Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Hemen koşup bir bardak su getirmişler. Memiş bir su bardağı suyu bir dikişte içmiş. Boş bardağı masaya usulca bırakıp, “Halk doğru söylüyor!” demiş. Bin Razi şaşkınlıktan iri iri açmış gözlerini, yine de kendini güçlükle zapt etmiş gülmemek için. Memiş, Bin Razi’nin haline hiç gocunmadan, hiç tınmadan, hiç umursamadan başlamış anlatmaya."
Bir varmış çok yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Dilşad adlı bir ülke var imiş. Ki, o ülkede krallık kimi ülkelerde olduğu gibi babadan oğula geçmez de halkın oyu ile kral olunurmuş, muvakkat bir zaman için.
Pek abartılı, pek abuk subuk, pek gürültülü, pek tantanalı, pek şenlikli, pek coşkulu, pek eğlenceli, pek gülüşlü, pek cafcaflı, pek sevinçli, pek hüzünlü, pek suçlamalı, pek aklamalı, pek munis, pek küfürlü, pek tantanalı, pek şedit, pek acar, pek babacan, pek bahisli geçer imiş bu ülkedeki krallık seçimleri. Seçim zamanı kral namzetleri ellerinden geldiğince hali hazırdaki krala saldırır, Onun yapıp ettiği hiçbir şeyi beğenmedikleri gibi, yapılıp edilenleri halkın lehine olmadığını halka inandırmaya gayret ederlermiş.
Bu ülke tuhaf, hem çok tuhaf imiş. Bir eli yağda bir eli balda olanlar, hali vakti bir hayli iyi olanlar, sabah kahvaltılarını kavak ağacı yaprağıyla yaptıklarına, akşam çorbalarını da çam kozalağıyla hazırladıklarına inandıkları gibi, orta halli kendi yağıyla kavrulanlara da aç biilaç olduklarını anlatıp, inandırmak için didinip dururlarmış. Halk onların bu haline katıla katıla gülermiş, halkın gülmesine bu varsıllar bir türlü bir anlam veremezlermiş, dövünüp dururlar, halkı aşağılamaktan başka rahatlamak için bir yol bilmezler imiş.
İşte bu ülkede kral olmaya namzet bir kişi varmış, ki herkes onu yalancının şahı olarak bilir, söylediklerine inanmaktan çok gülmek için dinlerler imiş, adı da Memiş imiş, iki akıl danesi var imiş Memiş’in. Birinin adı Köle Üveyel, birinin Sümsük Kölemen imiş, bu iki akıl danesi pek hinmiş, pek lafbaz imiş, elifi mertek, minareyi bostan kuyusu göstermekte pek mahir imişler. Gelgelelim bir türlü varsılları anlayamayan halka!
Halk en çok “Yalancıların Şahı” dedikleri kral namzedi olmadığı, olamadığı halde kral seçimlerine dahil olan kişiyi, Memiş’i anlamakta zorlanırmış. Halkın bu tavrı yüzünden uykuları kaçarmış Yalancılar Şahı Memiş’in. Gel zaman git zaman yalanlardan umduğunu bulamayan bu namzetlikten beri kişi aveneleriyle, akıl danelerinin yol göstermesiyle iftiralara başlamış. Yani yalanı da aşmış. Bu kere halk “Müfteri” sıfatını ad kılmışlar bu yalancılar şahına, unutup Memiş adını. İftiraları da halkın indinde makes bulmayınca bunalmış, hem pek bunalmış Memiş.
Nasıl bunalmasın, nasıl dövünmesin ki, yakın uzak akıl danelerinin yönlendirmesiyle sağdan-soldan kime kucak açarsa açsın elleri boş kalıyormuş. Bu kez uzak yakın akıl daneleri televizyonlardan bir dem eksik olmamasını salık vermişler, bu yola yönlendirmişler, aç tavuk umudu işte. Diyeceğini oralarda demesini tembih etmişler büyük bir umutla. Kendi meşreplerinin sesi olan televizyon kanallarına değil orta yolcu tv. kanallarının kapısını aşındırmalarının münasip olacağını ve fakat dikkati elden bırakmaması gerektiğini işaret etmişler.
Aveneleri, akıl daneleri Memiş’in pek geveze olduğunu bilirler o yüzden de kendi meşrepleri dışındaki medyadan uzak tutmayı yeğlerlermiş, ancak bu halin kendileri için hiç de iyi olmadığı olanca gerçekliğiyle ortaya çıkınca mecbur kalmışlar, orta yolcu, mutedil kanalların kapılarının çalınmasına. İlk kapısını çaldıkları Asude TV kabul etmiş. Memiş bir sevinmiş, bir sevinmiş, sorma. Yine de akıl daneleri Köle Üveyel, Sümsük Kölemen yayına çıkmadan “Aman başkanım, aman.. bu kanal bizim Tilki TV gibi değildir, aklına, diline her geleni söyleme, usturuplu olmayı sakın ıskalama!” diye sıkı sıkıya tembih etmişler.
Etmişler ama içleri de bir türlü yatışmamış ya.. naçar.. “Ulan” demiş akıl danelerinden Sümsük Kölemen, “'Şimdi çıkıp geçen hafta grup toplantısında dediği uyuşturucu şebekelerinden vergi alacaksın, derken ne dediniz? Suç örgütlerini yasal hale mi getireceksiniz?' türünden bir soru sorulup da bu salak da, 'Ne var bunda? Aha payitahttaki şehr-i eminimiz ülkenin uyuşturucu ihtiyacını karşılayan tek kişidir, kazancından da vergi alınmıyor, alınsa kötü mü olur?' derse?”
“Ağzından yel alsın! O ne biçim söz öyle!” diye karşılık vermiş öteki akıl danesi Köle Üveyel. “Valla ben korkuyorum!” demiş kısa boylu, gözlüklü hafif göbekli akıl danesi Sümsük Kölemen. Üç kere tahtaya vurmuşlar. Kafa kafaya verip kazara herhangi bir uygunsuz itirafa denk gelirlerse şehrin elektriğini kesme planı yapmışlar. İçleri rahat yayını beklemeye koyulmuşlar.
Memiş güle güle çıkmış Asude TV'ye hoş beşten sonra spiker Bin Razi:
“Efendim” demiş, “Vatandaş size bir türlü itimat etmiyor, bunu gözlemlemişsinizdir. Size yalancı, müfteri diyenler çoğunlukta.. bu konuda neler söyleyeceksiniz?”
Memiş yutkunmuş, kravatını gevşetmiş, gözlerini belertmiş, derin derin nefes alıp vermiş. Bir süre Bin Razi’ye dik dik bakmış. Kamburunu çıkarmış. “Böyle olmayacak!” demiş.. “Her şeyi tek tek söyleyeceğim.. ben de insanım.. buraya kadar, önce şu kravatı çıkarabilir miyim?” diye cevap vermiş spikere. Bin Razi, “Elbette!” demiş. “Bir bardak da su istesem!” demiş Memiş.
Hemen koşup bir bardak su getirmişler. Memiş bir su bardağı suyu bir dikişte içmiş. Boş bardağı masaya usulca bırakıp, “Halk doğru söylüyor!” demiş. Bin Razi şaşkınlıktan iri iri açmış gözlerini, yine de kendini güçlükle zapt etmiş gülmemek için. Memiş, Bin Razi’nin haline hiç gocunmadan, hiç tınmadan, hiç umursamadan başlamış anlatmaya.
“Hikâyeyi en başından anlatayım, sözümü kesmeyin! Olur mu?” demiş. Olurunu alınca başlatmış anlatmaya;
“Benim krallıkta, kral olmakta en ufacık bir hevesim yoktu. Hiç olmadı. Hem kanuni olarak namzet olmamın da önünde mani var. İlmi derecem yetersiz. Enderun’un en alt basamağından çıkmışım.. her neyse. Ben şeytana uymuştum. Devlet memurluğumda başında bulunduğum dairede suiistimaller yaptım, epey varlık edindim, ancak nakite el sürmedim, aylığım belli hal böyle olunca bu parayı nereden buldun? Derler, hediye verildi desem şimdiki gibi gülmeyen kalmaz. Orada akıllılık yaptım. Ünlü ressamların tablolarını hediye olarak vermelerini istedim işlerini yaptıklarım, öyle de oldu. Ancak yine de soruşturma açıldı, zira dairenin zararı öyle böyle değil, iflas etmiş, eh tabi on kuruşluk mürekkebi bir gümüş liraya alırsan olacağı budur, orada hata ettim, aç gözlülüğümü -babamdan mirastır, o da köylerden epeye arazi toplamıştır- hırsımı frenleyemedim. Az kalsın yakayı ele veriyordum. Bir af imdadıma yetişti. Kurtuldum, diye sevinmiştim. Pılımı pırtımı toplayıp taşraya gitmeye niyetlenmiştim ki, birileri – kendilerine hizmetkârlar diyorlardı, ışıkçılar diye meşhurdurlar bilirsiniz- ellerinde dosya çıkıp geldiler. Bana dosyamı göstermeden evvel kral olmak isteyip istemediğimi sordular. İstersem kral yapacak imkânlara sahip olduklarını belirttiler. Öyle bir hevesim olmadığını söyledim. Gel gör ki dinlemediler. Seni kral yaparız, hiç meraklanma! Ben hayır, diyorum, onlar, olacaksın diye bastırıyorlar, ben hayır, diyorum, onlar bastırıyor. Kovmak için hamle edince dosyayı önüme koydular. Zaman aşımı söz konusu değilmiş, öyle dediler, ki doğruydu suiistimal, zimmet suçları nedendir bilmem zaman aşımına uğramıyor bu ülkede, vahim bir şey. Neyse efendim, kendileri sümen altı etmişler ve fakat her an ortaya çıkarmış, yeni bir af da ufukta yokmuş. Tekliflerini kabul etmezsem, ölünceye kadar mahpus damında olmamı sağlayacaklarını belirttiler. Aman efendim, yaman efendim, paşalarım, beylerim beni hiçbir grup aralarına almaz ki! Dedim, dinlemiyorlar. Vallahi Denemedim değil, avam partisinden ayrılıp bir başka parti kuran kişiye müracaat ettim, elinin tersiyle itti, beni kovmaktan, dövmekten beter ettiler. Dediğimde, “Sen tasalanma!” dediler. “Gidip Avam partisine müracaat edeceksin, onlar kabul edecek. Bunu sağlayacağız. İki ya da üç yıl sonra da Avam Partisi'nin başına geçeceksin. Partiye güzel bir yön yol çizeceğiz.” Diye karşılık verdiler. “Etmeyin, eylemeyin, benimle eylenmeyin!” deyince onlar pis pis gülerek “Sen hiç merak etme! Aynen dediğimiz gibi olacak!” dediler. Ve öyle de oldu. Avam Partisi beni kabul etti. Üç yıl sonra da uçkuruna sahip çıkamayan başkan istifa etmek zorunda kaldı. Ben de kendimi parti başkanı olarak buldum, nasıl oldu, ne oldu anlayana aşk olsun, müktesebatım yetersiz, bunu biliyorum, ışıkçılar “ağzın güzel laf yapıyor, yalan söylediğinde yüzün kızarmıyor, dolandırıcıların şahı eline su dökemez, bu bizim için yeterli.” Demiştiler. Eh başkan oldum. Yapacak bir şey yok. Hizmetkârlar elime ne tutuşturduysa onları halka sundum. Hizmetkârlar ne dediyse onları tekrar ettim. Payitaht'a şehr-i emin için Müezzinoğlu’nu onlar söyledi. Boş bulunup “İyi ama dedim, yolsuzluk, hırsızlık, mirasta amcalarının malını gasp gibi bir takım söylentiler var, bunlar yetmezmiş gibi hakkında nitelikli dolandırıcılık davası olan birini nasıl şehr-i emin için aday gösteririz. Halk bizi sopa ile kovar!” “Boş ver.. aday göstereceksin! Gerisine karışma!” diye cevap verdiler her zamanki gibi. “Yahu iyi de” dedim “Uyuşturucu kaçakçılığını nasıl gözlerden saklarız!” yine aynı karşılığı verdiler, “Sen oralarına karışma!” eh, dosyam, fermanım ellerinde nasıl yok derim. Diyemedim!”
Spiker Bin Razi duydukları karşısında donup kalmış. “Aman efendim” demiş kekeleyerek “Ne söylediğinizin farkında mısınız?” “Evet” demiş Memiş, “Daha buraya gelmeden yarım saat önce evde hasta bakım araçlarından üç tanesine her bir araçta on kese altın değerinde uyuşturucu yüklendi, sevk edildi. Birlikte yükledik, emniyete ihbar ediyorum, biri beylerbeyine doğru seyrediyor, biri bahçe kapıya doğru, biri de şarampole, çıksın emniyet yollarını kessin. Hasta bakım araçları.. isterseniz, plakalarını da verebilirim. Filme bile aldım.”
Akıl daneleri Üveyel, Kölemen donup kalmışlar ekran karşısında. Telefonlarını çıkarıp elektriklerin kesilmesi için işaret bile verememişler. Birbirlerine bakıp durmuşlar. Renkten renge girmişler.
Neden sonra Üveyel omuz silkip “Aman boş ver.. başkanın yalancı, müfteri olduğunu halk bilmiyor mu? Kimse inanmaz!” demiş. “İyi ama” demiş Sümsük Kölemen “Ya hasta bakım araçları? Emniyet durdurursa?” gülmüş Üveyel “Düşündüğün şeye bak!” demiş “Bizim mektebimizin mensuplarından hangisi inanır bu söylediklerine? Sarayın emniyet güçleri bizi karalamak için kendileri koymuş uyuşturucuyu!” Deriz, mensuplarımız da iman eder söylediklerimize” Sümsük Kölemen bu sözler üzerine rahat bir nefes almış, “Doğru dedin, kimse inanmaz! Aynen dediğin gibi olur. Tilki TV’yi arayalım da bu uyuşturucu işinin sarayın bir kumpası olduğu haberini geçsinler hemen. Hasta bakım araç şoförlerini de sarayın partisinin üyesi deriz, bir gol, hem de enfes bir gol atmış oluruz!” Katıla katıla gülmüşler, telefonlarına sarılmışlar. Memiş’i partilerinin başına geçirmekle ne isabetli olduklarını tekrarlayıp durmuşlar.
Cemal Çalık, 26.03.2021, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.