19 Mayıs 2022 Perşembe

SA9676/SD2414: Mustafa Kemal Atatürk'e dair...

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Kendisine yazılan 'tanrısal formlu' şiirleri dinleyen, Batılı her geleneği, yeniliği, İslam dışı olguyu olduğu gibi ülkeye taşıyan ve yaşayan da aynı adamdır; ülkeyi ister Vahdettin'den aldığı emirle, isterse başka sâiklerin etkisi altında yetenekleri ile düşmandan temizleyen de..."

Gelecekte ne olur bilemem, zamanım elverir mi; ancak Atatürk olgusunun geniş kapsamlı ve objektif bir bakış açısıyla, özellikle kronolojik politik-sosyolojik-ideolojik-jeopolitik-dinî karşılaştırmalar yapılarak, hatıralar ve belgeler eşliğinde yeniden incelenmesi şarttır.

Şu ana kadar yaptığım araştırmalarda ve bağlı olarak yaptığım analizlerde ulaştığım sonuç nettir; Atatürk, Sufizm ve İslamcılık tarafından temsil edilen ve tanımlanan erozyona uğramış, tanınmaz haldeki geleneksel hurafelerden oluşan İslam Dini olarak görünen kültüre karşı açık bir tutum almakta haklıdır; ancak üzerinde ısrarla durulması gereken şey, içinde yaşadığı çağda, her tarikatten sufi şeyhlerinin, İslamcıların, hatta dinin en yüksek temsilcisi olan halifenin (V. Murad) ve şeyhülislamların bile mason olduğu çağda deforme edilmiş olan İslam elbette câri olarak bilinen din değildir, burada aslolan İslamcıların üstünü örttüğü 'Kur'an'daki Din olan İslam' ile ilgili arınma faaliyetlerinin yapılması yerine Laiklik gibi bir aracın kullanılmış olmasıdır...

Atatürk ile ilgili ikiye ayrılmış algıların ikisi de temelden yoksundur; 'CHP'yi ele geçiren (İnönü de dahil) Masonlar tarafından kinin ile zehirlenerek öldürülen Mustafa Kemal Atatürk'(*) gerçeği ile karşılaşmış olmam, her şeyi yeniden araştırmama ve düşünmeme neden olmuştur...

Tek otorite olduğu, üzerinde hiçbir baskının bulunmadığı dönemde, 1935 Mason Localarının kapatılması ile ilgili verdiği emir sonrası onlarca yıldır yanından ayrılmayan yaveri mason Cevat Abbas Gürer bile ölüm anlarındaki çağrılarına rağmen Mustafa Kemal Atatürk'ü terk etmiştir. Bu hususların detaylıca araştırılması gerekir.

Kendisine yazılan 'tanrısal formlu' şiirleri dinleyen, Batılı her geleneği, yeniliği, İslam dışı olguyu olduğu gibi ülkeye taşıyan ve yaşayan da aynı adamdır; ülkeyi ister Vahdettin'den aldığı emirle, isterse başka sâiklerin etkisi altında yetenekleri ile düşmandan temizleyen de...

Unutmamamız gereken üç şey var;

  1. Kur'an Mealini okuyorsak bunun için en güvenilir sayılan Mehmet Akif'e meal görevini tevdi etmesi
  2. Bütün itibarını ve ağırlığını kaybetmiş olsa bile, tamamen ortadan kaldırmak yerine Hilafeti TBMM uhdesine alması.
  3. Miadı dolmuş bir imparatorluktan bugün yaşadığımız bir devlet ortaya çıkarma stratejisi.

Atatürk'ün katili olan CHP'nin, Masonların, İslam-Müslüman-Türk-Kürt-Zaza-Arap düşmanlarının Atatürkçü kisvesi de sahtedir, Atatürk düşmanlığını inşâ edenlerin büründüğü din kisvesi de sahtedir... Buna kesin bir şekilde kanaat getirmiş durumdayım... Bilinsin isterim.

Türkiye'nin Atatürk dosyasını açması gerekir... CHP-Masonlar onu neden öldürdüler? Bu büyük ihanet bütün ayrıntılarıyla açığa çıkarılmadan hiçbir şey doğru tartışılmaz, Türkiye ancak o zaman normalleşmeye başlayabilir, Atatürk tarihteki yerini alabilir.

Masonların 1808'den sonra ele geçirdikleri Osmanlı yönetiminde İslam düşmanı bir dinsizliği hakim kıldıkları kesindir, bunu Halife V. Murad'ın ve birçok şehzadenin, şeyhülislamın, şeyhin, İslamcının mason oluşundan ölçebilirsiniz, masonlar Atatürk'ü neden öldürdüler?

Eğer kendisinden başka herhangi bir otoritenin kalmadığı Türkiye'de mason derneklerinin kapatılmasını emrediyorsa Atatürk bunu neden yapıyor? Ona bu emri bir güç verdirmişse o güç hangi güçtür, kendisi vermişse o emri neden vermiştir, ölümü sonrası neden hepsi açılmıştır?

Dikkat edin ne İskoç Riti ne Fransız Obediyansı ne de başka bir locayı ayırt etmeden bütün mason localarını neden kapattırıyor, bu sorunun cevabını bulmak zorunda Türkiye... Atatürk öldürüldükten sonra kapatılan locaların hepsi hemen açılıyor, neden? Nesi danışıklı döğüş bunun?

Aşağıda Mustafa Kemal Atatürk'ün İstanbul Harp Okulu'ndan sınıf arkadaşı, paşa torunu, paşa oğlu Ali Fuat Cebesoy'un, o öldükten sonra yazdığı 'Sınıf Arkadaşım Atatürk' başlıklı Okul ve Genç Subaylık anılarını okurken aldığım birkaç not vardır.



Okuma yazması ve anlaması olanlar için... Müslüman bir ailenin reisi, sizin ya da benim babam çocuklarının doğum gününü evinde bulunan Kur'an-ı Kerim'e kaydeder...



Acaba diyorum, "Dava, yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan, önce bir Türk Devleti çıkarmaktır" hedefini ondan (Mustafa Kemal) kim istemişti, hani İngiliz valisi falan diyorsunuz ya..



Var mı aranızda 26 yaşında bu analizi yapacak biri? Misak-ı Milli tasarımı bu... Henüz ortada 1918'de başlayan işgal yok, yıl 1907.







Mustafa Kemal'in İTC'nin İhtilal liderinin olmayışını sorgulaması doğru bir tutumdur.  Çünkü ittihatçıların gizli lideri mason üstadı idi, hesapları başkaydı vatan değildi, Mustafa Kemal ve Ali Fuat Cebesoy'un İTC'den dışlanmaları bundandı.


Lütfen okuyunuz, şu anda vatansever her insan böyle düşünmüyor mu?







Bir de bir soru sormak ve iki olasılıkla cevap aramak istiyorum:

İslamcı Said Nursi neden idam edilmedi de Nurculuğun kurulmasına ve günümüze kadar sürmesine izin verildi?

1- Cumhuriyetin masonik etkisi altında sufizm donatılı bir din inşa etmek için mi?
2- Masonların dinsizleştirme çabalarına karşılık olarak İslam Dini'nin gizli örgütlenmelerle yaşamaya devam etmesi için mi?

Bu soruların cevabını masonların emrinde çalışan ve Atatürk düşmanlığını yayan tarikat şeyhleri verebilir...


Not 1: 25.12.2009-05.01.2010, tarihleri arasında yazdığım 'Türkiye'nin Zaferi' başlıklı analizimi okuyabilirsiniz.

Not 2: 1916 ile 1918 yılları arasında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası büyük üstatlığı yapan, II. Meşrutiyet döneminde maliye nazırlığı yapmış Sabetayist Yahudi kökenli İttihatçı Maliye Nâzırı Mehmed Cavid Bey (Osmanlıca: محمد جاويد بك, d. 1875, Selanik - ö. 26 Ağustos 1926, Ankara), Mustafa Kemal Atatürk’e suikast girişiminin sorumlularından biri olduğu gerekçesiyle tutuklanmış ve yargılandıktan sonra idam edilmiştir.

Seçkin Deniz, 19.05.2022, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-56, Sorgulamalar


(*) Yıl 1948, Ağustos’un 1’i. Yunan Komünist Halk Cumhuriyeti (ELD)’nin “Laiki foni” yani “Halkın sesi” isimli gazetesinin 685’inci nüshasında, Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli farmason Avram Benaroyas şunları yazar: 

"Mefkûremizi imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!..(.)… Mustafa Kemal Atatürk, 10.10.1935 tarihinde Ankara’da Çankaya köşkünde doktor Mim Kemal Öke’ye hitaben, ‘Mason cemiyetinin faaliyetini inkılaplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeğe teşebbüs etmeyiniz’ demişti…(.)… O zannetti ki; bütün muhalif ve muarızlarını tasfiye ve bertaraf ettiği gibi masonları da tasfiyeye tabi tutmaya muvaffak olacaktır. Fakat asla! Türkiye’deki mason cemiyetinin Kemal Atatürk tarafından kapatılarak faaliyetinin durdurulduğunu Moskova’da tarihi bir yerde yoldaşlar arasında yapılan bir toplantıda işittiğim zaman, beynimden okla vurulmuş gibi sersemledim. Heyecandan şaşırmış bir halde, orada-kilere şaşkınlık içinde haykırdım: ‘- O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!’" 

'Atatürk ölmedi, zehirlendi'

Yeni Şafak, Atatürk’ün ölümündeki sır perdesini aralayan tarihi kanıtlara ulaştı. Belgeler 77 yıldır sadece kulaktan kulağa konuşulan “Atatürk zehirlendi” iddiasının gerçek olduğunu ve “suikastin” İsmet İnönü tarafından tezgahlandığını ortaya koyuyor.

Yeni Şafak Haber Merkezi,  06 Nisan 2015,

Yeni Şafak, 77 yıldır sadece dost meclislerinde gündeme gelen 'Atatürk ölmedi, zehirlendi' iddialarına ilişkin tarihi belgelere ulaştı. 57 yaşında hayatını kaybeden Atatürk'ün doğal yollardan ölmediği, zamanın kudretli yöneticileri ve doktorları tarafından 'zehirlendiğine' ilişkin iddialar zaman zaman dillendirilse de bu, sınırlı bir tartışmanın ötesine geçmemişti. Yeni Şafak'ın ulaştığı belgeler zehirlenme hadisesinin gerçek olduğunu, bizzat İsmet İnönü tarafından tezgahlandığını ortaya koyuyor.

Son olarak Başbakan Bülent Ecevit'in doktoru Mücahit Pehlivan, 'Atatürk zehirlendi' diyerek kabrin açılmasını ve Mustafa Kemal'in naaşına DNA testi yapılmasını önermişti. Geçen hafta Fethullah Gülen'in 1960-1970'li yıllardaki ilişkilerini belgeleriyle ortaya çıkaran Yeni Şafak, 'Atatürk'e yönelik suikast' dosyasını da açıyor. Merkezinde 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ile İçişleri Bakanları Şükrü Kaya ve Hıfzı Oğuz Bekata'nın olduğu yazışmalar Türkiye'yi derinden sarsacak, ciddi tartışmalara konu olacak.

İlk belge İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın 30 Haziran 1938'de, yani Atatürk'ün ölümünden 4,5 ay önce İsmet İnönü'ye gönderdiği yazı. Kaya, yazıda “Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım" diyor. Kaya'nın Atatürk'ün tedavisiyle ilgili normal bir bilgilendirme metniymiş gibi görünen yazısı birkaç cümle sonra farklı bir boyut alıyor:

“Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim."

Mektuba göre Atatürk, doktorlardan kuşkulandığı için yabancı doktorları kendinden uzaklaştırıyor ve “Beni Türk doktorlarına emanet edin" talimatı veriyor.

CHP'li eski İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, İnönü'ye gönderdiği mektupta Atatürk'ün yanına yerleştirilmiş doktorun 'görevini layıkıyla yaptığından' bahsediyor, “Sizleri yakında Cumhurreisi olarak göreceğiz" diyor. İBRAHİM CAN  2015-04-05T22:04:28.4182342+03:00 CHP'li eski İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, İnönü'ye gönderdiği mektupta Atatürk'ün yanına yerleştirilmiş doktorun 'görevini layıkıyla yaptığından' bahsediyor, “Sizleri yakında Cumhurreisi olarak göreceğiz" diyor.

Atatürk'ün zehirlendiği iddialarını güçlendiren belgenin tam metni şu şekilde:

“Çok kıymetli büyüğüm İsmet İnönü. Cumhurreisimizin hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte, çevresinde size karşı bazı tedbirler aldığını duydukça çok üzülmekteyim. Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım.

Cumhurreisimiz, doktorlardan çok şikayet etmiş, “beni Türk doktorlarına emanet edin" demiştir. Yabancı doktorları uzaklaştırmak istemektedir.

Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim. Dahiliye Vekili / Şükrü Kaya."

İkinci belge ise Atatürk'ün zehirlendiği tartışmalarının, 20 yıl sonra devletin zirvesindeki bazı isimlerin başını ağrıtacak ve ölüm tehditlerine bile sebep olacak şekilde yeniden gündeme geldiğini gösteriyor. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, 26 Şubat 1959 tarihindeki yazısında daha sonra İçişleri Bakanlığı da yapacak olan Hıfzı Oğuz Bekata'yı nazik bir şekilde uyarıyor.

“Atatürk'ün zehirlendiğine ilişkin raporu" başkalarıyla paylaştığı için Bekata'ya tepki gösteren Gülek, “Bu konu seni de beni de aşar, altından kalkamayız. Sen de altında kalırsın ben de. Birileri de altında kalır. Geçmişte yapılan hataları telafi etmemizin ihtimali dahi olmadığını iyi bilmektesin" diyor. Gülek yazının devamında ismini vermediği bir kişinin MAH'ta (MİT'ten önceki istihbarat kuruluşu) adamları olduğuna dikkat çekiyor ve Bekata'ya “Senin işini bitirirler" diye gözdağı veriyor.

"Hıfzı Oğuz kardeşim.Seninle dost masalarında konuştuğumuz konuları bir başkaları ile paylaşman son derece beni üzmüştür. Elimden geldiği oranda sana destek olmaya çalışıyorum. Taleplerin zaman zaman çizgiyi aşmış da olsa sana destek olmak adına sineme çekip taleplerini karşılamaya çalışıyorum. Bahse konu zehirlenme raporunun bir örneğini birilerine verdiğini ifade etmişsin. Bu konu seni de beni de aşar, altından kalkamayız. Sen de altında kalırsın ben de. Birileri de altında kalır. Geçmişte yapılan hataları telafi etmemizin ihtimali dahi olmadığını iyi bilmektesin. Gençtik konuya sonradan vakıf olduk, alet olduk. Geri dönülmez bir yola girdik. Bunun vicdan azabını her daim hissettiğimi bilmektesin. Konuştuğumuz gibi meseleyi kendi aramızda halledelim. Düzenli olarak miktar hesabına yatmaya devam edecek. Birbirimizi üzmeyelim. O raporun aslını lütfen teslim et. İşin içerisinde kimler olduğunu iyi biliyorsun. MAH'ta hala çok iyi adamları var. İşini bitirirler. Bunu tehdit olarak algılamayın. Sevgiler, saygılar sunarım. 26.2.1959. Kasım Gülek."

43 şişe Kinin verilir mi?

Yeni Şafak’ın ulaştığı belgelerde Bekata’nın İçişleri Bakanı olduğu 1962 yılında, Doktor Lebit Yurdoğlu’ndan destek istediği, Yurdoğlu’nun elde ettiği bulguları bir mektupla ilettiği görülüyor.

Yeni Şafak Haber Merkezi,  06 Nisan 2015, 

Bir dönem 'derin devlet' olarak anılan Encümen-i Daniş'in başkanlığını da yürüten Hıfzı Oğuz Bekata, Kasım Gülek'in 'nazikçe' uyarılarına rağmen Atatürk'ün ölümünün arkasındaki sırrı araştırmaya devam etti.

Yeni Şafak'ın ulaştığı bir başka belgede Bekata'nın İçişleri Bakanı olduğu 1962 yılında, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Doktor Lebit Yurdoğlu'ndan destek istediği, Yurdoğlu'nun elde ettiği bulguları bir mektupla ilettiği görülüyor. Doktor Yurdoğlu, Bekata'ya yazdığı yazıda Atatürk'ün kesinlikle öldürüldüğüne dikkat çekiyor: Yurdoğlu tespitlerini şu şekilde sıralıyor:

“Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tesbit ettim."

“Sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekim bilir. Bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğu izlenimi edindim." 

“Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, Dr. Neşet Irdelp hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hakim olmuştur."

Atatürk'ün öldürüldüğüne dikkat çeken Yurdoğlu tespitlerini Bekata'ya gönderdiği mektubunda sıralıyor. İBRAHİM CAN  2015-04-05T22:21:32.6371385+03:00 Atatürk'ün öldürüldüğüne dikkat çeken Yurdoğlu tespitlerini Bekata'ya gönderdiği mektubunda sıralıyor. Karaciğer söndürücü

Lebit Yurdoğlu'ndan Hıfzı Oğuz Bekata'ya gönderilen 18 Ekim 1962 tarihli mektup şu şekilde:

“Sn. Hıfzı Oğuz Bekata. Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tesbit ettim. Atatürk'ün ilaçlarının alındığı eczanenin kayıtlarına baktığımda, o dönemlerde sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekimin bilmesi gerektiği ama bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun izlenimi edindim.

Atatürk'ün tedavi amaçlı verildiği diğer ilaç 'piremidon'dur. İnsanlar üzerinde toksin 'zehirli' etkisi olduğu kesinlik kazanmıştır. 'Civalı diuretik' olan 'salyrgan' isimli ilacın ise 3 Ağustos 1938 tarihinde yapılan konsültasyondan önce kullanımının tehlikeli olacağı bilindiği halde bu ilacın kullanılmasına devam edilmiştir. Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, Dr. Neşet Irdelp hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hakim olmuştur.

Hürmet ve muhabbetlerimle.

C.H.P. Genel Sekreter Yardımcısı İzmir Milletvekili - Dr. Lebit Yurdoğlu"


Belgeler kayboldu

Atatürk'ün siroz nedeniyle yaşamını yitirdiğine yönelik bilgilerin asılsız olduğunu belirten Bülent Ecevit'in doktoru Mücahit Pehlivan da Atatürk'ün öldürüldüğüne inanıyor.

Yeni Şafak, Samet Demirci  06 Nisan 2015

Yaptığı araştırmalar sonucunda Atatürk'ün uzun süre alerji tedavisi gördüğüne yönelik bulgulara rastladığını belirten Pehlivan, “Uzun yıllar sebebi bulunamayan kaşıntı için denizaltıların dezenfektesi için kullanılan bir gaz Atatürk'ün evinde kullanılıyor. Paslanma ve kroma karşı etkili olan bu gazın Atatürk'ün evini naylon ile kaplayıp kullanıyorlar. Bu nasıl bir tedavi yöntemidir?" diye soruyor.

10 Kasım günü Atatürk'ün ölümünden hemen sonra Meclis'in toplanarak yeni cumhurbaşkanını seçtiğini belirten Pehlivan, “Yasta olan bir milletin vefatından bir gün sonra yeni cumhurbaşkanını seçmesi çok ilginçtir. En ilginç olay ise 11 Kasım'dan sonra Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi'nde Atatürk'le ilgili ne kadar belge varsa kayboluyor. Daha sonra Atatürk'ün günlüğünde adı geçen yakın arkadaşlarının evine belli zamanlarda hırsız giriyor ve sadece Atatürk'le ilgili belgeler çalınıyor. Bunları hangi zihniyet yaptırıyor bunu düşünmek lazım" dedi.

Çarpıcı iddialarda bulunan Pehlivan, Atatürk'ün resimlerinden yola çıkarak ölüm nedeni hakkında bilgi verdi. Atatürk'ün fotoğraflarda elinin sürekli karaciğer bölgesinin üzerinde olduğu söyleyen Pehlivan, “Sağ el sürekli ceketinin cebinde duruyor. Sadece siroz hastalığı döneminde değil, normal zamanda da bu böyle. Sol el boşta duruyor. Sigara içerken de sol eliyle içiyor. Sağ elini kullanan bir insan sağ elle sigara içer. Ama sağ tarafında ağrısı varsa sol elini kullanır. Bunları biz doktor olarak biliyoruz" diye konuştu.


Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.





Seçkin Deniz Twitter Akışı