Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıda çevirisini yayınladığımız metin The Bulletin of The Atomic Scientists-Atom Bilimcileri Bülteni Başkanı ve CEO'su Rachel Bronson'un Dünya liderleri ve vatandaşlarına hitaben kaleme alınmış 23 Ocak 2020 tarihli ve '2020 Kıyamet Saati Bildirimi' etiketli duyurusudur ve Nükleer Silahlanma-İklim Değişiklikleri ile ilgili farkındalık oluşturmaya odaklanmıştır: "Atom Bilimcileri Bilim ve Güvenlik Kurulu Bülteni’nin bugün Kıyamet Saatini gece yarısına 20 saniye daha yaklaştırmasıyla kıyamete hiç olmadığı kadar yaklaşmış bulunuyoruz."
Seçkin Deniz, 01.04.2020
Closer than ever: It is 100 seconds to midnight- The Bulletin of The Atomic Scientists
2020 Kıyamet Saati Bildirimi
Bilim ve Güvenlik Kurulu
Atom Bilimcileri Bülteni
Kime: Dünya liderleri ve vatandaşları
Konu: Her Zamankinden Daha Yakın: Gece Yarısına 100 Saniye Kala
Tarih: 23 Ocak 2020
İklim krizi hakkındaki kamuoyu bilinci, büyük ölçüde dünyadaki gençlerin kitlesel protestoları nedeniyle 2019 boyunca giderek arttı. Aynı şekilde, iklim değişikliği ile ilgili hükümet eylemleri ise hala mevcut zorluğun üstesinden gelmekte çok yetersiz. Geçen yılki BM iklim toplantılarında, ulusal delegeler iyi konuşmalar yapmış olsa da Dünya'nın iklimini bozan karbondioksit emisyonlarını daha da sınırlandırmak için ancak birkaç somut plan ortaya koyabildiler. Bu sınırlı siyasi tepki, insan kaynaklı iklim değişikliğinin, kaydedilen en sıcak yıllardan birinde, geniş ölçekli yangınlar ve beklenenden daha hızlı eriyen buzullar ile etkilerini gösterdiği bir süreçte geldi.
Demokrasi ve kamusal karar almanın dayandığı enformasyon ekosisteminin bozulmaya devam etmesi nükleer ve iklim kaynaklı tehditleri artırdı. Geçen yıl birçok hükümet, kurumlar ve uluslar arasında güvensizlik yaratmak için siber kaynaklı dezenformasyon kampanyaları kullanarak, barışı teşvik etmeye ve gezegeni korumaya yönelik iç ve dış çabalara zarar verdi.
Bu durum - ileri seviyede ve teknoloji güdümlü propaganda ile güçlendirilen insan medeniyetine yönelik iki büyük tehdit - dünyanın dört bir yanındaki liderler, tehlikeyi yönetme ve felaket riskini azaltmaya odaklanmış olsaydı yeterince önemli bir hale gelmiş olacaktı. Bunun yerine etkili liderlerin, son iki yılda, kendi basit çıkarları ve iç siyasi kazançları lehine karmaşık tehditlere yönelik en etkili yöntemleri - güçlü verifikasyon rejimleri ile uluslararası anlaşmalar - kötülediklerini ve bunları devre dışı bıraktıklarını gördük. Bu liderler, insanlığa karşı en acil tehditleri yönetmek için işbirliğine dayanan, bilim ve hukuk temelli yaklaşımları baltalayarak bir çözüme ulaşılmadığı takdirde eninde sonunda felaketle sonuçlanacak bir durumun ortaya çıkmasına yardım etmişlerdir.
Bu göz korkutucu tehdit manzarasının oluştuğu ve siyasi liderlerin, medeniyeti uzun vadede koruyabilecek müzakereleri ve kurumları reddetmeye meyilli oldukları bu ortamda; Atom Bilimcileri Bilim ve Güvenlik Kurulu Bülteni’nin bugün Kıyamet Saatini gece yarısına 20 saniye daha yaklaştırmasıyla kıyamete hiç olmadığı kadar yaklaşmış bulunuyoruz. Yönetim kurulu üyeleri bunu yaparken, dünya çapındaki liderleri ve dünya vatandaşlarını, uluslararası güvenlik durumunun Soğuk Savaş'ın zirvesinde olduğundan bile daha tehlikeli bir noktada olduğu konusunda açıkça uyarıyorlar.
İster tasarım, ister hata veya isterse yanlış iletişim sonucunda gerçekleşsin, uygarlığa son verecek bir nükleer savaş gerçek bir olasılıktır. Gezegeni mahvedebilecek iklim değişikliği yadsınamaz bir şekilde gerçekleşmektedir. Bozuk ve manipüle edilmiş bir medya ortamını da içeren çeşitli nedenlerden dolayı, demokratik hükümetler ve bu tehditlerin ortadan kalkması için çalışması gereken diğer kurumlar bu işin üstesinden gelmeyi başaramamıştır.
Bülten, insanların yarattığı teknolojinin oluşturduğu tehlikelerin yönetilebilir olduğuna inanmaktadır. Nitekim 1990'larda Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği liderleri, nükleer savaşı önemli ölçüde daha az olası kılan cesur adımlar attılar ve sonuç olarak Bülten, Kıyamet Saati'nin dakika ibresini gece yarısından en uzak noktaya getirdi.
Ancak, uluslararası liderlerin eylemsizliği ve amaçlanan hedefe yönelik çok fazla zararlı icraatı nedeniyle, Bilim ve Güvenlik Kurulu üyeleri tüm dünyanın ivedi olarak, odaklanmış ve taviz vermeyecek şekilde dikkatini gerektiren bir olağanüstü hal ilanına mecbur bırakıldı. Gece yarısına 100 saniye var. Saat çalışmaya devam etmekte ve acil eylem gerekmektedir.
Silah kontrolünden çekilmek tehlikeli bir nükleer gerçeklik yaratır
Dünya uyurgezer şekilde, yeni ve dengesiz bir nükleer manzara boyunca yoluna devam ediyor. Son yarım yüzyıl boyunca nükleer felaketin önlenmesine yardımcı olan silah kontrol sınırları istikrarlı bir şekilde ortadan kaldırıldı.
Bazı bölgelerde, kötü olan durum daha da kötüleşmeye devam ediyor. 2019 boyunca İran, az zenginleştirilmiş uranyum stokunu artırdı, uranyum zenginleştirme seviyelerini yükseltti ve bünyesine geliştirilmiş yeni santrifüjler ekledi. Tüm bunlar, ABD'nin İran nükleer anlaşmasından (resmi olarak Ortak Kapsamlı Eylem Planı veya JCPOA olarak bilinir) çekilmesi, İran'a yönelik ekonomik yaptırımları yeniden uygulamaya geçirmesi ve diğer taraflara, İran nükleer anlaşmasına uymaya son vermeleri yönünde baskı yapmasından dolayı duyduğu hayal kırıklığını göstermek içindi. Bu yılın başlarında Irak'ta, ABD-İran arasındaki yüksek gerilimin yaşandığı bir dönemde, ABD ordusu tarafından önde gelen bir İran generalini öldüren bir hava saldırısı düzenlendi. Bunun üzerine İranlı liderler, ABD askeri güçlerinden tam anlamıyla “ciddi bir intikam” alma sözü verdi. İran hükümeti, artık JCPOA tarafından uranyum zenginleştirmek için kullandığı santrifüjlerin sayısı üzerindeki sınırlara uymayacağını açıkladı.
İran, nükleer anlaşmadan resmen çıkmamış olsa da, gerçekleştirdiği eylemler, nükleer silah inşa etmek için gereken "Nükleer silah yapma süresini", JCPOA taraflarınca planlanmış 12 aydan daha kısa bir süreye indirmeye yönelik gibi görünüyor. Bu noktada, Avrupa Birliği ve muhtemelen Rusya ve Çin de dâhil olmak üzere nükleer anlaşmanın diğer tarafları, İran'ın bu tutumunu kabul etmek zorunda kalabilir. Anlaşmadan geriye kalan az bir şey de, İran'ın nükleer programındaki kısıtlamaları azaltması ve ABD ile askeri çatışma olasılığının artmasıyla dağılabilir.
Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Antlaşması'nın sona ermesi 2019 yılında resmileşti ve öngörüldüğü gibi, ABD ve Rusya anlaşmanın uzun zamandır yasakladığı silahları geliştirmek ve konuşlandırmak için yeni bir rekabet başlattılar. Bu arada ABD, ABD ve Rusya'nın stratejik nükleer silahları ve dağıtım sistemlerini konuşlandırmasını kısıtlayan bir anlaşma olan Yeni START (New START) anlaşmasını genişletmeyeceğini ve dünya çapında güven ve şeffaflık oluşturmayı amaçlayan havadan üst geçişlere yönelik Açık Gökyüzü Antlaşması'ndan (Open Skies Treaty) da çekilebileceğini belirtmeye devam ediyor. Bu arada Rusya, Yeni START'ın uzatılmasını desteklemeyi sürdürüyor.
Silah kontrolüne yapılan saldırı, büyük güç ilişkilerinin çürümesi ile şiddetlendi. ABD, Çin'i silah kontrol anlaşmasına dâhil etme niyetini beyan etmiş olmasına rağmen, Çinli ve Rus rakiplerine karşı zorbaca ve alaycı bir tavır benimsedi. Üç ülke uzay, füze savunması ve siber savaşla ilgili müzakerelerin sürdürülmesi noktasında bir anlaşmaya varamadı.
Üzerinde anlaştıkları birkaç konudan biri de şuydu: Hepsi de 2017'de imzaya açılan Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması'na karşı çıkıyordu. Alternatif olarak Amerika Birleşik Devletleri, Nükleer Silahsızlanma Antlaşması (NPT) konferans sürecinin gözden geçirilmesi bağlamında, "Nükleer Silahsızlanma için Çevre Oluşturma" olarak adlandırılan bir girişimi teşvik ediyor. Bu girişimin başarısı, antlaşmanın 50. Yıldönümünü simgeleyecek olan 2020 NPT İnceleme Konferansı'nda kabul görmesine bağlı olabilir.
ABD'nin Kuzey Kore ile anlaşmaya varma çabaları, Hanoi'deki erken zirveye ve sonrasında ki çalışma düzeyindeki toplantılara rağmen 2019 yılında çok az ilerleme kaydetti. Kuzey Kore'nin yılsonu ilerlemesi için verilen sürenin dolmasının ardından Kim Jong Un, yeni bir "stratejik silah" tanıtacağını açıklayarak yaptırımlarda azalma olmasa da Kuzey Kore'nin kendi yoluna devam edeceğini belirtti. Şimdiye kadar, her iki tarafın da diyalogu sürdürme isteği olumluydu, ancak Başkan Kim, Başkan Trump'ın anlaşmaya varma isteğine olan inancını kaybetmiş gibi görünüyor.
Silah kontrolünü yeniden canlandırmak için bilinçli çabalar olmadan, dünya düzensiz bir nükleer ortama doğru gidiyor. Böyle bir sonuç, nükleer çağın ilk yıllarına damgasını vuran yoğun silahlanma yarışını yeniden başlatabilir. Hem ABD hem de Rusya'nın elinde, istedikleri takdirde kullanabilecekleri, büyük miktarda savaş başlığı ve fisil malzeme stoku bulunuyor. Çin’in ABD ve Rus cephanelik seviyelerine ulaşması halinde -daha önce olması beklenmeyen ancak artık tartışılmaya başlanan bir gelişme- caydırıcılık hesaplamaları daha karmaşık hale gelebilir, bu da durumu daha tehlikeli hale getirebilir. Sınırlandırılmamış bir Kuzey Kore, daha iddialı bir Çin ile birleştiğinde, Kuzeydoğu Asya güvenliğini daha da istikrarsızlaştırabilir.
Geçen yıl yazdığımız ve şimdi yeniden vurguladığımız gibi, nükleer savaş tehdidinin yok edildiğine dair herhangi bir inanç ancak bir illüzyondur.
Gittikçe artmakta olan iklim değişikliği tehdidine karşı yetersiz tepki
Geçtiğimiz yıl, bazı ülkeler iklim değişikliğiyle mücadele için harekete geçti, ancak diğerleri-Paris Anlaşması'ndan çekilmesini resmileştiren ABD ve Amazon yağmur ormanlarını koruyan politikaları tasfiye eden Brezilya da dâhil olmak üzere- geriye dönük kritik adımlar attı. Eylül ayında merakla beklenen BM İklim Eylem Zirvesi, Genel Sekreter António Guterres'in ülkelerin "güzel konuşmalarla değil, somut planlarla" gelmeleri yönündeki talebinin çok altında kaldı.
Zayıf ya da çok muğlâk şekilde net sıfır karbondioksit emisyonunu taahhüt eden 60 kadar ülke, küresel emisyonların sadece yüzde 11'ini meydana getiriyor. Madrid'deki BM iklim konferansı da benzer şekilde hayal kırıklığı oluşturdu. Müzakerelere katılan ülkeler zar zor anlaşmaya vardılar ve sonuç, ülkelerden emisyonlarını daha fazla azaltmayı düşünmelerini istemekten ibaret olan zayıf bir motivasyondan ancak biraz daha iyiydi. Anlaşma, yoksul ülkelere emisyonları azaltmaları ve giderek daha fazla zararlı olan iklim etkileriyle başa çıkmaları için daha fazla destek sağlama noktasında ise hiçbir ilerleme kaydetmemişti.
Riyakârlık devam ediyor, öyle ki; bazı hükümetler, birçok bilim adamı tarafından kullanılan “iklim acil durumu” tabirini tekrar edip duruyor. Ancak hükümetlerin önerdiği politika ve eylemler acil bir durumla pek orantılı değil. Fosil yakıtların araştırılması ve işlenmesi artarak devam ediyor. Yakın tarihli bir BM raporu, küresel hükümet desteği ve özel sektör yatırımlarının, Paris'te belirlenen emisyon azaltma hedeflerini tutturmak için gerekenin iki katından fazla bir seviyede aşırı fosil yakıtı üretilmesini hedeflemekte olduğunu ortaya koyuyor.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu devam eden eğilimler atmosferimize ve çevremize yansımaktadır: Sera gazı emisyonları geçen yıl tekrar yükselerek hem yıllık emisyonları hem de sera gazlarının atmosferik konsantrasyonlarını rekor seviyelere çıkarmıştır. Dünya, iklim bilimi ve düz aritmetiğin açık olarak talep ettiği doğrultunun tersine gidiyor: Eğer dünya, sera gazlarının sürekli birikimini durdurmak istiyorsa, net karbondioksit emisyonlarının sıfıra inmesi gerekmektedir. Dünya emisyon rakamları ise yanlış yönde ilerlemektedir.
İnsanların yaşamları üzerinde iklim değişikliğinin sonuçları, dünya çapında çarpıcı ve trajik olmuştur. Hindistan, 2019'da hem rekor kıran sıcaklık dalgaları hem de seller yüzünden harap olmuş ve bu olayların her biri insan hayatına ağır zararlar vermiştir. Kuzey Kutbu'ndan Avustralya'ya ve aralarındaki birçok bölgede görülen yangınlar, ekosistemleri daha da bozan ve insanları tehlikeye atan bir frekans, yoğunluk, kapsam ve süre ile patlak verdi. Orman yangınlarının hem kuzey hem de güney yarım kürelerde eşzamanlı olarak ortaya çıkması iyi bir haber değil; bu durum, sınırlı bir “yangın sezonu” kavramını da geçmişte bırakıyor.
Hükümetlerin verdiği çok yetersiz tepkilerin yanı sıra, değişen iklimin dramatik etkileri, şaşırtıcı olmayan bir şekilde gittikçe artan sayıda insan arasında yükselen bir endişe ve öfkeye yol açmıştır. İklim değişikliği, 1970'lerde ve 1980'lerde nükleer felaket ve nükleer silah korkuları tarafından tetiklenen seferberliğe benzeyen bir gençlik katılımı, aktivizm ve protesto dalgasını katalize etmiştir.
Problemin farkına varan politikacılar, iklim sorununun aciliyeti ve büyüklüğü ile orantılı politikalar önermeye başladılar. Biz, güçlü iklim politikalarına yönelik kamusal desteğin yayılmaya devam edeceğini; şirketlerin düşük karbon teknolojilerine yönelik yatırımlarını hızlandıracağını; yenilenebilir enerji fiyatlarının düşmeye devam edeceğini ve politikacıların bu konularda harekete geçeceğini ümit ediyoruz. Ayrıca bu gelişmelerin iklim değişikliğini kontrol etmek için gerekli olan büyük dönüşüme yol açacak kadar hızlı bir şekilde gerçekleşmesini umuyoruz.
Ancak pek çok dünya liderinin eylemleri, tam tersinin acilen gerekli olduğu bir dönemde, küresel riski artırmaya devam etmektedir.
Rachel Bronson, Başkan & CEO, 23 Ocak 2020, Chicago, IL, The Bulletin of The Atomic Scientists Atom Bilimcileri Bülteni
Tamer Güner, 01.04.2020, Sonsuz Ark, Stratejik Araştırma, Çeviri
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.