17 Ağustos 2020 Pazartesi

SA8793/SD1781: Sıkıntı (Roman); 1. Bölüm-Gök 46

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Anne-babalarımız kentlerin karanlığından korkmakta haklıydılar. Bugün onların bize geleneksel bilgilerle kazandırdığı şeyleri tek tek yitirmemize neden oluyor kentler ve bu karanlığa karşı dayanıklılığımız gün geçtikçe eriyor."


Bekçi’nin yaptığı sosyolojik analizin, Batı’nın sosyolojik analizlerinden farklı olduğunu görüyordum. Hepimiz geleneklerimizden gelen ve bizi koruyan değerlerimizle, inançlarımızla kendimize göre tedbirler alıyorduk, ama bu iletişim ve teknoloji çağında, yapay zekaların saldırısı altında gelecek nesillerimizi koruyabilecek bir şekilde, ortak bir aklın ürettiği sisteme henüz sahip değildik. Fakat 2002 yılından sonra, ülkemizdeki arayışların sona erdiğinin farkındaydık.

Gök Yazarı'nın analizi devam ediyordu:

‘Köydeki beklentiler, nasıl bir çocuk yetiştirileceği problemini tamamen kuşatmıştı, kent uzakta durulması gerekendi şimdilik, kent ahlaksızdı, utanmazdı ve karanlıktı; tüm tembihler kente ya da elâleme karşı yapılıyordu. Değerlere kaynaklık eden köy geleneksel bilgi ile mücehhezdi ve köy gibi fakirdi, yoksuldu. Kent ise değerlerin çatışarak ya da gecekondulara sıkışarak yaşadığı büyük bir köydü.

Köyden doğal bir seyir izleyerek çıkmayan anne-babalarımız kentlerin bunaltan kaskatılığı ile başa çıkmayı başaramadılar, gecekondular kurdular, orada bizi kentlileştirmeye çalıştılar; ekonomik yeterlilikleri ve değerlerle ilgili geleneksel olanlar dışında gelişmiş bilgileri de yoktu. Bize kazandırdıkları değerler atalarından gördükleriydi; doğru sözlü olmak, dedikodu yapmamak, haram yememek, namaz kılmak, oruç tutmak, iş-güç ve aile sahibi olmak, kötülük yapmamak, kötü işlerle uğraşmamak, iyilik yapmak, yardımlaşmak, vs...

Anne-babalarımız kentlerin karanlığından korkmakta haklıydılar. Bugün onların bize geleneksel bilgilerle kazandırdığı şeyleri tek tek yitirmemize neden oluyor kentler ve bu karanlığa karşı dayanıklılığımız gün geçtikçe eriyor. Çocuklarımız bizdeki erimeyi fark edince de, anne-babalarımızdan bize kalan değerleri onlara aktarmamız zorlaşıyor, neredeyse imkansızlaşıyor ve kentin karanlığında çaresiz hissediyoruz.

Doğru sözlü olmayı, dedikodu yapmamayı, haram yememeyi, namaz kılmayı, oruç tutmayı, iş-güç ve aile sahibi olmayı, kötülük yapmamayı, kötü işlerle uğraşmamayı, iyilik yapmayı, yardımlaşmayı onlar kadar başaramadığımız için, kentin karanlığına yenildiğimiz için her biri değer olma özelliklerini yitiriyorlar ve biz çocuklarımıza örnek olamıyoruz.

Kentin karanlığı, yapmayı başaramadığımız şeylerin yokluğundan ortaya çıkıyordu aslında ve şimdi biz korkularla dolu bu bencil karanlığa çocuklarımızı teslim etmemek için kaygılanıyoruz, bildiğimiz ve tahmin ettiğimizden başka sonuçlar olsun diye başka yollar arıyoruz.

Köyden kente adım adım gelebilseydik eğer; geleneksel bilgilerimizi eğitimle doğrulayıp sınayabilseydik, aklın Kur'an'ı kılavuz olarak kabul etmesini sağlayabilseydik eğer; kent karanlık değil aydınlık olabilirdi. Yeniden yapmak için şimdi yıktığımız kentlerimiz bizden önceki yoklukların eseriydi, doğal olarak da kaygılarımız o döneme ait arayışlara bağlamamalı bizi. Eğer yanlışı ya da problemi görüp tesbit edebilmişsek, aynı güç ve istekle köylere, hayatın doğal olarak aktığı yerlere taşınma kararları alabilmeliyiz; değerler eğitimini tamamlamalı ve kentlere yeniden geçişi sağlamalıyız.

Kent'ten Köy'e doğru bilinçli bir yolculuk, çocuklarımızı özenle yetiştirip sosyal hayata salmak için çıkabileceğimiz psikolojik, sosyolojik, ekonomik, dinî ve estetik bir yön arayışı için başlangıç olabilir. Çocuklarımızı değil belki ama torunlarımızı dünyanın değersiz karanlığından kurtarma imkanımız hâlen var...

Nasıl bir kent istediğimizi belirleyecek güce ulaştıysak nasıl bir çocuk istediğimizi de belirleyecek iradeye sahip olmuşuz demektir, karanlıktan korkmaya gerek yok. Kaldı ki kentlerin karanlığı artık geride kaldı, kentler artık dijital dünyada birer köy. Ne kadar gelişirsek gelişelim insanlık olarak şu tembihe muhtacız;

Tüm tembihler kente ya da elâleme karşı değil, Allah'a karşı yapılmalıdır: "Allah ne der?"

Karanlığa karşı güçlü bir irade aydınlığı da sağlayabilir. Değerlerle ilgili kafa karışıklığını gidermeyen bir iradenin de güçlü olduğundan bahsedilemez. Başlamak için hiçbir zaman çok geç değil; en azından geleneksel olarak bildiğimiz bir gerçek bu.’



<< Önceki                      Sonraki>>


[(08.08.2020, (1/71 (95))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 17.08.2020, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı
Takip et: @Seckin_Deniz





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı