Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Eğilip bağcıklarımı bağlasa mıydım? Hazır herhangi bir köpek de peşime düşmemiş! İyi de hiçbir düşüşümde mini minnacık bir dahli olmayan bağcıklarımı şimdi niye sorun olarak alayım ki kendime?"
Durdum. Durduk yere bir duruş değildi elbet. Ya da vurdumduymazlığın bir sonucu. Ya da yorgunluğun bir gereği. Hayır, bu da değildi. Durmam gerekti ve durdum. İşin gereği, eylemin gerektirdiği bir başka eylemdi duruşum. Bu duruş eylemsizlik gibi görünse de özünde gerçekleştirmek için yola çıktığımda başlayan eylemin duraklarından bir duraktı duruşum, bu yüzden durdum.
Yanlışım durmamdan kaynaklanmıyor. Hayır, yanlışım -belki de yanılgım- durmanın gereğini unutma tehlikesini göz ardı etmekti. İşte bu oldu. Yani niçin durduğumu unuttum. Yine de demek istediğim, aptallığıma pirim yaptırmak için öyle davranmış değilim. Her insan, yaşamının büyük bir kısmında olmasa da birtakım yanlışlıklar yapar öyle değil mi? Hadi bunu genellemeyelim de, kendimle sınırlandırayım ve diyeyim ki yapıp ettiklerimden pişmanlık duyan, zaman zaman – her defasında değil, yani her adım attığımda, bir işe başladığımda değil- “keşke öyle yapmasaydım!” dediğim olmuştur, bunu deneyimleyen bir ben olayım, yani her insan diyerek genelleme kolaycılığına düşmeyeyim. Belki de benden başka kimse yapıp ettiklerinden pişman değildir, benim dışımda her insanın yapıp ettikleri tam da arzuladıkları şeyle sonuçlanmıştır, her neyi umarak bir eyleme, bir davranışa kalkışmışlarsa, tasarladıkları her neyse ona ulaşmak için yapıp ettikleri onları bir sonuca, istendik bir sonuca ulaştırmıştır da bir ben bunu becerememiş olayım. Ben olayım! Ben olayım! Ben olayım!
Tamam kimi zaman bir takım aptallıklar yapmıyor değilim ama sözcük dağarcığımın varsıllığı üzerine bir aptallık yapacak değilim. Uyarıldım, dediysem ayakkabılarımın bağcıkları çözülmüştü ve bu çözülüşü görüp düşme olasılığıyla karşı karşıya olduğumu ayrımsayan -böyle keskin gözlem sahibi, çevresinin en ince ayrıntılarına karşı ayrımında olan kişiler vardır, buna siz dahi tanık olmuşsunuzdur- ve bu ayrımsayışın bir gereği olarak bunu bana söylemeyi kendisine görev addeden kişi tarafından – tanıdığım, daha önce gördüğüm, biri değildi, ben yaşlarda, hafif göbekli, uzun boylu, kırçıl sakallı, yer yer saçlarında beyazlıklar olan, pörtlek gözlü, iri kulaklı, suratında yer yer ergenlik sivilcelerinin kalıntıları olan, günün bu saatinde (akşam olmak üzereydi) benim de geçmekte olduğum sokaktan geçen biriydi- bağcıklara dolanıp düşeceğim uyarısını yapmasından ötürü “uyarıldım!” dedim. Oysa bağcıklarım sık sık çözülür ve ben yine de düşmeden varacağım yere varırdım. Bu bilgiden yoksun kişinin uyarısından söz ediyorum ve fakat siz “uyarılmak” sözcüğünden bir takım erotik -hatta içinizden kimi insafsızlar belki de pornografiye varacak kadar gözü dönmüş olabilir- çağrışımlar duyumsadınız.
Günahınızı mı aldım? Pek sanmıyorum ya! Hadi dediğiniz gibi olsun! Bağcıklarım sık sık çözülür ve fakat ben yine de düşmeden varırım varacağım yere, elbet herhangi bir sokak köpeği-köpekleri düşmemişse peşime. Hiç kuşkunuz olmasın köpekler sık sık peşime düşer. Kıyafetimden ötürü mü? Yaydığım korku duygusundan ötürü mü? Bilmiyorum. Mendebur köpeklerle aram oldum olası iyi değildir. Allah sizi inandırsın ne zaman sokağa çıksam muhakkak karşılaşırım, muhakkak! Hangi yöne gidersem gideyim gelir bulurlar beni. Ve çözülen bağcıklarım da -ki sık sık çözülürler- köpeklere yardımcı olur, düşerim. Genelde yüz üstü düşerim. Allah’tan yüz üstü düşüyorum, böyle diyorum çünkü yüz üstü düşünce başımı iki elimin arasına alıp yumuldukça yumuluyorum yere, böylece köpek ya da köpekler havlayıp hırlayıp bir süre sonra muzaffer bir eda ila kuyruklarını sallamayı ihmal etmeden uzaklaşıyorlar. Sırt üstü düşsem paniklerim. Görmeyince paniklemiyorum. Evet, görmeyince rahatlıyorum.
Bir keresinde sırt üstü düşmüştüm de elimi ayağım ısırmaktan alamamıştım. Hareketlerim onları kovmak yerine daha bir hırsla saldırmalarına yol açıyordu. Bir keresinde rastlantısal olarak yüz üstü düştüm, içimden de “Aman.. buraya kadarmış! Varsın parçalasınlar!” diye geçirmiş, yine de başımı kollarım arasına sıkıştırmış öylece kalmıştım. Böylece büyük bir keşif yapmış oldum. Artık korkmuyorum, desem abartmış olmam! Yok, düpedüz abartıyorum! Korkuyorum! Evet korkuyorum ama kurtulma umudunun oluşu da fena değil hani. Uyarılınca durdum. Bunu anlamış olmalısınız. Bu çıkarımda bulunmak zor olmasa gerek.
Eğilip bağcıklarımı bağlasa mıydım? Hazır herhangi bir köpek de peşime düşmemiş! İyi de hiçbir düşüşümde mini minnacık bir dahli olmayan bağcıklarımı şimdi niye sorun olarak alayım ki kendime? Tanımadığım, beni tanımayan birinin uyarısıyla hem de? Bu düpedüz aptallık olmaz mı? Sizce de aptalca bir iş yapmış olmaz mıyım? Bağcıklar ilk kez çözülmüş değil ki? Hem bağlasam yeniden yola koyulacağım ve birkaç adım sonra yeniden çözülecek, bu kesin! Öyle ise niye yapayım? Salt uyarıldığım için mi? Fesatsınız! Evet, fesatsınız! Niçin fesatsınız dediğimi düpedüz anladınız ve fakat anlamazlık zırhını kuşanarak dil çıkarıyorsunuz. Öylesi işinize geliyor. Yo, inkâr etmeyin, inkâra hiç kalkışmayın. O kadar bariz ki anlamazlık zırhına bürünerek nefes almaktan mest olduğunuz.
Cemal Çalık, 09.04.2021, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.