"Gitmek mi istiyorsun? Lallar ülkesine mi? Öyle bir ülke yok. Hem insan sözcükler yerine başka şeyler bulurdu bu kere zulmü aklayan, yoksulluğu, yoksunluğu ussallaştıran."
Gitmeliyim!
Gitmeliyim!
Nereye? Bilmiyorum. Gitmem gerektiğini biliyorum. İçimde ‘gitmeliyim!’ sözü –siz sesi de diyebilirsiniz, siz kimseniz.. kimliğiniz hakkında mini minnacık bir malumatım yok. Bu itiraftan sonra tavrınızın ne olacağını ya da ne olmayacağını az biraz tahmin ediyorum, yine de bu tahminimi dile getirerek sizleri, en çok da kendimi zor durumda bırakmak istemiyorum. Bu arada lanet olası klavye takılıyor ve böylece yazma hızım düşünce hızıma ulaşamıyor. Bugün klavye engel olmaya çalışıyor. Dün bir başka araçtı. Kahrolası araçlar kişinin hızını kesmekten, yürüyüşünü engellemekten öte bir halta yaramıyor.- yankılanıp duruyor.
Gitmeliyim! Sahi nereye? Bilmiyorum! Gerçekten bilmiyorum. Araçlar diyorum, her birini erekliyorum. Gözlüğümden kullandığım telefona, sifon başlığına, sandalye masa, pc, raflar, ayakkabılar.. aklınıza ne gelirse.. her biri yolumu kesen bir uğru gibi. Bir çölü aşarken uğrular yolumu kesmiş gibi.
Ülkülerim vardı. Değerlerim. Tüm yoksunluk ve yoksullukları ortadan kaldıracağına inandığım, öyle olduğunu umduğum. Fos çıktı! Yok! Değerlerimin, ülkülerimin fos olup olmadığını bilmiyorum. Yani, hani uygulama olanağı bulsaydım bir yaraya merhem olup olmadıklarını bilmiyorum. Test edebilmiş değilim. Yolculuğum fos çıktı. Yürüyüşüm fos çıktı. Nefesim kıtmış. Nefesim yetmedi. Şimdi de oturduğum yerde, çay içerken, sigara içerken, def-i hacet ederken içimde bir ses ‘Gitmeliyim!’ diye yankılanıyor.
Daha önce böyle değildim. Daha önce ‘Şunu yapmalıyım! Şöyle davranmalıyım! Tamam, madem ona gücün yetmiyor git bir hastanenin acil bölümüne belki birine kan gerekir, kan ver! Bugün bunu yap!’ derdim. Yapmadım. ‘Birine tebessüm et! Birinin elinden tut! Birinin başını dayayacak omuz ol! Bırak şu yüksek ülküleri yaşama geçirmek için yaptığın gevezelikleri! Ulan susuzluktan kırılmak üzere olan kedilere, köpeklere, kanadık kırık kuşlara bir tas su ver! Bir lokmacık yiyecek ikram et!’ derdim. Hiç birini yapmadım. Yapamadım değil, yapmadım. İşin laf kısmındaydım. İşin lafında kaldım hep. Evet, evet işte itiraf ediyorum kelime fahişesi olarak nefes tükettim. Tüketiyorum .
Gitmeliyim! Bura beni öldürdü. Bura beni bitirdi. Bura neresiyse? Sanki bu coğrafyanın dışında olsam farklı olacaktım. Olmayacağımı biliyorum. Hala kendimi aldatmanın peşindeyim. Hala ‘Katliamlar ne kötü be birader!’ türküsünü söylüyorum kendi kendime. Yalan! Düpedüz yalan!
Tamam, ‘Gitmelisin!’ diyorum kendime. Kendinden gitmelisin. Kendinden kurtulmalısın. Eşyalardan. Dilden, sözcüklerden kurtulmalısın. Sözcükleri silmelisin yaşamından, diyorum kendime.
Bak! Gitmeye bile üşeniyorum. Hani gidebilme olanağım olduğu için burada bile kendimin yolunu kesiyorum.
Lanet olasıca klavye. Yine takıldı. Ne güzel akıyordu düşünceler. Sözler. Biz insana dünyayı zindan edenin dil olduğunu keşfetmiş, bunun kanıtlarını sıralayacaktım bir bir. Gür bir şekilde yankılanan son ‘Gitmeliyim!’ sözünden hemen sonra belirivermişti o düşünce. Şimdi o düşünceden o keşiften zırnık yok. Kahrolası klavye. Bugünü mü buldun arızalanacak? Kaldırıp yere vurmalı. Paramparça etmeli. Yeni bir klavye için masraf kapısı açmak ne budalaca. Hayır! yapmayacağım. Bozulan bir şey yok. Arada bir takılıyor. Takılsa ne olur? Ha düşüncenin insicamı bozulmuş! Bozulsun ne var canım!
Gitmek mi istiyorsun? Lallar ülkesine mi? Öyle bir ülke yok. Hem insan sözcükler yerine başka şeyler bulurdu bu kere zulmü aklayan, yoksulluğu, yoksunluğu ussallaştıran. İnsanla oyun mu olur? Bugün sözcüklerle yapıyor bunu, sözcükler olmasa başka bir yol bulamaz mı? İnsandan söz ediyorsun. Kendinden. Kendini tanımıyor musun? Ah sen ah!
Cemal Çalık, 11.10.2019, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.