Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Allah’ın Elçisi Musa’nın karşılaştığı böğüren ‘Altın Buzağı’ İbraniler için şaşırtıcı bir şey değil, aksine alışkın oldukları geleneksel sapkın inançlarının bir sonucuydu, Tanrı’nın ruhunun böğüren bu buzağıda olduğuna inanmaya alışkınlardı. Samirî’den onu yapmasını istemişlerdi; o da yapmıştı.
‘Yer Yazarı’, yaptığı araştırmalar sonrası ilginç ve günümüzde hemen hemen hiç tartışılmayan ’büyü’ konusuna yönelmiş, Allah’ın Elçisi Süleyman’a atılan ‘büyü’ iftirasına yönelik temel sıkıntıya dair notlar tutmuştu.
Ona göre, Samirî’nin büyü ile ilgisi Antik Mısır’dan kök alsa da İbranilerin İbrahim sonrası sıklıkla değişen inanç sistematiği, gönderilen elçilere rağmen kültürlerinde var olan bir unsurdu. Allah’ın elçisi İbrahim’in babası Eber’den adlarını alan, yarı vahşi bazı kabilelerden oluşan İbraniler hayvancılıkla geçinen, vahadan vahaya gezerek sürülerini otlatan bir topluluktu. Etraflarındaki her şeyin korkunç ruhlar tarafından işgal edildiğine inanıyorlardı. İbadetleri de koyu bir büyücülükten ibaretti. Korku ise onların iliklerine işlemişti; bu acı dolu durumu alt etmenin tek yolu ise çöllerde göç edip yaşamakta oldukları yeri değiştirmekti.
Allah’ın Elçisi Musa’nın karşılaştığı böğüren ‘Altın Buzağı’ İbraniler için şaşırtıcı bir şey değil, aksine alışkın oldukları geleneksel sapkın inançlarının bir sonucuydu, Tanrı’nın ruhunun böğüren bu buzağıda olduğuna inanmaya alışkınlardı. Samirî’den onu yapmasını istemişlerdi; o da yapmıştı.
‘Zaten onların çoğu iman etmez. Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı (Tevrat’ı) doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar. Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!’
İbranilere göre, Süleyman’ın uçan bir halısı vardı, onunla dilediği yere çok hızlı bir şekilde giderdi. İnsanlardan Asaf b. Berahya, cinlerden Ramirat, hayvanlardan aslan, kuşlardan kartal her an emrinde bulunurdu. Onun cinlere hükmettiği ve sihir ilmine sahip olduğu şeklindeki inanç Tevrat’ta (Eski Ahit- Ahd-i Atik) yer almamasına rağmen miladi dönemin başlangıcında ortaya çıkmış ve Orta Çağ’da yaygınlaşmıştı. Kur’an buna vurgu yapıyordu.
Tevrat 1. Krallar 4. Bab 29-34’teki anlatı ise şöyleydi:
‘Tanrı, Süleyman'a bilgelik, derin bir sezgi, kıyılardaki kum kadar anlayış verdi. Süleyman'ın bilgeliği, bütün doğuluların ve Mısırlılar'ın bilgeliğinden daha üstündü. O, Ezrahlı Etan, Mahol'un oğulları Heman, Kalkol ve Darda dahil herkesten daha bilgeydi. Ünü çevredeki bütün uluslara yayılmıştı. Üç bin özdeyişi ve bin beş ezgisi vardı. Lübnan sedir ağacından duvarlarda biten mercanköşkotuna kadar bütün ağaçlardan söz ettiği gibi, hayvanlar, kuşlar, sürüngenler ve balıklardan da söz edebiliyordu. Süleyman'ın bilgeliğini duyan dünyanın bütün kralları ona adamlarını gönderirdi. Bütün uluslardan insanlar gelir, Süleyman'ın bilgece sözlerini dinlerdi.’
Allah’ın elçisi Süleyman’ın görünmeyen varlıklarla iletişime geçebildiği hatta evrenin karanlık güçlerinin üzerinde ‘büyü’ gücü olduğuna dair kanaatin dayandığı Tevrat ‘ayeti’ şuydu: “Lübnan sedir ağacından duvarlarda biten mercanköşkotuna kadar bütün ağaçlardan söz ettiği gibi, hayvanlar, kuşlar, sürüngenler ve balıklardan da söz edebiliyordu.”
Kur’an, “Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi” derken esas olana dikkat çekiyordu Allah. İbranilere göre, Süleyman’ın çeşitli özellikleri ile birlikte Tanrı’nın ona bahşettiği cinlerle ve kötü ruhlarla mücadele sanatını insanların şifa bulması için kullanıyordu, hastalıkları uzaklaştırmak için yaptığı dualar vardı, kötü ruhları yakalayıp zincirleyebiliyordu; iyi ve kötü özellikleri kontrol eden bir yüzüğü vardı.
Tevrat 1. Krallar 11. Bab 1-8’de Allah’ın Elçisi Süleyman’a atılan iftiralar dehşet vericiydi:
‘Kral Süleyman firavunun kızının yan ısıra Moavlı, Ammonlu, Edomlu, Saydalı ve Hititli birçok yabancı kadın sevdi. Bu kadınlar RAB'bin İsrail halkına, "Ne siz onların arasına girin, ne de onlar sizin aranıza girsinler; çünkü onlar kesinlikle sizi kendi ilahlarının ardınca yürümek üzere saptıracaklardır" dediği uluslardandı. Buna karşın, Süleyman onlara sevgiyle bağlandı. Süleyman'ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar. Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini Tanrısı RAB'be adayan babası Davut gibi yaşamadı. Saydalılar'ın tanrıçası Aştoret'e ve Ammonlular'ın iğrenç ilahı Molek'e taptı. Böylece RAB'bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB'bin yolunda yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB'bi izlemedi. Yeruşalim'in doğusundaki tepede Moavlılar'ın iğrenç ilahı Kemoş'a ve Ammonlular'ın iğrenç ilahı Molek'e tapmak için bir yer yaptırdı. İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları için de aynı şeyleri yaptı.”
Ne diyordu Kur’an: Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar. Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler.”
Enbiyâ Suresi, 78-82. ayetler: 'Dâvûd ile Süleyman’ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk. Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. Dâvûd ile birlikte, Allah’ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik. Bir de Davud’a, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz? Süleyman’ın hizmetine de güçlü esen rüzgârı verdik. Rüzgâr, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere eser giderdi. Biz, her şeyi hakkıyla bileniz. Bir de şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık eden ve daha bundan başka işler yapanları da onun emrine verdik. Hep onları zapteden bizdik.’
Neml Suresi, 15-17. Ayetler: ‘Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur” dediler. Süleyman, Dâvûd’a varis oldu ve, “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi. Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı.’
Sâd Sûresi 30-40. ayetler: ‘Dâvûd’a Süleyman’ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, Allah’a çok yönelen bir kimse idi. Hani ona akşamüstü bir ayağını tırnağı üstüne dikip üç ayağının üzerinde duran çalımlı ve soylu atlar sunulmuştu. Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman “Onları bana geri getirin” dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi. Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi. Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi. Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik. “İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme” dedik. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.’
‘Yer Yazarı’ bir yere ulaşmaya çalışıyordu, bunu açıkça görüyordum. Yahudilerin ya da diğer adlarıyla İbranilerin geleneklerine, kültürlerine yerleşmiş büyünün aktığı ve bugüne ulaştığı kanalları belirginleştirmek gerçekten kolay değildi… “Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik.” ayeti en net ipucunu veriyordu Masonların atası olarak bugüne dek anlatılan Hiram Usta’ya dair. İnsandan, cinlerden şeytanlar vardı. Bugün insanlığın düşmanı olarak çalışan çabalayan güruhun beslendiği kaynak, kanal buydu.
Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:
[Giriş] [1.Bölüm-Gök] [2.Bölüm-Yer]
Sıkıntı
Takip et: @Seckin_Deniz
Takip et: @SonsuzArk
Takip et: @SonsuzArk
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.