25 Ekim 2021 Pazartesi

SA9413/SD2214: Sıkıntı (Roman); 2. Bölüm-Yer 48

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Püritenler, başka bir kanaldan yine Şeytan’ın tuzağına düşen ve bencilce isteklerinin ve Katolik kilisesinin Samirîler tarafından inşâ edilen yapısının bir parçası olan zalim Krallardan kaçarak kurdukları Amerika Birleşik Devletleri’nde ‘Şeytan’ın Cenneti’ni kurduklarını biliyorlardı. Ben defalarca kez gittiğim bu ülkede bu gerçeği hiç düşünmemiştim." 


‘Kader ve Büyü-Cin’ Püritenler’in inancının temel ayaklarını oluşturuyordu, tıpkı İslam’ın içinde saflığı aradığını iddia eden Sufizm-Tasavvuf şeyhlerinin ve müritlerinin inandığı ve yaydığı gibi, Hinduizm’in ve Budizm’in köklerine yerleştirilen temel kaldıraçlar gibi. Kader’e inanırsın, aklını kullanmazsın, büyü ile ikna edilirsin. Her zaman bir Musa göndermez Allah, Firavun’un büyücülerini inandıracak mucizeler sergilemesi için; Kur’an gönderir ve aklını kullanarak düşünmeni ister; artık Kur’an’ı okuyan, anlamak üzere üzerinde düşünen ve anlatan her insan Kur’an’ın bir elçisidir.

‘Bekçi’nin anlattığına göre, “Masonlar ve Büyü-Cadı arasındaki ilişki bilinen en bariz bilgiydi. Bunun somut örnekleri de çoktu. Büyücülük ve Malvarlığı Konularına Dair Pratik Tedbirler (1689) adlı kitabın yazarı Cotton Mather, Boston masonlarından olan John Goodwin'in dört çocuğunun sergilediği garip davranışları anlatmış ve bu davranışların nedenini ise Mary Glover adında bir İrlandalı çamaşırcı kadının onların üzerinde büyü yapmasına dayandırmıştır. Boston'un Kuzey kilisesinde papaz olan Mather, cadılığa katı bir şekilde inanıyor ve bastırdığı broşürler ile bu fikrin yayılmasını sağlıyordu.”

İşin en dikkat çekici kısmı, büyü ile insanları aldatan ve inandıran Samirîlerin, Allah’ın elçilerini ‘büyücü’ olarak suçlamalarıydı. En’âm Suresi’nin 7. Ayetinde olduğu gibi bunu birçok ayette de görebiliyordum: ‘Eğer sana kâğıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı, yine o inkâr edenler, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi.’

Allah’ın Elçileri İbrahim’e, Yunus’a dedikleri gibi, Allah’ın Elçisi İsa’ya da Mâide Suresi 110. Ayette bildirildiği gibi büyücü demişlerdi: ‘O gün Allah, şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün. Hani, seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlara konuşuyordun. Hani, sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim. Hani iznimle çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüleri de (hayata) çıkarıyordun. Hani sen, İsrailoğullarına açık mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan kurtarmıştım da onlardan inkâr edenler, “Bu, ancak açık bir büyüdür” demişlerdi.’

Allah’ın bütün Elçileri aracılığı ile gönderdiği her şeye olduğu gibi Allah’ın Son Elçisi Muhammed’e de aynı şekilde karşılık vermişlerdi. Zuhruf Suresi 29-30. Ayette beyan edildiği gibi: ‘Doğrusu onları ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım. Fakat kendilerine Hak gelince, “Bu bir büyüdür, biz onu kesinlikle inkâr ediyoruz” dediler.’

‘Yer Yazarı’nın son notları bitmek üzereydi. Üstüne düşeni yapmış ve görünmeyenlerin görünenlere üstünlüğünü kullanan Masonlar, yani Samirîler için usta işi bir diyagram çizerek son noktayı kendi itiraflarına bağlayarak kuşkusu olan herkesi ikna etmeyi başaracak bir strateji izlemişti:

“Son 2500 yıldır tarihin tüm değişen dönemleri boyunca, aynı temel değerlendirmelerin, ruhun bedene, görünmeyenin görünene üstünlüğüne dair aynı inancın sürdüğünü keşfetmek büyüleyicidir.” diyen, Masonic Grand Lodge of Rhode Island’ın internet sitesi rimasons com’da, Eugene S. Hopp, M.P.S. imzasıyla yayınlanan “Defining Freemasonry: Tradition Becomes Practical (Masonluğu Tanımlamak: Gelenek Pratik Oluyor) başlıklı yazının içeriği ‘Masonluk, her bir insanda bir reform meydana getirmeye çalışır. Bu, yalnızca her birimize tarihin başlangıcından beri zamana karşı koyan bir dizi standart sağlamaya çalışarak insanı reforme etmeye çalışan birçok dinden farklıdır. Masonluğun etik felsefesi, her uygarlıktaki küçük grupların etik öğretileriyle aynı olmuştur,’ şeklinde örtük de olsa kibirli bir övünmenin detayları arasında gerçeği ifşâ etmektedir:

“Kadim Simgesel Yapılar ve ritüelin tekdüzeliği konusundaki tüm tartışmaları bir kenara bırakırsak, soru hala devam ediyor, Masonluk için fiziksel gereklilikler gerekli mi?

Bu soruyu cevaplamak için Masonluğun ne olduğu hakkında biraz düşünmek gerekiyor. İşlevsel bir kökenden neden ve nasıl spekülatif veya felsefi hale geldi ve hayatta kalmasını ne sağladı?

Masonluk nedir sorusunun cevabı için; İnsanın onsuz yaşayamayacağı, onsuz komşusuyla barış içinde yaşamayı asla umamayacağı bir işlevi yerine getirenin kardeş bir toplum olduğuna inanmalıyız.
 
Masonluk, her bir insanda bir reform meydana getirmeye çalışır. Bu, yalnızca her birimize tarihin başlangıcından beri zamana karşı koyan bir dizi standart sağlamaya çalışarak insanı reforme etmeye çalışan birçok dinden farklıdır. Masonluğun etik felsefesi, her uygarlıktaki küçük grupların etik öğretileriyle aynı olmuştur, ancak Masonluktaki bu farklılıkla, her birimiz için mevcut olan eşsiz bir sembolizmde verilmektedir ve üzerinde gittikçe daha fazla düşündükçe giderek daha fazlasını öğretmektedir. 

Masonluk, sağlam felsefi düşüncelere ve insan doğasının temel özelliklerine ilişkin muhteşem bir bilgiye dayanır. Bu şeyler bize dünyanın daha iyi olmasının, ülkemizin, şehrimizin, mahallemizin iyileştirilmesinin tek yolunun her birimizin kendimizi geliştirmek için çabalamak olduğunu öğretiyor. Bu çaba için Masonluk bize insan aklının tasavvur edebileceği en iyi ahlaki ve etik standartlar setini sağlar.

İyi mason tarihçileri tarafından faal masonluktan spekülatif masonluğa geçişin sosyal ve ekonomik nedenlerle gerçekleştiği konusunda tavsiyelerde bulunduk. Katılmıyorum. Geçen yaz Oxford Üniversitesi'nde 17. yüzyıl İngiliz tarihi üzerine ders verme ve çalışma yapma ayrıcalığına sahip oldum. Dünyanın en iyilerinden biri olan Bodleian Kütüphanesinden alınan materyallerin ve bazı Kolej kütüphanelerinden gelen el yazmalarının ve Ashmolean müzesine yapılan birçok ziyaretin yardımıyla, ilk spekülatiflerin Masonluğa meraktan çekildiğine ikna oldum. 

17. yüzyıl, etik felsefeye olan ilginin yeniden canlandığı ve insanın doğası üzerine büyük bir düşüncenin olduğu bir dönemdi. Cambridge'de Tanrı'nın insan iradesini özgür bıraktığını, insan ruhunun vücudun dürtülerine karşı koyabileceğini söyleyen neo-Platoncular vardı. İnsanın akıl yetilerine ve ahlak duygusuna gereken önemi veren, ancak insanın Tanrı'ya yönelişini asla gözden kaçırmayan Richard Hooker (1554-1600) vardı. Kepler (1571-1630), Galileo (1564-1642) ve Gilbert (1544-1603) vardı. Pisagor mistisizminden o kadar etkilenen Kepler'di ki, Tanrı'nın evreni bazı basit matematiksel uyumlara göre yarattığına ikna oldu. Listeye Francis Bacon, Thomas Hobbes ve daha birçokları eklenebilir.

Filozofların, spekülatiflerin faal zanaata kabulünü görmemiz gereken şey, insanın ve onun etik ve ahlaki ilişkilerinin incelenmesindeki bu muazzam canlanmanın arka planıdır. 16 Ekim 1646'da antikacı Elias Ashmole, Roundhead arkadaşı ve kuzeni Carincham, Cheshire'dan Henry Manwaring ile birlikte Warrington, Lancashire'daki bir Mason Locasına alındı. Ashmole'nin günlüğü etkinliğin zamanını verir, çünkü saat 16:30'da locanın gardiyanının adı ve "o zamanlar Locanın" diğer altı Mason'un adı not edilir.
 
Ashmole'nin katılma nedenleri kuşkusuz, otobiyografisinde 1720'de "merakının onu Masonluğun gizemlerine inisiye etmesine yol açtığını ve antientlerin gizemlerinin onun kalıntıları olduğundan şüphelenildiğini” söyleyen antikacı William Stukeley'in (1687-1765)kine benziyordu. Astrolojiyi inceleyerek antik irfan ve sembolizmin keşfine yönelik bir zevk edindikten sonra Ashmole'nin yalnızca locaların koruduğunu iddia ettiği gibi "Pisagor" öğretileri hakkında bilgi edinmek istemesi değil, aynı zamanda bu özel durumda olduğu düşünülebilir. Aynı zamanda, eşit derecede bilgili olmasa da, eski ve gizemli olana saygısını paylaşacak olan kardeşlerin arkadaşlığını da arıyordu. Ashmole'nin Masonik erginlenmesine ilişkin notu, bir İngiliz locasındaki spekülatif Masonluğun bilinen en eski kaydıdır.
 
Josten'in işaret ettiği gibi, günlükteki not, zanaat localarının yavaş yavaş baylar ve tüm meslek ve meslek mensuplarından oluşan ezoterik toplumlara dönüştüğü evrimin başlangıcından ziyade ileri bir aşamayı kanıtlar. Son araştırmalar, yalnızca Ashmole ve Albay Henry Manwaring'in değil, isimleri verilen diğer yedi Mason'un hiçbir şekilde faal Masonluk ile bağlantılı olmadığını göstermiştir.

Bu bizi, sayısız diğer kardeşçe ve ilmî toplumların başaramadığı yüzyıllarda Masonluğun ayakta kalmasını sağlayan şeyin ne olduğu sorusuna getiriyor. Masonluk, Morgan olayı ve hatta 20. yüzyılın olaylarıyla 18. yüzyılın, 19. yüzyılın Masonluk karşıtlığından nasıl kurtuldu?

Elbette, tekkelerin ve Büyük Locaların teşkilatlanması ve öğretilerin temel niteliği bunda rol oynamıştır. Ama en önemli sebebin büyük derslerin öğretilme tarzı olduğuna inanmadan edemiyorum. Ne muhteşem bir sembolizm, belirli bir el sıkışmasında kardeşlik ruhunu verir. Bir locada barış ve uyumu sağlamanın yollarını ve önemini sunmanın, adayı bu derslerin silinmez bir şekilde zihnine kazınacak şekilde hazırlamaktan daha iyi bir yolu olabilir. Aynı zamanda, hayırseverlik konusunda muhteşem bir ders alır. Sembolizmde, insanın insana, insanın komşuya, insanın Tanrı'ya, aileye vb. görevleri gibi pek çok başka ders vardır.

Son 2500 yıldır tarihin tüm değişen dönemleri boyunca, aynı temel değerlendirmelerin, ruhun bedene, görünmeyenin görünene üstünlüğüne dair aynı inancın sürdüğünü keşfetmek büyüleyicidir.

Yani, Masonluk ile. En büyük dersleri vermek için pratik, gerçekçi bir aracımız var, ancak onları zihne etkilemek biraz fiziksel uygulama ve bu derslerin unutulmaz bir şekilde verilebilmesi için belirli fiziksel nitelikler gerektiriyor.”

Artık şaşırmıyordum. Sadece kökleri Adem’in yaratılışına kadar giden bu sistematik akıntının bu kadar güçlü olmasına karşı insanlığın ne kadar ‘kaderci’ olmaya razı olduğunu görerek üzülüyordum. Allah böyle bir ‘Kader’e bağlı olarak yaratmamıştı insanı; Samirîlerin sık sık vurgu yaptığı ‘Tanrı’ya karşı insanın özgür iradesinin nasıl Şeytan tarafından elinden alındığını gözlemliyordum. Tanrı’ya karşı özgür, ancak Samirîler aracılığı ile Şeytan’a köle olan insanlar kendi iradeleri ile bütün kötülüklerin hazırlanmasını ve gerçekleşmesini sağlıyorlardı. 

Püritenler, başka bir kanaldan yine Şeytan’ın tuzağına düşen ve bencilce isteklerinin ve Katolik kilisesinin Samirîler tarafından inşâ edilen yapısının bir parçası olan zalim Krallardan kaçarak kurdukları Amerika Birleşik Devletleri’nde ‘Şeytan’ın Cenneti’ni kurduklarını biliyorlardı. Ben defalarca kez gittiğim bu ülkede bu gerçeği hiç düşünmemiştim. 



<< Önceki                      Sonraki>>


[(17.10.2021, (2/99 (218))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 25.10.2021, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

  

Seçkin Deniz Twitter Akışı