23 Kasım 2020 Pazartesi

SA8955/SD1875: Sıkıntı (Roman); 1. Bölüm-Gök 60

       Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Karımın aklı ile İD’in aklı aynı şekilde çalışıyordu; kadın aklı ile kadın aklı arasına sıkışmış bir erkek aklının anlam kaymaları yaşamaması imkansızdı anladığıma göre. Yani aslında ben tarih boyunca yaşanmış benzer olaylarda olduğundan çok daha farklı bir şey yaşamıyordum. Annemle Babamın arasında olan da buydu."

Çok övündüğümüz aklımızla Şeytan’a nasıl yenildiğimizin çok zamanlı hikayesini anlatıyordu Bekçi:

“Klasik olan ilişki türü şeytan aklının aktif, insan aklının pasif olduğu ilişki türüdür, burada pasif olan insan aklının, eğer nesne olarak değerlendirilebilecek şeylerle olan ilişkisi yetersizse ve bilmek-inanmak gibi formda ilâhî akla teslimiyet söz konusu değilse- ki zaten bilmeden inanmak mümkün olmayacağına göre, bilmeyen Allah'a teslim olma imkanını da kaybetmiş demektir-, şeytana hizmet edeceği gerçeğidir, eğer pasif olan insan aklının diğer nesnelerle ilişkisi yeterli ve bilmek-inanmak gibi bir formda ilâhi akla teslimiyet gerçekleşmişse insan aklı şeytana karşı direnmiş ve başarılı olmuş demektir, ki insan yaşadığı sürece de bu durum her an değişebilir niteliğini koruyacaktır.”

Nisâ Suresi 117-120. ayetler Şeytan aklının aktif, insan aklının pasif olduğu durumu şöyle açıklıyordu: ‘Onlar, Allah’ı bırakıp ancak dişilere (Tanrıçalara) tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar. Allah, o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi. “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür. Şeytan onlara (birçok) vaadde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor.’

Gök Yazarı’nı anlıyordum:

“Klasik olmayan ilişki türü de şudur; şeytan aklı ile insan aklı arasında aktif-aktif çift yönlü bir ilişki vardır. Bu ilişki türünde de yine klasik ilişki türünde olduğu gibi her an değişebilir özelliklere sahip iki durum vardır; ilk durumda insan aklı aktif bir şekilde şeytanî akla direnir, onunla mücadele eder, kazanmaya meyillidir, diğer nesnelerle ve  ilâhî akılla olan ilişkisini buna göre düzenler, iyilik tam teşekküllü olarak insan aklının zaferi ile kazanır, ikinci durumda ise insan aklı şeytânî akılla işbirliği yapar ve şeytanî aklın temsilcisi olarak, ilâhî aklı reddeder ve nesnelerle olan ilişkisini de bu formda düzenler, kötülük tam teşekküllü olarak insan aklının yenilgisi ile kazanır.”

Zihnim anlatılanlarla ayetleri çok hızlı eşleştiriyordu. İnsan aklının zaferi ile kazanılan iyiliği A’râf Suresi 201. ayette şöyle tanımlıyordu Allah: ‘Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar.’

Nisâ Suresi 36-38. ayetler ise Şeytan’la insan arasındaki aktif-aktif ilişkinin insan aklının yenilgisi ile sonuçlanan kötülüğün zeminini netleştiriyordu:

‘Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır.’

Bütün yüzleşmelerin yapılacağı gün Şeytan’ın özeleştirisi hazırdı. İbrahim Suresi 22. Ayet: ‘İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.”

“İnsan aklının kendisi ile eşdeğer bir şey olarak diğer insanın aklı ile ilişkisi başlangıçta ifade ettiğim gibi dört permütasyona-duruma sahiptir; aktif-aktif, pasif-pasif, aktif-pasif, pasif-aktif... İnsan aklının ilişki kurduğu her bir insan aklı ile kuracağı bu dört durum, insanın iletişim kurduğu insan sayısının dört katı olarak insan aklını meşgul eder. Burada da dört farklı değerlendirme yapmamız mümkündür... Aktif-pasif yön dikkate alınarak bakılırsa birbiriyle kurdukları ilişkiye göre yetişkin olarak kabul edilen erkek aklı ile erkek aklı, kadın aklı ile kadın aklı, erkek aklı ile kadın aklı, kadın aklı ile erkek aklı arasında ilişkiler vardır.

Şu tartışılabilir; erkek aklı ile kadın aklı eşdeğer akıllar olarak değerlendirilebilirler mi? Bence evet; çünkü eşit bir şekilde akıllarından sorumludurlar ve birbirleriyle ilişkileri de bu eşdeğerlik üzerinden mümkün olmaktadır. Tabi erkek aklı ile kadın aklının birbirini bütünleyici ya da parçalayıcı nitelikleri de bu eşdeğerlik üzerinden mümkün olur. İnsanların birbirlerini etkileme ve değiştirme çabası eş değer akılların imkân alanında seyreder.”

İnsan insanın kurdudur, derdi eskiler, kadın erkek- ayırmaksızın, En’âm Suresi 121. ayetteki gibi insan insanın şeytanı da oluyordu, şeytanın dostu olarak: ‘Üzerine Allah adı anılmayan (hayvan)lardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır. Bir de şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka fısıldarlar. Onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz de Allah’a ortak koşmuş olursunuz.’

Karımın aklı ile İD’in aklı aynı şekilde çalışıyordu; kadın aklı ile kadın aklı arasına sıkışmış bir erkek aklının anlam kaymaları yaşamaması imkansızdı anladığıma göre. Yani aslında ben tarih boyunca yaşanmış benzer olaylarda olduğundan çok daha farklı bir şey yaşamıyordum. Annemle Babamın arasında olan da buydu. Bu beni biraz rahatlatmıştı. Roman’ın bugüne kadar yazdığım kısımlarını eşime göndermiştim elektronik mektup olarak, bundan sonraki kısımlarını da gönderecektim. Bakalım benim düşündüklerimi düşünecek miydi?

Gök Yazarı bize yüklediği sıkıntıları, eğer kullanırsak, çözebilecek bir ilaçlar da eklemişti yazdıklarına. Ben ilk gece sabaha kadar okuduğum için biliyordum, ancak Gök Yazarı’nın yazdıklarını kendi akışında ilerleyen hayatımla eşleştirmeye başladığımdan beri iş değişmişti, bakış açım daha çok genişlemişti ve hayatı yazılanlarla ilgili her şeyi ile romana dahil etmeye karar vermiştim. Belki de, beni çok iyi tanıyan Gök Yazarı bunu böyle yapacağımı tahmin etmişti.

Onun çok ayrıntılı analizi devam ediyordu:

‘"İnsan aklının şeylerle ilişkisi, aklın da bir şey olduğu gerçeği göz önünde tutulursa nasıl irdelenebilir?" sorusunun cevaplarını aradığımız bu son bölümde bir şey olarak insan aklının kendisi ile eşdeğer olmayan, alt değerli şeylerle kurduğu ilişkiyi irdeleyebiliriz. (Yetişkin olan insanın aklı ile yetişkin olmayan insanın aklı arasında eşdeğerlik tartışması yapmak anlamsızdır, çünkü insan aklının, ilâhî akılla ya da şeytânî akılla veya nesneler olan şeylerle kurduğu ilişkinin yaşı yoktur; bilginin alım süreci insan aklı için diğer insanlara göre eşzamanlı-eşkaliteli olarak ilerlemeyebilir ve elbette çocuk aklı yetişkin aklı olana kadar sorumluluk taşımayan bir akıldır.)

İnsan aklının bir şey olarak kendisi ile eşdeğer olmayan, alt değerli şeylerle kurduğu ilişki insandan bakıldığında bir tek formda ve aktif-pasif olarak değerlendirilebilir. Çünkü insan aklının ilgilendiği nesneleri ihata ve kontrol etmesi, değiştirmesi mümkündür. Burada insan aklının ilgilendiği alt değerli şeylerle ilişkisi, keşifleri, keşiflerden elde edilen öğrenmeyi mümkün kılsa da, aklı olmayan şeylerden oluşan bir şey olarak nesneden insan aklına doğru aktif bir etkileşim olmadığından fazla irdelemeye gerek yoktur.

İlk sorumuzun cevaplarını bulma çabamız sona erdiğine göre ikincisine ve üçüncüsüne bakalım:

"Akıl aktif bir birinci tekil şahıs olarak diğer şeylere baktığında, baktığı şeyler pasif bir durağanlıkla kendilerini teslim ederler mi?

"Aktif-pasif ilişkisi aklın yöneldiği şeylerle akıl arasında mümkün müdür?"

Aslında ilk soruya aradığımız cevaplar ikinci ve üçüncü soruların da cevaplanması anlamına geliyordu. Çünkü ikinci ve üçüncü sorular ilk soruyu pekiştirmek ve anlamını netleştirmek için sorulmuştu...”

Gök Yazarı’nın yazdıkları bitmişti. Onun Kabasakal Mezarlığı’nda bana bakarak konuştuğu anları hatırlıyordum. 'Tarihin karanlık derinliklerinden gelen şeytanî bir güce, bir klana, bir çeteye karşı dünyanın bütün halklarının aydınlanması gerektiğini düşündüğümüz için buradayız.’ demişti. 'Siz de bize yardım edebileceğiniz için buradasınız.'

Yardım edebilecek miydim, bu roman onun istediklerini yapmış olmam anlamına mı geliyordu, bilmiyordum. Fakat, En’âm Suresi 160. ayetten öğrendiğim ve bildiğim iyi bir şey vardı:

‘Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.’

Ben iyi bir şey yaptığıma inanıyordum, Gök Yazarı da öyle. Romanı okuyanlar da iyi bir şey yapıyor olacaklardı, biz öldükten sonra da bu iyilik devam edecekti. Âl-i İmran Suresi 145. Ayetinin çerçevesini çizdiği gibi, dünya menfaatini istememiştik, ahiret mükâfâtını istemiştik ve şükrediyorduk:

‘Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfâtını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.’ 

Cuma gecesinin balkonunda serin bir rüzgâr vardı. Zihnim dingindi. Annemle Babam çocuklarla beraber balkondaki sedirlerde uyuyorlardı. Karım sohbet etmek istediğimi söylediğim için, birlikte iyi gider diye kahve yapmaya gitmişti. 

‘Sıkıntı’nın ilk bölümü bitmişti ve ben geçen on iki gün içerisinde binlerce yıl yaşamış kadar etkilenmiş otuz altı yaşında bir ‘ihtiyar’dım. Ra'd Suresi 16. ayet dökülüyordu dudaklarımdan:

'De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. De ki: “O'nu bırakıp da kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı edindiniz?” De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?” De ki: “Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.”'

Karımla yalnız değildik kahve içerken... geceye doğru genişleyen bir serinlik yayılıyordu Mücadele Suresi 7. ayetin işlendiği aklımın derinliklerinden:

‘Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.’


< Önceki                      Sonraki>>


[(07.11.2020, (1/94 (118))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 23.11.2020, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı