16 Ekim 2022 Pazar

SA9889/SD2567: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 8

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Poe poşeti yürüyerek geliyordu; onu atmalıydım, hiç değilse o kolyeleri suya atmalıydım. Şimdi onları görecekti; artık durdurulamaz olanla karşı karşıya olduğumu biliyordum. Elimde olmadan gülümsedim."

İnsan ömrü bir güvertede geçer gibi geçiyordu; suyu seyreder gibi seyrediyordu insan kendi hayatını ve başka hayatları... ‘bu yolculuk bir gün bitecek’ diyerek bakıyordu insan bazen bir başkası gibi kendine...

Merak ediyordum; bize bir başkası gibi bakan içimizdeki o şey nedir, kimdir? Belki ‘Din Günü'nde bize hesap soracak olan nefsimizdir, belki de bir bütün olarak bizi idare eden, gözlerimizdeki pencerelerden dışarıya bakan, dillerimizdeki seslerden dışarıya çıkan, tam olarak bedenlerimizden bağımsız olan, ama bedenimiz olmadan olmayan, içimizde Allah'a söz vermiş olan biziz tam olarak.

Zihnimizde dolanan yankılardan da sorumluyduk sustuğumuzu zannettiğimiz zamanlarda. Hiç kuşkusuz sorumluyduk. Namahrem bir kadını biyolojik donanımımız gereği sadece arzularken bile bu iç güdümüzün bize düşündürttüklerinden sorumluyduk. Gözlerimizi haramdan korumamızı emreden Allah, yarattığı varlığı ve ona verdiği kabiliyetleri biliyordu ve onu özgürlüğünü kullanırken dikkatli olması hususunda uyarıyordu. 

Allah’ın, “Uyarılara uymak istemeyebilirsin, haram olana bakabilirsin, ama sonrasını, ardıl olarak doğacak düşünceleri, biyolojik itmeleri ve olayları kontrol edemezsin.” dediğini anlıyor olmalıydık. Allah dileseydi, bize bu tür kabiliyetleri bahşetmez, bizi özgür irademizi kullanabilecek bir şekilde yaratmazdı, ancak o zaman da seçme özgürlüğümüz yok diye şikâyet ederdik.

On beş dakikanın bu kadar çabuk geçeceğini düşünmemiştim; ayaklarım sudaydı, düşüncelerim sonsuz döngülerin katışıksız katmanlarında geziniyordu. İD’nin mesajı kısaydı: ‘Geldim. Arabayi park ediyorum.’

Birazdan ağaçların arasından sekerek yürüyen silüetini fark ettim. ‘Neredesin?’ diye seslendi. ‘Sesime doğru gel!’ dedim hafifçe sesimi yükselterek. İki elinde birer poşet vardı. Üzerine, sarı saçlarının usulca aktığı simit yaka, kısa kollu beyaz bir tişört ve buz mavisi kot pantolon giymişti; renkli spor ayakkabıları küçücüktü. Beni görünce berrak mavi gözlerinin içi güldü, ‘Burayı nasıl buldun, çok güzelmişşş!’ dedi bağırarak.

‘Yürüyerek!’ dedim ayaklarımı suda hareket ettirirken. ‘Kafamın içinde patlattığın nükleer bombanın etkisiyle darmadağınık olan zihnimi arındırmaya çabalarken burada buldum kendimi!’

Güldü, güldükçe güldü. Sonra tutamadı kendini, kıkırdayarak yeniden güldü. Elindeki poşetlerle, dibindeki çimenlerin üstüne ayakkabılarımı, çoraplarımı ve Poe poşetini bıraktığım ağaca doğru yürürken de desen değiştire değiştire gülüyordu.

Poşetleri çimenlerin üzerine bırakırken heyecanla bağırdı: ‘Poe Müzesi’ne bensiz mi gittin?’

Sağımdaydı bulunduğu yer, ona bakıyordum, ‘Suyu ve sodayı almak için sudan çıkarayım mı ayaklarımı?’ diye seslendim. ‘No, no, no!’ dedi heyecanla. ‘Ben getiririm, ben de ayaklarımı suya sokacağım.’

Spor ayakkabılarını çıkardı ayağından, çorap giymemişti. Poşetlerden birinden iki küçük şişe su, diğerinden de iki soda çıkardı. ‘Poe poşetinde ne var, ne aldın?’ diye bağırdı merakla. Sonra iki elindeki ikişer şişeyi sıkıca tutarak Poe poşetini aralarına sıkıştırdı ve bana doğru gelmeye başladı. Aramızda çok fazla mesafe yoktu; on beş veya yirmi metre uzaktaydı mesken edindiğim ağaç.

Poe poşeti yürüyerek geliyordu; onu atmalıydım, hiç değilse o kolyeleri suya atmalıydım. Şimdi onları görecekti; artık durdurulamaz olanla karşı karşıya olduğumu biliyordum. Elimde olmadan gülümsedim. Gülümsediğimi görünce şaşırdı, sonra merakla bir poşete bir bana bakmaya başladı. ‘Ne var poşette?’ dedi sekerek yürümeye çalışırken. ‘Ayaklarımı acıtıyor toprak!’

Bir sürü değişik sesler çıkararak yanıma kadar geldi, elindeki şişeleri bana uzattı, ben aralarında poşet sıkıştırılmış olan şişeleri sıkı sıkıya tutarken, şişelerin arasından küçük Poe poşetini çekip aldı. Tekrar sordu poşeti açmadan:

‘Karına ve çocuklarına hediye mi aldın, bakabilir miyim?’

Ayaktaydı, yalınayaktı, hafifçe bana doğru eğilmişti; saçları omuzlarından ve yanaklarının kıyısından aşağıya dökülüyordu, gözlerindeki buğulanmayı yine fark etmiştim.

‘Oturmayacak mısın?’ diye sordum. ‘Oh, yes!’ dedi ve sağıma, biraz öteye oturdu, ayaklarını suya doğru sarkıttı, Poe poşetini yanına koydu ve pantolonunun paçalarını biraz yukarıya doğru çekerek ayaklarını suya soktu.

‘Su çok güzel!’ dedi bu kez fısıltıya dönen sesiyle. Dalgın dalgın suyun akıp giden, bazen gerileyen dalgalarına bakıyordu.

‘Bakabilirsin poşetin içindekilere…’ dedim gülümseyerek.

‘Emin misin?’ dedi başını, sola, benden yana çevirerek. Ama bana bakmamıştı. İlk sorduğunda ‘bakabilirsin’ demediğime kırılmış olduğunu hissettiriyordu.

Su şişelerinden birini açtım ve ona uzattım, ‘Ne sakıncası olabilir ki bakmanın?’ dedim. ‘Nihayetinde bir müzeden alınan, müzeyi hatırlatıcı birkaç nesne!’

Su şişesini aldı elimden ve birkaç yudum su içti; şişenin kapağını da uzattım. Kapağı da aldı ve şişeyi kapatarak yanına koydu. Diğer su şişesini elime aldım ve kapağını açarak su içmeye başladım; aralıklı içiyordum. O da sessizce su içişimi izliyordu.

‘Bakıyorum?’ dedi birden. ‘Bak!’ dedim yine gülümseyerek.

Poşeti tekrar eline aldı, bacaklarının üzerine koydu, sağ elini poşetin içine soktu ve siyah zincirli iki kolyeyi çıkararak bana gösterdi. ‘Çok şık kolyeler!’ dedi. Sonra sustu, merakla kolyelerin üzerinde yazılı olan cümleye baktı.

Berrak sesi ağaçların arasında yankılanıyordu: ‘We loved with a love that was more than love’ Cümleyi tane tane ve ‘love’ vurgularıyla okumuştu ve sonra bana döndü, ‘Aşktan öte bir aşkla sevdik’ dedi buğulu gözlerle.

‘Poe romantizmi çok ıslak, çok sulu!’ dedim geniş ve umursamaz bir ses tonuyla. ‘Hayatında başka hiçbir şey yokmuş gibi kadından kadına konan bir Poe romantizmi... biraz manyakça. Kim kimi sevmiş, hangi çoğul şahıs; çorba gibi!’

‘Duygusuz, ne olacak!’ dedi İD, somurtarak. ‘Niye aldın o zaman bu kolyeleri?’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[15.10.2022, (4/17 (341))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 16.10.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı