hangi bir gayret
göstermiyorlar. Hani olacak iş değil ya ‘Beni mi takip ediyorlar?’ diye sorasım
geliyor kendi kendime. Öyle bir şey olmadığını, olmayacağını biliyorum. Beni kim
ne diye takip etsin ki?
Birkaç kişi olmalı arkamdakiler. İki kişi oldukları
kesin –kesin demem duyabileceğim şekilde birinin konuşuyor olması meğer kendi
kendine konuşuyor olmasa, diye yoklayan zevzek bir düşüncenin önünü, böyle bir olasılığı ayak sesleri ortadan kaldırıyor-.
‘Karda yürüyecek izini belli etmeyeceksin!’ diyor kalın bir ses. Genizden
geliyor sesi. Öğüt veriyor besbelli. Ve öğüdün ciddiye alınması için de
genizden konuşmayı seçmiş olmalı. Öğüde bak!
Öğüdü alan olsam ‘Bir dakika niçin
saklanacakmışım? Bir kabahat işlemeye mi niyetliyim?’ derdim. Olduğu gibi
görünmek yerine bukalemun gibi olmayı öneren akıl. Güvensizliği esas alan bir
akıl. Oysa birliktelik aslolmalı değil mi?
Hışımla dönüp ‘Bire densiz adamı
–çocuğu, kadını, kızı artık kime öğüt veriyorsa- ne diye ikiyüzlü olmaya
çağırıyorsun? Eşkıya mısın? Yaşama acemisi bildiğin kişiyi eşkıyalığa
çağırıyorsun?’ demek geldi içimden. La havle, deyip adımları mı hızlandırdım.
İşin tuhafı arkamdakiler de hızlandı sanki.
Hayır, yol boyunca o zevzeğin
zevzekçe önerilerine kulak verecek değilim. Tahammül edemem. İlk dönemeçte
döner ayrılırım. Bak şimdi daha bir huzursuzlandım. Daha bir yoruldum. İnsanlar
oldum olası yorarlar beni. Biliyorum. Bile bile insanların içine dâhil olmuyor
muyum? Bu beni deli ediyor ya!
Cemal Çalık, 13.09.2019, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.