Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Yahudi ruhunun derinliklerine ışık tutan bu satırları okurken, gerçekle oynamaktan neyi kastettiklerini açıkça görüyordum. Tevrat-Torah ayetlerini kullanma teknikleri Samirîlerin teknikleri ile aynıydı."
‘Yer Yazarı’nın yaptığı alıntılardaki Machiavelli- Mordechai karşılaştırması günümüz insanının yaşadığı derin çelişkileri ve ideolojik karmaşayı anlatıyordu. Entrika merkezli siyasetin, çıkar merkezli laik kaygılarla, idealizm merkezli dinî kaygılara temel olarak tanımlanması karanlıkta yol bulmaya çalışan bir şizofrenin davranışlarını gerekçelendirmekten başka bir anlama gelmiyordu. Allah’ın gönderdiği dinin temelinde ‘entrika’ yoktu.
Sâmirîlerin insanları ikna için kullandığı ‘Yahudi Teolojisi’ Rabbilerin yüzlerce yıl süren kısırdöngüye odaklanmış didiklemelerinden besleniyordu. Yahudilerin Torah’tan uzaklaşması ve Rabbilerin fetvalarından oluşan Talmud’la ve mistik Kabala ile kuşatılması bu sürecin sonunda mümkün olabilmişti. Neturei Karta Ortodoks Yahudilerinin kabullenemediği bu iki yüzlü ikna felsefesiydi.
Karşılaştırmayı dikkatle, üzerinde düşünerek okuduğumda günümüz insanının zihnini kuşatan çatışmaların kaynağını da görebiliyordum:
“Machiavelli bu anlamda "modern" bir düşünürdür: Özünde yaşadığı ve öldüğü kuru ve inatçı bir yüzey olan insanın dışında nesnel bir dünyanın varlığına inanır. Gerçek, eylemlerine cevap vermez, eylemleriyle ilgilenmez. En iyi durumda, onlara boyun eğmek zorunda kalabilir. Talih ister nehir ister hanımefendi olsun, Machiavelli'nin prensi öfkelerine karşı savaşını tek başına yürütür. Kendisine karşı vardığı hükümlere, yaptığı iyiliklere ve edindiği müttefiklere, aradığı ve dikkate aldığı tavsiyelere, kötü zamanlar için ayırdığı kaynaklara ve felaket olasılığına karşı koyacak acil durum planlarına güvenebilir; ancak tüm bunlar yalnızca kendi erişiminin uzantılarıdır.
Diğer insanlar onun için yararlı olabilir, ancak bu yalnızca başka şeylerin yararlı olması anlamındadır: Onları, kendilerini yöneten iç kurallara ve kendi iradesinin emirlerine göre manipüle edebilir. Prens nihayetinde kendisinden başka hiç kimseye ve hiçbir şeye inanmamaktadır, ölü, nesneleştirilmiş bir evrenin soğuk tundrasında sıcak ve canlı tek şey kendisidir. Gerçeklik öldüğüne göre, insana yalnızca iki şekilde yanıt verebilir: Onu görmezden gelebilir ve yok olmasına izin verebilir ya da eylemlerine ve yaşayabileceği bilinçli iradesine teslim olmaya zorlanabilir. Her iki durumda da, onun için bir rakip, bir düşmandır.
Ancak Esther'de yeni ve tuhaf olan her şeye rağmen, Mordechai gerçeği Machiavelli'ninkinden farklı bir bakış açısıyla anlar; burada insanı ilgilendiren ve önemli olan her şeyin, pratikte içinde düşündüğü, yaşadığı ve eylemde bulunduğu öznel dünyada doğru bir şekilde yönlendirilmesi gerekir. Bu dünyada gerçeklik sıcak ve canlıdır, bir aşk ve bir dosttur. İnsanı aşağıdan ve yukarıdan destekler, sadece manipüle edilecek nesneler içermez, aynı zamanda kendine ait bir yöne ve eğilime de sahiptir.
İnsana yaşamını ve bilincini, hayal etme ve yaratma, öğrenme ve hatırlama kapasitelerini, yargılarda bulunma özgürlüğünü ve onlar için dayanma gücünü ve ruhunu, ruhuna duyarlı bir bedeni, onu besleyen bir ortamı ve yıllarca süren uykudan, unutkanlıktan ve acıdan uyanışları besler. Ama bundan daha fazlası, gerçeklik, nesnel olmayan ama iradeleri olan, öznel olanla ilişkileri duyarlı ve verici olan diğer zihinlerle, tanıdık olan ve olmayan, yasaklarla sınırlanmamış, birini dünyaya getirmeyi seçen, ölümden sonra kendi mücadelelerini ve fikirlerini sürdürmek isteyen diğer insanlarla doludur. Bu diğerlerinin kendi çıkarları vardır, ancak birçoğu aslında ebedi gerçeklerle ilgilenir, bu nedenle kişi bu hakikatlere adanmaya ne kadar çok yaklaşırsa, kişinin her çabasının arkasında duran irade, gelecek ve geçmiş ev sahibi o kadar büyük olur.
Bu iradelerin dürtülerini dinleyerek ve sırayla onlara haykırarak yaşayan Mordechai gibiler için, Esther gibi birinin soğuk ve sert, tahta ve taşla safları bozması ve hakikat tarafından hareket ettirilmesi asla beklenmedik bir durum değildir; gerçek Kral'dan sonra ikinci olmak için inisiyatif almak ve ilgisinin peşinden gitmektir; onun doğru ve güçlenebilmesi için bütün yollarda yürümektir; karanlığın delinmesi ve gecenin aydınlatılmasıdır.
[Machiavelli'nin dünyası] biçimsiz, yönsüz, anarşik, sıvı, boşlularla dolu, son derece karanlıktır. Genesis'ten bu yana pek bir şey değişmedi: İnsanın yeri, uçurumun kenarındaki suda yüzen gemilerde sürekli olarak yaşamaktır. Machiavelli'nin ve özellikle ondan sonraki Nietzsche'nin siyaseti dalgaların ötesine bakar ve insanı umutsuzluğundan vazgeçmeye çağırır: Kendi kararlaştırdığı düzeni empoze etmelidir. Denizin enginliğini kabul etmeli ve yine de tüm bunlar için demir atmalı, komuta edebileceği kürekçilerle meşgul olmalı ve zanaat yönünü ve amacını vermek için her parçası ile çabalamalı, ki böylece denizden uzaklaşabilsin. Boşluk, kendi gücünün sonuna gelmeden. Ancak Mordechai bize başka ve daha büyük bir politikadan söz ediyor: Bir ruhun suyun yüzeyinde görünmeden üflendiği, yön, eğilim, düzen, kural, amaca, ışığa izin verdiği bir siyaset. Belki de bu büyük bir rüzgar değildir; güvertede yürürken kimse bunu hissetmez. Nitekim o kadar hareketsizdir ki, insan onu önemsemediğinde, gemisi sanki hiç yokmuş gibi bin yıl denizde ölü yatabilir. Ve yine de, yaratılıştan beri olduğu gibi, bu rüzgarın dünyayı nasıl doldurduğunu görmek için sadece bir yelken açması gerekiyor. Ve zanaatını doğru bir şekilde hedeflediyse, Tanrı cevap verirken onun ürperdiğini hisseder.
Tanrı, Esther'da sokaklarda ve pazarlarda insana seslenmeyi bıraktı, siyasi eylemi dikte etmekten ve ilahi yasayı emretmekten vazgeçti. Artık bağırmıyor ve bu yüzden bizim kendi haykırışlarımız tabii ki onun sesini bastırıyor. Ancak bu, tek başına hareket ettiğimiz anlamına gelmez. Bireyin toplayabileceği cesaret ve kudret yatırımlarının ve eylemlerinin ötesinde, aynı yönde ilerlemeye çalışan ve hedeflerimiz ise on kat, on bin kat yanıt verebilen canlı bir gerçeklikte hakikate ve ebedi olana, emredilene doğru sonsuz güç vardır.
Gerçekliğin fethedilmesi gerekmez, ancak heyecanlandırılması, tutuşturulması, insanoğlunun kesin olarak tahmin edemeyeceği, ancak hepimizin sorumlu olduğu yönlerde tüm gizli güçleriyle patlamaya itilmesi gerekir. Gerçeğe karşı değiliz, onunla yaşıyoruz (oynuyoruz). İnanıyoruz ki üzerimize düşeni yaparsak, yeryüzünde toplanabilecek güçlere göre mümkün olan her şey, dünya öyle ki başkaları olacak, ağlamalarımıza ve eylemlerimize tepki verecek ve onların eylemlerini yapacak "başka yerler" olacak. Biz üzerimize düşeni yaparsak, Tanrı kendi payına düşeni yapar.”
Bekçi’nin yaptığı alıntılarda Tevrat’tan ayetler de vardı; Kur’an’da biz Müslümanlara da bildirilen kesin, net ve apaçık hükümler içeren bu ayetler, olan bitenin çerçevesini şüphe içermeyecek bir şekilde çiziyordu, Allah’a verdikleri sözleri tutmayan Yahudiler’in başka insanların yorumlarına ihtiyacı yoktu, onlar başlarına gelenlerin kaynağını çok iyi biliyorlardı:
Tevrat (Torah), Zekeriya 4: 6: "Atalarınız gibi davranmayın! Önceki peygamberler, Her Şeye Egemen RAB kötü yollarınızdan ve kötü uygulamalarınızdan dönün diyor diyerek onları uyardılar. Ne var ki, onlar dinlemediler, bana aldırış etmediler. Böyle diyor RAB. Atalarınız hani nerede? Peygamberler de sonsuza kadar mı yaşar? Peygamber kullarıma buyurduğum sözler ve kurallar atalarınıza ulaşmadı mı?' “Onlar da dönüp, 'Her Şeye Egemen RAB yollarımıza ve uygulamalarımıza bakarak bizim için ne düşündüyse aynen yaptı' dediler.” “Ne kudretle ne de kudretle değil, Ruhumla, Her şeye egemen RAB diyor.”
Tevrat (Torah), Tesniye 30: 11-18: “Bugün size ilettiğim bu buyruk ne tutamayacağınız kadar zor, ne de ulaşamayacağınız kadar uzaktır. O göklerde değil ki, 'Kim bizim için göğe çıkacak? Kim yerine getirmemiz için onu alıp yayacak?' diyesiniz. Denizin ötesinde değil ki, 'Kim bizim için denizin ötesine gidecek? Kim yerine getirmemiz için onu alıp yayacak?' diyesiniz. Tanrı sözü size çok yakındır; uymanız için ağzınızda ve yüreğinizdedir. “İşte bugün önünüze yaşamla iyiliği, ölümle kötülüğü koyuyorum. Bugün size Tanrınız RAB'bi sevmeyi, yollarında yürümeyi, buyruklarına, kurallarına, ilkelerine uymayı buyuruyorum. Öyle ki, yaşayasınız, çoğalasınız ve mülk edinmek için gideceğiniz ülkede Tanrınız RAB tarafından kutsanasınız. Eğer yoldan döner, kulak vermezseniz, ayartılır, başka ilahlara eğilip taparsanız, bugün size kesinlikle yok olacağınızı bildiriyorum. Şeria Irmağı'ndan geçip mülk edinmek için gideceğiniz ülkede uzun yaşamayacaksınız.”
Tevrat (Torah), Tesniye 30: 19-20: “Önünüze yaşamla ölümü, kutsamayla laneti koyduğuma bugün yeri göğü size karşı tanık gösteriyorum. Yaşamı seçin ki, siz de çocuklarınız da yaşayasınız. Tanrınız RAB'bi sevin, sözüne uyup O'na bağlanın. RAB yaşamınızdır; kendilerine vereceğine ilişkin atalarınız İbrahim'e, İshak'a, Yakup'a söz verdiği ülkede uzun yaşamanızı sağlayacaktır.”
Yahudi ruhunun derinliklerine ışık tutan bu satırları okurken, gerçekle oynamaktan neyi kastettiklerini açıkça görüyordum. Tevrat-Torah ayetlerini kullanma teknikleri Samirîlerin teknikleri ile aynıydı. ”Biz üzerimize düşeni yaparsak, Tanrı kendi payına düşeni yapar.” diyordu yazar… Ben yine soruyordum: “Tanrı, ancak hangi Tanrı?” Torah’ın Tanrısı mı, Sâmirîlerin Torah’ın Tanrısı diye tanıttıkları Şeytan mı?
Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:
[Giriş] [1.Bölüm-Gök] [2.Bölüm-Yer]
Sıkıntı
Takip et: @Seckin_Deniz
Takip et: @SonsuzArk
Takip et: @SonsuzArk
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.