25 Temmuz 2022 Pazartesi

SA9760/SD2471: Sıkıntı (Roman); 3. Bölüm-Cennet 37

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Zihnim durulanmıştı, uyumak üzereydim. Kapıda tıkırtılar duydum. Hafif hafif kapıya vuruyordu biri. Bir kadın sesi ‘Hi!’ diyordu gecenin uzayan saatlerinde."


Ben sözlerimi tamamlamıştım tamamlamasına ama, birdenbire yalnız olduğumu, kendi kendime konuştuğumu fark etmiştim. İD beni dinlemiyordu. Somurtmuştu ve suskun bir şekilde karanlığa bakıyordu.

Birdenbire, ‘Buradan çok daha güzel oteller var, burası da terastan çok çatısı olmayan çatı katına benziyor!’ dedi sanki ilk kez fark etmişçesine. ‘Sen de bıkmadan anlatıyorsun kendine göre doğru olanları.’

Ben olduğum gibi kalakalmıştım. Her zamanki gibi ruhum uzayıp çıkmıştı bedenimden en uzak gezegene doğru; evet, ben dünyalı değildim. Bana böyle hissettirdiklerinde, ‘Ben zaten dünyalı değilim’ demeye alışmıştım. Karşımdakilere saygı duyduğum için kendi gerekçelerimi izah etmeyi ilke edinmiştim. Mesleğim de bunu gerektiriyordu, kişiliğim de. Hiçbir şey gerekçesiz olamazdı ve herkesin gerekçeleri farklıydı. Tıpkı şu anda İD’in gerekçeleri ile benim gerekçelerimin farklı oluşu gibi. Amaçlar gerekçelere göre şekilleniyordu çünkü.

‘Bu sizin dünyanız ve ben alışmak zorunda değilim!’ dedim İD’e. ‘Ekip The Jefferson Hotel’de kalıyor, ben burayı daha sıcak bulduğum, giriş çıkışı bir apartman dairesi gibi rahat olduğu için burada kalmayı seçtim. O saçma yaratık Cevval de benle burada kalmaya söz vermişti ve maalesef şimdi ortalıkta yok!’

‘Kızdın mı bana?’ dedi İD serin ve yumuşak bir sesle.

‘Şimdi bunları konuşmanın bir anlamı yok!’ dedim. ‘Uyumam gerek, aşırı yorgunum ve yarın çok önemli bir toplantının bütün sorumluluğu bende. Ben odama iniyorum. Yarın toplantıdan sonra eğer istersen Poe Müzesi’ine gitmeyi planlıyordum Cevval’le; onunla değil senle gidebilirim. Hiç değilse buraya kadar gelmenin bir anlamı olur şu çatı katında olanlardan farklı olarak!’

İD iki eliyle saçlarını ensesine doğru topladı tepki vermeden ve yürümeye başladı. Asansörde tek kelime etmedik. Kata indiğimizde yüzüme baktı ve ‘Sana saygı duyuyorum’ dedi gözlerinde kırgın bir gölgeyle. Odasına doğru ilerlerken de ‘Good nights’ dedi İngilizce. Türkçe, ‘İyi geceler’ diyerek cevap verdim ve o odasına girdikten sonra odama girdim.

Sert, acımasız ve zor bir sınanmaydı bu. Terlemiştim; insan olmanın zaaflarında asılı kalmak çok zordu. Akışa kapılmamak, hazza direnmek gerçekten iradî bir zindelik gerektiriyordu. Kuşkusuz bu ilk sınanmam değildi, ancak en açık ve en savunmasız bir anda yaşadığım en büyük sınanmaydı.

Yeniden duş alırken zihnim işlemeye devam ediyordu. Sustuğum zaman içim susmuyordu. Açıkça anlıyordum. Biz insanlar asla susmuyoruz, uykumuzda bile, gündüz susarak ya da konuşarak içimize taşıdığımız, içimizden dışımıza sürüklediğimiz, bazen kollarından tutarak dışımıza taşıdığımız her şey uykumuzda, gece rüyalarımızın içinde hiç anlamadığımız, hatta anlayamayacağımız biçimde, ilginç bağlantılarla tekrar tekrar susuşlarımızın tepesinde patlıyordu.

Her sabah kalktığımızda dilimizde sesi olmayan terennümler oluyordu, zihnimizde dolanan yankılar, hiç susmayan zihnimizin aslında neye önem verdiğinin de bir işaretiydi. Gündüzü neyle meşgul ise zihnimizin gecemiz onunla hem dem oluyordu, sabaha taşıyordu bize özgü o dizini. Bu sebeple biliyordum; her ne olursa olsun bu dizinde bize ayna olan şeyler, eğer Allah'ı zikretmiyorsak bizi dinginliğe ulaştıramazlardı. Doğru dürüst uyuyamaz ve uyanamazdık.

‘Uyumalıyım’, diye düşünüyordum yatağa uzandığımda. Ama zihnimi arındırmadan uyumam mümkün değildi. Karımı ve çocuklarımı düşündüm; yarınki toplantıyı tekrarladım zihnimde. Olmuyordu. Susmuyordu içim. İhlas, Felak ve Nas Sûrelerini okudum, sonra da Fatiha’yı. Allah’tan başka zihnimi dindirmeme yardım edecek hiç kimse yoktu; bunu biliyordum.

Ondan yardım istediğimizde Allah zihnimizi arındırır, bizi varlığımızın tam ortasında idrakimizle sınar. Tedbirli olmalıydık, içimizin seslerini dilimizin seslerine dönüştürecek olan irade dışı zamanlarımız da olacaktı; o zamanlara bugünden hazırlanmalıydık ve hep ve asla bıkmadan ve asla vazgeçmeden İblis'e inat Allah'ı anacak, Allah'ı zikredecektik.

Susmak çaresizlik değildi, biliyordum; susmanın daha doğru konuşmak için zihnimize lazım olan zamanlar demek olduğunu da biliyordum, içimizdeki sesler daha doğru yankılanır, daha güzel severler bizi; bizi sevdiklerimize daha güzel bakmaya alıştırırlar; ya yoksa ne yaparsak yapalım İblis bizi her şeyin, herkesin en olumsuz yönlerini hatırlamaya ve düşünmeye zorlar. Bir de bakarız ki içimizde bir sürü kir birikmiş, paslı bir hava var ruhumuzun her yerinde ve biz huzursuz, öfkeli bir şahsiyet olarak çıkarız insanların içine.

İnsanlar kendilerini sarhoş eden şeylere neden düşkünlerdi ki? Susmayan içlerini duymamak için müptela olurlar insanlar uyuşturan şeylere... eğer; sağırlaşırlarsa, keyiflerince yaşayacaklarını umarlar, bu umuttur onları susturamadıkları iç seslerini duymazlığa sürükleyen ve elbette felaketlere doğru giden bir yok oluşa hazırlayan.

İnsanın iç sesleri insanın felaketine giden yolları da açarlar, felaketten kaçmanın yollarına da ulaştırırlar; önemli olan o iç seslerin kimden geldiğidir, vicdanımızdan mı, Allah'tan mı, İblis'ten mi?

Susmayı susarak konuşan eskiler vardır hani masallarda, hikayelerde; bu susuşlar başka susuşlardır, ânı muhâkeme etmeye dairdir bunlar ve bunlar hakikate dair olabilirler de olmayabilirler de. Belki de bir riyânın yürüyen ayak sesleridir o türden bazı susuşlar ve sırf susarak bir kötülüğü sürdürmeye hizmet ederiz o türden zamanlarda. 

Dikkatli olmamız lazımdı, eğer o kötü, tedirgin susuşlarımızda içimizden fırlamak için bekleyen itiraz sesleri varsa, oturup başka bir yere o susuşumuzdaki sebepleri irdelemeliyiz, ta ki huzursuzluğumuz gidene kadar. Ama elbette Allah'tan yardım dileyerek.

İnsan ömrü bir güvertede geçer gibidir; seyrederiz kendi hayatımızı, başka hayatları... bu yolculuk bir gün bitecek diyerek bakarız bazen bir başkası gibi kendimize... 

Merak etmişimdir hep, o bize bir başkası gibi bakan içimizdeki o şey nedir, kimdir? Belki Din Günü'nde bize hesap soracak olan nefsimizdir, belki de bir bütün olarak bizi idare eden, gözlerimizdeki pencerelerden dışarıya bakan, dillerimizdeki seslerden dışarıya çıkan, tam olarak bedenlerimizden bağımsız olan, ama bedenimiz olmadan olmayan, içimizde Allah'a söz vermiş olan biziz tam olarak.

Zihnim durulanmıştı, uyumak üzereydim. Kapıda tıkırtılar duydum. Hafif hafif kapıya vuruyordu biri. Bir kadın sesi ‘Hi!’ diyordu gecenin uzayan saatlerinde. 



<< Önceki                      Sonraki>>


[(24.07.2022, (3/75 (299))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 25.07.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

   

Seçkin Deniz Twitter Akışı