Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Çok
susadım, gelirken, soğuk su ve soda getirir misin?’ diye yazdım. İnsanlardan
herhangi bir şey istemeyi sevmiyordum, ancak şimdi susamıştım ve yakınlarda su
alacak bir yer de yoktu.
‘Okay, 15 dakikaya oradayim!’ diye yazdı İD gölgelerin ve suyun serinletici vurgusuna anlamlı bir titreşim göndererek.
Düşüncelerim
katmanlar arası geçişlerini kaybetmişti. Tek düze akıyorlardı; alışkın
olmadığım bir akıştı bu. Bu ânda, burada olandı olup biten her şeyin akıp
durduğu mecrâ. Ben buradaydım çünkü; ben neredeysem oradaydı hayat. İrkiltici
bir şeydi bunu fark etmek. Dünyanın bir ucunda ve yalnız, ağaçların ve suyun ve
toprağın dışında, göğün mavisi vardı güneşle kol kola. Birazdan öğle namazını
kılacaktım burada, birazdan abdest alacaktım önce. Peki ya ‘Kıble’? Oteldeki
gibiydi muhakkak, ama burası otel değildi.
Telefonumdan
‘Kıble’ uygulamasını açtım. Küçük bir koyda batıya doğru oturup suya salmıştım
ayaklarımı, kıble ibresi doğuyu gösteriyordu, doğudan biraz aşağıyı, az güneyi;
Mekke daha çok güneyde değildi Adana’daki gibi. Ne kadar çok dönüyordu yönler,
ne kadar sık aralıklı bir şekilde ‘Kıble’ arıyordum gittiğim şehirlerde. Ezan
sesi duymamak ne kadar garipti…
‘Bekçi’
öyle yazmıştı: ‘İnsan cenneti taşıdığı gibi cehennemi de taşır içinde, o yüzden
gittiği her yeri ya cennete ya da cehenneme çevirir, içini hiç tereddüt etmeden
dışına taşırır; ama bu cennet, Adem’in cennetten taşıdığı bir hâtıradır sadece,
cehennem ise yaşanmamış olandır ve insan yaşanmamış olana meyleder sürekli, kurduğu
cenneti kendi elleriyle yıkar, geride kalan cehennemi görmek ister.’
İD neyi
yıkacaktı? Ya da ben?
Düşüncelerimdeki
karmaşayı katmanlar arası geçişin durmasına bağlıyordum. İndirgenmiş ve gözle
görülebilir hâle gelmiş olan, gerçekle yüz yüze kalan idealist yönümdü;
farkındaydım. Bir kenara koyduğum poşete takıldı gözüm. Poe maskotları ve o iki
kolye. Kolyeleri suya atmak istedim; bunları neden satın aldığımı bilmiyordum.
Bu Poe
poşeti, Poe’nun bütün kasvetini taşıyordu içinde ve acımaksızın içime
sürüklemişti sembolize ettiği şeyleri. Bir kapı tıkırtısıydı gerçeğimi çalan,
bir kuruntu, bir akıldışı akış. İnsan tek düze bir şekilde düşündüğünde
deliriyordu demek ki.
‘…
cehennem ise yaşanmamış olandır ve insan yaşanmamış olana meyleder sürekli,
kurduğu cenneti kendi elleriyle yıkar, geride kalan cehennemi görmek ister.’
Zihnimde
sürekli bu cümlesi dolaşıyordu ‘Cehennem Yazarı’nın. Bu poşet yaşanmamış olan
cehenneme meylettiğime mi işaret ediyordu, kurduğum cenneti yıkacak mıydım
geride kalan cehennemi görmek için? İD sadece bu kadar mıydı? Su getirecekti
şimdi ve soda. Cehennem için miydi bu?
‘Senin
göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Senin
şânını yükseltmedik mi? Şüphesiz, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten,
güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine
koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.’ diyordu dilimden akıp giden İnşirâh
Suresi.
Richmond’a
iş için gelmiştim ve işim bitmişti, başka bir işe koyulmam gerekiyordu ve
yorulmam, Rabbime yönelmem, ona yalvarmam. Şeytan’ın fısıltılarına kapılmamalı,
o fısıltıları kendi iç seslerim olarak tanımlamamalıydım. ‘Buradan gitmelisin’
diyen ses de Şeytan’ın sesi değildi. Ama İD geliyordu, az sonra burada olacaktı
ve o poşet halen yerindeydi.
Şeytan’ın
sesini kendi sesim sanarak kendimi haksız yere yargılamama engel olmam
gerekiyordu; Şeytan’ın beni körleştirmesini engellemeliydim. İnsanı böyle
aldatıyordu demek İblis; fısıldıyor ve insan onun fısıltılarını kendi iç
seslerinden biri sanıyordu, körleşiyordu ve haksız yere zaten saldırı altında
olan kendisini yargılıyor ve suçluyordu. Bu tam olarak Şeytan’ın amaçladığı
şeye ulaştığının da göstergesiydi, daha da zayıflıyordu insan ve bir süre sonra
artık tutunamıyordu.
İD bana
tertemiz düşüncelerle ve duygularla geliyordu; bunu biliyordum. Bendeki temiz
düşüncelerin ve duyguların ondaki düşünceleri ve duyguları temizlediğini de
biliyordum. Şeytan ise bundan hoşlanmıyordu. Bozmaya çalışıyordu. Susamıştım ve
İD su getiriyordu; her şey bu kadar basitti. Yine sohbet edeceğiz ve Richmond
sonrası hayat kaldığı yerden akmaya devam edecekti.
Zihnimin
sakinleştiğini fark etmeye başladım. İnşirâh Suresi’nin aydınlatıcı ayetleri
beni ferahlatmıştı ve Şeytan’ı bütün varlığı ile görmemi sağlamıştı. ‘İnsan
içinden dışarıya taşan cehennemi kendisine borçlu değildir, çünkü cehennemi
onun içinde inşâ eden Şeytan’dır; ama insan o cehennemi inşâ edeni kendisi
zannettiği için dışına taşanların da kendisine ait olduğunu sanır, onları
sahiplenir; bu da dışarı taşan cehennemin şiddetinin artmasını sağlar.’ demişti
‘Cehennem Yazarı’.
Zihnim
susmuştu ve İD’nin gelişini beklemeye başlamıştı sanki. 15 Temmuz 2019’un
gecesinden sonra, yazın o sıcak ve uzun günlerinden bugüne dek çok şeye susmuştu
zihnim, çok şey söylemişti içim, gördüm; dilim sussa da içim susmamıştı. Açıkça
anlıyordum, biz asla susmuyoruz, uykumuzda bile, gündüz susarak ya da konuşarak
içimize taşıdığımız, içimizden dışımıza sürüklediğimiz, hem bazen kollarından
tutarak dışımıza taşıdığımız her şey, uykumuzda, gece rüyalarımızın içinden hiç
anlamadığımız, hatta anlayamayacağımız biçimde, ilginç bağlantılarla tekrar
tekrar susuşlarımızın tepesinde patlıyordu.
Hani her
sabah kalktığımızda dilimizde sesi olmayan terennümler olur ya, zihnimizde
dolanan yankılar, işte onlar hiç susmayan içimizin aslında neye önem verdiğinin
de bir işaretidir... Gündüzü neyle meşgul ise zihnimizin gecemiz onunla hem dem
oluyor, sabaha taşıyor bu nev-i şahsımıza mahsus o dizini. Bu sebeple biliyordum
ki; her ne olursa olsun bu dizinde bize ayna olan şeyler, eğer Allah'ı
zikretmiyorsak bizi dinginliğe ulaştırmıyorlar.
Sadece Allah
zihninizi arındırabilirdi, bizi varlığımızın tam ortasında idrakimizle sınayabilirdi.
Tedbirli olmalıydık, içimizin seslerini dilimizin seslerine dönüştürecek olan
irade dışı zamanlarımız da oluyordu şimdiki gibi; bu zamanlara önceden hazırlanmak
ve hep ve asla bıkmadan ve asla vazgeçmeden İblis'e inat Allah'ı anmak, Allah'ı
zikretmek zorundaydık; bu bizim menfaatimize idi.
Susmak
çaresizlik değildi, biliyordum; susmanın, daha doğru konuşmak için zihnimize
lazım olan zamanlar demek olduğunu bildiğimizde, içimizdeki sesler daha doğru
yankılanıyor, daha güzel seviyorlardı bizi; bizi sevdiklerimize daha güzel
bakmaya alıştırıyorlardı. Ya yoksa ne yaparsak yapalım İblis, bizi, her şeyin,
herkesin en olumsuz yönlerini hatırlamaya ve düşünmeye zorluyordu. Sonrasında
içimizde bir sürü kir biriktiğini görüyorduk; paslı bir hava oluyordu ruhumuzun
her yerinde ve biz huzursuz, öfkeli birer şahsiyet olarak çıkıyorduk insanların
içine.
İnsanların
kendilerini sarhoş eden şeylere neden düşkün olduklarını anlıyordum. Susmayan
içlerini duymamak için müptela oluyorlardı insanlar uyuşturan şeylere... eğer;
sağırlaşırlarsa, keyiflerince yaşayacaklarını umuyorlardı; bu umuttu, onları
susturamadıkları iç seslerini duymazlığa sürükleyen ve elbette felaketlere
doğru giden bir yok oluşa hazırlayan.
İnsanın iç
sesleri insanın felaketine giden yolları da açıyorlardı, felaketten kaçmanın
yollarına da ulaştırıyorlardı; önemli olan o iç seslerin kimden geldiğiydi,
vicdanımızdan mı, Allah'tan mı, İblis'ten mi?
Susmayı
susarak konuşan eskiler vardı masallarda, hikayelerde; bu susuşlar başka
susuşlardı, ânı muhakeme etmeye dairdi. Bunlar hakikate dair olabilirlerdi de olmayabilirlerdi
de. Belki de bir riyânın yürüyen ayak sesleriydi o türden bazı susuşlar ve sırf
susarak bir kötülüğü sürdürmeye hizmet ediyordu insan o tür zamanlarda.
Dikkatli
olmamız lazımdı, eğer o kötü, tedirgin susuşlarımızda içimizden fırlamak için
bekleyen itiraz sesleri varsa, oturup başka bir yerde o susuşumuzdaki sebepleri
irdelemeliydik, ta ki huzursuzluğumuz gidene kadar. Ama elbette Allah'tan
yardım dileyerek. Ben de burada oturmuştum işte, bu nehir adasında, susmuş olan
Chapel Island’da. ‘İbadet Adası’ydı anlamı.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.