Hafta başında sosyal medyaya düşen bir video izledim. Kod adı kullanan ve sanatçı olduğu ifade edilen kitsch bir karakter kendinden geçmişçesine, ağzından sıçrayan tükürükler eşliğinde bağırarak, hakaret ederek Kürt çocuklara, gençlere sesleniyor, Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan’a saldırılması, taşlanması, linç edilmesine dair oldukça ağır bir tahrikte bulunuyordu.
Sosyal medyada büyük bir infiale yol açan video vesileyle, on yıllardan beri ağır bir şiddet ve terör sarmalındaki Kürt toplumunun karşı karşıya kaldığı muameleyi, tahrik ve aşağılanmayı yeniden düşünmemiz gerektirdiği kanaatindeyim. Bir de insanı büyük bir çaresizlik içinde boğan ikiyüzlülük üzerine.
Videoda saldırıya uğrayan mesela ana muhalefetten bir başkan olsaydı sanırım yer yerinden oynar, memleketin tamamı geçmiş olsun kuyruklarına girerdi. Ama göründüğü kadarı ile ne ana muhalefet ne de çok demokrat ve barışsever, ekolojik ve feminist ortakları bir beyana bile tenezzül etmediler. Her fırsatta saldırgan bir üslupla herkese ayar veren muhalefet ve ortakları konu PKK olunca hemen her zamanki gibi sus pus.
Bilindik bir karakter
Videodaki karakter çok özel, çok ayrıksı bir karakter değil aslında. En tepedeki Kandil baronlarından, onlar adına siyasetçi maskesi ile toplumu yönlendiren parti başkanlarına, mahalle temsilcilerinden sahadaki terör grubu liderlerine kadar sözde Kürtler adına eylem yapan, siyaset yapan, organizasyon yöneten karakter hemen hemen bu düzeyde bir tipolojidir.
Ve bu düşkün karakter gerçek anlamda Kürt toplumunu esir almış durumdadır. Olan biten üç aşağı beş yukarı çocuğunu öç almaya, kardeşini öldürüp namus temizleyeme zorlayan ilkel feodal davranışın siyasete tahvil edilmiş halinden ibarettir.
1990 yazında benim de içinde bulunduğum 100’ü aşkın işçiyi taşıyan konvoyun önünü kesip üç karakolun ortasında araçları yakıp, bizlere nutuk çeken Siverekli oğlanın nutku da hemen hemen bu minvalde idi. Elindeki telsizden şüphesiz o konuşmayı dinleyen/denetleyen kendi üstleri de böyle idi. Mahalle mahalle, köy köy dolaşan PKK propaganda makinesinin temel argümanlarıdır bu videoda dile getirilen.
Evin namusunu temizleme saiki ile küçük çocuklara baskı kuran feodaliteden mülhem, halka, ama en çok da gençlere, çocuklara baskı kuran, aşağılayan, hakaret eden, kişiliklerini sıfırlayan feodal kafa, gerici ideoloji ve ondan neşet eden siyaset işte tam da budur. 6/7 Ekim olaylarında 52 insanın katline, okul çağındaki çocukların barbarca öldürülmesine yol açan kışkırtmalar ve meydana gelen histerinin de arkasında kravatlı, beyaz gömlekli, traşlı ama yine böyle feodal, ilkel bir karakter vardı.
Terör örgütü liderlerinin birkaç satırını okuyan, bir iki görüntüsünü izleyen herkes bu karakteri kanlı canlı görecektir. Kürtlerin zamanında inkârcı ve faşist baskılardan kaçarken yakalandıkları sözde devrimci karakter tam olarak budur. Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’de emperyalist ülke depolarından hibe edilmiş silahlarla gariban Kürt çocuklarını uçakların, dev orduların önüne, ölüme süren bu sorumsuz, bu vicdansız feodal ağalardır.
Sloganik söylem
Tumturaklı ideolojik sloganların, içine biraz kadın, biraz çevre sosu katılmış, bolca barışla harmanlanmış bu siyaset dilinin kanımca en berrak, en güzel örneklerinden birini sergilemiş oldu Kadri Zana. Gerçek olamayacak kadar düşkün bu dilin, bu ağır tahrik eşliğinde yapılan aşağılamanın yol açtığı erozyonun çetelesini tutmaya ömür yetmez.
Sadece Batman’da intihara sürüklenen kızları, çocuk yaşlarda asker polis taşlamaktan hapsi boylayan nesilleri, hendek rezaletinde o çukurlara gömülen gençleri, dağ başlarında aç susuz, bu nobranların ağır baskılarına maruz kalan, infaz edilen, tecavüz edilen, bir mezar taşından yoksun, kurda kuşa yem olan on binlerce genç kızı, oğlanı anlatmaya ömür yetmez ve haklarını yememek lazım büyük bir iştahla bu rezaletlere alan açan uygulamaları ile inkârcı, baskıcı bir de rejim vardı.
Siyasette, seçimlerde herkes Kürtlerin PKK partilerine oy verilmesi için tehdit edildiğini sanıyor, hayır tehditten daha beter bir şeydir olan biten, zamanında rahmetli Şerif Mardin’in ‘mahalle baskısı’ diye kavramlaştırdığı olgunun gariban Kürt’ün üzerindeki etkisini varın bir düşünün. Mahalle baskısı mekanizmasının İstanbul medya ve sanat çevrelerinde nasıl çalıştığı az çok tahmin edilebilir ama herkesin herkesi tanıdığı, içinde Kürt çocuklarının kanlı cesetlerinin de olduğu ağır baskının nasıl yüksek dozlu bir tahrik ve aşağılamaya dönüştüğünü, yol açtığı sosyal psikolojiyi akademimiz bırakın tanımlamayı, bilmiyor bile.
Savcı Sayan'a suikast çağrısı yapılan videodaki karakter çok özel, çok ayrıksı bir karakter değil aslında. En tepedeki Kandil baronlarından, onlar adına siyasetçi maskesi ile toplumu yönlendiren parti başkanlarına, mahalle temsilcilerinden sahadaki terör grubu liderlerine kadar sözde Kürtler adına eylem yapan her karakter hemen hemen bu düzeydedir. Ve bu düşkün karakter gerçek anlamda Kürt toplumunu esir almış durumdadır.
İsviçre’de yaşayan ve neredeyse ayık bile gezmeyen, hayatın her anlamda tadını çıkaran bu tür müptezel, Kürt çocukların kanlı bedenleri üzerinden işleyen bu rezilliği kışkırtan binlerce sözde sanatçı, gazeteci, yazar, şairden sadece biri. Hendek olayları sırasında Nişantaşı, Cihangir kafelerinden yapılan ajitasyonlar bundan asla farklı değil. Kürt genci bu ajitasyonun daha yüksek dozuna her gün maruz kalıyor. Mecliste milletvekili sıfatı ile narin beyler, hanımlar pozu takınanlar, gerçekte tam anlamı ile bu ülkeden başka ülkelere, başka hedeflere, Kürt olmadığı kesin başka kültürlere gönülden bağlı olarak her gün milleti siygaya çeker, yeter derecede Kürt olmamakla suçlar, aşağılar, tahrik eder.
Korkaklıkla itham
‘Efsane ol’ diye bağırıyor videodaki karakter, ‘Be hayvan bir taş at, Che Guavere ol’ diye sürdürüyor, korkaklıkla, ihanetle suçluyor, kendini ispata davet ediyor çocukları. Öcalan’ın herhangi bir metnini karıştıran biri bu cümleleri bulmakta zorluk çekmeyecektir.
Aslında olan biten, Kuzey Kore rejimi kadar trajikomik bir baskı rejimi eliyle neredeyse dünyanın her yerindeki Kürtlere kurulan devasa, kanlı bir kumpastan ibarettir. Olan biten Kürtlerin haklı taleplerinden yola çıkılarak kurgulanmış, günün sonunda ülkeye, Ortadoğu’ya ve ama en çok da Kürtlere karşı kurulan emperyalist bir etki ajanlığı ve ağır bir saldırı mekanizmasıdır.
Kürtlerinki masum sayılabilecek geç kalmış bir kültür milliyetçiliğiydi. Kurtuluşu için savaştıkları ülkelerinde kimlikleri, kültürleri ve dilleri ile diğer kardeşleri ile birlikte saygın ve eşit yurttaşlar olarak yaşamaktı talepleri. Zamanın ruhu bu talebe müsait değildi, olan oldu, ulus devlet diye bir ucube altında her farklılık bir tehdit haline getirildi ve bugün Kürtleri çok seven (!) aynı çevrelerin o dönem yaptıkları inkâr, asimilasyon ve tabii baskılar meseleyi başka yönlere götürdü. Bugün Batı’nın gönüllü etki ajanı olarak Türk solunun muazzam ideolojik desteği ile PKK, arkasında mezhepsel, ‘örtük etnik’ ve başka çıkar çevrelerinin de olduğu ağır bir kültürel ve askeri kuşatmanın koçbaşıdır.
Nice film, tiyatro ve etkinlik yoluyla, sanatın güvenli, dokunulmaz kubbesi altında bu ağır terör ve baskı makinası, Batıcılık ve sol/seküler maskesi ile şirin çocuklara çevrilir, memleketi düpedüz hendek kazarak işgal eden askeri terörist yapılar muhalefet partilerinin beyanlarında ‘arkadaşlar’ oluverir, sömürge yönetiminin ucuz askeri olan terör yapıları ‘vatanlarını savunan kahramanlara’ dönüşürler, ama Kürt mahallesinde olan bitenden kimsenin haberi yoktur.
Rezillikten ayrıştırma
PKK, Türk solunda ve Batı’da şirin seküler çocuklar, ilkel milliyetçilikten uzak, devrimci kahramanlar olarak pazarlanırken, Kürt mahallesinde en müptezelinden ırkçılığa kadar savrulan bir başka süreç işler. Kanımca devlet de artık mevzunun Kürtlerle pek bir alakasının kalmadığını kavramış görünüyor.
Mesele etki ajanları yolu ile memleketin meclisine, siyasetine, güvenliğine karşı gerçek bir tehdide dönüşen uluslararası, içinde FETÖ’nün de olduğu, PKK’nın da olduğu çok karmaşık bir kuşatma mekanizmasıdır. Kürt şimdi PKK ve partileri eliyle başka ülkeler nam hesabına bir tehdit, sopa olarak kullanılmak istendiğini gayet berrak görmektedir.
Bundan sonrası PKK ve benzeri terör gruplarına meşruiyet (!) sağlayan Kürt gerçeğinin bu rezillikten ayrıştırılmasıdır, bunu da yapacak olan stratejik bir devlet aklıdır. Çocuklarımızı, toplumumuzu bu düşkünlerin elinden kurtarmak görevi şüphesiz devletimizindir. Son söz olarak Ağrı’nın sevilen Belediye Başkanı Savcı Sayan’a geçmişler olsun.
Takip et: @SonsuzArk
İlk Yayınlandığı Yer: Star, Açık Görüş
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.