Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Bence insan, kendi tarihini okurken sıkılmamalıydı, sıkıntılarının kaynaklarını da doğru teşhis edebilmeliydi. Başka türlü binlerce yıllık soruların cevaplarını bulamaz ve iç huzurunu tesis edemezdi. Yakın tarih de bu yüzden çok önemliydi. Bilmeli ve bilinmesini sağlamalıydık ki bugünkü sıkıntılarımızın aslında birdenbire ortaya çıkmadığı gerçeğini hep aklımızda tutabilelim."
‘Sıkıntı’ bir tür insanlık tarihi olarak da okunabilirdi. Çerçevesi egemen güçlerce belirlenmemiş diğer az sayıdaki anlatı gibi, gerçeğin hangi perdelerle örtülmeye çalışıldığını, nelerin inkâr edilerek yerine nelerin konulduğunu anlatabilirdi. Beni bu anlatıya zorlayan da bu kaygı idi, anlatının sunum şekli roman olsun istemiştim; zaten birkaç kahramanın yaşadığı sınırlı şeylerden daha fazlasının ve daha kapsamlısının ele alındığı, ‘insan’ kahramanının dünya hayatındaki sıkıntılarının anlatıldığı ve birçok şeyin sığdığı büyükçe bir romandan daha fazlası değildi tarih. Doğru yazılmalı ve özenle okunmalıydı.
Bence insan, kendi tarihini okurken sıkılmamalıydı, sıkıntılarının kaynaklarını da doğru teşhis edebilmeliydi. Başka türlü binlerce yıllık soruların cevaplarını bulamaz ve iç huzurunu tesis edemezdi. Yakın tarih de bu yüzden çok önemliydi. Bilmeli ve bilinmesini sağlamalıydık ki bugünkü sıkıntılarımızın aslında birdenbire ortaya çıkmadığı gerçeğini hep aklımızda tutabilelim.
“İkinci en büyük Masonik iç sorun Başörtü sorunu… Bu sorun, Kürt sorunu gibi özel resepsiyonlarda/ konferanslarda programlanmış ve uygulamaya konulduğu andan bugüne gerçekten başarılı olmuş bir dış prodüksiyondu.” diyordu o dost yazısının devamında.
“Prodüktörlerin Masonik izleri, savunucularının pervasız tutumlarında açıkça görülürken, devletin derinliklerinden temizlenme sürecine giren bu kirli organizasyonun kendi ürettiği sorunla birlikte Türkiye gündeminden hızla uzaklaştığını/ uzaklaşması gerektiğini kabul/ kontrol etmek Milli Güvenliğin esas hedeflerinden biri olmalıdır. İngiltere (Independent, Ocak 1995, İsmail Berduk Olgaçay, Ps’95, S.216, İz Yayıncılık, İstanbul, 1996) ve İtalya’da (Ps’95, S.217) belirli dönemlerde yapılan temizliğin bizde de gecikmeden uygulamaya konulması Başörtü sorununu, Kürt sorunu gibi tarihe gömmeye yetecektir.
YÖK Başkanı’nın temelsiz başörtü yasağını tedrici olarak kaldıracak olan süreci başlatmasının ardından, uygulamadaki çözümleri destekleyen Başbakan Erdoğan, hiç gerekmediği halde, Masonik yapılanma tarafından sorunu sürüncemede tutma amacıyla şart koşulan anayasal düzenlemeler için muhalefet partileri ile yapılan görüşmelerden sonuç çıkmaması üzerine, 2011 seçimlerinden sonrasını işaret ederek; gündemde çözülmemek üzere tutulan bu sorunu esas çözüm mercii olan halka götüreceğini belirtmiş ve bu sorun üzerinden süren oyunu sona erdirmiştir.”
Siyasetin çok uzun süreden beri insana, toplumlara hizmet etmediğini, tam aksine devletlerin tepelerine çöreklenen ve bütün dünyada koordinasyon halinde çalışarak ‘insan’ın aleyhine sistemler üreten ve yaşanan her dönemdeki insanların özgürlüklerini elinden almaya çalışan insansıların ideoloji sarmalıyla gizlenmiş amaçlarına hizmet ettiğini biliyorduk.
Erdoğan bu anlamda siyaseti alışılageldik akışından taşırıyor ve insana hizmet edebilecek bir şekilde yeniden dönüştürüyordu. Tabi bu kolay bir iş değildi, önüne çıkarılan tipik Masonik engelleri görmüştük ve halen görüyorduk. Bu tasarlanmış ve defalarca uygulanmış engeller her zamanki gibi yine aynı güçlerce yönetilen cemaat ve tarikâtler arasındaki kısır tartışmalar üretilerek perdeleniyordu:
“Fakat; cemaatler ve diğer eklemli gruplar arasında yaklaşık 15 yıldır başlatılan başörtüsü konulu suçlama içerikli tartışmalar hâlen sürmektedir. Söz konusu tartışmaların sürdürülmesi de Masonik yapılanmanın yönettiği bir sürece hizmet etmeye devam ederken, yeni bakış açıları ortaya çıkmakta ve ilgili sorunu üreten merkezler de ciddî analiz konuları olarak gündeme taşınmaktadır.
Yeni dönemde kurumsal ve bireysel örgütlenmelerle toplumun özel-genel alt grupları içerisine yerleşmiş bulunan masonların bazı Müslüman cemaatlerin/grupların içine sızmış oldukları ve onları yönlendirdikleri gerçeği açık ve anlaşılabilir netlikte tartışılmaya açılmalıdır.
Sorunu üreten merkezlerin hükmü net/ kesin olan bir alanda Müslümanları birbirlerini suçlamaya sürüklemiş oldukları gerçeği tespit edilmeli; Müslümanların diyalog kurmalarını, çözüm üretmelerini engelleyen bu sistemli yıpratma sürecinden hızla uzaklaşılmalıdır.”
FETÖ ‘Başörtü Furûâttır’ diyerek başörtü karşıtlığına dolaylı bir destek veriyor, Allah’ın emri olan bir farz olmadığı safsatasını yaymaya çalışıyordu. Çünkü amacı Allah’ın bütün emirlerini, zorunlu hallerde izin verilen ‘takiyye’ çıkışına entegre ederek hükümsüz hale getirmekti. Namaz bütün doğal ritüellerinden soyutlanıyordu, onları gerektiğinde oruç tutmamayı normal sayabilir ve içki içebilir hale getirerek, FETÖ üyelerinin inanç bütünlüklerini paramparça edebiliyorlardı.
Çok katmanlı bu senaryolardan birini anlatıyordu o dost:
“Türkiye, NATO ya da İran gibi iki tercihli bir seçenek dayatması içine çekilerek, elde ettiği küresel merkez içerikli kazanımlardan koparılmak istenmektedir. Masonik merkez için, elde edilmiş kazanımlardan daha da önemlisi yakın gelecekte elde edilebilecek daha güçlü kazanımlar büyük tehlike arz etmektedir.
SSCB’nin Masonik örgütlenme ile kurulduğu ve yıkıldığı artık tarihi bir realitedir (Boris Yeltsin Masondur). I. ve II. Dünya Savaşları Yeni Dünya düzeni için yapılmış savaşlardır ve kurulan NATO ve Varşova paktları ile dünya iki kontrol bölgesine ayrılarak, temel insanî haklar ortadan kaldırılmış, insanların bireysel ve sosyal özgürlükleri ile ekonomik değerleri ellerinden alınarak tek merkezden yönetilebilir olmuştur.
Yalta (Churchill, Roosevelt ve Stalin 4-11 Şubat 1945), Reykjavik (Reagan ve Gorbaçov, Ekim 1986), Malta (Bush ve Gorbaçov, Aralık 1989) ve Soçi (Bush ve Putin, Nisan 2008) görüşmelerinin tabanında da sadece Masonik sebepler vardır. Mavi gezegen, Masonik yapılanmalarla kontrol edilegelmiştir.”
Bir şeye daha dikkat çekiyordu; ‘Büyük İsrail’in kuruluşunun bir yanılsama olarak kullanıldığını, bunun insanlığın yankı odalarında zihnini bulandıran kurgunun bir parçası olduğunu ve asıl amacın yerkürenin tamamını yönetmek olduğunu söylüyordu:
“Dünya’nın Kanseri İsrail ise, Masonik örgütlenmenin ulaştığı yan faydadır; ana hedef değildir. Yerküreye hükmetmek, küçük bir ülkeyi kurup yönetmekle eş tutulamaz. Yerküre’yi, insanı yönetmek de her zaman hesaplanabilir olasılıkları sonsuza dek yönetmek anlamına gelmez. İnsan, teorik çıkarsamaların temelsiz kalabildiği yegâne alandır.
Avrupa Birliği ülkelerinin İsrail’e karşı duruşlarında yaşadıkları gurur kırıcı etkisizlik, tüm Avrupa ülkelerinde Masonların yayıldıkları güç alanlarını somut bir şekilde izah etmektedir. ABD ise bir milyonu aşkın etkili ve yetkili masonun yaşadığı bir ülkedir. Rusya’nın öteden beri yaşadığı tarihsel dönüşümler ve bu dönüşümler sonrasında Rusların bugün bireyi ve aileyi önemseyen politikaları tartışmaya başlamaları Masonların ulaştıkları başarı profilini anlatmaya yetmektedir. Rusya’nın İran politikalarındaki kaymalar Masonik etkilerin sızdığı en önemli alanlardır.
Belki de İran’da aynı Masonik sızmalarla mücadele etmek zorundadır. Ki; söz konusu yapılanmayı tüm detaylarıyla bilmek ve analiz etmek gerçekten zordur. Bütün bu sebeplerle şu söylenebilir; 13. yüzyıldan beri Dünya, kurumsallaşmasını tamamlamış olan Kabalistik/ Siyonistik/ Masonik baskıların olmadığı hiçbir beşerî sürece sahip değildir.
Çin, son elli yıldır aynı Masonik gizemin etkisindeki Mao’nun vehmettiği tanrısal psikozda yaşamaya devam ederken, kalabalık nüfusunun istekleriyle başa çıkmak üzere yeni makro planlara ihtiyaç duymaktadır. Yani Çin, kendi içerisinde egemenlik kurmaya çalışan ve Çin’i kendi çıkarları için kullanmayı hedefleyen masonlara karşı tedbirler almaktadır.
ABD ve Çin arasındaki kur savaşının G-20 ülkeleri toplantısında sürmesi, ABD’nin borç sarmalında açıkları bulunan ülkelerle, fazlaları bulunan ülkeleri artı eksi %4 bandında sürüklenmeye zorlaması, hatta tehdit etmesi Masonik gücün merkez ülkesi ABD’nin gittikçe derinleşen ve yayılan ekonomik krizi yönetmek adına atılmış önemli bir adımdır.
Çin’in Türkiye’yi AB’ye sıçrama üssü olarak kullanması, iki yüz yıllık ticarî akış yönünü tersine çevirmesi hem AB’yi hem de Masonik örgütlenmenin batı ayağını rahatsız etmektedir. Çin’in tamamen devre dışı bırakılmamasının, gelecekteki Masonik merkezin Çin’de oluşturulmaya başlanmış olmasıyla ilgili olması olasılık dışı değildir.
Yakın gelecekte ABD birleşikliğini yitirecekse ve bu durdurulamayacaksa Masonik Merkez tamamen uysallaştırılmış ve uyuşturulmuş insanların bulunduğu iki ülkeden birini (Çin ve Hindistan) seçmekte tereddüt etmeyecektir. Batı teknolojisinin Çin’e ve Hindistan’a taşınmış olması da sadece ucuz işgücüyle açıklanamamaktadır zaten. Çin savaş uçaklarının Türkiye’de yapılan tatbikatlara katıldığı haberlerinin Çin Hükümeti’nce yalanlanması, Masonik baskıların artarak devam ettiğini bir teori olarak düşünmemizi sağlayabilir.”
Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:
[Giriş] [1.Bölüm-Gök] [2.Bölüm-Yer] [3.Bölüm-Cennet]
Sıkıntı
Takip et: @Seckin_Deniz
Takip et: @SonsuzArk
Takip et: @SonsuzArk
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.