4 Nisan 2022 Pazartesi

SA9613/SD2369: Sıkıntı (Roman); 3. Bölüm-Cennet 21

            Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

‘Bekçi’ diğer ‘Bekçiler’ gibi, o mutlu azınlığın kaynaklarını kullanarak onları tanımamızı sağlıyordu. Yaptığı alıntı biraz uzundu, ama “Bu mutlu azınlığın mensupları kimlerdir?” sorusunun cevabının, gizli mahfillerin özelliğinden dolayı eksikleri olsa da verilmesini sağlamaya çalışıyordu."


‘Cennet Yazarı’ gibi ‘sadece düşünerek ve sohbet ederek geçireceğimiz zamanlarda yaşamayı’ ben de çok isterdim. Maalesef bu yaşıma kadar bu refah düzeyine ulaşamadığımı çok iyi biliyorum. Emindim; güzel ülkemde bu refah düzeyine ulaşabilmiş insan sayısı çok azdı ve bu insanların tamamına yakını bizim gibi değillerdi; bizden farklıydılar, bize karşıydılar, tıpkı dünyanın bütün kıtalarında sömürdükleri her ırktan, dinden insanlarla savaştıkları gibi bizimle savaşıyorlardı. Çünkü onlar bizi sömürerek, bize cehennem hayatı yaşatarak kendilerine sahte bir cennet kurarak refahlarını koruyan mutlu ve aydınlanmış (!) azınlıktandı.

‘Bekçi’ diğer ‘Bekçiler’ gibi, o mutlu azınlığın kaynaklarını kullanarak onları tanımamızı sağlıyordu. Yaptığı alıntı biraz uzundu, ama “Bu mutlu azınlığın mensupları kimlerdir?” sorusunun cevabının, gizli mahfillerin özelliğinden dolayı eksikleri olsa da verilmesini sağlamaya çalışıyordu:

“Medenî haklara sahip, yirmi bir yaşını doldurmuş, hür, namuslu, iyi şöhretli ve aydın erkeklerin Tekris töreni ile aralarına kabul edilmesini şart koşan Masonluğu, “Masonluk, Tanrı’ya inanç temeli üzerine kurulu ezoterik ve inisiyatik bir kardeşlik kurumudur. İnsanlar arasında sevginin, toleransın ve kardeşliğin hüküm sürmesini; insanlığın hürriyet, barış, adalet ve huzur içinde gelişmesini hedefleyen Masonluk, ortak bir insanlık ülküsünün gerekliliğini kabul eder. Bu ülkünün gerçekleşmesi için insan kişiliğine saygıyı, bütün insanların iyiliğine çalışmayı, bireyin özgürlüğü ve ahlaki sorumluluğunu, insanların hak ve ödev eşitliğini, bilime saygıyı temel ilkeler olarak benimser.” diyerek tanımlayan ve kime ‘Tanrı’ dediklerini saklayarak, “Masonluk ne bir din ne de dinsel bir topluluktur. Dine karşı da değildir. Üyelerinin dinsel inançlarına, kanaat ve fikirlerine saygı gösterip hiç karışmadığı gibi Masonların bir araya geldikleri localarda hiçbir surette dini bir tartışma yapılmasına da müsaade etmez. Diğer yandan, Masonluk salt maddeci bir dünya görüşünü reddeder. Üyelerinin bir Yüce Varlığa inanmalarını şart koşar ve bu şartı sağlamayan insanları hiçbir suretle arasına almaz. Esasen Masonlar çalışmalarına Evrenin Ulu Mimarı'nın adını anarak başlarlar. Bu terim, Masonluğun ayrı bir Tanrısı olduğu anlamına gelmez. Aksine, "Evrenin Ulu Mimarı", Masonun inancı Tanrı’yı nasıl adlandırıyorsa odur. Böylece “Evrenin Ulu Mimarı” terimi, farklı din ve inançlara mensup Masonları aynı çatı altında buluşturur.” diyerek anlatan ‘Mason Org’ artık herkesin bildiği kadarı ile Türkiye’de Masonluğun Tarihi’ni şöyle resmîleştirmektedir:

“Osmanlı topraklarında Masonluğun gelişimi incelendiğinde Londra'daki ilk büyük locanın kuruluşundan sadece dört yıl sonra, 1721 yılında Fransız Masonlarının İstanbul’da bir loca kurdukları görülür. Öte yandan Londra’da çıkan St. James Evening Post gazetesinin 24 Mayıs 1738 tarihli nüshasında da İstanbul, İzmir ve Halep’te Mason localarının açıldığı haberine rastlanmaktadır. İskoçya Büyük Locası'ndan berat alarak 1748'de Halep'te kurulan İskenderun Locası da Osmanlı toprakları üzerinde kurulan eski localar arasında değerlendirilir.

Bu dönemde İngiliz ve Fransız Masonlarının Masonluğu yaymak için Doğu’da bilhassa Osmanlı İmparatorluğu topraklarında çalışmaları dikkat çekicidir. Yabancı dilde ve özellikle Fransızca çalışan bu locaların yabancılar tarafından kurulduğu bilinmektedir.

İlk oluşumların ardından I. Mahmut döneminde, 1748 yılında bir fermanla Mason locaları kapatılmıştır. Locaların kapatılması ile ilgili bir ferman çıkarılmasına Katolik Fransa ile olan yakın ilişkiler ve özellikle Papalığın Masonluğu aforoz kararının etkili olduğu ileri sürülebilir.

Ancak söz konusu yasağın kısa zamanda unutulduğu anlaşılmaktadır. On iki sene sonra 1760 tarihinde İstanbul'da yeni localar açılmıştır. Bu localara az da olsa Osmanlı tebaasından Gayrimüslimlerin ve az sayıda da olsa Müslümanların intisap ettiği görülür. 1826 yılında, Vaka-i Hayriye ile birlikte Yeniçeri Ocağının ve buna bağlı olarak Bektaşi tarikatının kaldırılması sırasında Mason locaları da Bektaşilikle bir tutulup kapatılmıştır.

Aradan yirmi sekiz yıl geçtikten sonra, 1856'dan itibaren İstanbul'da Masonluğun yeniden faaliyete geçtiği görülmektedir. 1856 yılında Kırım Savaşı sona ermiş, Islahat Fermanı ilan edilmiş ve Paris Anlaşması imzalanmıştır. Hatırlanacağı üzere bu savaşta Osmanlı Devleti Kırım'da Fransa, İngiltere ve İtalya (Piemonte Krallığı) ile birleşerek Rusya'ya karşı savaşmıştır. Savaşın Rusya'nın mağlubiyeti ile sona ermesinin ardından Paris Anlaşmasına göre Osmanlı Devleti artık bir Avrupa devleti olarak kabul edilmiştir.

Osmanlı Devleti Paris Anlaşmasını imza etmeden önce, 10 Şubat 1856'da Islahat Fermanı ilan edilmiştir. Bu fermanla Osmanlı Devleti, Hıristiyan ve Müslüman bütün tebaasını eşit kabul ettiğini deklare etmiştir. Kırım Savaşı ve onu izleyen gelişmelerin ardından Osmanlı Devleti'nin Avrupa devletleri ile ilişkilerinin arttığı gözlenir. Bu dönemde birçok yabancı unsur İstanbul, İzmir gibi liman şehirlerine ticaret ve başka maksatlarla gelmiştir. Bunların içinde yer alan Masonların girişimleri ile yabancı büyük localar birbirleri ile yarışırcasına İstanbul'da, İzmir'de ve İmparatorluğun diğer şehirlerinde localar açmışlardır. Bu süreçte yirmi yıl içinde 60'tan fazla locanın açıldığı dile getirilir. Kuşkusuz bu locaların bir kısmı zaman içinde başarılı olamamış ve kapanmıştır ama bir kısım loca çalışmaya devam etmiş ve bunlara Osmanlı tebaasında Gayrimüslimler ve Müslümanlar da girmişlerdir.

Bundan sonra 1861 yılına gelindiğinde Mısır Prensi Abdülhalim Paşa’nın İstanbul'da, Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Riti Osmanlı Yüksek Şûrası’nın kurulmasına önderlik ettiği görülür. Her ne kadar o tarihte Türkiye'de bir büyük loca bulunmasa da o zamanki adı ile Şûra-yı Âli-i Osmanî'yi teşkil edecek sayıda Üstat derecesinde ve deneyimli Mason mevcut idi. Bu kuruluşa Fransız Yüksek Şûrası yardımcı olmuştur.

1869 yılında Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Riti'nin Amerika Birleşik Devletleri Charleston'daki Güney Jüridiksiyonu’nun Osmanlı Yüksek Şûrasını muntazam olarak tanıdığı görülür.

Yüksek Şûra’nın kurulmuş olduğu 25 Haziran 1861 tarihi aynı zamanda Abdülmecid’in öldüğü ve Abdülaziz’in de tahta çıktığı dönemi işaret eder. Osmanlı Yüksek Şûrası bir süre sonra faaliyetine ara vermiştir.”

‘Cennet Yazarı’ yaptığı alıntıya ara vererek şöyle bir not düşmüştü:

“Turkey-England-France yazılı çerçevesi, Civilization- Medeniyet yazılı kaidesi ile God Defends The Right -Tanrı Hakkı savunur yazılı mottosunun altında Sultan Abdülmecid, Kraliçe Victoria ve İmparator III. Napolyon’u el ele resmeden Kırım Savaşı hatıra parasında Sultan Abdülmecid sağ elini paltosunun sol yakasının içine sokmuştur. Bu da V. Murad’dan önce, Osmanlı Devlet mekanizmasını mason paşalara teslim eden babası Abdulmecid’in de Masonik ağa dahil olduğunun bir işareti olarak görülebilir.” 



<< Önceki                      Sonraki>>


[(03.04.2022, (3/43 (267))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 04.04.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

   

Seçkin Deniz Twitter Akışı