Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Çok
övündüğümüz aklımızla Şeytan’a nasıl yenildiğimizin çok zamanlı hikayesini
anlatıyordu Bekçi:
“Klasik olan ilişki türü şeytan aklının aktif, insan aklının pasif olduğu ilişki türüdür, burada pasif olan insan aklının, eğer nesne olarak değerlendirilebilecek şeylerle olan ilişkisi yetersizse ve bilmek-inanmak gibi formda ilâhî akla teslimiyet söz konusu değilse- ki zaten bilmeden inanmak mümkün olmayacağına göre, bilmeyen Allah'a teslim olma imkanını da kaybetmiş demektir-, şeytana hizmet edeceği gerçeğidir, eğer pasif olan insan aklının diğer nesnelerle ilişkisi yeterli ve bilmek-inanmak gibi bir formda ilâhi akla teslimiyet gerçekleşmişse insan aklı şeytana karşı direnmiş ve başarılı olmuş demektir, ki insan yaşadığı sürece de bu durum her an değişebilir niteliğini koruyacaktır.”
Nisâ
Suresi 117-120. ayetler Şeytan aklının aktif, insan aklının pasif olduğu durumu
şöyle açıklıyordu: ‘Onlar, Allah’ı bırakıp ancak dişilere (Tanrıçalara)
tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar. Allah, o
şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir
pay alacağım” dedi. “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara
sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını
yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim
Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana
düşmüştür. Şeytan onlara (birçok) vaadde bulunur ve onları kuruntulara
sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor.’
Gök Yazarı’nı
anlıyordum:
“Klasik
olmayan ilişki türü de şudur; şeytan aklı ile insan aklı arasında aktif-aktif
çift yönlü bir ilişki vardır. Bu ilişki türünde de yine klasik ilişki türünde
olduğu gibi her an değişebilir özelliklere sahip iki durum vardır; ilk durumda
insan aklı aktif bir şekilde şeytanî akla direnir, onunla mücadele eder,
kazanmaya meyillidir, diğer nesnelerle ve
ilâhî akılla olan ilişkisini buna göre düzenler, iyilik tam teşekküllü
olarak insan aklının zaferi ile kazanır, ikinci durumda ise insan aklı şeytânî
akılla işbirliği yapar ve şeytanî aklın temsilcisi olarak, ilâhî aklı reddeder
ve nesnelerle olan ilişkisini de bu formda düzenler, kötülük tam teşekküllü
olarak insan aklının yenilgisi ile kazanır.”
Zihnim
anlatılanlarla ayetleri çok hızlı eşleştiriyordu. İnsan aklının zaferi ile
kazanılan iyiliği A’râf Suresi 201. ayette şöyle tanımlıyordu Allah: ‘Şüphe yok
ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese
dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen
gözlerini açarlar.’
Nisâ
Suresi 36-38. ayetler ise Şeytan’la insan arasındaki aktif-aktif ilişkinin insan
aklının yenilgisi ile sonuçlanan kötülüğün zeminini netleştiriyordu:
‘Allah’a
ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere,
yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya,
elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen
kimseleri sevmez. Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve
Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o
nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. Bunlar, mallarını insanlara
gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir.
Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır.’
Bütün
yüzleşmelerin yapılacağı gün Şeytan’ın özeleştirisi hazırdı. İbrahim Suresi 22.
Ayet: ‘İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı
söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi
zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana
geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi
kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni
Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir
azap vardır.”
“İnsan
aklının kendisi ile eşdeğer bir şey olarak diğer insanın aklı ile ilişkisi
başlangıçta ifade ettiğim gibi dört permütasyona-duruma sahiptir; aktif-aktif,
pasif-pasif, aktif-pasif, pasif-aktif... İnsan aklının ilişki kurduğu her bir
insan aklı ile kuracağı bu dört durum, insanın iletişim kurduğu insan sayısının
dört katı olarak insan aklını meşgul eder. Burada da dört farklı değerlendirme
yapmamız mümkündür... Aktif-pasif yön dikkate alınarak bakılırsa birbiriyle kurdukları
ilişkiye göre yetişkin olarak kabul edilen erkek aklı ile erkek aklı, kadın
aklı ile kadın aklı, erkek aklı ile kadın aklı, kadın aklı ile erkek aklı
arasında ilişkiler vardır.
Şu
tartışılabilir; erkek aklı ile kadın aklı eşdeğer akıllar olarak değerlendirilebilirler
mi? Bence evet; çünkü eşit bir şekilde akıllarından sorumludurlar ve
birbirleriyle ilişkileri de bu eşdeğerlik üzerinden mümkün olmaktadır. Tabi
erkek aklı ile kadın aklının birbirini bütünleyici ya da parçalayıcı
nitelikleri de bu eşdeğerlik üzerinden mümkün olur. İnsanların birbirlerini
etkileme ve değiştirme çabası eş değer akılların imkân alanında seyreder.”
İnsan
insanın kurdudur, derdi eskiler, kadın erkek- ayırmaksızın, En’âm Suresi 121. ayetteki
gibi insan insanın şeytanı da oluyordu, şeytanın dostu olarak: ‘Üzerine Allah
adı anılmayan (hayvan)lardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır.
Bir de şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka
fısıldarlar. Onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz de Allah’a ortak koşmuş
olursunuz.’
Karımın
aklı ile İD’in aklı aynı şekilde çalışıyordu; kadın aklı ile kadın aklı arasına
sıkışmış bir erkek aklının anlam kaymaları yaşamaması imkansızdı anladığıma
göre. Yani aslında ben tarih boyunca yaşanmış benzer olaylarda olduğundan çok
daha farklı bir şey yaşamıyordum. Annemle Babamın arasında olan da buydu. Bu
beni biraz rahatlatmıştı. Roman’ın bugüne kadar yazdığım kısımlarını eşime
göndermiştim elektronik mektup olarak, bundan sonraki kısımlarını da
gönderecektim. Bakalım benim düşündüklerimi düşünecek miydi?
Gök Yazarı
bize yüklediği sıkıntıları, eğer kullanırsak, çözebilecek bir ilaçlar da
eklemişti yazdıklarına. Ben ilk gece sabaha kadar okuduğum için biliyordum,
ancak Gök Yazarı’nın yazdıklarını kendi akışında ilerleyen hayatımla
eşleştirmeye başladığımdan beri iş değişmişti, bakış açım daha çok genişlemişti
ve hayatı yazılanlarla ilgili her şeyi ile romana dahil etmeye karar vermiştim.
Belki de, beni çok iyi tanıyan Gök Yazarı bunu böyle yapacağımı tahmin etmişti.
Onun çok
ayrıntılı analizi devam ediyordu:
‘"İnsan
aklının şeylerle ilişkisi, aklın da bir şey olduğu gerçeği göz önünde tutulursa
nasıl irdelenebilir?" sorusunun cevaplarını aradığımız bu son bölümde bir
şey olarak insan aklının kendisi ile eşdeğer olmayan, alt değerli şeylerle
kurduğu ilişkiyi irdeleyebiliriz. (Yetişkin olan insanın aklı ile yetişkin
olmayan insanın aklı arasında eşdeğerlik tartışması yapmak anlamsızdır, çünkü
insan aklının, ilâhî akılla ya da şeytânî akılla veya nesneler olan şeylerle
kurduğu ilişkinin yaşı yoktur; bilginin alım süreci insan aklı için diğer
insanlara göre eşzamanlı-eşkaliteli olarak ilerlemeyebilir ve elbette çocuk
aklı yetişkin aklı olana kadar sorumluluk taşımayan bir akıldır.)
İnsan
aklının bir şey olarak kendisi ile eşdeğer olmayan, alt değerli şeylerle
kurduğu ilişki insandan bakıldığında bir tek formda ve aktif-pasif olarak
değerlendirilebilir. Çünkü insan aklının ilgilendiği nesneleri ihata ve kontrol
etmesi, değiştirmesi mümkündür. Burada insan aklının ilgilendiği alt değerli
şeylerle ilişkisi, keşifleri, keşiflerden elde edilen öğrenmeyi mümkün kılsa
da, aklı olmayan şeylerden oluşan bir şey olarak nesneden insan aklına doğru
aktif bir etkileşim olmadığından fazla irdelemeye gerek yoktur.
İlk
sorumuzun cevaplarını bulma çabamız sona erdiğine göre ikincisine ve üçüncüsüne
bakalım:
"Akıl
aktif bir birinci tekil şahıs olarak diğer şeylere baktığında, baktığı şeyler
pasif bir durağanlıkla kendilerini teslim ederler mi?
"Aktif-pasif
ilişkisi aklın yöneldiği şeylerle akıl arasında mümkün müdür?"
Aslında
ilk soruya aradığımız cevaplar ikinci ve üçüncü soruların da cevaplanması
anlamına geliyordu. Çünkü ikinci ve üçüncü sorular ilk soruyu pekiştirmek ve
anlamını netleştirmek için sorulmuştu...”
Gök
Yazarı’nın yazdıkları bitmişti. Onun Kabasakal Mezarlığı’nda bana bakarak
konuştuğu anları hatırlıyordum. 'Tarihin karanlık
derinliklerinden gelen şeytanî bir güce, bir klana, bir çeteye karşı dünyanın
bütün halklarının aydınlanması gerektiğini düşündüğümüz için buradayız.’
demişti. 'Siz de bize yardım edebileceğiniz için buradasınız.'
Yardım edebilecek miydim, bu roman
onun istediklerini yapmış olmam anlamına mı geliyordu, bilmiyordum. Fakat, En’âm
Suresi 160. ayetten öğrendiğim ve bildiğim iyi bir şey vardı:
‘Kim bir
iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o
kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.’
Ben iyi
bir şey yaptığıma inanıyordum, Gök Yazarı da öyle. Romanı okuyanlar da iyi bir
şey yapıyor olacaklardı, biz öldükten sonra da bu iyilik devam edecekti. Âl-i
İmran Suresi 145. Ayetinin çerçevesini çizdiği gibi, dünya menfaatini
istememiştik, ahiret mükâfâtını istemiştik ve şükrediyorduk:
‘Hiçbir
kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır.
Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfâtını
isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.’
Cuma gecesinin balkonunda serin bir rüzgâr vardı. Zihnim dingindi. Annemle Babam çocuklarla beraber balkondaki sedirlerde uyuyorlardı. Karım sohbet etmek istediğimi söylediğim için, birlikte iyi gider diye kahve yapmaya gitmişti.
‘Sıkıntı’nın ilk bölümü bitmişti ve ben geçen on iki gün içerisinde binlerce yıl yaşamış kadar etkilenmiş otuz altı yaşında bir ‘ihtiyar’dım. Ra'd Suresi 16. ayet dökülüyordu dudaklarımdan:
'De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. De ki: “O'nu bırakıp
da kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı
edindiniz?” De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir
olur mu? Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu
yaratma ile Allah’ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?” De ki: “Her
şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.”'
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.