6 Aralık 2021 Pazartesi

SA9471/SD2257: Sıkıntı (Roman); 3. Bölüm-Cennet 4

     Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Cevval’in tedirginliği azalmıştı, kurguyu kabul etmişti zihni, özgüveni artmıştı. Ne var ki Erdoğan’ın haklı olduğunu bilmesine rağmen, onu suçlaması mantıklı değildi ve ikna kabiliyetini köreltiyordu bu durum. Ona her şeyi kendi penceremden anlatmaya karar verdim. Washington’a ulaşmaya epey zaman vardı."


Richmond’daki görüşmeye hazır değildi Cevval. Umutsuzdu. Şirketinin Amerikalı şirketle olan uzun yıllara dayalı ilişkisi artık kopmak üzereydi. Bunun da tek sebebi Erdoğan’dı ona göre, ABD ile iyi geçinmeyi başarsaydı bütün bunlar olmayacaktı. 15 Temmuz sonrası Amerikalılar telefonlarına çıkmamaya başlamışlardı ya da telefonları daha alt seviyede, karar verici olmayan beyaz yakalılara açtırıyorlar, e-mektuplara cevap vermekten kaçınıyorlardı.

Cevval’e önce kendisinin bu görüşmeye hazır olması gerektiğini söyledim. Haklıydı, haklıydık; sözleşmelere harfiyyen uyuyorduk ve tedarik ile ilgili hiçbir sorun yaşanmıyordu. ABD’nin bir iş sözleşmesine uymak dışında yapacağı hiçbir şey yoktu. Ancak konu iş değildi, bunu herkes biliyordu. Bu tamamen politik bir konu idi ve Obama döneminin politik tercihlerinin sonsuza dek sürmeyeceği de kesindi. Amerika böyle bir ülkeydi çünkü; dilediği zaman dilediği kişi, kurum, kuruluşla, örgüt ya da devletle ilişki kurar veya ilişkisini keser, hiç kimseye hesap vermezdi. 

Başkan Trump zaten pragmatist ve fırsatçı biriydi, 2018’deki Türkiye’ye yönelik ‘Dolar’ saldırısı bir güç gösterisiydi, ancak Erdoğan’la ilişkisi Obama gibi ‘askerî darbe’ ile ilgili değildi. Ayrıca Amerikalıların ve kendisinin Erdoğan’ı suçlaması anlamsızdı; kendisine askerî darbe yapılan hiçbir lider ABD’ye iyi gözle bakamazdı; burada suçlu olan ilişkilerini tehdit, şantaj, işgal, terör, iç savaş ya da en basit şekliyle yaptırımlar yoluyla sürdürmeye alışkın olan Amerika Birleşik Devletleri idi. O halde bizim en büyük avantajımız da buydu; kuruluşundan bugüne hem ülke içinde hem de uluslararası alanda uzun bir suç tarihine sahip olan USA’nın vatandaşları ve girişimcileri ile bu perspektiften konuşmalıydık. 

‘Kıskaç Teorisi’nin temel felsefesi buydu; soykırımcı ve soyguncu ABD ile Avrupa ve İngiltere’nin artık güçlü denilebilecek bir niteliğinin kalmadığı günümüzde, Rusya ve en önemlisi Çin ölüm tehdidi gibi karşısında duruyordu Batı’nın. Biz doktorduk, ağır hasta olan Batı idi ve onları en iyi tanıyan eski köleleri olarak bize güvenmek dışında başka seçenekleri yoktu. NATO üyeliği önemli bir ayraçtı; Fransa’nın NATO’nun işlevsizleştiğini düşünmelerinin sebebi de artık Batı’ya hizmet edebilme özelliğinin kalmamasındandı. 

Irak, Afganistan, Suriye bütün İngiliz, Fransız, Alman, Amerikan yalanlarının tescillendiği operasyonlar ve işgallerdi ve hepsi başarısız görünseler de artık NATO’nun çıkar çatışmalarının aracı olarak işe yaramayacağını kanıtlayan vahşi başarılar elde etmişlerdi. Müslümanlar öldürülmüş, tecavüze uğramış, yurtlarından sürülmüş, bütün yeraltı ve tarihi zenginlikleri yağmalanmıştı. 

Türkiye’nin halkının çoğunluğunun desteğini alan Erdoğan’ın direnişi bu arka plana sahipti. Şirketler devletler gibi değillerdi; hayatta kalmak gibi sorumlulukları vardı ve Amerikan şirketlerinin neredeyse tamamı Çin tedarik zincirlerine bağımlı hale gelmişlerdi ve şimdi Çin, bir buçuk milyarlık nüfusu ile Batı’ya başkaldırıyordu; Amerikalı şirketler ya Türkiye ile çalışmaya devam edecekler ya da batacaklardı.

Cevval’in bakışları değişmeye başlamıştı. Ondan, tıpkı Amerikalılar gibi, küstah, haklı ve üstenci bir poz vermesini ve içerisinde ‘bağımlılık’, ‘tedarik’ ve ‘hayatta kalma’ geçen İngilizce birkaç cümle söylemesini istedim. Pişkin pişkin sırıttı ve dediğimi yaptı; bu çok iyi yapabildiği bir şeydi. 

Bağımlılıkla ilgili beş ayrı cümle kurdu Cevval. Türkiye-ABD ilişkilerinden bahsederken “dependence” (güven, bağlı olma, itimat, başkasının sırtından yaşama) ve ‘addiction’ (tiryakilik, düşkünlük, alışma) ve ‘habit’ (huy, alışkanlık, adet, yapı, kafa yapısı) gibi sözcükleri kullanmış, ABD-Çin ilişkilerinden bahsederken ‘subjection’ (boyun eğme, itaat, hükmü altına alma) ve ‘bondage’ (esaret, kölelik) sözcüklerini vurgulayarak söylemişti. 

2000 yılından sonra Çin’e ve Çinlilere ne yaptıklarını Amerikalılar çok iyi biliyorlardı, şimdi iş tersine dönmüştü; Amerikan şirketlerini satın alan Çinliler işsiz Amerikalıları ‘köle’ olarak kullanmaya çoktan başlamışlardı. ABD, Çin’i işgal edememişti, ama Çin ABD’yi işgal etmeye başlamıştı ve o küstah, kibirli Amerikalılar bundan çok korkuyorlardı. Çin’e boyun eğmek kabus gibiydi onlar için. Türkiye en azından onlar için yetmiş yıllık NATO müttefiği idi ve şirketle en az otuz yıllık ilişkileri vardı.

Cevval’in ‘tedarik’le ilgili kurduğu cümleler de üç ayrı vurguyla öne çıkıyordu: ‘supply’ (tedarik, arz, sağlama, verme, miktar, erzak), ‘procurement’ (temin, üretim, bulma) ve ‘procuration’ (vekâlet, vekâletname, aracılık, sağlama).

‘Hayatta kalma’ en keskin ve sonuç alıcı sözcüktü, Cevval onunla ilgili de üç ayrı İngilizce sözcük kullanmıştı: ‘vital’ (yaşamsal, yaşayan, hayat dolu, öldürücü, ‘staminal’ (yaşamsal, hayati, dayanma gücü ile ilgili) ve ‘survive’ (dayanmak, sağ kalmak, daha uzun yaşamak, geriye kalmak).

Cevval’in tedirginliği azalmıştı, kurguyu kabul etmişti zihni, özgüveni artmıştı. Ne var ki Erdoğan’ın haklı olduğunu bilmesine rağmen, onu suçlaması mantıklı değildi ve ikna kabiliyetini köreltiyordu bu durum. Ona her şeyi kendi penceremden anlatmaya karar verdim. Washington’a ulaşmaya epey zaman vardı.

ABD-Türkiye ilişkileri diye baktığımda farklı, Türkiye- ABD ilişkileri diye baktığımda farklı şeyler gördüğümü anlattım. Gerçekten bunu sadece ben mi böyle görüyordum, yoksa diplomasi ve uluslararası ilişkiler uzmanları da böyle görüyorlar mıydı? Görmüyorlarsa zaten sorun var demekti, görüyorlarsa da bunu analiz etmeleri ve yazmaları gerekirdi. Şu anda tartışmamız gereken şey tam olarak buydu. 

Her devlet, daha doğrusu devlet olma niteliğini kazanmış, ülkesinin çıkarları gereği özgür kararlar alabilen yöneticilere sahip her devlet, ikili ilişkiler kurduğu devletlerle ilişkisini tanımlarken başlangıçtan itibaren bunu muhatabına yansıtır, adı önce anılacak olan devlet yöneticinin kendi devletidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yöneticisi ABD ile ilişkilerini tanımlar ve somut bir çerçeveye oturturken Türkiye-ABD ilişkileri başlığı altında düşünür, böyle olması da gerekir. Erdoğan da bunu böyle yapmıştı. Bugün Türkiye'nin ABD-AB temelli yaşadığı kuşatmanın temelinde yatan da bu sorundu.  


<< Önceki                      Sonraki>>


[(05.12.2021, (3/7 (231))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 06.12.2021, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

  

Seçkin Deniz Twitter Akışı