Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Bir süre sonra ben sesimi onların seslerinin arasından onlara hissettirmeden sıyırıp aldım. Çocuklar çiftlikle meşgul iken beni unuttular, yavaşça yanlarından ayrıldım ve karıma çalışacağımı söyleyerek bilgisayarımın başına geçtim. Büyük an gelmişti."
İki saatlik
uyku, bedenimin ya da ruhumun ihtiyaç duyduğu enerjiyi temin etmeme yetmişti.
Allah ruhumu ‘belli bir süreye kadar bırakmıştı.’ Dinlenmiştim. Ailece kahvaltı
yaptık, çocuklarla şakalaştım. Büyük oğlum dün gece nereye gittiğimi sordu. Ona
bir toplantım olduğunu ve toplantının geç saatlere kadar sürdüğünü anlattım,
alışkındı bu tür toplantılara. Telefonumu evde unuttuğumu söyledi.
Unutmadığımı, toplantıya hiçbir iletişim aracı götürmemem gerektiğini belirttim.
Sonra dört yaşımdaki oğlumun şirinlikleri ile ilgilendim ve beraberce çiftlik
yapmaya gittik odalarına…
Bir sürü
ahşap ve plastik legonun arasına daldık; saman balyalarını, inekleri, atları,
koyunları, kedileri, köpekleri, tavukları, horozları, çitlerle ve ağaçlarla özene
bezene yaptığımız çiftliğe istediğimiz şekilde dağıttık. Aslanları, kaplanları,
zebraları, zürafaları, gergedanları çitlerin dışına yerleştirdik. Yabani hayvanların
yüzü çiftliğimize dönüktü; evcil hayvanlarımız ise beslenmekle meşgullerdi.
Tabi kamyonetler ve arabalar da çiftliğin garajındaydı. Çiftlik evimiz de iki
katlı çok güzel bir ev olmuştu.
Çocuklara
vahşi hayvanların saldırısı olursa nasıl korunacağımızı sordum. Çiftliğin çevresini
saran kulelere birer bekçi yerleştirmemiz gerektiğini söyledi büyük oğlum. Küçük
oğlum da zil takmamızın da iyi olacağını söyledi. Bekçilerin ve zillerin kötü
adamlara karşı da korunma sağlayacaklarını hatırlattım. Kamera takıp takmamayı
da çok sonra konuşacaktık.
Sonra Matematik
çalıştık. Kümeleri anlattım onlara… Doğa’nın alt kümelerden oluşan büyük bir
küme olduğunu, doğadaki ilişkilerin de hem küme içi hem de kümeler arası
ilişkilerden ibaret olduğunu öğrendiler. Küçük oğlum merakla bakıyordu yüzüme.
Zihninde açılan dosyalar vardı artık; şimdi tam öğrenmeyecek olsa da küme
kavramı ile tanışmıştı. İnsanlar kümesi, bitkiler kümesi ve hayvanlar kümesi zihninde
netleşmişti. Her bir kümenin de kendi içinde başka alt kümelere ayrıldığını
öğrettim. İyi insanlar-kötü insanlar, evcil hayvanlar-vahşi hayvanlar gibi
ayrımlardan ve daha bir sürü psikolojik, sosyolojik ve biyolojik
farklılıklardan bahsettim. Okulda daha teknik ayrıntıları da öğreneceklerini
belirttim. Evrenin daha çok alt kümeleri vardı.
Çocuklarla
iş bölümü yapıp hayvanları besledik, sonra herkes çiftlikte bir iş yapmayı
seçti. Çiftlikteki işlerin sorumluları belirlendi ve günlük, haftalık, aylık,
yıllık neler olabilir onu tartıştık. Hava durumunu, çiftliğin gelir ve
giderlerini, çalıştıracağımız kişileri, ibadet edeceğimiz, misafirlerimizi
ağırlayacağımız, spor yapacağımız ve eğleneceğimiz yerleri konuştuk. Her yerde
sohbet edebilirdik. Muhtemelen kavga da edeceklerdi ve bu kavgalarla başa
çıkmanın yollarını da çok sonra konuşacaktık.
Bir süre
sonra ben sesimi onların seslerinin arasından onlara hissettirmeden sıyırıp aldım.
Çocuklar çiftlikle meşgul iken beni unuttular, yavaşça yanlarından ayrıldım ve
karıma çalışacağımı söyleyerek bilgisayarımın başına geçtim. Büyük an gelmişti.
Yaptığımız
çiftlik zihnimdeki kurgunun netleşmesini sağlamıştı. Hepimiz, dünyada yaşayan
biz insanlar, yaptığımız bu çiftlikte yaşıyormuş gibi farkında olmalıydık. Tâ-Hâ Suresi
53-55. ayetlerde bizim için yarattığı çiftliği tarif ediyordu, toprakla olan
ilişkimizin sınırlarını belirliyordu:
'“Rabbim,
yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten yağmur
indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift
çıkardık. Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için deliller
vardır. Sizi topraktan yarattık, sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha
oradan çıkaracağız.’
Allah bizi ve dünyayı yaratıp özgür bırakmıştı ve farkında olmamızı istiyordu
ve Kıyâme Suresi 36. Ayet’te beyan ettiği gibi, bizi asla başıboş bırakmamıştı:
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?” Üstümüze düşeni yapacak, sonra Allah’tan
yardım isteyecektik, her şey bu kadar basit ve sade idi. Yirmi iki insan,
çiftliğimizin silahlı bekçileriydi ve onların silahları da yazıp bana
verdikleriydi; akıldı, üstümüze düşenlerdi bütün hepsi.
Heyecanlanmıştım.
Bir roman yazacaktım ve okuyan herkes roman bittiğinde çiftliklerine nasıl
sahip çıkmaları gerektiğini anlamış olacaktı. Bu bir tür nöbetçilerin çiftlik
sakinlerini bilgilendirme süreci gibi bir şeydi. Çünkü insan uzun süredir
dünyadaydı ve çokça kez unutmuştu sorumluluklarını. Şimdi ise her şey yeterince
karışıktı ve hiçbir çiftlikte düzen kalmamıştı, her yer tehlikelerle doluydu,
sorumluluklar darmadağınık bir belirsizliğe dönüştürülmüştü ve bu da yeni bir
düzen diye dayatılmıştı insanlara. Güçlüler dilediklerini yapıyorlardı;
istediklerini aç bırakıyor, tutukluyor, öldürüyor, istediklerini de zirvelere
çıkarıp herkesin onlara itaat etmesini sağlıyorlardı. Kasas
Suresi, 4. Ayet bugüne benzer olan geçmişi anlatıyordu:
‘Gerçek şu
ki, Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım
fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını
boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.’
Dün akşam
saat 21:43’ten bu yana geçen zamanı düşündüm; bir asır kadar uzun bir zamandı
bu, ama geçen süre henüz yirmi dört saat bile olmamıştı. Flashdisklerin içeriklerini
sistematik bir düzenin parçaları olarak inşâ etmem gerekiyordu. İlk flashdiskin
içeriğine uygun olarak tasarladığım yolculukta yine rehberim Kur’an’ın
ayetleriydi. Mü’minûn Suresi 112-116. ayetler izleyeceğim yolu bana net bir
şekilde gösteriyordu:
‘Allah,
(inkârcılara) “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar. Onlar, “Bir gün, ya
da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler. Allah,
şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş
olsaydınız. Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi
sandınız?” Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur.
O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir.’
Allaha
döndürülecektik, çünkü gerçek hükümdar olan sadece Allah’tı ve Şeytan Allah’tan
geleni, en tepeden geleni engellemeye çalışacaktı. İnsanlar, yeryüzünden ve
dağlardan daha yukarıda olduğu için gökleri değerli buluyordu; göklerden gelen
her şeyi mü’minler için Allah’tan ya da müşrikler için kendi tanrılarından
gelen şeyler olarak kutsuyorlardı. Müşrik Antik Yunan’ın tanrılarının mekânı
olarak kutsal sayılan dağları, yine müşrik Antik Mısır’ın Firavunlarının
piramidleri, Nemrutların dağların tepesine çıkardıkları heykeller, yapılan
haşmetli ve güç gösterisi tapınaklar ve saraylar hep göğe yakın olanın
yüceliğine vurgu yapmak içindi.
Allah, Teoloji,
Dini İnançlar, Mitoloji, Tanrılar, Şeytan, Satanizm, Ateizm gibi temel konular
insanların zihinlerini ve yaşantılarını doğrudan etkiliyordu. O halde Şeytan
öncelikle buralarda çalışacak Allah’ın varlığı ile ilgili tartışmalar
başlatacak ve sonra elde ettiği insanın inanma ihtiyacını dilediği gibi
şekillendirecekti. Allah’ın meleklerden ve insanlardan elçiler aracılığı ile
kurduğu iletişim ağına paralel olarak Şeytan ürettiği inanç sistemleri ile
kendi iletişim piramidini kuracaktı. İlk flashdiskin içeriği tam olarak bu
problemin çözümüne odaklanmıştı.
Yirmi iki
kişinin her birinin birer adı, soyadı ve mesleği vardı, ama ben onların
isteğine bağlı kalarak, ilgili her bölümde onlardan yazar diye bahsedecektim.
Kimi zaman da çiftliğin gönüllü bekçileri olarak onları anacaktım. Mesleklerinin
bilinmesi ile ilgili bir sıkıntılarının olmadığını, ancak kendilerinden sadır
olacak herhangi iyi veya kötü bir kanaatin meslektaşlarına mal edilmemesi
gerektiğini ifade etmişlerdi. Bu tamamen kişisel bir şeydi. Ne belirli
mahfillerin, grupların desteği ile birtakım makamlar ve pâyeler almış
meslektaşları ile anılmak istiyorlardı ne de gerçekten akleden ve mesleklerinin
hakkını veren insanlara kem söz söylenmesine sebep olmak istiyorlardı.
Elbette
kaygıları anlaşılacak bir şeydi; dünya kötülüğün bu kadar yaygınlaştığı bir yer
hâline gelmişse bütün meslek gruplarının bunda büyük katkısı vardı ve cadı
avlarının acımasızca sürdüğü daha üst sıralarda ne yazık ki iyilerin sayısı çok
azdı.
Gün
yarılanırken, ilk flashdisk’i açmış ve romanıma dahil edeceğim bir
şekilde yeniden incelemeye başlamıştım.
[(24.11.2019, (1/16
(40))]
Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:
[Giriş] [1.Bölüm-Gök]
Seçkin Deniz, 25.11.2019, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.