11 Ekim 2021 Pazartesi

SA9397/SD2203: Sıkıntı (Roman); 2. Bölüm-Yer 46

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"‘Yer Yazarı’ Orhan Bey zamanından beri Osmanlı Hanedanı’nın Yahudilere gösterdiği ilgiyi de eklemişti bu hususa; nihayetinde, kendi aralarındaki tartışmalara göre Theodor Herzl ve diğer Samirîler tarafından yıkılan Osmanlı Hanedanı’na ihanet edenler Yahudiler değil Samirîlerdi."


‘Yer Yazarı’nın dünya tarihinin değiştiği anlara dair yaptığı yorumlar da önemliydi. Ona göre, Cadı Avı, Hanedanlara musallat olan masonlarla mücadele etmek amacıyla, Yahudilerin sır dolu dünyalarında ve Yahudi kılığında diledikleri gibi davranan Samirîlerin tehlikeli varlığını fark eden Katolik Avrupalı hanedanların başlattığı ve 40.000-60.000 arası kişinin cadılık suçlamasıyla idam edildiği 1480-1750 yılları arasında yaşanmıştı. 

Kaçtıkları İskoçya’dan (Başkent Edinburgh'un parke taşlarıyla kaplı Hill Street sokağında, kapısının üstünde altın yaldızla işli "Edinburgh Locası (Mary Şapeli) No 1" levhası bulunan bir binada merkez oluşturmuşlardı.) İngiltere’ye taşınan ve orada kralları da kontrol eden merkezî bir gölge imparatorluk kuran Samirîler, artık dünyanın geri kalanını yönetmek için seçtikleri Londra’da diledikleri yönetimi oluşturmak için verdikleri gizli ve açık mücadeleyi somutlaştırmışlardı. 

İskoçya’dan İngiltere’ye taşıdıkları, İskoçya, İrlanda, İngiltere, Galler ve Fransa Kralı/Kraliçesi Unvanı taşımaya başlamasını sağladıkları Stuart hanedanını otoriterleşmekle suçlayan mason Baronlar Kral I. Charles’in kafasını herkesin gözü önünde kestirerek idam ettirecek kadar güçlüydüler. 1789 sonrası yıktıkları Fransa Krallığı'nın Kralı XVI. Lui'nin de kafasını giyotinle keserek güç gösterisi yapmışlardı.

II. Osman, III. Selim, Abdülaziz gibi Osmanlı Sultanlarını acımasızca ve herkesin gözü önünde öldüren, II. Abdulhamid'i tahttan indirerek Osmanlı İmparatorluğunu nasıl parçaladıklarını ona seyrettiren, sorgusuz itaati reddeden Mustafa Kemal'i, Adnan Menderes'i ölüme mahkûm eden, Turgut Özal'ı zehirleyen ve Erdoğan'ı 15 Temmuz 2016'da askerî darbe ile öldürmek için çabalayanlar da onlardı.

Yer Yazarı’ şöyle yazmıştı:

“1100 yılında mason baronların desteği ile kral olan I. Henry’nin taç giyme töreninde ettiği yeminle krallığını baronlarla paylaşmasının sonuçlarından rahatsız olan Kral (Yurtsuz) John’la savaşarak onu 1215'te Magna Carta'yı imzalamaya zorlayanlar da Mason Baronlardı. Magna Carta, mason Baronlara, imzaladığı şartlara uymayan Kral’ın mallarının müsadere edilmesi hakkı vermiş ve aynı zamanda Yahudilerin haklarının da kabulünü sağlamıştır. 1808'de, III. Selim'in öldürülmesi sonrası II. Mahmut'a zorla imzalatılan Sened-i İttifak da Osmanlı Hanedanı'nın kontrol altına alınması ve yüz yıl sonra 1908'de II. Abdülhamid'in tahttan asker zoruyla indirilmesi sonrası dağılmasına ve yok olma sına neden olmuştur.

Masonların Mimar Sinan dergisinin Aralık 2000’de yayınlanan 118. sayısının 38.sayfasında Magna Carta ile Masonlar arasındaki ilişki açıkça ortaya konmuştur: ‘1215 yılında İngiltere’de Thames Vadisindeki Runnymede adlı yerde Kral John ile baronlar arasında yapılan müzakerelerin sonunda, Kral tarafından baronlara, bazı kurumlara ve gruplara yapılmış olan taahhütleri ihtiva eden Magna Carta, Orta Çağ İngiltere’sinde belli siyasal geleneklerin gelişmesine ve kurumlaşmasına yol açmıştır. Böylece daha sonraki dönemlere bıraktığı kültürel miras ile diğer hususlar meyanında, İngiliz masonluğunun bugün iyi bilinen bazı niteliklerinin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamış ve dolayısıyla İngiltere’de Masonluğun merkezi otoriteden özerk bir sivil toplum kurumu olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur.’

İngiltere kralları mason baronlarla güç mücadelesinde büyük bedeller ödemişler ve nihayetinde Hanedan üyeleri de mason üstatlar haline gelerek egemenlik doğrudan masonlara geçmiştir. VIII. Edward, VI. George gibi krallar, mason üstadı olarak Hanedanlarını sürdürebilmişlerdi.”

‘Bekçi’ bu önemli nottan sonra, Jinfo. Org’dan Kral kafası kestiren masonların Yahudiler’in arkasına nasıl saklandıklarını kanıtlayan alıntılarına devam etmişti:

“1290'da İngiltere'den ihraç edilen Yahudilerin geri kabulü için (Katolik olmakla ve Tanrı’nın kendisine verdiği yetkileri kullanmakla suçlanan Kral I. Charles’i, 30 Ocak 1649 günü, Londra'da "Whitehall Sarayı" önünde açık havada başını kestirerek idam ettiren, İngiltere devletinin hukuki statüsünü kalıtsal "monarşi" olmaktan çıkarıp ve bir çeşit "cumhuriyet" olan "İngiltere Millet Topluluğu" devletini kuran ve sonra da Parlamento’yu feshederek ölene dek İngiltere’yi tek başına yöneten Püriten mezhebinden) Oliver Cromwell'e yaptığı çağrıyı sunmadan önce, Manasseh ben Israel, The Hope of Israel'de şöyle yazmıştı: "Dolayısıyla Tanrı'nın bizi terk etmediği görülebilir; çünkü biri bize zulmeder, diğeri bizi kibarca ve nazikçe kabul eder; ve bu prens bize kötü davranırsa, bir başkası bize iyi davranır; biri bizi ülkesinden sürgün ederse, diğeri bizi binlerce ayrıcalıkla davet eder. İsrailoğullarını kabul eden cumhuriyetler gelişiyor ve ticarette çok artış var?" 

Ancak Yahudilere değer verilen tek şey ekonomik cesaretleri değildi, tıp sanatlarındaki uzmanlıklarının en önemlisi olan bir sürü beceri içindi.

Yukarıda atıfta bulunulan sınır dışı edilmeyi yazan (mason İngiltere Başbakanı)) Winston Churchill şöyle diyor: "Evrensel nefrete direnen Yahudiler yağmalandı, kötü muameleye maruz kaldı ve sonunda diyardan kovuldu. Sonuçta yetenekli kişilerin eksik olabileceği bazı doktorlar için istisna yapıldı. Nitekim, Avrupa hükümdarlarının baş mahkeme doktorları çoğu kez Yahudiler veya kripto-Yahudilerdi. 

Birkaç örnek vermek gerekirse, Kutsal Roma İmparatorluğu'ndan III.Frederick, İspanya'dan Ferdinand ve Isabella, İngiltere'den I. Elizabeth, Fransa'dan XIV. Louis, Catherine de Medici ve Rusya'nın Büyük Katerina'sı zaman zaman Yahudi şahısları kullandı. Yahudilerin tıbbi becerilerine bağlı olan sadece Hıristiyan âleminin seküler yöneticileri de değildi. 

İspanyol filozof ve ilahiyatçı Ramon Lull'un (Raymond Lully) on üçüncü yüzyılda şikâyet ettiği gibi: "Evrensel olarak, büyüklerin sağlıkları Yahudiler’e emanet edilir. Kilise de bu iğrençlikten kurtulmuş değildir, çünkü neredeyse her manastırın bir Yahudi doktoru vardır." 

Özel Yahudi doktorları olan birçok Papa arasında Martin IV, Nicholas IV, Boniface VIII, Alexander VI, Julius II, Leo X, Clement VII, Paul III, Gregory XV, Urban VIII ve Innocent X. vardır.

Aynı durum, örneğin İbn Meymun'un Büyük Selahaddin Veziri Al-Fadhil'e ve daha sonra Selahaddin'in oğlu ve halefine saray hekimi olarak hizmet verdiği Dar el-İslam'da da hüküm sürdü. Yahudiler aynı zamanda eski Yunanlıların tıp biliminin Müslüman dünyasına tercümanlar ve aktarıcılar olarak da önemli bir rol oynadılar ve daha sonra Avicenna (İbn-i Sina) gibi Müslüman hekimlerin birikimlerini Avrupa'ya aktarmada benzer bir rol oynayacaklardı. 

Orta Çağ'ın sonlarında, Avrupa nüfusunun yalnızca yaklaşık %1'ini oluşturan Yahudiler, doktorların kabaca yarısını oluşturuyordu. 1930'larda Avrupa’da yaşanan büyük Yahudi sürgünlerinin sonuncusu sırasında, Viyana ve Berlin tıp merkezleri ve tıp fakülteleri çoğunluğu Yahudi olan doktorların neredeyse yarısını kaybetti. Birçoğu Amerika'ya kaçtı ve biyomedikal araştırmalarda üstünlüğe ulaşan ABD’nin meteorik yükselişini ateşlemeye yardımcı oldu; Yahudiler tıp alanında ABD Nobel Ödüllerini alanların yaklaşık %40'ını ve ABD Ulusal Bilimler Akademisi ile bağlı Tıp Enstitüsü'nün yaşam bilimleri bölümlerinin toplam üyeliğinin üçte birinden fazlasını oluşturuyor.”

‘Yer Yazarı’ Orhan Bey zamanından beri Osmanlı Hanedanı’nın Yahudilere gösterdiği ilgiyi de eklemişti bu hususa; nihayetinde, kendi aralarındaki tartışmalara göre Theodor Herzl ve diğer Samirîler tarafından yıkılan Osmanlı Hanedanı’na ihanet edenler Yahudiler değil Samirîlerdi:

“Sultan II. Murad’ın ve Fatih Sultan Mehmed’in özel doktoru Yakup Paşa (Hekim Jacob), tüm seferlere katılmış ve Fatih tarafından hazineden sorumlu Defterdar olarak atanmıştı. II. Bayezid’in ve oğlu Yavuz Sultan Selim’in özel doktoru Josef Hamon (Amon) ve oğulları Padişah hekimi olarak Osmanlı Hanedanı ile birlikte tarihe hükmettiler. 

Çeşitli kaynaklara göre 1536’da, Saray’daki yirmi hekimin beşi, yani yüzde 25’i, 1548’de otuz hekimin on dördü olmak üzere yüzde 47’si, 1609’da ise altmış iki doktorun kırk biri ile Yahudi oranı yüzde 66’ya yükselmişti. Sıfatları Cemaat-i Etibba-ı Yahudiyan’dı. Samirîler tarafından tahtından indirilen II. Abdülhamit döneminde birçok Yahudi konsolos, hukukçu, müfettiş, maliyeci Saray hekimi olarak istihdam edilmişti.” 


<< Önceki                      Sonraki>>


[(10.10.2021, (2/95 (214))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 11.10.2021, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

  

Seçkin Deniz Twitter Akışı