Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Üç kemerli girişi olan mekânda masa gibi bir şeyin üstüne yerleştirilmiş büstünün üstüne, yanına rastgele konmuş bir dolarlar çok anlamlıydı; Poe’nun ömrü parasızlıkla geçmişti. Ziyaretçiler bu yoksulluğun anısına para bırakıyorlardı. İnsanın içinden çıkıp ansızın gelen bir merhamet duygusuydu bu ve Avrupalılarda asla göremediğim, ama elit olmayan Amerikalılarda sıklıkla rastladığım bu duygu, beni insanlık adına umutlandıran bir şeydi.
Rehber
kadın geri döndüğünde elinde bir sürü broşür vardı. Hepimize birer tane verdi.
Richmond’daki bu eski taş eve dairdi broşürün içeriği. Kadın anlatmaya devam
etti, bir eliyle gözlüğünü, diğer eliyle saçlarını düzelterek:
‘Poe
aslında bu evde yaşamamış olsa da, bu taş ev Richmond'da hayatta kalan en eski
evdir ve dünyadaki en büyük Poe eserleri koleksiyonlarından birini içermektedir.
Müzemizi gezip gördüğünüz gibi, Poe'nun akrabalarının resimleri, Poe'nun
yaptığı bir çizim ve Poe'nun ölmeden hemen önce giydiği cekette bulunan
bagajının anahtarı da dahil olmak üzere görülecek çok şey var. Başka bir oda,
Poe'nun zamanındaki Richmond tarzında döşenmiş. Kuzgun ve diğer Şiirler'in 1845
kopyası da dahil olmak üzere Poe'nun çalışmalarının ilk baskılarını gördünüz.
Müzemizden bir anı olarak verdiğimiz elinizdeki broşürden de okuyabileceğiniz
gibi, bu eski taş ev, 1738'de Almanya'dan Philadelphia'ya göç eden ve James
River Yerleşimlerine ve Albay Byrd'ın hibe ettiği, şimdi Richmond olarak
bilinen topraklara gelen Jacob Ege tarafından yaptırılmıştır. Poe'nun 1909'daki
yüzüncü doğum yılında, bir grup Richmond sakini, şehrin yazarı daha iyi
tanıması için kampanya yürütmüş; belediye meclisinden Monument Avenue'ye bir
Poe heykeli dikmesini istemişlerdir, ancak o dönemde Poe itibarsız bir karakter
olarak görüldüğü için istekleri reddedilmiştir. Aynı grup Poe Müzesi'ni kurmaktan
vazgeçmemiştir. New York Times, Richmond müzesinden bahsederek, 1909 yılını Poe
Yılı olarak anmış, ardından 1911'de Virginia Eski Eserlerini Koruma Derneği evi
almış ve 1922'de Eski Taş Ev, Poe Müzesi olarak açılmıştır.’
Cevval’in
bahsettiği bir saatlik ara bitmek üzereydi. Rehbere içtenlikle teşekkür edenler
kervanına katıldım, rehber kadına takılmadan edemedim, açık mor gömleğine ve
uzun siyah eteğine bakarak ‘Kasvetin renkleri’ dedim; o da iri gözlük
camlarının arkasından yeşil yeşil gülümseyerek heyecanla başını salladı, ‘Evet,
evet’ dedi ve ben az sonra elimde broşürle bahçeden eve geçtim.
Satış
reyonunda Poe tişörtleri, kupalar, otantik Poe portreleri, ‘Poe Museum,
Richmond, Virgina’ yazılı çıkartmalar, Poe rozetleri, maskotlar ve Edgar Allan
Poe imzalı, siyah harflerle beyaz zemininde, ‘We loved with a love that was
more than love- Aşktan öte bir aşkla sevdik’ yazılı siyah çerçeveli, ince ve
siyah zincirli metal 1 TL büyüklüğünde kolyeler vardı. Birkaç tane Poe maskotu
ile birlikte bu kolyelerden de iki tane aldım. Aklımda hiçbir şey yoktu, ancak
birine hatıra olarak vermek istediğimde neden iki tane almadım dememek içindi
bu. Karım böyle hediyelerle ilgilenmezdi, ‘Aşktan öte bir aşkla sevdik’ değildi
bizim evde hayat; sevgi ve merhametti bütünüyle.
Çıkışta
kahverengi, eski bir ahşap masanın üzerinde duran ‘Poe için bir not bırakın’
uyarısına uygun bir not yazdım: ‘Poe… Bana göre milyonlarca yıllık insanlık
tarihinde henüz ergen, iriyarı ve savruk bir çocuk gibi davranan Amerika
Birleşik Devletleri’nin sıkıştırılmış, insan kılığındaki en önemli
örneklerinden biridir: ‘Poe eşittir Amerika- Poe equals America’ Poe nasıl
öldü? Gerçek şu ki, hiç kimse hayatının son birkaç gününde neler olduğunu kesin
olarak bilmiyor. Poe, soyuldu ve dövüldü mü? Alkolizmden mi öldü? Delirdi mi?
Zehirlendi mi? Kuduz mu oldu?’
Eski Taş Ev’den
çıkarken içimde anlam veremediğim bir kasvet vardı; sanki bir şeyleri yanlış
yapmışım gibi, sanki yerli yerinde olmayan bir şey varmış gibi, zihnim yabancı
bir sızıyla kuşatılmıştı. Uzaktan bir ses bütün dikkatimi boğuyordu,
anlamadığım bir dilden sesleniyordu, akıl dışı bir dilden. ‘Belki de aşırı
sıcaktan, nemden…’ diyordum, ancak Adana buradan hiç de farklı değildi. Bu
geçerli bir açıklama olamazdı.
Poe benim
gündemimden artık çıkmıştı, araç olarak toplantı gündemime girmişti ve şimdi
görevi bitmişti, ancak durum öyle değil gibiydi sanki. Poe Müzesi gezisi, beni
zorla Richmond’a sürükleyen Cevval’e koştuğum bir şarttan ve toplantıdaki
konuşmama dahil ettiğim değerden başka bir değere sahip değildi ki… Bu delinin,
tıpkı Amerika gibi benim anlam dünyamdaki yeri belliydi; deli. Kaldı ki Cevval
de yoktu bu gezide yanımda. İD’den de ses çıkmamıştı. Rasyonel bir açıklama
bulamıyordum, aklım irrasyonel çıktılar üretiyordu artık; Poe beni zehirlemiş
olabilirdi.
Ya da zihnimdeki kaosun sorumlusu İD olabilir miydi? Bilmiyordum. Sanki çöl sıcağında yalazlanmış gibi yanıyordu yüzüm. Sol elimdeki küçük Poe Müzesi poşeti ağır geliyordu, sağ elimdeki telefon anlamsız. İçimde gittikçe ağırlaşan bir sıkıntı; ‘Burada benim ne işim var?’ diyordu içimdeki bir ses. ‘İşim var, işim için buradayım.’ diyordu bir başka ses. ‘Hayır, senin işin bu değil, bu senin işin değil!’ diye itiraz ediyordu öteki ses.
Karıma telefondan
kısa bir mesaj gönderdim. ‘Selamlar Hatun, işim bitti, ama toplantı sürüyor,
ben iyiyim, sen nasılsın, çocuklar nasıl?’ Durup öylece telefona bakıyorum,
anında cevap gelsin istiyorum, sanki içimdeki sıkıntıyı alıp gidecek bir cevap.
Cevap gelmiyor; “İşi vardır, görmemiştir,” diyorum.
Halen Poe
Müzesinin önündeki kaldırımdayım. Susadım yine, çok susadım. Su almalıyım.
Belki de su ve soda. Saat 12’yi biraz geçiyor.
Karşı
kaldırıma, taksiden indiğim yere yürüdüm, geçip giden birkaç arabanın
arasından. Sola dönüp doğrudan James nehrine çıkan S20thST sokağına doğru yavaş
yavaş ilerlerken, ‘Belki de geri dönüp otele gitmeliyim’ diyen sesime kulak
vererek geri dönebilirim, ama yürümeye devam ediyorum. ‘İnsan soyu tüketim
çılgınlığının ve anlamsız yüksek hızın, daralan sosyal ilişkilerin ürettiği
sessiz bir çürüme evresinde... yavaşlamalıyız, hayatın akışındaki derin
anlamları öne çıkarmalıyız’ diyorum birdenbire. Soruyorum sonra: ‘Hangi
anlamlar, hangi derin anlamlar?’
‘Bunlar
benim sorularım değil!’ diyor yine içimdeki seslerden biri. ‘Benim derin anlam
kaygım yok, çünkü benim derin anlamı olmayan hiçbir düşüncem ve davranışım yok!’
İçimde
birden fazla ses var; bu nasıl olur, nasıl olabilir? Ben de mi çürüme
evresindeyim? Tüketim çılgınlığı yok bende, ama hız, anlamlı ve yüksek; bu
doğru, anlamsız değil, hayatım yüksek hızda ve çok yoğun geçiyor. Tüketim
çılgınlığı yok mu sende? Emin misin? Birkaç saat önce toplantıda tükettiğin
neydi? Koskoca Amerika. Senin tükettiğin şeyler farklı da olsa bir çılgınlık
düzeyinde. İşin sorunları tüketmek, çalıştığın şirketlerin sorunlarını yok
etmek. İşini yaparken tükettiğin kendi hayatın, karının, çocuklarının hayatı.
Neler oluyor? Kim konuşuyor içimde?
Karım
kurtarıcım oldu, telefondan gelen mesaj sesi can kurtaran gibiydi: ‘Çok
sevindim, biz iyiyiz, ne zaman dönüyorsun?’
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.