"Filmin akışında sonraki yüzyıllarda kurulan uzay kolonilerinin normalleştiğini görüyorsunuz. Roy’un iç sesinin Ay’da kurulan kolonide karşılaştığı şeylere verdiği tepki şöyleydi: “İçkiden ve tişört satan mağazalardan kaçıp buraya gelmiştik” İnsan insandan kaçtığı için uzayda koloniler kuruyordu, ama yine de kaçamıyordu kendisinden ve ürettiği hastalıklardan."
Satürn
kuşağının altında uzaya demirlemiş olan ‘Lima Projesi’ gemisinin içinde 90. dakikada
başlayan ve sonra dışında devam eden, gelecekteki şimdi için tarihin en iyi, en
ünlü uzay komutanı olan efsane bir astronot baba (H. Clifford McBride'ın) ile
onun yolunda ilerlemeyi hayatının amacı haline getirmiş olan astronot binbaşı oğlu
(Binbaşı Roy McBride) arasındaki kesintili sohbet, 104 dakika boyunca izlediğim
100 milyon dolarlık maliyetle çekilen bu görsel efekt yığınının hangi amaçla
çekildiğini anlamamı sağladı.
“Belki birlikte
eve döneriz” diyordu Roy.
“Ev mi?
Benim evim burası. Bu yolculuk tek yönlü oğlum. Dünya’dan mı bahsediyorsun? Orada
benim için bir şey yoktu. Ne sen ne annen ne de küçük fikirleriniz umurumda
oldu. 30 yıl boyunca bu havayı soludum bu yiyecekleri yedim, zorluklara göğüs
gerdim, ama bir kez bile evi düşünmedim.” diyordu 30 yıldır Satürn’de mahsur
kalan babası.
“Biliyorum
baba.”
“Annenin
dul senin yetim kalacağını biliyordum tabi, ama ben kaderimi bulmuştum. Bu
yüzden oğlumu terk ettim.”
“Yine de
seni seviyorum baba, seni geri götüreceğim.”
“İşim var,
yapacak sonsuz işim var. Zeki varlıklar bulmalıyım.”
“Gitme
vaktimiz geldi, fazla vaktimiz yok.”
“Mürettebatım
her türlü veriyi inceledi, bir hayat belirtisi bulamadı. Başka bilinçli varlık
yoktu. Pes ettiler. Bazen İnsan imkansızın üstesinden gelmeli. Seninle ben
yolumuza devam etmeliyiz Roy, birlikte. Bilimin var olmadığını iddia ettiği
şeyi bulmalıyız. Senle birlikte Roy. Çünkü Lima Projesi bize bilinen evrende
yalnız olduğumuzu gösterdi, başarısız olamam. Başarısız olmama izin verme Roy!”
“Baba
başarısız olmadın, artık biliyoruz ki birbirimizden başka kimsemiz yok.”
Gravity’de
(2013) , uzayda yapayalnız ve çaresiz kaldığında dua etmek öğretilmediği için dua
etmeyi bilmeyen ve bu çaresizlikte bir Tanrı’nın var olduğunu kabul eden bir
kadın astronota karşıt olarak Interstellar 1 (2014) ve Interstellar 2 (2019) insanın insana yardımcı olan doğa üstü güçlerin de yine ruhanileşmiş ataları
olduğunu öğretmeye çalışıyordu. AD Astra da bir Tanrı’ya inandığı belli olan ve
30 yıl Satürn’ün yörüngesinde kaldığı halde onu bulamadığı için hayal kırıklığı
yaşayan oğlu üzerinden aynı mesajı veriyor: “Artık biliyoruz ki birbirimizden
başka kimsemiz yok.”
Sanki
herhangi bir yerde herhangi biri bir ayet bırakmış ya da bir Tanrı, “Ben güneş
sisteminde saklıyım, gelin beni bulun” demiş gibi, sadece Satürn’e kadar gidip
orada tanrı bulamamış olmak , bir tanrıya inanmayı gerektiriyormuş gibi ahmakça
bir gerektirme bile olamayacak bir zincire saplanmış bir akıldan bahsediyoruz.
Üç boyutlu bir varlık olan ve görme, duyma, anlama kapasitesi sınırlı olan
İnsan’ın Tanrı kavramını bir mekana veya bir zamana indirgemesi kadar saçma bir
fikrin bilimsel olamayacağı gerçeği de göz ardı ediliyordu burada: “Geldim, ama
Tanrı evde yoktu, o halde Tanrı yok”
Hollywood’ın
ateist, siyonist ve pagan ruhunun yaydığı küresel dalgalar bugün, çocuklara tecavüz eden Hıristiyan Katolik ve Protestan rahipler, IŞİD gibi ABD tarafından
üretilen vahşi terör örgütleri üzerinden düşman olarak tanımlanan ve sürekli öldürülen, işkencelere maruz kalan müslümanların sahip çıkamadığı İslam, ateist
ve laik siyonizmin baskısına yenilmiş olan ve kendileri gibi düşünmeyen Hasidik hahamlara yapılan saldırılara bile itiraz edemeyen Yahudi hahamlar, bir tanrıya
sahip olmamasına rağmen insana zarar vermeyi reddeden Budizmin Müslüman katliamınısavunan rahiplerinin karşısına dikilerek bütün dinleri reddetmeyi ve Ateizm’i ve
bununla birlikte Hümanizm’i din olarak emrediyor…
Şaşırtıcı
mı? Hayır. Amaçlarına ulaşıyorlar mı? Çoğunlukla evet; ancak tamamen değil. Biz
Müslümanlar sağlam bir umuda sahibiz, eğer farkında isek. Neden umut? Filmin
başından sonuna kadar işlenen şey umutsuzluk, bıkkınlık, bunalmışlık ve aslında
yine bu agrevasyonun patronları tarafından uzay keşiflerinin temel amacı haline
getirilen, sanki bu mümkünmüş gibi, dünya dışı zeki varlıkları bulma amacının ‘kof’
bir amaç olduğunu kanıtlamaya çalışan ve insanı insana döndürerek umutsuzlaştıran
döngüsel bir ateizm. Tabi, fark ediyorsunuz Allah’ın elçilerini neden umut ve
rahmet olarak gönderdiğini. Tarihin hemen bütün aralıklarında insanı
umutsuzluğa ve kaosa sürükleyen her türden paganizme ve ateizme karşılık
peygamberler umut olarak gönderilmiştir.
Filmin
akışında sonraki yüzyıllarda kurulan uzay kolonilerinin normalleştiğini
görüyorsunuz. Roy’un iç sesinin Ay’da kurulan kolonide karşılaştığı şeylere
verdiği tepki şöyleydi: “İçkiden ve tişört satan mağazalardan kaçıp buraya
gelmiştik” İnsan insandan kaçtığı için uzayda koloniler kuruyordu, ama yine de
kaçamıyordu kendisinden ve ürettiği hastalıklardan.
ABD
Başkanı Trump’ın 2019’da Amerikan Hava Kuvvetlerine bağlı olarak kurulduğunu
ilan ettiği Uzay Komutanlığı, filmin yaşandığı yüzyılda bütün güneş sistemine hâkim
bir konuma gelmiş görünüyordu, oysa bu batmış bir ekonomiye, trilyonlarca dolar
borca sahip ABD için gerçekleşmesi mümkün olmayan eski bir Amerikan hayal kurma
alışkanlığından başka bir şey değildi. Üstelik koloniler kurulan Ay’da terörist
gruplar da vardı. Amerika’nın hayallerinden çıkamıyordu kendi ürettiği terör.
Ve aslında
film, meslekî kariyerini dünya dışı zeki varlıklar bulma amacına adayan inanan
bir insanı bir teröriste dönüştüren süreci sorguluyordu. Düşündürtmek
istiyorlardı: “İnananlar inançları için öldürürler” Oysa iki dünya savaşını
çıkaranların ve ikinci dünya savaşından sonra da iç savaşlar, biyolojik vekimyasal silahlar, darbeler ve terörle milyonlarca insanı öldüren, evsiz ve
vatansız ve aç bırakanlar bir Tanrı’ya inananlar değildi, bu agrevasyonun
patronlarıydı.
Filmin
sekansları arasındaki doğal geçişler filmin sonunda dünyaya geri dönmek gibi
bir zafer sevincine monte edilirken seyircinin artık sorgulamaması gereken
mantıksızlıklar zincirine dolanmıştı. Mesleği yüzünden sevgilisi tarafından ‘benim
de bir hayatım var, sürekli seni bekleyemem’ denilerek terk edilen ve film
süresince yürüyen bir ölü kadar umutsuz yüz hatlarına sahip olan ve sürekli
belirsizliği ve umutsuzluğu sorgulayan Roy, dünyayı ve güneş sistemini
babasının neden olduğu uzaydaki elektrik akımı dengesizliğinden kurtardıktan ve
dünyaya ulaştıktan sonra kendisine geri dönen sevgilisinin yaşattığı derin ve
tek amaçmış gibi gösterilen umutla gülümsemişti.
Film’deki
teknik sorunlar ya da uzayda fiziksel hareketle ilgili eleştiriler altta
linklerini verdiğim yorumlarda mevcut. Şimdi filmin neden yapıldığına geri
dönelim ve filmin hem senaristi hem de yönetmeni olan James Gray’e dönelim ve
soralım filmi neden ve nasıl yapmış?
Yönetmen
James Gray, 2016 Cannes Film Festivali sırasında 12 Mayıs 2016'da Ad Astra'yı
yazma ve yönetme planlarını olduğunu doğrulamış. Nisan 2017'de Z Kayıp Şehri'ni
tanıtırken Gray, Ad Astra'nın öyküsünü Joseph Conrad'ın Karanlığın Kalbi ile karşılaştırmış.
Gray ayrıca filmin "bir filme konulan en gerçekçi uzay yolculuğu tasvirini
sunacağını ve temelde "Uzay bizi çok düşmanca karşılar" diyeceğini
söylemiş.
10 Nisan 2017'de Gray, Brad Pitt'in Ad Astra'da başrol oynayacağını duyurmuş. Haziran ayında Tommy Lee Jones, Pitt'in kayıp babasını canlandırmak için oyuncu kadrosuna katılmış, Ağustos ayında Ruth Negga, John Finn , Donald Sutherland ve Jamie Kennedy oyuncu kadrosuna eklenmişler.
10 Nisan 2017'de Gray, Brad Pitt'in Ad Astra'da başrol oynayacağını duyurmuş. Haziran ayında Tommy Lee Jones, Pitt'in kayıp babasını canlandırmak için oyuncu kadrosuna katılmış, Ağustos ayında Ruth Negga, John Finn , Donald Sutherland ve Jamie Kennedy oyuncu kadrosuna eklenmişler.
Filmin 60
gün süren ana çekimleri, Ağustos 2017'nin ortalarında, California, Santa
Clarita'da başlamış. Zayıf bulunan başlangıç test taramalarının ardından, (Pitt
henüz kadroda olmamasına rağmen) üretim
bütçesi 80 milyon dolardan 100 milyon doların üzerine çıkarılmış.
Görsel
efektler Moving Picture Company, Method Studios, Bay X, Weta Digital,
Brainstorm Digital ve Capital T tarafından yapılmış ve Allen Maris, Christopher
Downs, Guillaume Rocheron, Ryan Tudhope, Aidan Fraser, Olaf Wendt, Anders
Langlands , Eran Dinur, Jamie Hallett ve Territory Studio Max Richter filmin müziğini
bestelemiş, Lorne Balfe daha sonra ek müzikler yapmış. James Gray, görsellerden
ilham almak için deneysel film uzmanları Gregory Zinman ve Leo Goldsmith ile
görüşmüş.
Görüntü
yönetmenliğini birçok isimle paylaşan Hoyte Van Hoytema’nın, sanat yönetmenliğini
yine birçok farklı isimle çalışan Kevin Constant’un yaptığı AD Astra’nın editörleri
John Axelrad ve Lee Haugen.
Oyuncular
ve rolleri ise şöyle:
Brad Pitt (Roy
McBride), Tommy Lee Jones (Clifford McBride), Ruth Negga (Helen Lantos), Donald
Sutherland (Col. Tom Pruitt), Jamie Kennedy (Sergeant Peter Bello), Liv Tyler (Eve
McBride), Kimberly Elise (Lorraine Deavers), Ravi Kapoor (Arjun Dhariwal).
Liv Tyler’in,
Eve McBride rolüyle ekranda çok fazla görünmediğini belirtmek ve ‘Eve-Havva’
vurgusuna dikkat çekmek gerek.
20th
Century Fox tarafından piyasaya sürülen Ad
Astra, 29 Ağustos 2019'da Venedik Film Festivali'nde gösterilmiş ve 20 Eylül'de
tarafından Amerika Birleşik Devletleri'nde gösterime girmiş, dünya çapında 127
milyon dolarlık hasılat elde etmiş.
Filmin
özeti de şöyle:
Yıldızlara
Doğru, astronot Roy McBride'ın gerçekleştirdiği uzay yolculuğunu konu ediyor.
Astronot Roy McBride’nın babası, 20 yıl önce uzayda hayat olup olmadığını
araştırmakla görevlendirilmiştir. Ancak bu görev sırasında kaybolan adamdan bir
daha haber alınamaz. Kaybolan babasını galakside aramak isteyen Roy, gezegeni
tehdit eden bir gizemi de çözmek amacıyla güneş sisteminin dışına yolculuk
eder. Bu yolculuk Roy’un beklediğinde de farklı şeyler öğrenmesine neden olur.
Yolculuk sayesinde astronot, insan varlığının doğasına ve kozmostaki yerimize
meydan okuyan sırların ortaya çıkmasını sağlar.
Küresel
asker’ı zorbalığı süren ABD’nin kültürel hegemonyası da sürüyor ve maalesef
henüz bu şeytanî gücü kullanan Hollywood’un kendisine karşı koyacak kadar büyük
bir rakibi yok. Türkiye bütün dünyaya sinema filmleri ve özellikle dizi filmler
ihraç ederken bir rekabet kokusu yaysa da miktar henüz çok küçük.
Kültür ve
Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy Mart 2019’da "Türkiye, ihraç ettiği
dizi filmlerde çok büyük rakamlara ulaşmış durumda. 350 milyon dolar gibi bir
bütçeye sahip ve dizi film ihracatı Amerika'dan sonra ikinci sırada. Biz bunun
amacına uygun şekilde artmasını ve Türkiye'nin, gösterildiği yerlerde doğru
tanıtılmasını istiyoruz." diyordu.
Ahmet Haydar, Sonsuz Ark, 29.12.2019, Sinema Notları 23
AD Astra İzlekleri:
AD Astra Yorum İzlekleri
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.