30 Ekim 2020 Cuma

SA8924/KY1-CÇ744: Gelmeyecek

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Başını salladı Nurhayat. Fiskos masasına baktı. Yarısı içilmiş çay bardağını uzun uzun süzdü. Çayını bitirmemişsin tümcesi dilinin ucuna kadar geldi. Yutkundu."

"Daha gelmedi mi?" dedi Tırhıç Turan, olanca sevimliliğini güler yüzlülüğünü takınarak.. yine de yaranamamış olmalı ki Nurhayat çileden çıkmış, ifrite dönmüştü.. İfrite döndürecek, çileden çıkaracak bir soru değildi bu elbet.. yine de Nurhayat'ı kızdırmaya yetmişti. Soruyu soran bu tepkiyi bekliyor olmalıydı ki, oturduğu yerden usulca ayağa kalkmış rahat tavırlarla gezinmeye başlamıştı salonda. En azından içeriye alınmıştı. Asık suratla da olsa buyur edilmiş, ılık mılık bir bardak çay bile ikram edilmişti. 


Oturduğu koltuktan kalkıp gezinmeye başlamasının nedeni Nurhayat Teyze’nin sağ yanağının seğirmeye başlamasıydı. Elleri, göz kapaklarının seğirmesi neyse de sağ yanak seğirmeye başladıysa işiniz var demekti. Birazdan sağanak benzeri sözler yağmaya başlardı. Alaylar, hakaretler, küfürler.. Tırhıç Turan hazırlıklıydı, ne zaman kaçıp gideceğini bilirdi. 

Nurhayat Teyze’nin sağ yanağındaki seğirme yavaş yavaş kayboldu. Sakinleştiğine işaretti bu. Turan kalktığı koltuğa usulca oturdu yeniden. Yanı başındaki fiskos masasında duran eski makasa ilişti gözleri. O makas hep orada dururdu. Ne zaman bu koltuğa otursa -ki hep o koltuğa otururdu bu eve geldiğinde- gözleri ister istemez makası arardı. Ne özelliği vardı ki? 

Eski bir makas. Yıllara meydan okumuş eski bir terzi makası. Yarım açık. Makasla ilgili en son hatırladığı Nurhayat Teyze’nin tek çocuğu Serdar’a söyledikleriydi. O makas niye yerinde değil? Yeri nereydi ki? İşini bitirdin götür yerine koy! Ortalıkta bırakmanın alemi ne? Serdar “Birazdan götürürüm anne.. Turan’ı yolcu eder etmez yerine kaldırırım!” Makas fiskos masası üzerinde duruyor. O söz söyleneli belki on yıl olmuş ve fakat makas yine aynı yerinde! 

Nurhayat Teyze inatçı mı inatçı. Serdar o makası kaldırıp yerine götürmediyse o da elini sürmemiştir. Makasın yeri -her nere idiyse- fiskos olmuştur artık. Bir daha sorsam mı? Diye geçirdi içinden Turan. Susmalıydı. Nurhayat Teyze hazır sakinleşmişti. Sakindi. Yanağı seğirmiyor, gözleri kötü kötü bakmıyordu. Susmalıydı. Nurhayat derin bir nefes alıp verdi. Başını hafifçe salonun kapısına çevirdi. Öfkesini bastırarak konuşmaya başladı.

Yanlışın var. Serdar bugün gelmeyecek. Dün de gelmedi. Çünkü dün de gelmeyecekti. Geleceği günü karıştırıyorsun! Mahsustan yapmadığına bir inansam! Mahsustan yapıyorsun. Godot'la bir ilgisi yok. Niye şaşırdın biz de mektep medrese gördük, mürekkep yaladık, yıl sonlarında okul gecelerinde tiyatro oyunları sahneye koyduk, bir çoğunda ben oynamışımdır, bak belki de tüm dünyada ilktir Godot’u Beklerken’i iki kız öğrenci oynadık, dünyanın başka yerinde olmuş mudur bilmiyorum, her ne halt ise. bakma bu eve tıkılıp kaldığıma. Evet dediğim gibi şuan ve gelecek bir zamanda da bizim Godotl'a bir ilgimiz, ilişiğimiz yok. Yok çünkü kimseyi beklediğimiz yok. Birini beklediğimizi, bekleyeceğimizi nereden çıkarıyorsun? Hele Serdar! Serdar ha! Onu beklemek ahmaklığın en dik alasıdır! Aklına eserse gelir. Onun aklının kâhyası değilim. Aklının peşinde koşacak da değilim. Gelip gelmemesi de o kadar önemli değil. Hatta gelmemesi işime gelir. Bilirsin Serdar bu! Ortalığı velveleye verir. Sanırsın devlet başkanıdır, validir, kaymakamdır. Denetleme sevdasıyla oradan oraya koşturur. Niye bu yumurtalar iri değil? Yahut “salonu niye sütlü kahve renginde boyatmışsın?” Yahut “Petekler çok küçük bu ev ısınır mı?” Yahut “Küveti niye söktürmüş duşa kabin yaptırmışsın?” Diye siygaya çeker misal! Örnek mi demeliydim? Tamam örnek diye değiştiriyorum o zaman. Gönlün oldu mu? Boşuna bakınıyorsun! Dedim ya bugün de gelmeyecek! En olmadık zamanda kapıyı çalmak hazretin en hoşlandığı şeydir. İnsanları şaşırtmak için yapmayacağı şey yoktur, azıcık gözüne kestirse amuda kalkıp def-i hacet bile yapar! Yapar! Sonra insanların iki ayağını bir pabuca sokmaktan pek bir keyif alır! Kime çekmiş bilmiyorum! Telefon eder,“Yarım saate kadar oradayım!” der. Ertesi günü millet uykuya dalmak üzereyken kapıyı çalar. Hani yarım saate geliyordun? Diye bir soru anlamsızdır. Zira O’nun saatiyle bizim saatimiz farklıdır. Gelişi yarım saati bulmuştur. Kanıtlar da ha! Gerçekten! Pek meziyetlidir kanıtlama hususunda. Kediyi köpek, köpeği kuş diye satar mı? Satar! Dedim ya maharetli çocuk! Bak sana dün geleceğini söylemiş -eğer doğru söylüyorsan tabi- seni inandırmış olmalı ve sen bugünü dahi dün olarak değerlendiriyorsundur. Halbuki dün de gelip bekledin. Kös kös oturdun şurada. Sonra da süklüm püklüm kalkıp gittin. Ve bugün yine geldin. Sevinçle neşeyle, umutla! Demek ki seni yine inandırdı bugünün dün olduğuna, yani bugün geleceğini söylediğini ama senin yanlış anladığını. Böyle olmadı mı? İnkâr etsen de onasan da böyle! Ben malımı bilmez miyim? Efendim? Lafın gelişi mal! Yoksa ahırda muhafaza edilen, ahırda bakılan canlılara benzettiğim yok! Hiç duymadın mı o lafı? İlginç. Sen de git be git tuhaflaşıyorsun! Serdar bu! Serdar’ın gölgesi olduğunu unutmuşum! Serdar bu! İnsanı tuhaflaştırır. İnsana şirazesini kaybettirir. Umursamazlık elbisesini giydirir. Gecesini gündüze çevirir. Bilmezsin sen! Bilsen de kondurmazsın. Serdar bu! Kimse kondurmaz. Şeytan tüyü var onda. Kimse kızmaz! Onun yaptıklarının binde birini bir başkası yapsa birine o biri o faili evire çevire, eşşek sudan gelinceye kadar döver, ağzını burnunu kana boyar. Ama Serdar’a gelince sular durulur. Gerçekten ilginç! Çocukken de böyleydi ya! Hadi çocukça şımarıklık der geçerdik. Ama aynı hali yaş kemale erdikçe de sürdürmesi.. ve kimsenin buna itiraz etmemesi ciddiye alınacak bir konu. Gelgelelim kimse farkında değilmiş gibi davranıyor. Bak -mış gibi diyorum. Sizler de rol yapıyorsunuz sanırım! Ve sonra işin kolayına kaçıp anasını, beni suçluyorsunuz? Ne? Kim ben mi? Ben her zaman yüzüne vurmuşumdur, vururum, falsolarını bir bir saymışımdır, sayarım. Bir benden çekinir ya zaten. Bir bana karşı daha düzenli, tertiplidir. Daha oturaklıdır. Daha derli topludur, daha dikkatlidir, daha ölçülüdür, daha seviyelidir, daha ciddidir, daha samimidir, daha temkinlidir, daha kesin konuşur, daha açık söyler, daha bir kaçınır imalardan, daha bir edeplidir. Boşuna bekliyorsun, bugün de gelmeyecek. Gerçekten gelecek olsaydı bana haber verirdi. Benim iki ayağımı bir pabuca sokmayı göze alamaz. Alırsa başına gelecekleri az çok tahmin eder. Tahmini de gerçekleşir. O yüzden göze alamaz. Seninle, sizinle eğlenmiş. Eğlenmeyi sever. Hem niye gelsin ki? Gösterecek bir şeyi olsa anlarım! Çulsuzun teki. Bir baltaya sap olamadı rezil. Onca uğraştık didindik, ama o teşhirciliği seçti, oyuncuymuş, oyunculukla teşhirciliği karıştırdığının farkında değil ya da farkında ama farkında değilmiş gibi davranıyor, herkesin yutacağını düşünüyor safın önde gideni, herkese yuttursa da bana yutturamaz. Gelmez çünkü gösterecek bir şeyi yoktur. Olmadığını biliyorum. Gösterecek bir şeyi olsa hiç sektirmez. İlkin bana haber verir. Sonra da gelip sizlerin afallamasını, ağızlarınızın sularının akmasını keyifle izler. Sizler de düşersiniz onun kumpasına! Gösterişi pek sever malum! Çocukluğundan beri böyleydi. Böyledir halen de. Gösteriş budalası! Neden çekinecekmişim? Ağzımdan ilk kez çıkıyor değil ki bu sözcük. Ben onun annesiyim budala! Ondan mı çekineceğim? Az mı yudum yıkadım kafasına hamam tasını vura vura! Gülersin şimdi! Gül! O benden çekinir ben O’ndan niye çekineyim! Bana da mı lolo yapacak? Bana da mı çalım atacak? Gelmeyecek! Biliyorum! Sizinle eğlenmiş! Bunu biliyorum! Bunu apaçık görüyorum! Ha gelecektir ama aklına estiğinde. Söylediği vakitte değil. Yok, söylediği vakit bizimkiyle uyuşmaz, dolayısıyla geldiğinde söylediği vakitte geldiğini iddia eder! Bana dudak bükmek size inanmak düşer. Ben malımı bilmez miyim? Siz budalalığınızla kala kalın! Sonra da Nurhayat’ın eşiğini aşındırın! Bir haytanın peşinden koşturup durun. Şu dul kadının bir şeye ihtiyacı var mı? Evinde su akar ocak yanar mı? Bir eksiği gediği var mı? Sormak aklınızdan geçmez. Oysa hepiniz, Sen, Sarı Şefik, Hirtlek Naim, Kuşbaz Sülo, hepiniz hepiniz elimde büyüdünüz. Gel gelelim vara yoğa “Serdar geldi mi?” diye kapımı aşındırın. Gelmeyecek! Gelmez! Gelmez, gösterecek bir şeyi yok. Gelmeyecek! Bak o makas hala bıraktığı yerde duruyor görüyor musun? Seni uğurlayınca kaldırıp yerine koyacaktı hatırlıyor musun? Ona inat orada bıraktım. Rahmetli babasıyla az atışmadık bu makas konusunda. Babası götürüp dikişi makinesinin gözüne koydu ben alıp getirdim O haytanın bıraktığı yere bıraktım. O kaldıracaktı! O kaldıracak o makası yerine! Yoksa orada öyle duracak o makas, milim oynatmam. Bir misafir gelir görür, ayıplarmış! Kimi? Turan’ı uğurlayınca yerine koyacağım dedi mi demedi mi o hayta? Dedi! Koydu mu? Koymadı! Ben niye kaldıracakmışım? Dursun orada. Kınarlarmış makas ortalık yerde diye. Kınasınlar. Gelmeyecek! Biliyorum! Hem bakalım gelecek yüzü var mı? Yüzüme bakacak yüzü var mı? İstanbul’u mesken tuttu tutalı bir kere arayıp sormuş değildir. Onun suratından çok sizleri gördüm. Görüyorum! Şu yerden bitme Kuşbaz Sülo'yu görürsen selamımı söyle. O anlar! Sen de o anlar. 

“Allah vere de şimdi koynundan malum mektubu çıkarıp okumaya!” diye geçirdi içinden Tırhıç Turan. Dudakları kıpırdamıştı. Kahretsin, dedi Turan. Allah’tan Nurhayat Teyze o an pencereden dışarı bakıyordu da dudaklarının kıpır kıpır olduğunu görmemişti. 

- Ne geveliyorsan açık açık de, dedi Nurhayat başını Turana çevirmeden.

“Bu kadının gözleri baykuş gözleri gibi!” diye düşündü Turan. Yüzüne sahte bir tebessüm takınarak,

- Allah şu Kapuletlerin belasını versin! Dedi, kısık bir sesle.

- Ah Romeo ah Romeo, diye yanıtladı Nurhayat, Yalan söylüyorsun değil mi? Şu köşe başında bekleyen Kuşbaz mı?

Turan yerinden kalkıp Nurhayat’ın yanına gitti. Aralanan perdeden işaret edilen yere baktı.

- Evet, dedi.

- O da senle mi? Gelmeye korktu mu?

- Hayır birlikte değildik, sanırım o da Serdar’ı sormak için gelmiştir.. ama cesaret edemedi herhalde…

- Hepiniz tabansızsınız.. sizi Serdar dolduruyor değil mi? İnsan eli günü anasına karşı doldurur mu? Ayıp günah değil mi?

- Yok Teyze.. öyle bir şey yok! 

- Ben yalancıyım değil mi?

- Hayır, hayır.. öyle şey olur mu?

Turan Nurhayat Teyze'nin eline uzandı. Öpmek istedi elini. Nurhayat elini çekti. 

- Geç yerine otur! Dedi. Sesi çatallaşmıştı. Ağlar mıydı? Ağlayacak mıydı? Burnunu çekti.

- Ben gideyim Teyze, dedi Turan..

Başını salladı Nurhayat. Fiskos masasına baktı. Yarısı içilmiş çay bardağını uzun uzun süzdü. Çayını bitirmemişsin tümcesi dilinin ucuna kadar geldi. Yutkundu. Turan salondan çıkarken Nurhayat ağlamaklı bir sesle,

- Kuşbaza bir şey söyleme! Dedi.


Cemal Çalık, 30.10.2020,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü

Facebook 



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı