"Bu milleti hangi bahane ile olursa olsun yeniden Batı’nın ileri karakolu bir sömürge ülkesi haline getirecek siyasetlere kapı aralayan herkes geçmişte olduğu gibi ağır bedeller ödemeye mahkûm olacaktır."
1990’larda sık sık duyduğumuz ve 2000’lerden itibaren ete kemiğe bürünüp ceberrut ulus devleti ciddi bir dönüşüme sokan süreci tanımlamak için kullanılan ‘değişim’ kavramı şu ara yeniden gündeme girmiş durumda.
Dikkatle izlediğim bir araştırma şirketinin yöneticisi, Türkiye’de iktidar bloku olarak tanımladığı siyasi odakların güçten düştüğünü, artık sokağı okuyamadıklarını, yeni seçmen kitleleri ile temas kurmakta yetersiz kaldıklarını, Türkiye insanının temel siyasi davranışını belirleyenin artık ‘taşra değerleri’ değil, bu değerlerin şehirlerde ciddi bir dönüşüm geçirerek yeni bir kimlik kazanan hali olduğunu ifade ediyor.
Bütün bu tespitler önemli doğrular içermekle beraber büyük miktarda temenni de barındırıyor tabii. Bu temenni ve gerçekler, 90’larda toplumu ciddi bir kaosa ve umutsuzluğa sürükleyen siyasetlerin karşısına çıkan sağlam tezi o gün ‘değişim’ kavramı ile açıklayanların bugünü de benzer argüman ve kavram setleri ile açıklamalarını biraz güçleştiriyor. Nitekim bahsini ettiğim araştırma şirketinin başkanı da biraz umutsuzca ‘Evet’ diyor, ‘Bir memnuniyetsizlik var, ciddi kopuşlar var ancak bunun muhalefete yöneldiğini ifade etmek de güç.'
Siyasetin yönü
Burada tamamen Batılı bir alt metinle Türkiye toplumunu irdeleyen, belki iyi niyetle ya da başka saiklerle Türkiye toplumunun siyasi yönelimini anlama ve izah etmeye ya da yönlendirmeye çalışan bu elitin geçmişte siyasetin yönünü başarılı şekilde tahmin etmelerine sebep olan ama aynı zamanda bugün onları bir yanlışa sürükleyecek bir dinamikten bahsetmek istiyorum.
Türkiye bu profesyonellerin inandıkları ve sandıkları gibi modern bir ulus devlet değil, hiç olmadı, sadece tuzu kuru bir kesim için bir ulus devlet ambalajına sokuldu, öyle kalması için darbeler yapıldı, olmadık oyunlar/tezgahlar kuruldu ama bu dayatılan dar kalıba hiç sığmadı Türkiye, sığmayacak da.
2000’in başında milleti Ak Parti’ye sürükleyen şey ne 'modernleşme'ydi ne 'çevrenin merkeze akışı' idi ne dar anlamda 'ulusçuluktu' ne de ülkeyi bir çivili fıçıya çevirmeye kalkan laisistlerin cahilce inandıkları gibi 'şeriat özlemi' idi. Hayır, millet dayatılan bu dar kalıba, bu Batıcı 'butik devlet' yapısına, bu Batı’ya yörünge ve ileri karakol rolü biçilmiş ulus devlete itiraza, 'Evet' dedi.
Nitekim Türkiye, uzunca bir zamandır dışarıda butik bir ulus devlet olarak değil, kayda değer başarılar da elde eden bir imparatorluk olarak davranıyor, bu hali ile de umulmadık coğrafyalarda kabul görüyor, takdir ediliyor, kıskanılıyor. Şimdi siyasetin yeniden ısındığı son günlerde Türkiye’yi sözde ‘modern cemaatler’ ekseninde okumak, şehirlileşen kesimlerin fantezileri perspektifinden yorumlamak, özgürlük/güvenlik dengesi gibi bugünün Türkiye’sinde epeyce amorf duran bir denklem ile analiz etmek kanımca yine meseleyi Batıcı bir ulus devlet perspektifinden okuma zorlamasından kaynaklanıyor.
Muazzam direniş
Esasında Türkiye siyasetini domine eden temel argüman, Sevr ile dayatılan bu butik ulus devlet yapısının karşısına dikilen kadim ve destansı siyasal, sosyal, coğrafi tezdir. Kurtuluş Savaşı gibi yedi düvele karşı muazzam bir direnişi mümkün kılan da onlarca ordu ile çevrelendiğinde bile Misak-ı Millî diye posta koyma cüretini mümkün kılan da bu tezin, bu teze duyulan sarsıcı imanının ta kendisidir.
Milleti kurgusal bir vatan ve ulus cenderesinde boğan bu butik devletin tuzu kuru Batıcı elitleri temel olarak her farklılığa ihanet, her talebe bölücü, milletin ruh kökünü oluşturan değerlere irtica damgası vurarak ülkenin başına olmadık belalar açmışlardır. Dün bu argümanları kullanarak ülkeyi kaosa sürükleyenlere milletin vurduğu şamarlar, kısa bir süre evvel tahayyülü bile imkânsız görülen, yepyeni ufukları ete kemiğe büründürmüştür.
Türkiye siyasetinde var olmak isteyen her siyasi organizasyonun bu katı gerçeği göz önüne alması zorunludur. Eski Batıcı butik ulus devletin argümanlarını diline dolayan her siyaset kısa zamanda milletten büyük bir şamar yiyecektir. Tersine milletin ruhunda derinden derine yanmakta olan destansı büyük vatan tezine sadık olanlara millet her kapıyı sonuna kadar açacaktır.
Libya’dan sesleyen terlikli çocuklara, İdlip’te kıstırılan Halepli yetimlere neye mal olursa olsun koşulmasını gönülden destekleyen milletin bu aşkına yüreklerini açan siyasetlere millet de bağrını açıyor, açacaktır. Bu milleti hangi bahane ile olursa olsun yeniden Batı’nın ileri karakolu bir sömürge ülkesi haline getirecek siyasetlere kapı aralayan herkes geçmişte olduğu gibi ağır bedeller ödemeye mahkûm olacaktır.
Bu bahaneler saymakla bitmez ya, küçük grup çıkarlarından şahsi ikballere, bölgeci klikleşmelerden ulusçu körlüğe, dini/mezhebi taassuplardan arkaik solculuğa, her ipte oynama cambazlığı olarak liberallikten yapılan her işe bir kulp takma hastalarına kadar, milletimizin 100 yıldan beri koynunda sakladığı, ısıttığı, yürekte harladığı, nice vatan evladının her bahane ile dökülen mübarek kanlarıyla kavileştirdiği bu muazzam yürüyüşüne engel olmaya kalkan hiçbir siyasetin geleceği yoktur.
Farklılıklar meselesi
Millet farklılıklardan gocunmuyor, yüz çevirmiyor farklılıklardan, hürmet ve ilgi ile evine buyur ediyor farklıyı, ancak farklılığı küffara asker yazılmaya vardıranlar, bunu ne ile paketlerlerse paketlesinler asla kabul görmeyeceği bilinmelidir. Milliyetçi ise bu milletin milliyetçisi olacak, solcu ise bu millete hizmet eden bir solcu vizyon koyacak ortaya. Yoksa Batı’nın yerli nifak merkezleri olarak konumlananlar, hangi maske ile maskelenirlerse maskelensinler bu milletten asla ve kata yüz bulamayacaklardır.
Bu milletin bağrında oturup Fransız’dan daha rezil biçimde Fransızcılık yapanlar, Rus’tan daha çok Rusçuluk yapanlar, Esed’den daha beter Esedcilik yapanlar da gayet iyi biliyorlar ki bu millet her oyunun farkındadır.
Yüzyılın başında İslam coğrafyasının her köşesinden ana kucağı belleyip buraya sığınan mazlumları anımsayın lütfen. Son on yılda yeniden azgınlaşan emperyalist saldırılardan ev belleyip can havli ile buraya koşan kadınları, çocukları anımsayın, bu kadirşinas milletin nasıl ekmeğini, evini hesapsızca bölüştüğünü, nasıl yürekten bağrını açtığını anımsayın, işte bahsini ettiğim mefkure tam olarak bu büyük millet, bu sınırsız vatan mefkuresidir.
Hasislik yapanlar, grup, bölge, etnik, mezhebi sebeplerle hasislik yapanlar, bunun üzerine siyasa kuranlar her defasında emperyalist heveslerin yerli işbirlikçisi konumuna düşmüşlerdir, bunu ister milliyetçilik ister ulusçuluk ister solculuk ister İslamcılık vs. adına yapsınlar her defasında milletin derin havsalasında mahkûm edilmişler, kenara konmuşlardır. Olacak olan yine budur.
Fransa, Rusya, İtalya ve daha nice emperyalist sömürgeci gücü Libya çöllerinde zelil eyleyen Libya’nın terlikli çocukları, tamamen mezhepçi saiklerle ülkesini Rusya’ya, ABD’ye, İran’a gönüllü sömürge yapıp işgaline destek veren mezhepçi Esed aile diktasını canlarını ortaya koyarak bütün dünyaya rezil rüsva eden Halep’in kahraman yetimleri, kadınları, çocukları hiç şüpheniz olmasın bu ülke siyasetinin belirlenmesinde yukarıda profesyonellerin büyük anlam biçtikleri ‘modern cemaat’ kliklerinden çok daha etkindirler, daha da olacaklardır.
Yeni bir vetire
Türkiye iç siyaseti artık yeni bir vetireye girmiş bulunmaktadır. Bu vetire İslam dünyasında ete kemiğe bürünmekte olan muazzam bir dirilişin kalpgâhı olmak bakımından Türkiye’yi büyütmek, bunun için safları sıklaştırmak, iradeyi kavileştirmektir. Türkü, Kürdü, Arap’ı ve İslam milletinin bütün bileşenlerini bütün renk ve desenleri ile kucaklamak, bu muazzam birliğe gidecek daha demokratik, daha paylaşımcı, daha adil ve insani, daha gelişkin ve modern yollar ve vizyonlar koymaktır. İçinde herkesin onurla ve başı dik yaşayacağı yeni bir büyük vatandır mefkure.
Siyasi organizasyonların zaman içinde çok çeşitli motivasyonlarla hareket eden çıkar gruplarının ve kifayetsiz muhterislerin yuvalandıkları yapılara dönüşmesi mukadder. Ancak her zaman akılda tutulması gereken şey siyaseti makbul yapan şeyin yürekten bir iman ile peşinden gidilen hedefler olduğu, inanç ve mefkure olduğu gerçeğidir. Bu mefkurelerdir milletin evlatlarını pervane misali kahramanca şehadetlere koşturan.
Milletin mefkuresine sahip çıkanlar, taraf olanlar, bu konuda yürekten bir adanma ile çabalayanlar siyasetin her zaman kor dümeninde olmaya devam edeceklerdir.
Türkiye bugün umut
Türkiye bugün Libya’da umut ise, Türkiye bugün emperyalistler ve işbirlikçiler eli ile tenkil ve tehcire, adeta bir soykırıma tabi tutulan mazlum Suriye için bir umutsa, Türkiye bugün Irak’ta, Balkanlarda, Mağripte, Afrika içlerinde bir umut ise bunun sebebi işte bu muazzam mefkuredir.
Türkiye iç siyaseti artık Türkiye iç siyasetinden daha fazla bir şeydir, siyaset vaz edenlerin bu zorunlu gerçeği göz önünde bulundurarak hareket etmeleri sadece Türkiye’nin değil, onlarca ülkenin iç ve dış siyasetine direkt olarak etki eden yapısının idrakinde olmaları lazım gelir.
Mustafa Ekici, 22.06.2020, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Takip et: @mustafaekici23
İlk Yayınlandığı Yer: Star, Açık Görüş
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.