"Şeytan’la uzlaştılar insanlar. 1789’da Fransa’da insanlığa ve tüm dinlere ve Tanrı’ya meydan okudular. Kendilerince Tanrı’yı öldürdüler ve yeni bir Tanrı seçtiler; Şeytan. Dünyanın bütün ülkelerini, bütün değerlerini, bütün dinlerini yavaş yavaş yok ettiler."
Bir akıntı sürüklüyor insanları; bir başıboşluk gürlüyor dünyanın gecelerinde ve gündüzlerinde. Bir yorgunluk parıldıyor ruhlarında insanların, kıvranıyor insanlık; bunlar, hepsi bir arada bir nekâhet döneminin sancıları gibi. Açıklıyor bilim adamları; insanların büyük çoğunluğu dinlere inanmıyor, insanlar dinlerin emir ve yasaklarını umursamıyor, insanlar dinsizliğin, agnostik ya da deistik bir akıntının kollarında.
Kim yaptı bunu? İnsanlar neden dinsizleşmeyi seçiyor? Din kime ne yaptı da bu kadar çok itti, kaçırdı insanları? Bu çağ kendini yakan, geleceğini çöle çeviren bir tufan gibi, dini de yaktı geçti. Din insanlara iyilik dışında bir şey yapmaz; din insanların kötülük yapmasını engellemek için var.
Bu çağ kötülüğün sınırlarının kalktığı bir çağ; din adına yapılan şeylere mahkûm olan insanlığın geçmişinde bu kadar vahşi olmadı hiçbir şey. Kaçılması gereken çağın ta kendisi; din değil.
Varlığından rahatsız olunan din midir, dini kendi ihtiraslarının kamçısı yapan insan mıdır? Din, insan yoksa, sınırlayacağı bir varlık yoksa, anlamsızdır, anlamını insanla taşır. İnsan, Din’i yakmış ve kavurmuştur yaratıldığından beri.
Bu çağ her dinin içine sokulmuş İblislerin din adına yürüttükleri riyakarlığın farkına varanların çoğaldığı çağ. Her şeyin her an ulaşılabilir bir yığın olarak bilgi diye tanımlandığı bu çağda dine düşman olunmaz, dinden kaçılmaz. İnsanı çağın yok edici şiddetinden koruyacak olan dindir çünkü.
Ama hangi din?
On sekizinci yüzyılda uzlaşılmış bir şeylerin ortadan kalktığını ilan ediyor Covid-19’dan önce çürümüş ve kokmuş ilkesizliğin, özgürlük adı altında yürütülmüş maddî ve manevî sömürülerin dağ dağ çökerttiği harabelerin diplerinde dizleri üstüne çökmüş Avrupalılar; erkeği erkekle, kadını kadınla evlendiren Avrupalı, Amerikalı liberaller.
On sekizinci yüzyılda kim uzlaştı, kimle uzlaştı?
Şeytan’la uzlaştılar insanlar. 1789’da Fransa’da insanlığa ve tüm dinlere ve Tanrı’ya meydan okudular. Kendilerince Tanrı’yı öldürdüler ve yeni bir Tanrı seçtiler; Şeytan. Dünyanın bütün ülkelerini, bütün değerlerini, bütün dinlerini yavaş yavaş yok ettiler. Dinlerin içine sızdılar ve bütün kötülükleri din maskesiyle inşâ ettiler; Şeytan’ın dinini ikâme ettiler; insanları birbirine benzeterek birbirlerinden nefret ettirdiler ve suçu dinlere yüklediler.
İnsanı her çağın yok edici şiddetinden koruyacak olan dindi çünkü; Allah’ın her peygambere indirdiği aynı dindi; Şeytan’ın köleleştirdiği insanların her seferinde azgın, vahşi bir şekilde saldırdıkları peygamberlerin getirdiği din aynı dindi; İslâm’dı. Her seferinde dini bozdular, her seferinde yeni bir peygamber geldi; öldürmeye çalıştılar, öldürdüler. Öldüremedikleri, getirdiği dini tahrif edemedikleri, Tanrısını öldüremedikleri tek peygamber vardı; Muhammed. Onu da tasavvufun kollarında tanrılaştırmaya çalıştılar; tasavvufun sırtında riyakâr bir dille ölüme doğru sürüklediler; insanların uzağına ittiler.
Yeni bir uzlaşma istiyor insanlar; yeni bir çağ, yeni bir umut. Bu dinsiz ya da agnostik bir devinimle aşılamayacak olan bir bunalım. Umut; öldürülmüş tanrıların elinden kurtulmuş, zavallı bir tanrının diriltilmeye çalışıldığı deistik bir çıkış da değil.
İnsanların ve çağın bir tek umudu var; Kur’an’ın anlattığı Allah.
İnsanın asla itemeyeceği ve kaçamayacağı tek Tanrı.
Aydınlandığını iddia edenlerin kaçıp saklanacakları gün gelinceye dek her insanın iradesine diş geçireceği bir savaş çağrısına kulak vermeleri gerek.
Şeytan’a karşı savaş.
Çağın başka bir kurtuluşu yok.
Aykut Seçkiner, Sonsuz Ark, 23.05.2020, Kırağı Çalan Çağ
Agnostik Bunalım
Agnostisizm, kanıtlanabilen şeylere inanan akımdır. Bu akımın takipçilerine agnostik veya bilinemezci denir. Agnostisizmin iki türü vardır. Zayıf agnostisizme göre hiç kimsenin Tanrı hakkında bir bilgisi yoktur, ancak bu belki bilinebilir. Güçlü agnostisizme göre ise Tanrı hiçbir şekilde bilinemez. Agnostisizm, genel olarak olaylara şüpheci yaklaşır, şüpheci sorular sorar ve cevapları şüphe ile bulmaya çalışır. Agnostik sözcüğünü ilk olarak İngiliz biyolog Thomas Henry Huxley 1869 yılında kullanmıştır. Bununla beraber daha erken düşünür ve yazarların da bu düşünceye sahip olduğu bilinmektedir. Mesela Eski Yunan düşünür Protagoras da agnostik olarak anılır. Protagoras'ın çağdaşı olan MÖ 5. yüzyılda yaşamış Hint filozof Sanjaya Belatthaputta ölümden sonrasının bilinemeyeceğini söylemiştir.
Agnostisizm, ateizm ile aynı şey değildir.[6] Ateizm, tanrının var olmadığını veya var olamayacağını savunur. Fakat agnostisizm, tanrının var olup olmadığının bilinmediğini veya asla bilinemeyeceğini savunur. Demografik araştırmalar için ise ateizm ve agnostisizm, diğer bütün dinsiz felsefelerle aynı kategoridedir. Bazı kaynaklar ise agnostisizmi "tarafsızlık" olarak açıklar.[9] T. H. Huxley ise agnostisizm hakkında şunları söylemiştir:
« Agnostisizm bir inanç değildir; ancak özü tek bir dinç uygulamaya yatan bir metottur. Bu ilke kesinlikle akıl olarak gösterilebilir; ancak sonuçlar kanıtlanmış veya kanıtlanabilir denebilecek kadar kesin gösterilmemelidir. »
"Agnostik" sözcüğü Eski Yunanca olumsuz öneki olan "an+" ve yine aynı dilden "bilen, bilgisi olan" anlamına gelen "gnōstikós (γνωστικός)" sözcüklerinin birleşiminden oluşmuştur.[3] Anlamı kabaca "bilgisi olmayan" demektir. Bu sözcük ise yine Eski Yunanca "bilmek" anlamına gelen "gignōskō, gnō- (γιγνωσκω, γνω-)" sözcüğünden türemiştir. İlk kullanımı T. H. Huxley tarafından 1869 yılında gerçekleştirilmiş ve Türkçeye Fransızca "agnostique" sözcüğünden geçmiştir.
Agnostisizm (Fr. agnosticisme, İng. agnosticism) bilinemezcilik demektir. En sık kullanım biçimi dini inançlara agnostik yaklaşımdır. Bertrand Russell'ın tarif ettiği agnostik bakış açısına göre, Tanrı'nın varlığı ve dünya sonrası hayat hakkında mevcut dinlerin öne sürdüğü iddiaların günümüzde doğrulanması mümkün değildir. Dolayısıyla herhangi bir dine mensup olmak anlamsız görülebilir. Diğer taraftan agnostisizm, kendini "Tanrı kesinlikle yoktur" diyen ateizmden de ayrı tutar.
Deistik Bunalım
Deizm veya yaradancılık, doğal dünyaya dair gözlemler ve mantığın kaynağını oluşturduğu; dinsel bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden bir Tanrı inancıdır. Deist felsefeye göre Tanrı vardır ve nihai olarak evrenin yaratılmasından sorumludur, ancak yaratılan dünyaya doğrudan müdahale etmez. Eşdeğer olarak deizm, Tanrı'nın varoluşunu her şeyin sebebi olarak ortaya koyan ve onun kusursuzluğunu (ve genellikle doğal hukuk ile takdir-i ilahinin varlığını da) kabul eden, ancak Tanrı'nın evrende mucizeler aracılığıyla ilahi vahyi veya doğrudan müdahalesini reddeden görüş olarak da tanımlanabilir.
İnanışın tanımlanmasında kullanılan doğal din ya da doğal inanç kavramları, hiçbir aracı olmaksızın sadece akıl yoluyla kavranabilecek yalın bir Tanrı inancını belirtir. Bu inancı benimseyen kişiye deist denir. Deizm kavramı ilk olarak 17. yüzyılda özellikle İngiltere'de kullanılmaya başlanmıştır. Deist kavramı yazılı olarak belki de ilk kez Pierre Viret'in İnanç ve İncil Öğretisi Eğitimi (Instruction Chrétienne en la doctrine de la foi et de l'Évangile) adlı 1564 tarihli yapıtında kullanılmış olup; Pierre Bayle'nin Tarih ve Eleştiri Sözlüğü adlı yapıtının Pierre Viret maddesinde ilgili bölüm yeniden basılmıştır. Terim Latince Tanrı anlamındaki Deus sözcüğünden türetilmiş ve özgür düşüncelilerin Tanrı inancını belirtmede kullanılmıştır.
Evreni yaratan, işleyişi için doğa kanunlarını koyan, ayrıca insanlığa ve evrene müdahalede bulunmayan; doğruları keşfetmeleri için insanlara akıl veren bir tanrıya duyulan inanç deizmi ifade etmektedir. Deistler genellikle bu doğrultuda evreni Tanrı tarafından tasarlanan, hareketi başlatılan; dışarıdan müdahale olmadan doğa kanunlarına uygun şekilde işleyen bir bütünlük olarak görme eğilimindedir.
Kehanetlerin, mucizelerin, dinsel dogmaların, demagojilerin ve kaynağı ilahi ilan edilen dinlerin reddinden dolayı peygamberler, kutsal kitaplar, sevap, günâh, ibâdet, dua, vahiy, melek, cin, şeytan, cennet, cehennem, ahiret ve kader gibi kavramların bu inanışta yeri yoktur. Belirli bir öncüsü, merkezi bulunmaması sebebiyle deizmde ihtiyaç duyulan tek şey sağduyulu olmak ve her şeyi akıl süzgecinden geçirmektir.
Deizmin temel inançları dışında bazı deistler ölümden sonra yaşama veya reenkarnasyona inanabilir. Bununla birlikte deistlerin ruhun ölümsüzlüğüne dair inançları hayli çeşitlidir. Ruhların Tanrı tarafından ölümden önceki hayatlarındaki davranışlarına göre ödüllendirileceğine ya da cezalandırılacağına veya sadece ruhun ölümsüzlüğüne inanan, ruhun ölümsüzlüğü konusunda agnostik yaklaşım sergileyen ve ruhun ölümsüz olmadığını düşünen deistler vardır.[16] Deist yazarlar Yüce Varlık, İlahi Saatçi, Evrenin Büyük Mimarı ve Doğanın Tanrısı gibi ifadeler kullanarak çeşitli şekillerde Tanrı'ya atıfta bulunmuştur.
Deizm, evrim teorisine karşı değildir. Deizme göre insan, Tanrı'nın oluşturduğu kurallar çerçevesinde, daha ilkel canlıların evrimleşmesi sonucu oluşmuş olabilir. Bir Yaratıcıya inanmak, o Yaratıcının, insanı aşama geçirmeksizin bir anda yarattığı fikrine inanmayı gerektirmez. Evrim teorisine karşı ortaya atılan akıllı tasarım görüşü deizmde bulunmak zorunda değildir.[kaynak belirtilmeli]
Tarihçe
Deist düşüncenin eski zamanlardan beri var olduğu düşünülmektedir. Deizm kelimesi ise; 17. yüzyılda özellikle İngiltere'de kullanılmaya başlanmıştır. Doğal dine inanış 17. yüzyılda Avrupa'da bir devrim olmuş; birçok kültür bu akıma destek vermiştir. Rönesans dönemindeki hümanist yaklaşım; Avrupa'nın Klasik Roma ve Antik Yunan dönemindeki düşünceleri çalışmaya itmiştir. Mitoloji üzerine yapılan araştırmalarda da; birçok dinin kendinden önceki dinlerden örnekler alarak hikâyelerde karakterlerin isimlerini değiştirerek kullandığını ortaya çıkarmıştır. Bunun yanı sıra; eski dokümanların analiz edilmesi doğrultusunda ve bilimin de sunduğu olgularla tarihte ilk defa Hristiyan toplumlar tarafından İncil eleştirilmiştir. Yapılan araştırmalar doğrultusunda, dünya tarihinin Kitab-ı Mukaddes'te anlatıldığından çok daha farklı olduğu ortaya çıkmıştır.[kaynak belirtilmeli] 16. ve 17. yüzyılda Avrupalıların Amerika, Asya ve Pasifik'i de keşfetmesinden sonra; aradaki farklılıklardan, dini Nuh'tan geliş inancının bozduğuna inanılmıştır. Bu konuda Herbert; De Religione Laici'de (1645) şu sözleri yazmıştır: Birçok inanış ya da din, açıkça, birçok ülkede uzun süredir vardı ve kesinlikle kanun koyucuların bahsetmediği bir tane bile yoktu, Wayfarer'ın Avrupa'da bir tane bulması gibi, başka biri Afrika'da, Asya'da ve bambaşka bir tanesi de Hindistan'da...
Bu doğrultuda, Hristiyanlığın birçok din arasındaki dinlerden biri olduğunun farkına varılmış ve hiçbir şeyin bir dinin diğerinden daha iyi ya da daha doğru olduğunu ispatlamayacağına inanılmıştır.
Bölgelere Göre
Avrupalı Deistler
Bu akım, 17. yüzyılın ilk yarısında İngiliz düşünür Edward Herbert ile başladı ve en yaygın olduğu ülke İngiltere'ydi. Cherbury’li Lord Herbert İngiliz deizminin babası olarak kabul edilmekteydi. Onun takipçisi Charles Blount, bir deist olduğunu açıkça beyan eden ilk düşünürdür ve ölümünden sonra yayınlanan Summary Account of Deist’s Religion adlı eseri deist fikirlerin yayılmasında hayli etkili olmuştur. Daha sonra John Toland, Christianity Not Mysterious ve Matthew Tindal Christianity as Old as the Creation adlı eserinde deist fikirleri açıklamış ve yaygınlaştırmıştır. O, bu eserinde doğal dinin Hristiyanlıkla veya daha geniş bir ifade ile vahyedilmiş dinle aynı doğruluk ve mükemmelliğe sahip olduğunu ve yine hem doğal din hem de vahyedilmiş dinin aynı amaca sahip olduğu ve dolayısıyla onların ahlâki kurallarının da aynı olması gerektiğini ifade eder.
Deizmin en ünlü temsilcilerinden olan John Toland, bir doğal din kültürünün taslağını çizerek Pentheistikan adlı eserinde bunu izah etmiştir. Ona göre, böyle bir kültürün rahibi bilim, kahramanları ise insanlık kültürünün tarihindeki büyük yetiştiriciler olacaktı. Shaftesbury, deizm anlayışı içerisinde yer alan bir düşünürdür. Ona göre din, insanın hayatının yücelmesidir. Tanrı'yı biz evren gibi kendi mükemmel eseri içerisinde bulabiliriz; çünkü tabiat her yanı ile kendisine şekil vermiş olan büyük sanatçının izlerini taşır, Onun bu engin dünya görüşünün temeli “güzellik” idesine dayanır.
Fransız deistleri içindeki en önemli ve tanınmış sima olan Voltaire, Newton fiziği ve tabiat kanunu fikrini esas alan bir doğal din anlayışını savunmuştur. Evrensel çekim kanunundan hareketle Newton fiziğini yorumlayan Voltaire, Tanrı’nın sürekli yaratıcılığı inancı ile evrendeki tabiî süreklilik fikri çeliştiği için deizme ulaşmıştır.
Rousseau ise Voltaire'in akılcı ve katı deizmini romantik ve esnek bir anlayışla sürdürmüştür. Filozofa göre, insanda doğuştan mevcut olan iyilik ve adalet duygusu sonradan kötülüğe ve eşitsizliğe dönüşebilmekte, ancak insanın tabiatında var olan ışık ona yeniden yol gösterebilmektedir. Bu görüşler Hristiyanlığın doğuştan günahkar insan anlayışına ve dolayısıyla İsa’nın kurtarıcılığı inancına aykırıdır; ayrıca kilisenin yol gösterici rolünün ve ruhani otoritesinin yerine akli aydınlanmayı koymaktadır.
Thomas Paine, 1784 yılında yayımladığı, Akıl Çağı adlı kitabında o meşhur sözünü söyler: "Dünya vatanım, tüm insanlar kardeşim ve iyilik yapmak dinimdir."
Rousseau ve Voltaire, deizm anlayışı içerisinde yer alan Fransız filozoflardır. Özellikle Voltaire, "Tanrı düşüncesinden başka her şey saçmadır", "Tanrı olmasaydı biz O'nu icat etmek zorunda kalacaktık, ama bütün tabiat O'nun varolduğunu bize haykırmaktadır." demiştir. Rousseau’ya göre de din, yüksek bir varlığın bizlere verdiği yüksek bir duygudan ibarettir.
Amerikan Deistler
18. yüzyıl sonuna değin deizm, İngiliz, Fransız ve Alman aydınları arasında egemen dinsel görüş durumuna gelmiş, sonraları Amerikalıların da dinsel görüşlerinin biçimlenmesinde önemli rol oynamıştır. Amerika'daki deist düşünürlerin arasında en önemlisi Thomas Paine'dir.[19] Paine, Akıl Çağı adlı eserinin ilk bölümünde açık bir şekilde Hristiyanlığa, özellikle de kurtuluş akidesi ve vahiy anlayışını eleştiriyor, Kitab-ı Mukaddes'teki vahiy, mucize, ahlak, enkarnasyon ve evren hakkındaki bilgileri açıkça eleştirerek reddediyor ve özellikle astronomi ilminin ortaya koyduğu evren telakkisiyle uyuşmazlığını göstererek diğer deistler gibi bilime verdiği önemi gösteriyordu. İkinci bölümde ise, doğal din anlayışını ortaya koyuyordu. Böylece Paine, birinci bölümde yıkmaya çalıştığı vahye dayalı Hristiyanlık yerine ikinci bölümde aklı esas alan doğal din sistemini anlatmaya çalışıyordu.[20] Kısaca Paine, Paul Blanshard'a göre Amerika tarihinde en ünlü özgür düşünür olup dinleri eleştirmiş ve hem Tanrı’ya hem de ölümsüzlüğe inanmıştır.
Dünya Deistler Birliği (World Union of Deists)’nin web sitesinde bu birliğe üye olmak isteyenlerden önce Paine'in bu eserindeki öğretileri kabul etmelerini şart koşmaktadırlar.
Tanrı'nın Varlığına Dair Argümanlar
Deist yazarlara bakıldığında genellikle benzer sebeplerden dolayı yüce bir varlık sonucuna ulaştıkları gözlenmektedir. Bunlar sırasıyla aşağıda belirtilmiştir.
Kozmolojik Argüman: Bu argüman, ilk neden ve nedensellik kanıtıdır. Hiçbir şey, nedensiz olarak meydana gelmez. Her şeyin bir nedeni vardır; her bir neden, başka bir nedenin sonucudur. Yani var olan her şeye, kendisinden önce gelen bir şey neden olmuştur. Bu nedenlere bakarak, ilk nedene kadar ineriz ve nedeni bulunmayan Tanrıyı buluruz. Tanrı var olma nedeni bulunmayan temel tek varlıktır. Uslamlamasıysa şöyledir:
- Var olmaya başlayan her şeyin bir sebebi vardır,
- Evren var olmaya başlamıştır,
- Demek ki evrenin bir sebebi vardır.
- Doğayı yöneten doğa yasaları vardır,
- Bütün yasaların bir de yasa koyucusu vardır,
- Bu yasa koyucu yüce bir varlıktır.
Bilimsel Gelişmeler
20. yüzyılda kuantum kuramının gelişmesiyle beraber fizik felsefesi belirleyici bir güncellik kazanmış, evrenin doğasının belirlenirci mi yoksa belirlenemezci mi olduğu çokça tartışılmış ve kuantum mekaniğinin farklı yorumları ortaya atılmıştır. Önbilimsel nitelikte ortaya çıkan bu yorumlar daha sonra bilimsel bilginin sentezlenmesine ve çeşitli teorilerin hem düşünce deneyleriyle hem de yüksek enerjili parçacık hızlandırıcıların, dev teleskopların, dedektörlerin ve uzay sondalarının kullanıldığı gözlem ve deneylerden elde edilen sonuçlarla matematiksel formülasyonlara oturtarak ispatlamasına önayak olmuştur.
20. yüzyılda gelişen bilimsel keşifler (1915-genel görelilik kuramı, 1929-kırmızıya kayma, 1964-kozmik mikrodalga arka plan ışıması) ışığında bildiğimiz evrenin Büyük Patlama ile bir başlangıcı olduğu kanıtlanmıştır. Kuantum mekaniğinin çoğul dünyalar yorumuna göre gerçekliğin kendisi olarak tüm kainat için tek ve evrensel bir dalga fonksiyonu mevcuttur. Bu evrensel dalga fonksiyonu her şeyin dalga fonksiyonu olarak, bildiğimiz dünyamızdaki bütün olasılıkları ve hatta bunun dışında evrilmesi olası bütün dünyaları kapsamaktadır.
Günümüz ve Tanrı Anlayışı
Deizmin iki ana formu vardır: Eski deizm ve modern deizm.Modern deistler eski deizm inanışını, modern felsefe ile birleştirerek günümüz bilimiyle kullanmak istemişlerdir. Bu doğrultuda da birçok yeni inanışın çıkmasına sebebiyet vermiştir. Eski deizm inanışında; Tanrı ile kişisel bir diyalog yahut karşılaşma mümkün gösterilirken günümüzde Tanrı'nın insanüstü olduğu ve Tanrı'yı anlamanın insan mantığı sınırları içinde olmadığına inanılmıştır. Başka bir şekilde ifade edilirse bu anlayışa göre Tanrı, Mutlak'tır; yaratılanlar ise görece ve görelidir. Dolayısıyla, görece ve göreli hiçbir varlık Mutlak'la kıyaslanamaz, oranlanamaz. Dolayısıyla, Mutlak, hiçbir şeyle, hiçbir tarzda, hiçbir yolda ilinti ve kıyas kabul etmez. O’na hiçbir değer takdir edilemez. O Mutlak olduğundan, görece ve göreli olan varlıkların sıfatlarıyla ifade edilemez. Dolayısıyla, kıyasa ve oranlamaya dayalı anlayış ve kabullerine göre O'na yakıştırılacak bir sıfat ne kadar yüksek düzeyli kabul edilirse edilsin ve ne kadar ideal olursa olsun, O'nu ifade edemez.
Deizmde evreni bir ilk nedenin sonucu olarak evrensel kanunlar çerçevesinde yaratan Tanrı'nın, sonrasında deterministik olarak gelişen olaylara müdahalede bulunmadığına inanılmaktadır.
Temel İnançlar ve İlkeler
Deizm her ne kadar çeşitlilik içeren, geniş bir inanç olsa da bazı değişmez temel inanç ve ilkeleri vardır. Temel inançlar ve ilkeler şunlardır;
- Yaratıcı bir güç inancı,
- Mantığın bize doğruları öğretebileceği inancı,
- Kehanetlerin, mucizelerin, dinsel dogmaların, demagojilerin ve kaynağı ilahi ilan edilen dinlerin reddi.
Alt Kategoriler
Deizmde evrene aşkın ve müdahale etmeyen Tek Tanrılı standart yalın deizm konsepti hakimdir. Fakat her inanışta olduğu gibi deizmin de zamanla kendi içinde farklılıklar oluşmuştur. Sonradan ortaya çıkan inançlar ya da akımlar anlam karışıklığı oluşmaması amacıyla başlarına ek veya isim getirilerek ifade edilir. Bunlar pandeizm, panendeizm, polideizm, Hristiyan deizmi, felsefi deizm, bilimsel deizm, spritüel deizm, proses deizm, hümanist deizm, birleşik deizm gibi deizmden türeyen ya da başka inançlarla birleştirilmiş alt dallardır. Ayrıca amorian deizm, pagan deizmi gibi deizmin bazı küçük alt kategorileri de mevcuttur.
Günümüzde standart deizm konsepti dışında etkili alt dallar şunlardır:
Pandeizm
Pandeizm evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eder. Pandeizmde, her şey Tanrı'nın bir parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı'dır. Pandeizme göre Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Her şey Tanrı'dır.
Panendeizm
Panendeizm, pandeizmde olduğu gibi evrenin kendisinin Tanrı olduğunu, pandeizmden farklı olarak ilk devindirici olan Tanrı'nın evren ve tüm varlıkları özünden yarattığı ve evrene aşkın, evrenin bilincinde mutlak ve değişmez bir varlık olarak egemen olduğu inancıdır. Panendeizm her şey Tanrı'dan sudur etmiştir. Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı'ya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrimden geçmektir. Somut anlamda Tanrı'nın bütünleştiği evrenin ve varlıkların, evrim ile diyalektik olarak değiştiği ve geliştiği, gelişimini tamamladıktan sonra dönüşün yine ezeli ve ebedi olan tanrıya olacağı bu geri dönüşte tekamülünü tamamlayan ruhların da tanrıya kavuşacağına inanılır. Panendeizme göre tanrı, hem değişmeyen (mutlak), hem de değişendir (göreli). Hem zamanın içinde, hem dışında; hem sonlu, hem de sonsuzdur. Aynı zamanda hem tikel, hem tümel; hem neden, hem sonuçtur.
Spritüel deizm
Spritüel deizm içinde meditasyon, tefekkür, doğa ile birleşme, sezgi gibi durumları barındırır. Onlar da diğer deistler gibi Tanrı'nın evrene müdahale ettiği fikrini, dinsel dogmaları ve doğaüstü olayları reddetmektedir. Spritüel deizm, genel ve manevi varlığı doğada hissedilebilir tarifsiz bir Tanrı inancı içerir. Spritüel deistler sonsuz ödül, reenkarnasyon, karma gibi inançlara sahip olabilir.
Bu tür deistler literatürde "spiritüal fakat dinsel değil" ya da "spritüel fakat dini yok" ifadesiyle tanımlanır.
Deistlerin tümü olmasa da bir kısmı transandantalistler gibi aşkın ideal spiritüel durumun; fiziksel ve empirik olduğu ve kurumlaşmış dinlerin doktrinleriyle değil yalnızca bireyin bağımsızca kendi içine dönmesi yoluyla idrak edilebileceği, varolan toplumsal kurumların bireyin kendi içindeki iyiliği fark etmesi ve ona dönmesine engel olduğuna inanmakta, bu yüzden bireyin kendini keşfine önem vermektedir.
Deizm ve Teizm
Teizm, her şeyden önce bir tanrı veya tanrıların var olduğu kabulünün üzerine kurulmuş bir düşünce yapısıdır. Teist görüşte, tanrı veya tanrılar yaratılmamışlardır, olmuş ve olacak her şeyi bilirler, sonsuz kudrete sahiptirler, zaman ve mekandan bağımsızdırlar, bilinen şeyler ile benzerlikleri yoktur. Teizmde çoğunlukla tanrı veya tanrıların evrenin işleyişine müdahale ettikleri inancı hakimdir.
Klasik teizm, anılan özelliklere sahip tanrı veya tanrıları kabul ederek her şeyi bu referans noktasından hareket ile açıklamaya çalışır.
Deist düşünceye göre de evren üstün, yüce bir varlık tarafından yaratılmıştır. Deizmde, teizmin aksine, Tanrı'nın evrenin işleyişine müdahale etmediği fikri hâkimdir.
Başka bir anlatımla deizm, teizm ile bir yaratıcı gücün varlığını doğrulaması yönüyle uyuşur fakat deizm, teizmin Tanrı'nın insanlara peygamber ve dinler gönderdiği iddiasını kabul etmemesiyle ondan ayrılır. Teistlerin ilahilik iddiasına karşın deistler dinlerin insan tecrübesinin ve bilgi birikiminin birer ürünü olarak görmekte ve bu sebepten ötürü ilahiliklerini reddetmektedir. Ayrıca teistler deistlerden farklı olarak herhangi bir dine bağlı kimselerdir.
Türkiye ve Nüfus
Deistler araştırmalarda herhangi bir dine bağlı olmayanlar kategorisi altında değerlendirilir. Dentsu'nun 2006 yılına ait verilerine göre nüfusun %3'ü herhangi bir dine bağlı değildir.[28] Bu kısım ateistler, deistler, agnostikler ve hümanistlerden oluşmaktadır.
Bu araştırma sonucu deist nüfus hakkında kesin bilgi vermemektedir. 2005 yılı Eurobarometer anketine ait veriler ise deist nüfus hakkında tahmin yapılmasına imkân tanımaktadır. Ankete göre Türkiye nüfusunun %2'si herhangi bir dine mensup olmayıp yaratıcı bir güce inanmaktadır.[29]
Deistik Kavramlar
Dünya Deistler Birliği tarafından tespit edilmiş bazı deistik kavramlara aşağıda yer verilmiştir.
Deizm: Durağan ve içinde değişim bulundurmayan öğretilerin, inanışların aksine, tüm insanların yapabildiklerinden daha yüce evrensel bir yaratıcı gücün varlığına yönelik sonsuz inanç ile insanın doğuştan sahip olduğu aklıyla doğanın ve evrendeki kanun ve tasarımın kişisel gözlemlerle onaylanıp benimsenmesidir.
İman: Deistler Yaratıcının varlığına inanmaları için "iman"a gereksinmezler. İnanışta "iman" değil, koşulsuz "güven" vardır. Voltaire şöyle der: “İman nedir? Apaçık ortada olan şeye inanmak mıdır? Hayır. Bana göre apaçık ortadadır ki, varlığı gerekli olan, sonsuz, yüce ve akıllı bir yaratıcı vardır. Bu iman ile değil akıl ile alakalıdır."
Tanrı: Doğadaki tasarım ve kanunların kaynağı olan evrensel yaratma gücü.
Vahiy: Deizmde vahiy bulunmamakla birlikte, vahiy kavramına farklı anlamlar yüklendiğine rastlanır. Örneğin Thomas Paine vahyi şöyle anlatır: "Bazıları, "Tanrı kelamı yok mudur, vahiy yok mudur?" diye soracaklar belki. Ben buna evet derim, Tanrı kelamı ve vahiy vardır. Tanrı kelamı gözlemlediğimiz evrendir: Bu anlamıyla hiçbir insan icadının ne karşı çıkabileceği, ne de değiştirebileceği bir kelamdır ve Tanrı insana evrensel bir dille seslenmektedir. İnsan dili yerel ve değişkendir bu nedenle de değişmez ve evrensel bilgi için kullanılmada yetersiz kalır."
Akıllı Tasarım: Akıllı tasarımdan kasıt doğadaki yapılardır, mesela gözlemlenebilir olan ve akıllı bir tasarımcı gerektiren DNA’nın karmaşıklığı. Bu başlık altında “YAPI”dan kastettiğimiz, bir şeylerin sonsuz bir işbirliği motifi ile planlanmasıdır.
Doğal İnanç ya da Doğal Din: Doğanın tasarımlarına, kanunlarının ve aklın uygulanmasına dayalı Tanrı inancıdır.
Felsefe: Varoluş ilkelerinin ve gerçeklerinin öğretisi, bilgi veya inanış.
Mantık/Akıl: Gerçeklere dayalı mantıksal çıkarımları veya sonuçları şekillendirmede kullanılan ruhani güç.
İnanç: Sebebe, doğaya ve evrenin amacına ilişkin inançlar dizisi.
Güven: Güven, bir insanın mantık süzgecinden geçirdikten sonra başka bir insana veya başka bir şeye inanmasıdır.
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.