Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Bilmeli ve yeniden düşünmeliydik; Adem’in İbraniler dahil bütün çocukları buna mecburdu. Allah’ın dosdoğru yolunun üstüne oturanları iyi tanımalıydık ve elimizdeki korunmuş Kur’an’a sımsıkı sarılmalıydık."
Yahudi olarak görünen, ancak Yahudi inancından olmayan İbranilerin, birer Samirî olarak insanlığa ‘katkı’ yaptıklarını iddia etmeleri ve bununla övünmeleri tarih boyunca süregelen şeytanî ustalığın eseriydi. Ve biz, bugün istisnasız her ırktan ve her dinden insan olarak hepimiz, onların tasarladığı ve ürettiği teknolojiyi, bilimi, dini, felsefeyi, sanatı, edebiyatı, ekonomiyi, siyaseti ve bunlara ait kavramları ve temelleri üretilme amaçlarına bakmaksızın her an kullanıyor ve onların bizler için hazırladığı esaret çerçevesinde özgür olduğumuzu sanıyorduk.
Bu akıl almaz kuşatılmışlığın tam ortasında varoluşsal kaygılarla boğuşan insanlık için büyük bir handikaptı. Daha doğrusu Samirîlerin Allah’a karşı ilan ettiği savaşta aldıkları yolun ne kadar büyük ve kapsamlı olduğunun kanıtıydı. Kopamıyorduk, kopamaz hale getirilmiştik ve asla söz sahibi olamadığımız bu çerçevede yaşamak için mücadele ederken, onların masasında oynanacak herhangi bir ayrıntı, piyon ya da oyuncaktık.
‘Yer Yazarı’ damıtılmış notlarında ‘dile dair’ Samirîlerin açık itiraflarına da yer vermişti, alıntı yaptığı ‘Jinfo Org’ sitesinden:
“Modern dilbilimin ortaya çıkmasından önce, İbrani Kitab-ı Mukaddesi (Tanah), dilbilimsel düşünce üzerindeki Yahudi etkisinin birincil kaynağıydı. Bu etki önemliydi ve içinde şaşırtıcı derecede modern birçok tema içeriyordu. Yaratılış 2: 19'da anlatılan hayvanların dem olarak adlandırılması, insanın özgür iradesinin ilk uygulaması olarak kaydedildi ve böylece insan dil ve ahlaki yetilerini birbirine bağladı. Yaratılış 10: 5, delil sonrası insan nüfusunun coğrafi dağılımını ve dilinin farklılaşmasını anlatıyor. Yaratılış 11: 1-9'daki ünlü Babil Kulesi anlatımı, geleneksel olarak, daha önce tarif edilen dil çeşitliliğinin Kutsal Kitap'taki açıklaması (yani, İnsanın ahlak dışı hırslarını boşa çıkarmak için Tanrı'nın insanın dilini karıştırdığı ve böylece ortaya çıkan dil alt grupları) olarak yorumlanır. Ancak bu pasaj, dilin anlamsal derin yapısından kısmi ayrışmasının bir açıklaması olarak da yorumlanabilir ve belki de daha iyisi. Dilin daha sınırlı insan tezahürlerine göre nihai gücü ve aşkın doğasına ilişkin bu tema, elbette, aynı zamanda Tetragrammaton'un tanımlanamazlığına ilişkin eski Yahudi doktrinine de yansıdı ve Hıristiyanlığa taşındı. Örneğin, Philo Judaeus'un İbrani ve Yunan düşüncesinin mantık merkezli sentezi Yaratılış'a göre, "Başlangıçta Söz vardı ve Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı." şeklinde Yuhanna İncili aracılığıyla özetlenmişti. Farisaik ve Rabbinik Yahudilik, metinsel hermenötik sanat ve bilimden kaynaklanıyordu.”
Allah, Kur’an’da Samirîlerin sözü-kelimeleri nasıl değiştirdiğini bize bildiriyordu. Kaçınılmaz olan sonuç, yargı bâriz bir şekilde ortadaydı. Mâide Suresi 12 ve 13. Ayetler, Farisaik ve Rabbinik Yahudiliğin kaynaklarını mükemmel bir şekilde yorumluyordu:
‘Andolsun, Allah İsrailoğullarından sağlam söz almıştı. Onlardan on iki temsilci -başkan- seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle beraberim. Andolsun eğer namazı kılar, zekâtı verir ve elçilerime inanır, onları desteklerseniz, (fakirlere gönülden yardımda bulunarak) Allah’a güzel bir borç verirseniz, elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse, mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır. İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever.”
Nisâ Suresi 46. Ayet ‘modern dilbilim’ dedikleri Samirî ruhun deşifre edicisiydi: ‘Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.’
Görmemiz, anlamamız ve anlatmamız gereken temel sorun, Samirîlerin ilahî kitapları tahrif etmelerindeki amaçtı. İnsanların ilahî kaynaklı olana itaat gibi bir zaafı vardı ve ilahî özelliklere sahip olan vahiy kaynaklı Kutsal Kitapların değişmesi ve bunun üzerinden yeni bir algı ve din inşâ edilmesi gerekiyordu.
A’râf Suresi 16-18. ayetler bize bildiriyordu:
‘Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım. Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” Allah, dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.”’
Allah’ın dosdoğru yolu elbette gönderdiği kitaplarda anlatılıyordu ve Samirîler o kitapları değiştirerek Şeytan’ın oturduğu dosdoğru yolun bozulmasını, insanlığa rehberlik etmesini engellemişlerdi. Alıntı sürüyordu:
“Yahudilerin en büyük mirası olan Kutsal Kitap, iki binden fazla dile çevrilmiştir ve tüm insanlık tarihinde en çok okunan ve en etkili literatürdür. Şair ve sanatçı William Blake, Batı'nın hayal gücünü şekillendirmede "Eski ve Yeni Ahit'in Büyük Sanat Kuralları"nın rolü olduğunu söylemişti. Sanat ve beşerî bilimlerde yirminci yüzyılın en sık alıntılanan üçüncü eseri olan Eleştiri Anatomisi'ne sahip Northrop Frye bize şunu söylüyordu: "Bir bakıma, Blake'in 1947'de yayınlanan bir çalışmasıyla başlayan ve on yıl sonra Anatomy of Criticism'de formüle edilen tüm eleştirel çalışmalarım Kutsal Kitap’ın etrafında döndü."
Dante'nin İlahi Komedyasından John Milton'ın Paradise Lost'una ve Thomas Mann'ın Joseph and His Brothers'ına kadar, Kutsal Kitap dünya edebiyatının en büyük başyapıtlarının çoğuna doğrudan veya dolaylı olarak ilham vermiştir. Belki de yirminci yüzyılın en büyük Alman romancısı olan Mann, Yaratılış Kitabı'ndaki Joseph döngüsünü "kendi 'piramidi'nin konusu olarak seçti... şimdi hatırlanıyor."
Yaratılış Kitabı aynı zamanda William Shakespeare'in sahneye büyük vedası olan Fırtına'nın da ilham kaynağıydı. Shakespeare'in genellikle tamamen laik bir şair ve oyun yazarı olduğu düşünülse de, çalışmaları Kutsal Kitap’tan gelen etkiler ve imalar açısından zengindir. Kutsal Kitap’ın edebi gücü, bazen tartışıldığı gibi, öncelikle güzel İngilizce ve Almanca çevirilerinin bir sonucu değildir. Mukaddes Kitap tercümesi, Kutsal Yazıların kesin anlamını koruma ihtiyacı nedeniyle ciddi şekilde kısıtlanmıştır. Şiirin bu kadar kısıtlı bir çeviri süreciyle geliştirilmesi pek olası değildir. Yine de Tevratı’ın Mezmurları dünyanın en çok okunan ve sevilen şiiri olmaya devam ediyorlar.
İngiliz devlet adamı (ve Yunan klasikçisi) William Gladstone bununla ilgili, "Yunan uygarlığının bir araya yığılmış bütün harikaları, tek bir Mezmurlar Kitabı'ndan daha az harikadır" demiştir. Friedrich Nietzsche, İbrani Kutsal Kitap’ı hakkında yorum yaparken, "Yahudilerin Eski Ahit'inde, İlahi doğruluk kitabında, Yunan veya Hint literatüründe onunla karşılaştırılabilecek hiçbir şey olmayan insanlar, olaylar ve kelimeler vardır. " demiştir.
Yahudi etkisinin dünya edebiyatının gelişimi üzerindeki ikinci bir yönü, İspanyol Engizisyonunun potasından ve onun yarattığı kripto-Judeo/converso altkültüründen ortaya çıktı. Edebiyat bilgini Stephen Gilman, Fernando de Rojas'ın İspanya'sında "Konversolar İspanya'ya birçok şey kattı... Cervantes ve ona bu geleneği sağlayan adamların hepsi, her ne kadar bazı bilginler bireysel durumlarda artçı mücadeleler verseler de Konversoydu." Aynı dönemde ortaya çıkan bir başka edebi tür de, annesi İspanyol-Yahudi Konversoların soyundan gelen Michel de Montaigne'nin edebi yeniliği olan denemeydi.
Edebiyatla yakından ilgili olan önemli bir Yahudi etkisi alanı, yirminci yüzyıl dilbilimi ve dil temelli felsefe ve eleştiridir; bu, seçkin edebiyat eleştirmeni George Steiner tarafından belki de yüzyılın "fiziksel ve matematiksel bilimler dışındaki en önemli entelektüel başarı" olarak tanımlanmıştır."
Steiner, Fritz Mauthner, Karl Kraus, Ludwig Wittgenstein, Walter Benjamin, Roman Jakobson, Zellig Harris, Noam Chomsky'nin çalışmaları aracılığıyla ve diğer pek çok Yahudi için, "dil devrimi", "Yahudilik ile sözlü ve yazılı sözün dehası arasındaki belirleyici etkileşimde adeta ikinci bir ana bölüm" olarak kabul edilebilir. [Örneğin Wittgenstein, çok asimile olmuş Yahudiliğine ve onunla son derece çelişkili ilişkisine rağmen, yine de (ömrünün sonuna doğru yaptığı bir konuşmada) düşüncesini "yüzde yüz İbrani" olarak nitelendirmiştir]
Yukarıda açıklanan üç geniş etki alanına ek olarak, elbette, Heinrich Heine, Franz Kafka, Marcel Proust Boris Pasternak, Arthur Koestler, Saul Bellow, Harold Pinter ve yüzlerce yazar gibi Yahudi yazarların bireysel katkıları da vardır.
Modern dilbilim, Fransız Huguenot çıkarma konusunda İsviçreli bir bilim adamı olan Ferdinand de Saussure'un çalışmasıyla başlar. Modern dilbilim tarihi üzerine yaygın olarak kullanılan iki referans vardır. Her biri yaklaşık on beş büyük katılımcının bulunduğu bir grubu tanımlamaktadır, ancak iki referansın birincisi geniş, felsefi bir görüş benimsediğinden, iki grup yalnızca kısmen örtüşürken, ikincisi dilbilimin neyin oluşturduğuna dair daha dar odaklı, teknik bir bakış açısına sahiptir. Bununla birlikte, her çalışmada profili verilen kişilerin yaklaşık yarısı Yahudi idi veya Yahudi asıllıydı. Her iki çalışmada da çalışmaları vurgulanan altı kişi de Saussure, John Firth, Benjamin Lee Whorf, Edward Sapir, Roman Jakobson ve Noam Chomsky'dir; bunların son üçü Yahudi idi veya Yahudi asıllı idi.”
Bilmeli ve yeniden düşünmeliydik; Adem’in İbraniler dahil bütün çocukları buna mecburdu. Allah’ın dosdoğru yolunun üstüne oturanları iyi tanımalıydık ve elimizdeki korunmuş Kur’an’a sımsıkı sarılmalıydık.
İnsanlığın zihnini, hafızasını, kavram dizinini inşa ederek, bütün düşüncelerini istedikleri gibi yönlendiren Samirîler, insanları Allah’ın yolundan saptırmayı başarmışlar ve Şeytan’ın kölesi olarak ona hizmet etmişlerdi. Bunu da değiştirdikleri ve sözün temeli olarak kullandıkları Kutsal Kitaplar üzerinden yapmışlardı. Bizim yaşadığımız kültürel yozlaşmanın temeli ‘aydınlanma’ denilerek atılmıştı. Bu durum gerçekten acı vericiydi. Çünkü bu ünlü isimleri bilmeyen okur-yazar ve eğitilmiş insan yoktu yeryüzünde.
Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:
[Giriş] [1.Bölüm-Gök] [2.Bölüm-Yer]
Sıkıntı
Takip et: @Seckin_Deniz
Takip et: @SonsuzArk
Takip et: @SonsuzArk
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.