Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıda çevirisini yayınladığımız analiz, Avusturya Graz Üniversitesi Jean Monnet Güneydoğu Avrupa'nın Avrupalılaşması kürsüsü başkanlığını yürüten Güneydoğu Avrupa tarihi ve politikaları profesörü Florian Bieber'e aittir ve Avrupa Birliği'ndeki aşırı sağcı partilerin ideolojilerinin dar anlamlı ulusal sağın sınırlarını aşarak, Müslüman düşmanı 'Saf Beyaz Irk'tan Oluşan Hristiyan Bir Avrupa' ideolojisini savunan ve Avrupa Parlamentosunda 73 koltukla temsil edilen bir Pan-Avrupa söylemine dönüşümünü irdelemektedir. Yazarın ulaştığı sonuç Avrupa için korkutucudur: "Milliyetçiliğin Avrupalılaşması, liberal enternasyonalist Avrupa entegrasyon anlayışına ilginç bir zıtlık oluştursa da, medeniyet anlayışı, ırksal beyaz ve homojen bir Avrupa için sadece ince bir kaplamadır ve özünde ırkçılık ve milliyetçiliğin bir birleşimidir; işte bir ideoloji bir kez daha Avrupa'yı bir çıkmaza sürüklüyor." Türkiye, zayıflamış ve içten içe kaynayan, ulusalcı çıkarların yoğun bir şekilde çatıştığı zayıf bir Avrupa Birliği ile karşı karşıya olduğunun farkında olarak Avrupa Birliği ülkeleri ile tek tek iletişim halinde olmalıdır... Bu aslında, Müslümanlara karşı zaten var olan ve bin yıldır süregelen tehditler içeriyor olmasına rağmen güçlü bir Türkiye için mükemmel bir fırsattır da. Çin'in ekonomik olarak değerlendirdiği bu fırsatın Türkiye tarafından da çok kapsamlı bir strateji ile değerlendirileceğini umuyoruz.
Seçkin Deniz, 14.01.2020
How Europe’s Nationalists Became Internationalists
"Birçok Avrupalı aşırı sağ parti, AB'ye karşı korkutucu damgasını vurdu. Şimdi onlar ırksal olarak saf bir Beyaz Hıristiyan kıtasındaki hedeflerini daha da ilerletmek için pan-Avrupa kimliğine hitap ediyorlar."
Otoriterizm, popülizm ve milliyetçilik son yıllarda manşetlere hâkim oldu. Hindistan'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne ve Avrupa kıtasına kadar bu üçlü, hem yerel hem de uluslararası olarak baskın liberal demokratik düzeni tehdit ediyor. Üçü de iç içe geçmiş durumda. Hem milliyetçiler hem de popülistler, halkın otantik iradesi üzerinde sahiplik iddiasında bulunuyorlar ve bunu kampanyalarında, küreselleşmiş, dokunulmaz seçkinlere karşı “insanları” (genellikle etnik olarak tanımlanmış yerliler) toplayan aşırı basit anlatılar etrafında çerçevelemek için kullanıyorlar.