Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Bu romanın kahramanı ben değildim, insanın bizzat kendisiydi. Adem’den başlayarak geçmişte, günümüzde ve günümüz sonrasında yaşamış olan, yaşayan ve yaşayacak olan herhangi bir erkek ya da kadındı kahraman."
Bu
yolculuk bir romanın özgür atmosferinde ve yeryüzünün sınırları aşan
genişliğinde gerçekleşecekti. Kullanılan dil yorgun insanlık tarihinin
sırtındaki yüklerin tümüne temas edecekti. Zaman ve mekân problemini ortadan
kaldıran bir mekaniğin, kişilere bağlı ancak kişilerin sosyal statülerinden
bağımsız dokunuşlarında olgular, kişiler ve olaylar şeffaflaşacak, doğan her
insanın görme imkânı bulamadığı, özenle saklanan ve nihayet ortaya çıkan
düzenin ve dengenin apaçık anlattığı gerçeği herkes görecekti.
Bu romanın kahramanı ben değildim, insanın bizzat kendisiydi. Adem’den başlayarak geçmişte, günümüzde ve günümüz sonrasında yaşamış olan, yaşayan ve yaşayacak olan herhangi bir erkek ya da kadındı kahraman. Ama ana hikâye benim üzerimden yürüyecekti, bana yüklenen sorumluluk buydu. Bir insan anlatacaktı birbirine bağlı bütün hikâyeleri. Kimi zaman birinci tekil şahsın, kimi zaman üçüncü tekil şahsın bazen de birinci çoğul şahsın dilinden genişleyecekti ve derinleşecekti cümleler.
Evet;
bana bu sorumluluğu yükleyen yirmi iki erkekti, ancak onların sırtlarında
taşıyarak bana ulaştırdıkları hikâyelerin tümünde hayatın akışını doğrudan
etkileyen kadınlar da vardı. Allah’ın bir tek nefsten yarattığı insanı sadece
erkekten ya da sadece kadından ibaret saymak ahmaklıktı çünkü. Kadını da erkeği
de doğuran kadındı ve kadın hayatın başladığı ve devam ettiği yerdi.
‘Ey
insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden
birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten
sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı
gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah,
üzerinizde bir gözetleyicidir.’ Diyordu Allah Nisâ Suresi’nin 1. ayetinde. Sure’nin
adı Nisâ idi, yani Kadın; ilk ayette de hitap edilenler insanlardı, erkekler
değil.
Şeytan’ın
erkeği kadınla, kadını erkekle ya da her iki cinsi birbiri ile kışkırttığını
biliyorduk. İnsan buydu ve sınanıyordu. Bu gerçeği her unuttuğumuzda başımıza
gelenlerin farkına çok geç varıyorduk. Bu romanı özenle tamamlamalıydım. Bunun
için iş ve aile hayatımı planlamam gerekiyordu. Roman’ı ve romana ayıracağım
zamanı hayatımın akışına dahil etmek zorundaydım. Aksi halde bir şeyin yerine
haksız bir şekilde başka bir şey koymuş olacaktım ve bu da romanın temelindeki
samimiyeti, saf duyguları zedeleyecekti. Planlamamı yapmıştım. İlk bölüm,
yazarının ilgi alanı olan konular dolayısıyla ‘Gök’tü ve ben de romanda ona, ‘yazar’
ve ‘bekçi’den ayrı olarak ‘gök yazarı’ diyecektim, tıpkı diğer bölümlerde yaptığım
gibi.
O gün,
zihnimdeki yoğunluğu azaltmak için romanla ilgili bütün her şeyi bir kenara
bıraktım. Biliyordum ki, zihnim durmayacak kendi olağanüstü tasarımı dolayısıyla
çalışmaya devam edecekti, ancak dikkatimi romandan çekmem ve hayatın akışını
düzenlemem gerekiyordu. Akşama doğru, yirmi dört saatin dolduğu ana kadar
işlerimle ilgili programları gözden geçirdim.
Önümdeki
haftalarda şehirler ve ülkeler arası birçok seyahatim vardı. Bitirmem gereken,
devam etmekte olan projeler, periyodik olarak kontrol etmem gereken sistemler
ve küçük ve orta ölçekli şirketlerden gelen talepler vardı. Kendi küçük
şirketimin personel sayısı işleri takip edebilmek için yeterliydi, ancak ben
olmadan işlerin hiçbiri tamamlanmış sayılmazdı. Binlerce yıllık gelenekleri
sürdürmeye kararlıydım.
Çağdaş
şirket sistematiği soğuktu ve sorumluluklar tepeden aşağıya doğru dağıtılmıştı,
herhangi bir aksamada şirketlerin sorumluluk yükledikleri personele
yaptıklarından hoşlanmıyordum. Şirket çıkarları asla personellerimin
çıkarlarından üstün değildi. Bu nedenle bütün sorumlulukları ben üstleniyordum.
Personelim sadece bana karşı sorumluydu. Organizasyon şemâmız her bir şubenin
doğrudan bana bağlandığı bir ağa sahipti. Şirket kime aitse sorumluluk onda
olmalıydı. Diğer mühendislerin görev ve sorumluluk alanları iyi tanımlanmıştı
ve her bir mühendisin şirkete kattığı değer kadar hakları vardı.
Herkes işini
severek yapıyordu. Her bir şubenin sorumlusu olan mühendisin kendi büro personelini
seçme ve şirket kuralları çerçevesinde çalıştırma hakkı vardı. Romanı yazma
sürecinde gerekli olan zaman ayarlamalarını yapmak için bir toplantı yaparak
her bir şube sorumlusu mühendisin yetki ve görev alanlarını arttırmaya karar
verdim. Bu geçici bir süreçti. Seyahatler ve yeni sözleşmeler dışında birçok işimi
şubelere devredebilirdim.
Şube
sorumlusu mühendislerimizin de olağandışı durumlarda iş ve yetki devri
yapabilecekleri diğer şubeler vardı ve kendi seçtikleri şubeler sorumlu
oldukları sistemler dışında onların da sistemlerini takip ediyorlardı. Bir
sistemden aynı anda sorumlu iki şube vardı. Riskleri en aza indiriyorduk. Müşterilerimiz,
temel ve periyodik kontroller dışında, ‘Optimal Fayda’nın artması amacıyla sık
sık çalışma saatlerini ve çalışma tempomuzu değiştirmemize alışkın
olduklarından sorun çıkmayacaktı.
Bizim
şirket hayatın akışına uygun olarak esnek zaman dilimleri üretme konusunda da tecrübeliydi.
Gece ve gündüz ya da klasik mesai algımız yoktu. Çünkü sorumlu olduğumuz
herhangi bir sistem herhangi bir zamanda beklenmedik sorunlarla
karşılaşabiliyordu; bizim de bu sorunları anında çözmek gibi zorunluluklarımız
vardı. Temel prensibimiz buydu.
16 Temmuz günü,
yani ertesi sabah şirkete gittim ve yaptığımız toplantıda gerekli olan düzenlemeleri
kararlaştırdık. Roman’a başlamam için bir haftaya ihtiyacım vardı. İki yurt içi
ve iki yurt dışı iş seyahatim vardı. Sıkıştırılmış zamandan mümkün olan en iyi
sonucu çıkarmaya hazırdım.
[(01.12.2019, (1/17 (41))]
Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:
[Giriş] [1.Bölüm-Gök]
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.