Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Ne
boşluğundan bahsediyorsun sen?’ dedi Cevval gözlerini kocaman açarak. ‘Bende
bir milyon boşluk var, sende bir tane bile yok; olsa ortak nokta buldum diye
sevincimden fakir sevindireceğim!’
‘Başka sebeple fakir sevindir sen!’ dedim çayımdan bir yudum alırken. ‘Anlaşılan erkeklerin kör noktaları ortak, sen de göremiyorsun!’
‘Sanki
kadınların kör noktaları ortak değilmiş gibi konuşma, Mühendis!’ dedi Cevval ustalık
ve tecrübe soluyan bir sesle. ‘Onlar da kendilerine bakamıyorlar, erkeklerin
etrafında dönüp duruyorlar, erkeklerin kör noktalarına gözlerini dikip nasıl
avlayacaklarını kolayca belirliyorlar. Hangimiz ‘av’ız bilemiyorum; bugüne dek
çok kolay av oldular benim için, ama onların gözünde belki de ben daha büyük ve
aptal bir av da olabilirim. Bunu hiç düşünmemiştim; hem cennette fazla
düşünürsen cennet olmaz ki o zaman; Amerikalıların çok fazla düşünmediğini çok
iyi biliyorum, belki de o yüzden burada bir cennet inşâ edebildiler senin satanist
dediklerin.’
Şaşırarak
baktım Cevval’e ve ‘Filozof tarafını az daha zorlasan, birkaç bin satanistin üç
yüz milyonluk Amerika’yı aptallaştırarak yönettiğini, birkaç havuçla kandırarak
da ruhundan ayrıştırdığını görebileceksin!’ dedim. ‘Ama sen bunu yapacağına, bildiğin halde o sahte cennetin nimetlerinden sonuna kadar faydalanıyorsun. Dün
gece hangi cennetteydin, sana da ‘bal tuzağı’ kurmuyor mudur sence CIA?’
‘İzlendiğini
biliyor musun?’ dedi Cevval, gülümseyerek.
‘Bizimkiler
mi, Amerikalılar mı, yoksa her iki taraf mı?’ diye sordum ben de gülümseyerek. 'Beni
Allah izliyor, başkaları izlese ne fark eder?’
‘Her iki
taraf da izliyor hepimizi, ama benim cennetlerim onlardan gizlidir, her
seferinde ortadan kaybolurum ben buralara geldiğimde. Programımda her zaman bir
boşluk olur. Kimseye haber vermeden kaybolur, sıradan yerlere giderim.’ dedi kendinden
emin bir şekilde. ‘On yıl önce bu şirkete girdiğimde, çok saygı duyduğum bir
büyüğüm beni uyarmıştı, ‘Batı ülkelerinden hangisi olursa olsun herhangi bir iş
görüşmesine gittiğinde ‘bal tuzağı’na yakalanma!’ diye. Bu tür görüşmelerde
rezervasyonlar önceden yapıldığından istihbarat örgütleri her otelde mutlaka
kamera sistemi yerleştirirler ve kadın gönderirler, kayda alır ve görüşmeden
birkaç dakika önce sana o kaydı izletirler, görüşmede onların istediği bütün
şartlara ‘evet’ demek zorunda kalırsın. Bu sadece iş görüşmeleri için değil,
bütün diplomatik, siyasî ziyaretler için de geçerlidir. MOSSAD bu işte en iyi
olandır, hedefini çok detaylıca inceler, zaaflarını bilir ve ona göre ‘bal’
gönderir. O yüzden bugün buradayım, yoksa şirket yönetimi beni anında kapının
önüne koyardı. Senin nereden aklına geldi bu? İD’yi ‘bal tuzağı’ mı sandın?’
Çaydan bir
yudum daha aldım ve Cevval’e baktım anlamsız anlamsız, sonra, ‘Aklıma nelerin
geldiğini bilemezsin Cevval!’ dedim yorgun bir sesle. ‘Ama sanırım İD senin de
göremediğin bir boşluk bulmuş bende.’
‘Takma
kafana, hadi kalk lobiye gidiyoruz, vakit geldi!’ diyerek ayağa kalktı.’ Sonra
konuşuruz bunları, arızasız insan yokmuş demek ki, senin de arızan bu; abartmak!
İşte bu da bende yok, yine senle ortak nokta bulamadım!’
‘Çay için
sağ ol!’ dedim. ‘İyi geldi gerçekten.’
‘Benim
işim seni toplantıya hazırlamak, çaysız da normalleşemeyeceğini biliyorum,
afiyet olsun!’ dedi neşelendiğini belli eden bir el hareketiyle.
Lobide
toplanan ekiple birlikte büyük merdivenlerden toplantı salonuna çıkarken Poe’nun
kafiyeleri dilime dolanmıştı tekrar: ‘Napping, tapping, rapping, nevermore’
Cevval’e
uçakta anlattığım ‘Kıskaç Teorisi’ni hatırlattım, kendisine düşen kısmın benim
giriş manifestoma uygun olması şarttı, aksi halde söylev sanatım etkili bir
sonraki adım olmadan anlamsız kalacaktı. Amerika demek, ‘söylev sanatı’nın tek
gerçek olduğu coğrafya demekti, gerçek değildi önemli olan; söylevlerle gerçek
gibi gösterilen sahte gerçeklerle bugüne kadar gelebilmişlerdi… iki yüz elli
yıl, dile kolay. Bugün, 29 Temmuz 2019, sahte gerçeklerle inşâ edilmiş
Amerika’nın son günüydü. Öyle inanıyordum. Bunu bilmeye Amerikalıların hakkı
vardı, onları başka türlü durduramazdık.
Cevval
profesyonel bir soğukkanlılıkla gülümsedi koridorda yürürken; tıpkı
Amerikalılar gibi, küstah, haklı ve üstenci bir poz verdi ve içerisinde
‘bağımlılık’, ‘tedarik’ ve ‘hayatta kalma’ geçen İngilizce cümleleri tekrarladı.
Uçaktaki
gibi, Türkiye-ABD ilişkilerinden bahsederken “dependence” (güven, bağlı olma,
itimat, başkasının sırtından yaşama) ve ‘addiction’ (tiryakilik, düşkünlük,
alışma) ve ‘habit’ (huy, alışkanlık, adet, yapı, kafa yapısı) gibi sözcükleri
kullanmış, ABD-Çin ilişkilerinden bahsederken ‘subjection’ (boyun eğme, itaat,
hükmü altına alma) ve ‘bondage’ (esaret, kölelik) sözcüklerini vurgulayarak
söylemişti.
Cevval’in
‘tedarik’le ilgili kurduğu cümleler de üç ayrı vurguyla öne çıkacaktı: ‘supply’
(tedarik, arz, sağlama, verme, miktar, erzak), ‘procurement’ (temin, üretim,
bulma) ve ‘procuration’ (vekâlet, vekâletname, aracılık, sağlama).
‘Hayatta
kalma’ en keskin ve sonuç alıcı sözcüktü, Cevval onunla ilgili de üç ayrı
İngilizce sözcük kullanmıştı: ‘vital’ (yaşamsal, yaşayan, hayat dolu, öldürücü),
‘staminal’ (yaşamsal, hayati, dayanma gücü ile ilgili) ve ‘survive’ (dayanmak,
sağ kalmak, daha uzun yaşamak, geriye kalmak).
Richmond
maceram da sona ermek üzereydi. İD’nin buğulanan mavi gözleri gelmişti aklıma. Dikkatimi
dağıtmak için etrafa göz gezdiriyordum.
Dev açık
sarı mermer sütunları ve yüksek tavanı ile ünlüydü The Jefferson Hotel, yerler ve
dev merdiven eskimiş kahverengi-bordo karışımı zeminine enine ve boyuna
dizilmiş sarı papatya yaprağı desenli, kenarlarında, yine aralarına papatya
desenleri işlenmiş ikişer uzun sarı şerit bulunan halı ile kaplıydı, duvarlarda
da halının zemin rengi ve krem çerçeveler kullanılmıştı.
Toplantı
salonuna girdiğimde zihnimi yeniden ân’a yoğunlaştırmıştım. Artık serinkanlı ve
saf gerçekle meşgul bir zihne ihtiyacım vardı. Kenarları oval, uzun, dikdörtgen, cilalı kahverengi masanın karşı tarafına dizilerek oturmuş Amerikalıları görünce de iş bütün neşesiyle zihnimi kuşatıvermişti.
Koltuklarımıza oturduğumuzda, otel görevlileri sadece kapalı su şişelerinden ibaret olan bir servis yaptılar ve çekildiler. Onların önlerinde kırmızı plastik ince dosyalar vardı; bizim ekibin plastik dosyaları ise gri ve kalındı. Toplantı salonunda koyu renk takım elbiseli olmayan bir tek bendim. Bizimkiler alışmıştı, ama Amerikalıların yadırgadıklarını hissettirmemeye çalışarak bana baktıklarını fark ediyordum. Bu beni daha da rahatlatmıştı; çünkü dikkatleri üstüme çekmiş ve zihinlerinde farklı bir alan açmıştım. Onları tedirgin ederek dikkatlerini çekiyor ve konuşmama hazırlıyordum.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.