20 Aralık 2019 Cuma

SA8223/KY1-CÇ694: VE

 "Benim ağzımdan bir tek ‘ve’ çıkmış değil."


Göçüp gittin. Göçüp gideceğini bilmeden, demişti biri. Kimdi? Yok, hemen cevaplama! Aklına ilk geleni söylediğinde yalan söylemiş olacaksın. Çoktan unuttun o sözü söyleyeni. Ve, demişti biri ardından. O sözün ardından. Ve takılmıştı aklın ‘göçüp gittin!’ sözünden çok ‘ve’ye. Ve’ler alıp başını gitmişti. Ve’ler peşinden sürüklemişti. Sürükleniyordun. Rüzgâra kapılmış kuru bir yaprak gibi. Oradan oraya savruluyordun. Ve diyen kimdi? 

Onu bilsen. Ya da onu anımsayabilsen. Hiçbir şey yerinde değil. Hafızandan söz ediyorum. Hiçbir şey hafızanda bıraktığın yerde değiller. Oysa matbaacı ‘bıraktığın yerdedir!’ demişti. Cildi yırtılmış bir kitabı bırakmıştın ciltlensin diye. O matbaacının işinin ustası olduğu söylenmişti. Sorup soruşturmuştun. Kim daha iyi ciltliyor, diye. Onu söylemişlerdi. İşinin ustası olduğunu ve fakat ayık olduğu bir anı olmadığını dipnot olarak belirtmişlerdi. Bir dipnota neden gereksinimi duymuşlardı? 

Bunu sonradan, kitabı almaya gittiğinde öğrenecektin. Öğrendin de. Kitap yoktu. Ve kitabı sorduğunda matbaacı ‘bıraktığın yerdedir!’ cevabıyla şaşırtmıştı seni. Bıraktığın yer neresiydi? Şimdi hafızanda o sarhoş gibi yanıtlıyor seni. Bıraktığın yerdedir. Sahi nereye bırakmıştın? Nereye bıraktın. Ve’lerin peşinden durup düşünmeden gitmeseydin böyle olur muydu? Bunun testine olanak yok. Tersinin olurluğu, olabilirliği bir düş ya da tembel işi bir beklenti. Ya da avuntu. Evet, evet en iyisi bir avuntu. Zamanı geri çevirebilmenin bir olanağı olmadığına göre öyle olmasaydı böyle olurdu demenin bir anlamı yok. Üzerinde durup düşünmenin gereği de yok. Ve fakat sen bunu hep yaptın. Yine yapıyorsun. 

Sahi kim demişti ilk ve’yi? Hayır! Çok da umurunda değil. Evet, biliyorum hiç umurunda değil. Aklın ‘göçüp gittin göçüp gideceğini bilmeden!’ tümcesine takılı. Anlamsız bir takıntı. Bence ve’lerin peşinden gitmeden önce çözmeliydin bu sorunu. Ertelemeden, ötelemeden, halı altına süpürmeden önce yapmalıydın. Ve anlamanın gereğini yapmalıydın. Ve bir salıncakta düşme korkusuyla uçma sevincini bir arada yaşayan bir çocuk gibi çatmalıydın kaşlarını. Ve düşünüyor imajı vermeliydin çevrene. Ve çevrendekiler ne denli derin düşüncelerle hemhal olduğuna ilişkin nitelikli bir tartışmaya tutuşmalıydılar. Ki bunu hep yaparlar bilirsin. Önemlidir. Evet, evet önemlidir. İyi ama ilk kim söylemişti? 

Dur şimdi! Burada bir yanlışlık var. Sen de ayrımındasın bu yanlışlığın. Ve hem bungun bir yüreğin soracağı bir soru değil bu. Ve hem bir gömütlükten geçip gitmekte olan yabancı -ve ister istemez yolunu şaşırmış- birinin yanıtlayabileceği türden bir soru değil bu. Ve sen bunun ayrımındasın değil mi? İkimiz de biliyoruz. Tıpkı bu bildiğimizden önce bildiklerimiz gibi. Ve ne? İlk aklına geleni söylemek için çırpınıyorsun biliyorum. Evet biliyorum. Hem öyle kolayca bildim ki. Bilirsin bildiklerimi hep kolayca bilirim. Zor değildir ne sana ne bana. Ve fakat sorunun yanıtını kolayca verecek değilsin. Bunu da biliyorum. Ve evet bunu da biliyorum. Bak işte senin bunu bilip bilmediğini bilmiyorum. Ve bilmek de istemiyorum. 

Yo, kaşlarını hemen çatma, asma suratını hemen. Oh! Ve işte yaptın. Kahrolası kaşlarını çattın. Ve suratını astın. Böylece daha çocukluktan çıkmadığını kanıtlamış oldun. Bu sırrı söyleyebileceğin vefakâr bir balık da yok. Oh! Bunu bilmediğini söyleme sakın. Ve işte söyledin. Anlamsız. Apaçık anlamsız. Gözlerini yummasan bunun anlamsızlığını sen de göreceksin. Ve bana hak vereceksin. Ama işte böyle yapmıyorsun. Her zamanki gibi mızıkçılık yapıyorsun. Kızamık çıkaran bir çocuk gibi mızmızlanıyorsun. Tamam kızamık değil de çiçek döken bir çocuk gibi olsun! Gönlün oldu mu şimdi? Lanet olası ‘ve’yi kim söyledi söyledi beni ilgilendirmiyor. Hoş seni de ilgilendirmiyor. Seni daha çok ‘göçüp gittin, göçüp gittiğini bilmeden!’ diyen ilgilendiriyor. Bunu biliyorum. Bunu bilmezliğime olanak yok çünkü ima ötesi tavrın. Ve bakışın ve duruşun ve susuşun bütün bunlar ve hatta yürüyüşün.. evet evet her halin söylüyor. İmâdan öte. Ve ister istemez seni ilgilendirenin ve seni merak girdaplarına sürükleyenin ve seni öfkelendirenin ve seni durduğu yerde durmaz yapanın ‘göçüp gittin, göçüp gideceğini bilmeden!’ sözünü söyleyenin kim olduğu apaçık. Kimliğini merak edişin saf bir merak değil. Kimlik avcılığı hiç değil. Ve fakat o söz söylendiğinde ne yapılacaksa yapacaktın. Kim bilir ne zaman söylendi. Kim bilir ne için söylendi. Öldüğünde desem henüz ölmedin. Ve fakat yaşadığın da söylenemez. Bir ölüden ayrımın nefes alışın. O söz, seni çıldırtan merak çöllerine düşüren o söz dile geldiğinde bir şeyler yapmalıydın. Geçti. Ve geçip gittiğini şimdi bile anlamış değilsin. Anlıyor değilsin. Anlamakta sorun yaşıyorsun. Ve evet bu hususta -anlama hususunda- hep sorunluydun. Anlama özürlüsü gibi bir şey. Ve evet bunu sen kendin de kendine bir çok kere yinelemişsindir. 

Hayır mı? Oh! Şimdi de bir inkâr merakı sardı. İnkâr hevesi yer etti gönlünde. Gönlünde değil mi? Ve sadece dilinde öyle mi? İnanmak isterdim. Ve fakat nedense inanmak gelmiyor içimden. Ve ben de şimdi bir inkâra sapıyorum ha! Bak bu iyiydi. Çarpıtma hünerinden bir şey kaybetmiş değilsin. Ve bu beni biraz biraz sevindirmedi değil. A! Elbette çarpıtma hünerinden her dem haz duymuşumdur. Ve bunu hemen herkese her zaman -yani gerektiğinde, durup dururken değil- söylemişimdir. Ve hatta buna seni bile tanık kürsüsüne çağırabilirim. Ve çağırdığımda geleceğinden emin. Yok, kaskatı bir emniyet değil. Azıcık da olsa kuşkum var. Evet, kesin bir emniyeti hiç yaşamadım. Ve bunu sen de bilirsin. Hatta en iyi sen bilirsin. Ve evet çarpıtma hünerinden her zaman haz duymuşumdur çünkü nice içten pazarlıklıyı açığa düşürüşüne tanık olmuşumdur. Ve bu tanıklık şerefine nicesinin eriştiği de vakidir. 

Evet başkaları da oldu. Bu yüzden çarpıtma hünerine saygım var ve büyük bir haz alıyorum. Ama şimdi yersiz duruyor. Hiç böyle yersiz çarpıtmana tanık olmamıştım. Ve bu da ister istemez şaşırttı beni. Ve bak işte itiraf ediyorum. Vefakâr bir balık olmasam da -bilmiyorum belki vefakârlıkta her hangi bir balıktan daha ileriyimdir, daha ketumumdur sır saklamada her hangi bir balıktan, ve evet bunu bilmiyorum ve sen de bilmiyorsun, sınanmış değilim, kimse sınama zahmetine girmedi ve böylece vefakâr olup olmadığım bir sır perdesi olarak duruyor içimde ve evet senin de içinde duruyor olmalı, öyle sanıyorum.- bu sırrı saklayacağım. Ve işte saklayacağımı söyledim. Dahası var mı? Ve dahası olmalı mı? 

Ve işte yine mızıkçılık ediyorsun. Üşeniyorsun. Evet evet üşeniyorsun. Burada üşengeçliğin neden gerektiğini anlamazlıktan gelmeni anlıyorum. Evet bu kadarı olsun anlıyorum. Ve sen de bu anlayışın nasıl olduğunu azıcık da olsa seziyorsun. Veya seziyorsundur. Öyle umuyorum. Tamam, kabul burada ben acelecilik yaptım. Ve işte bak hiç çekinmeden acelecilik yaptığımı itiraf ediyorum. Ve hem de herhangi bir gerekçe ileri sürmeden yapıyorum bunu. 

Ve işte ama.. sen ‘Göçüp gittin. Göçüp gittiğini bilmeden!’ sözünü söyleyenin peşinden gittiğini söylemekten çekinip ‘ve’lere kapılıştan söz ediyorsun. Aa! Üstüme iyilik sağlık. Ben mi ‘ve’lere kapılmışım? Ben mi öyle dedim? İftira. Hayır, bu bir çarpıtma değil iftira. Düpedüz iftira! Tuhaf huylar edinmişsin görmeyeli. Ve bu huylardan biri de müfterilik. Benim ağzımdan bir tek ‘ve’ çıkmış değil.


Cemal Çalık, 20.12.2019,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü

Cemal Çalık Yazıları











Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı