20 Mart 2020 Cuma

SA8442/KY1-CÇ703: Muhalefet'in İflâsı: Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi- 1. Bölüm (1)

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Ne çare ki Sadık Bey'in taraftarlarını da muhalefete katarak hızla başarılı olmak isteyenler, O'nu rahat bırakmadılar. Muhalif taraftarlarının tek bir çatı altında faaliyet göstermesi ve Sadık Bey'in de taraftarlarıyla onlara katılması için çeşitli projeler kaleme alındı. Bu projeler birleştirilerek bir program ve bir parti meydana geldi: 'İtilaf ve Hürriyet Partisi'.


Birinci Bölüm

Muhalif Parti- Grup Sorunu ve İtilaf-Demeç-Tartışma Biçimleri- Arnavutluk Karışıklığı-Resmi Bildiri-Gazi Muhtar-Kâmil Kabinesi-Rumların Teklifi ve Daniş Bey-Kâmil Paşa’nın Görüşme Tasarımı-Savaş- Meşrutiyet Yasasınca Gazi Muhtar Kabinesi-Kabine ve Muhalefet

Herkes işitti ve anladı ki bir meşrutiyet, karşıt düşünce felsefesi ve sosyolojisi üzerine kurulu ve siyaset yapan birden fazla partilerle idare olunur.

Osmanlı Millet Meclisi 'Doğal Partileri’n bulunması ve zorunlu ve birbirine benzer olanlar gibi bunların bir muhalefet gurubu olması da anlaşılır (açık)dı.

Osmanlı İmparatorluğu adeta biri ötekine toplumsal olarak yabancı kalmış, tarihleri, adetleri, dilleri ve dinleri ayrı muhalif unsurlar yerleşikti. Bu unsurlardan her birinin meclise gönderdiği vekiller birer 'Milli Parti' demekti. Şu hâlde Osmanlı Millet Meclisinin ilk göreceği ayrım 'Müslüman-Hristiyan' gibi ki önemli guruba ayrılmaktan ibaret olacaktı. 

Ancak müslüman gurubunda dahi muhalefet unsurları bulunacağı gibi karşıt görüşler de bulunabileceğinden dini ve milli partilerin 'Düşünsel' guruplara ayrılması ve mecliste siyasi bir denge oluşması olasıydı. Bizdeki meclis dengesi önce biçimsel olarak gerçekleşti. İnkılabı yapmış olan İttihat ve Terakki partisine karşı bir "Özgürlükçü" partisi ortaya çıktı ki bu parti, aslı gayr-i müslim olan birtakım vekilleri içine almış ve İttihat çoğunluğuna karşı bir muhalefet parti olmuştu.

Partilerin birtakım siyasi felsefe düşünceleri üzerine kurulmuş olması gerektiğini söylemiştik. Gerçekten partilerin kurulması görünüşte bizde de böyle olmuş ise de gerçekte mevcut düşünsel temel üzerine değil, kişiseldi.

Bu bir gerçektir ki, kısa ve fakat acıklı meşrutiyet tarihimiz bunu kanıtladı. Ortaya atılan programlar ve düşüncelere nazaran ilk muhalif parti olan " Özgürlükçü (Ahrar) Partisi", İttihat partisinden daha fazla özgürlükçü olmak ve etrafına memleketin en özgür halkını toplamak gerekiyordu. 

Hâlbuki 31 Mart kalkışmasında partinin amacına bütün bütüne başka kesimin hizmet ettiği görüldü. Görüldüğü gibi bizim çözümlememize göre bizdeki partilerin bazısı düşünceden ziyade kişiler etrafında toplanmaktaydı.

'Ahrar Partisi' bölünüp dağıldıktan sonra başka iki parti ortaya çıktı. Bunlardan biri 'Ilımlı Hürriyetçi Parti' idi ki 'Ahrar Partisi' artıklarıyla bazı milliyetçileri ve İttihat'tan yüz çevirenleri kapsıyordu. Diğeri 'Halk Partisi'ydi. Bunlardan ılımlı özgürlükçüler, İttihatla Halk Partileri arasında ve fakat bazı konularda Halk partisinden ziyade İttihada yakındı. Halk Partisi ise Halk düşüncesi ve programı itibariyle bir 'Muhafazakâr Parti' demekti. Şu hâlde İttihat Partisi kayıtsız özgürlükçü parti sayılması gerekiyordu. Rum, Ermeni, Bulgar gurupları üyelerini bölümlere ayırıyor ve özel çıkarlarını koruma için böyle bir manevra yapıyordu.

Bu bölümlerde bir dereceye kadar uyum vardı. Halk Partisi çoğunlukla ulemadan olup Avrupa Meclislerindeki ruhban partilerini hatıra getiriyordu. Ilımlı Özgürlükçü Parti'de uyum daha az olmakla beraber yine üyelerini bir doğrultuda bir hedefe götürecek prensiplere sahipti. En az uyum çoğunluk partisinde görülüyordu.

Anımsanacaktır ki ilk vekillerin hemen tamamı, İttihat ve Terakki adına seçilmişlerdi. Bunlardan bir bölümü, çoğunluktan ayrılarak halk partisini meydana getirmişlerse de hala çoğunluk partisi üyeleri içinde ayrılmaya müsait olanlar vardı.

Gerek destekçilerin ve gerek muhalefetin bir dereceye kadar siyasal ve uyumlu bir şekilde çalıştığı meclis dönemi işte bu dönemdir. Çoğunluk azınlığa karşı bir dereceye kadar tolerans gösterdiği gibi azınlık dahi, eleştiri ve itirazlarında siyasal sınırları aşmamaya çalışıyordu.

Meclisteki gruplar (partiler) doğal bir gelişmeyi izlemiş ve bu devirdeki istendik duruma halel getirmemiş olsaydı, sonradan baş gösteren üzücü haller ortaya çıkmaz ve ihtimal ki muhalefet, iddia ve isteklerini elde edeceği çoğunlukla elde eder veyahut çoğunluğa bazı düşüncelerini kabul ettirecek bir sayıya ulaşırdı. Ancak hizipçilik sorunu partilerin durumunu bütün bütüne değiştirmiştir.

*** *** ***

Hizipçilik sorunu bu kitapçığa sığdırılamaz. Meşrutiyet tarihimizde pek önemli etkiler bırakmış olan hizip işi, başlı başına bir tarihçe ister. Burada biz ancak birkaç sözle yetinmek zorundayız. İttihat ve Terakki Partisinin üst yetkililerinden olan Miralay (Albay) Sadık Bey, Partinin güç merkezini oluşturan kişilerin İnkılap sonrası izlediği yönteme itiraz ediyordu. Kendisi Partinin delegesi olarak seçilmişken, bu görevi kabul için genel merkeze bazı tekliflerde bulunmuştu. Bu tekliflerin en önemlilerinden birisi, Parti üyelerinin bir takımının partiden çıkarılmasıydı. Sadık Beyin teklifleri Partice kabul edilmemiş olmakla beraber aradaki bağlantı kesintiye uğramamıştı.

Nihayet Sadık Bey, refakatinde, Şaban Efendi ve daha bazı önemli üyeler bulunduğu halde Selanik'e giderek genel merkezle uzun uzun görüştü. Bu defa Sadık Bey ve taraftarlarıyla genel merkez arasında uzlaşma olduğu sanılıyordu. Süregiden söylentilere göre Sadık Beyin teklifleri kabul edilmişti. 

Herkesin genel sanısına göre bu tekliflerin en önemlileri bazı genç kişilerin bakanlıklardan çekilmesi, hükümete müdahale edilmemesi, Mason Cemiyeti'yle İttihat Partisinin bir ilişkisi olmadığının ilanıyla beraber masonluk aleyhinde propaganda gibi şeylerdi. Bu olaydan bir müddet sonra Tanin gazetesinin şiddetli saldırılarıyla hizip sorununun varlığı anlaşıldı. Sadık Bey, İttihat ve Terakki Partisine mensup yüz altmış kadar vekilden yüz on tanesini gizlice elde ederek 'Yeni Hizip' oluşturuyordu.

Demek ki İttihat ve Terakki Partisi iki bölüme ayrılmıştı. Bu tarihlerde subaylar arasına dahi Sadık Bey'in düşünceleri lehinde büyük bir çoğunluk bulunduğu gibi çoğunluk mensuplarının da büyük bir bölümü ona eğilimliydi.   'Yeni Hizip' konusunda Sadık Bey ve taraftarları, güçlü bir kuvvete sahipti. 

Önce İttihat ve Terakki'nin düzeltme ve iyileştirilmesi adına hareket ettiği için partinin bağlıları içindeki muhafazakâr unsurlar veyahut küskünler kendisine taraftardı. İkinci olarak ordulardan gelen delegasyon kendisine yakındı. Üçüncü olarak partinin yasa yapıcı gücünü oluşturan yüz altmış vekilin yüz onu da kendisinin propagandacısıydı. 

İşte görülüyor ki Sadık Bey, duruma hâkim olmak için lazım gelen kuvvetin birkaç katına sahipti. Bu güçlü yapıya rağmen Sadık Bey mağlup oldu. Yirmi otuz vekile kalmış rakipleri, Tanin'in üç günlük saldırısı sayesinde kontrolü eline aldı. 

Sadık Beyin yenilgisinde sayısız neden varsa da en önemlileri şu şekilde özetlenebilir:

1- Kararsızlık ve Cesaretsizlik
2- Başına topladığı ayak takımının uyumsuzluğu, ayrılığı.

Rakiplerinin başarısı da:

1- Cüret ve hızları
2- Birliktelik ve uyumlulukları.

Eğer siyaset meydanında bulunan millette bir felsefi gelenek ve siyasi yaklaşım mevcut olsaydı, bu hizip konusundan büyük bir ders alabilirdi. Sadık Beyin Yeni Hizip girişimi, bir komiteci (terörist) girişimiydi. Komitacılıkta başarıyı sağlayan cesaret ve ataklığa sahip olmadığını ve hiçbir vakit rakiplerine üstün gelemeyeceğini Sadık Bey bu işte kanıtlardı. Hizip konusunun en fazla ibretlik yanı ise Sadık Beyin evinde yemin eden bazı kişilerin hemen gidip ilgili olan rakip guruba haber vermesidir.

Yeni Hiziple eski hizip, birkaç gün devam eden görüşmelerden sonra birleşti. Bütün bu hareketten ortaya çıkan sonuç, parti ileri gelenlerinden birkaç kişinin bakanlıklardan istifa etmesinden ibaret kaldı. Sadık Bey ve taraftarlarıyla artık parti arasında bağ kalmamıştı. Sadık Bey şu hizip deneyiminden gelecek için kendi hesabına ibret alabilir ve artık siyaset meydanından çekilebilirdi. 

Hizip konusunda toplayabildiği bu kadar önemli bir gücü bir daha hiçbir zaman toplayamayacağı meydandaydı. Bu önemli kuvvete rağmen yenilmişti. Daha az güçlerle yeniden mücadeleye girişmek, yeniden yenilmeye kalkışmak anlamına geliyordu. Dikkat çekici bir başka nokta daha vardı. Sadık Bey, rakipleriyle kişisellik üzerine kurulu ve ancak tarafından birisinin mahvıyla sonuçlanacak bir mücadeleye girişmiş olacaktı. Yeniden mücadeleye kalkışmak, ayaktakımı muhalefeti de kapsayan bir zemine sevk etmek olacaktı. 

Ne çare ki Sadık Bey'in taraftarlarını da muhalefete katarak hızla başarılı olmak isteyenler, O'nu rahat bırakmadılar. Muhalif taraftarlarının tek bir çatı altında faaliyet göstermesi ve Sadık Bey'in de taraftarlarıyla onlara katılması için çeşitli projeler kaleme alındı. Bu projeler birleştirilerek bir program ve bir parti meydana geldi: 'İtilaf ve Hürriyet Partisi'.

*** ***  ***
Hayret vericidir ki memleketimizin siyasi liderleri, güya Türkiye ahalisinden değilmişler ve Türkiye hakkında bilgileri yokmuş gibi hareket edegeldiler. Bunların tamamı, Osmanlıların siyasi seviyesi ve siyasi eğitimi henüz başlangıç halinde bulunduğunu iddia etmekle beraber her hareketlerinde bu iddia ve görüşü unutarak gelişmiş bir memlekette, homojen bir millet içindeymişler gibi hareket ettiler. İttihat Partisi, bu zeminde birçok hatalar işledi.

Mesela: şiddetli bir istibdattan kurtulan bir milletin aşırı bir özgürlüğü kaldıramayacağını takdir edememek ve meşrutiyete "Parlamentarizm" şeklini yani en gelişmiş ve nihai bir şekil vermek gibi. İttihat Partisinin aşırı ve şiddetli iyimserliği yüzünden meydana gelen zararlar, yeniden kurulacak partiler için bir uyanış nedeni olmalıydı. Yine, İttihat Dernekleri, çeşitli üyeden oluşmuş ve gizli bir kuvvetin gözetimindeyken onların idaresinde görülen sorunlar ve derneklerce yapılan suiistimaller yeni partilere ibret olmalıydı.

İtilaf Partisi, buralarını asla dikkate almadı. Herkes, hemen hiçbir koşul aranmadan partiye giriyordu. Böylece İttihat Terakki'nin yalnız hazır yönetici şahıslarını değil, değişim ve gelişim fikirlerine tamamen yabancı olan kişiler de İtilaf ve Hürriyet derneklerine katıldı. 

İtilaf dernekleri Babil Kulesi öyküsünü hatıra getiriyordu. Orta çağ düşünceli gericilerle, birtakım aşırı özgürlükçülerin ve Hristiyanların birleştiğini görenler, bu kadar çeşitli ve karşıt düşünceli kişilerin nasıl olup da bir araya gelebildiğini düşünmek ihtiyacını duyumsuyor ve bu kişiler arasındaki etken unsurun 'ihtiras ve intikam' olduğunu anlamakta gecikmiyordu.

Kentlerden birine 'İtilaf (Uzlaşma) Partisi' adına vekil adayı olarak giden bir kişinin şu sözleri, mevcut veya yeni kurulabilecek partilerimiz için ibretli bakışı gerektirecek şeylerdendir:

"Derneğe üye olduğum zaman, zaten tanışım olan ve kendisi tamamen özgür düşünceli bir kişi tarafından karşılandım. Merdiven başında karşılama sözlerinin ardından, beni karşılayan ayakkabılarımı çıkarmamı rica etti. Hayret ettim. Dernekte namaz kılındığı için ayakkabı ile girilemediğini söyledi. Derneğin hemen karşısı denilecek kadar yakın büyük bir cami vardı. Namazın niçin orada kılınmayıp da dernekte kılındığını sordum. Halkın derneğe çekilmesi için bir uygulama olduğunu ve zaten yönetici üye çoğunluğunun ulemadan ibaret bulunduğunu söyledi. Bu çirkin iki yüzlülüğe karşı bir tiksinti duyarak ayakkabılarımı çıkardım. Derneğin büyük salonunda otuz kadar sarıklı kişi oturuyor ve derneğe bir medrese şekli veriyordu."

"Selam verip meclise katıldım. Soğuk ve yüksekten bakarak karşılandım. Sol tarafımda köşe minderinde oturan limon kadar sarı çehreli bir kişi, vekil adayı olduğumu anladığı zaman kaşlarını çattı ve dedi: Vekil olmak istiyorsanız, önce sakal bırakmalısınız. Sakal bırakmayı akıl etmeyen bir adam, nasıl vekil olur?"

"Doğrusu bu ya bu görüş beni şaşırttı. Sakalın öneminin, bir kişiye vekillik verecek seviyede olduğu aklıma bile gelmemişti. Kendimi mahalle imamlığına aday sandım."

"Merkeze bağlı kent adaylığımı tanıtmak için gittiğim zaman, benden önce giden iki hoca, mahalli derneklere: Sarıklılardan başkasına oy vermemelerini tembih etmiş ve kendilerini aday göstermiş.."

Hiç kuşku yok ki İtilaf mensupları içinde temiz ve iyi niyetli çoktu. Ancak çoğu derneğin idaresi İttihat'tan atılmış veya İttihada girmeye vakit bulamamış kişiler, İttihat'ta ikinci kalmak istemeyenler, entrikacı ve muhteris şahıslar eline düşmüştü. Özellikle İttihat'la geçmişi olan bir sürü ayaktakımının İtilaf Derneklerine katılımı savaşıma pek başka bir renk verecekti.

Şimdi de partinin kuruluş şekline, hedef ve amacına ve yayımlanan demecine bir göz atalım. İtilaf ve Hürriyet Partisi: Ilımlı özgürlükçüler ve halk gruplarıyla Bulgar, Rum ve Ermeni gruplarından, İttihat ve Terakkiden atılanlardan, yeni bir siyasi faaliyet göstermeye başlayan İlmiyye'nin Öğretmen ve Medrese hocalarıyla, henüz hiçbir partiye girmemiş olan emekli asker, kadro dışı bırakılan memurlardan oluşmuştu.

Bu niceliği niteliğe dönüştürürsek görürüz ki Partide: Sadık Bey ve taraftarları yani Siyasal İslam'a eğilimliler, Lütfi Fikri, Mahir Said, Rıza Nur ve Rıza Tevfik gibi özgürlükçüler, gericiliği besleyen medrese taraftarları, dinsizlikleriyle ünlü bazı kişiler, ılımlılar aşırılar ve bir de milliyetçiler vardı.

Bu denli karşıt düşünceli kişilerin birleşmesinden çeşitli ve bütünüyle farklı akımların meydana gelmesi doğaldı. Acaba Sadık Bey, bu akımları kontrol edip yönetmeyi başarabilecek miydi? Yoksa bu parti, zamanını boşa geçirecek tartışmalarla mı geçirecekti? 

Tarafsız bir gözlemci, böyle bir partinin hiçbir şeyi başaramayacağını ve az zamanda dağılıp parçalanarak doğal gruplara ayrılacağını anlamakta güçlük çekmezdi. Bu kadar karşıt düşünceleri bir merkez etrafına toplayan asıl etken 'yenmek' umuduydu. Bu umudun mahvolduğu veyahut gerçekleştiği gün İtilaf Partisi dağılmaya mahkumdu. Ancak dağılma nedeni bu kadardan ibaret değildi. Partinin oluşma etkeni olarak ortaya birtakım maddeler konulmuştu. 

Sadık Bey yayınladığı çeşitli demeçlerinde İttihat ve Terakki'den niçin ayrıldığını ve yeni bir partinin kurulmasından amacın ne olduğunu halkın göz önüne koymuş ve parti millete karşı birtakım taahhütlerde bulunmuştu.

İttihat Terakki Partisi belli başlı geleceğe ilişkin vaatlerle suçlanıyor ve yeni parti bu suiistimalin önünü almak üzere kurulmuş bulunuyordu:

1- İttihat Terakki, hükümet işlerine müdahale ediyor,
2- Milli Görevlere kendi adamlarını getiriyor
3- Dernek yöneticileri bakanlıklara vurgun
4- Yasa ve Yönetmelikler yerine keyfi uygulamalar yapılıyor
5- Derneğin bazı nüfuzlu üyelerinden ibaret olan şirketlerin tekelleşmesi var
6- Makam ve Payeler için hak ediş aranmıyor
7- Yasal yollar ve mantık yerine ordu ve hükümetin büyük bir bölümü ihtilal ve terör yöntemleri kullanılıyor. Bu suçlamaların içeriğini çözümleyecek değiliz. Sorunun önemi suçlamaların 'Muhalefet Partisinin oluşum gerekçesi' oluşudur.

Demek ki Muhalif Parti, demeç ve güvencesi ve iktidar partisine karşı açıkladığı suçlamalar gereğince:

1- Hükümete müdahale etmeyecek
2- Milli görevlerde kendi adamlarını kayırmayacak
3- Parti yöneticileri bakanlıklara göz koymayacak
4- Yasalara uyarak keyfi uygulamalarda bulunmayacak
5- Partinin nüfuzlu kişileri şirket tekelleşmesine gitmeyecek
6- Makam ve paye için liyakat aranacak
7- Yasal yollara ve mantığa uyarak ihtilal ve terörist yöntemlere başvurmayacak.

Sözün özü, Parti kişisel çıkar ve baskıdan uzak olacaktı.

Sadık Bey'in demeçlerinde, "Arkadaşlar arasında ihtirasa kapılanlar olursa, engel olmaya çalışacağını engel olamaz ise, kamuoyuna ifşa edeceğini" birçok kere vaat etmişti. Gerçekten gerek muhalefet ve gerek kamuoyu, parti teşkilatının gereklerinden olan birtakım itiraz gerektirici konular bulunuyordu. Meşruti memleketlere, en önemli yasama ve yürütme memurluklarına, iktidara geçen partinin üyeleri atanıyordu.

Hiç bir parti düşünülemez ki kendisi iktidara geçerek sorumluluğu üstlensin de önemli görevleri rakiplerine teslim etsin. Tarafgirlik parti teşkilatının ruhudur. Ancak Osmanlı düşünce dünyası meşrutiyet yaşam biçimine vakıf olmadığından idarede geçerli olan noktaları gördükçe, gerçek nedeni anlayamıyor ve partinin taraftarlığını ayrı tutuyordu. 

Bu haldeki İtilaf'ın açıkladığı suçlamalar genel düşünceye uygun düşerek partiye güç veriyordu. Ancak İtilafın bu zemindeki güvencesi parti için tehlikeliydi. Bu vaatlerle varlığını sürdürmenin olası olmayacağından parti rakibine yönelttiği suçlamaları kendisi yapacağı gibi kuruluş gerekçesi de geçersiz olacaktı. Gerçekten İtilaf Partisi ve bütün muhalif ileri gelenler bu şekilde iflas etmiştir.

Muhalif partilerin 'İtilaf ve Hürriyet' adı altında birleşmesiyle muhalefet, önemli bir güç halini aldı. Çoğunluk parti konumunu fazlasıyla elde etmişti. Mecliste iki tarafın sahip olduğu oy oranı adeta denkleşmişti. Denk haldeki durum yasamaya, kendilerine 'tarafsız' adı veren uygunsuz bir azınlığa kalmıştı. Bunlar, herhangi bir tarafa katılırsa, çoğunluk o tarafta olacaktı. 

Muhalefet, kendinde bu gücü gördükten sonra doğunun tehlikeli hastalığı olan 'gurur ve gaflet' hastalığına tutuldu. Artık yengiden emin olduğu için iktidar partisine karşı nezaket ve ölçülü davranmaya gerek görmüyor ve özellikle İttihat ileri gelenlerini bayağılıkla ve cinayetle suçlamakta bir sakınca görmüyordu.

Savaşım, pek kötü bir şekle girmişti. Parti savaşımından beklenilen sonuç, iki taraftan birinin iktidardan düşürülmesinden ibaret görülmesi, bu savaşımı başkalaştırmıştı. İki parti arasındaki kavga, taraflardan birinin yok olmasıyla sonuçlanacak bir ölüm kalım kavgası şeklini almıştı. Muhalefet, kamuoyunu tamamıyla lehine çevirmek için saldırılarında her türlü çekinceyi elden atmıştı. 

Bu saldırı o kadar şiddetliydi ki çoğunluk partisi, muhalefet partisinin kazandığı takdirde, hiçbir tolerans hiçbir izin göremeyeceklerini anladı. Muhalefet, Dernek ve Parti ileri gelenlerinden intikam almaya karar vermiş görünüyordu. İktidar parsı ve dernek ileri gelenleri 'eşkıya çetesi' olarak gösteriliyor, özel ve genel cinayetlerle suçlanıyordu. Artık iktidar partisi ileri gelenleri için 'ölmek ya da iktidarda kalmak'tan başka bir yer kalmamıştı. 

Savaşımın bu şekli halka kadar uzamıştı. Muhalefet ileri gelenleri takdir edemiyordu ki saldırının bu şekli, savunmanın da bu şekli almasını gerektirecekti. Artık millet biri diğerine can düşmanı olan iki bölüme ayrılmıştı. Dışişleri Bakanı Rafet Paşa'nın Paris Elçiliğine atanması dolayısıyla boş kalan İstanbul vekilliği seçimi muhalefetin kazanma gücünü gösteriyordu.

İttihat adayı Memduh Bey, dürüstlüğü, ahlakı ve ilmiyle yetkin ve herhalde rakibine karşı seçilmesi gerekirken, rakibi kazanmıştı. Muhalefetin bu başarıyı elde etmek için gösterdiği çaba siyasi bir beceriskizlikti. Zira İktidar Partisi, toleranslı davrandığı takdirde yenileceğini anlayacak ve artık her türlü önleme başvuracaktı ve böyle de oldu.


<< Önceki           Sonraki>>


Cemal Çalık, 20.03.2020,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, 




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı