24 Aralık 2022 Cumartesi

SA9985/SD2638: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 27

   Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Hiç bu kadar acıktığımı hatırlamıyordum. İD ise hiç acıkmamış gibi duruyordu, bazen günlerce yemek yemeyi unuttuğunu söylerdi, ama ben çabuk acıkırdım ve sevdiğim şeyleri yemeye özen gösterirdim. Böylesine zıt iki insanın bir arada olması da garipti zaten."

‘Erkek ve kadın tasarımları gereği mi bu kadar çok sıkıştırılıyorlardı cinselliğe? Allah erkeği ve kadını bu döngüsel cinsel eylemler ve düşünceler bileşiğinde sınamayı mı amaçlamıştı?’

Her doğan insan doğduğu toplumun değer yargıları ne olursa olsun sinir, sindirim, boşaltım ve üreme sistemlerinin dayattığı eylemlere mahkûm olduğuna göre, konu sadece cinsellik değildi. ‘Allah erkeği ve kadını bütün bu döngüsel eylemler ve düşünceler bileşiğinde sınamayı mı amaçlamıştı?’ sorusu daha doğru bir soru olabilirdi. Tanrı’ya inanmak ve üst değerler bileşiği olarak inanç da bir sinir sistemi ihtiyacıydı.

Vereceğimiz bir cevap temelini ayetlerden almalıydı; en büyük tasarımcının bildirgelerinden biri olan Nisâ suresinin 27-28. ayetlerinden: ‘Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar. Allah, sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.’

Evet bu derin bir boşluktu, cinsellik diğerlerinden çok daha baskın bir husustu ki ayetler şehveti işaret ediyordu: ‘Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.’

‘Biliyor musun?’ dedi İD, bizi Kabob Place’a götürecek olan, E. Main Street’ten birkaç blok ötedeki West Broad Street’e çıkmak için sağa, N25Th St’e dönerken. ‘Richmond aşk şehri diye biliniyormuş!’

Gereksiz bir yarım çember çizmiştik aslında gergin bir şekilde Chimborazo Tepesi’nden ayrılırken. East Broad Street zaten parkın önünden de geçiyordu, dosdoğru Batı’ya doğru gitseydik, güneye, oradan da tekrar kuzeye çıkmak zorunda kalmayacaktık.

Broad Street upuzun bir yoldu daralıp genişlediği yerler olmasına rağmen; Richmond'un tarihi boyunca inşa edilmiş birçok ticari kuruluş bu güzergâh üzerindeydi. Şehir merkezinden kilometrelerce uzaktaki banliyölere kadar, cadde büyük ölçüde bölgesel ve mahalle alışveriş merkezleri ve alışveriş merkezleri dahil olmak üzere perakende satış yerleri ve ofislerle doluydu.

‘Aşk’ın olmadığı şehir mi var?!’ dedim biraz da kışkırtıcı bir dille. ‘Aşkın ve cehennem azabının?’

‘Niye Pakistan lokantasına gidiyoruz ki?’ dedi sorumu duymazdan gelerek. ‘Bir sürü güzel yerler var bu cadde üzerinde!’

Broad Street’e çıkmıştık. ‘Helal yiyecekler istiyorum, bunu biliyorsun!’ dedim. ‘Ne idüğü belirsiz Amerikan yiyeceklerinden hoşlanmıyorum, ruhu gibi yediği içtiği de haram dolu bu ülkenin. Cennet falan değil, özgürlükler ülkesi hiç değil; insanın aşağılandığı, değerlerin büyük ve gizli projelerle tamamen yok edildiği, sosyolojik ve psikolojik mühendisliklerin ardının kesilmediği şeytanî bir cehennem burası!’

‘Öyle deme ya!’ dedi İD hemen itiraz ederek. ‘İyi insanlar da var burada!’

Beyaz tişörtünün üzerinde belirgin bir şekilde görünen ve o hareket ettikçe sağa sola salınan Poe kolyesine takıldı gözlerim. ‘İyilik neydi ki?’ dedim karamsar bir ses tonuyla. ‘Dünyayı cehenneme çeviren bir ülkede iyilik artık tanımsız! Burada yaşayan herkes bu ülkenin yöneticilerinin ürettiği şiddetten, terörden, savaşlardan, darbelerden, ahlaksızlıktan ve yoksulluktan sorumludur. Küçük dar alanlarında birtakım kimselerin kendi kurutulmuş inançlarına göre ‘iyilik’ yapması veya ‘iyi’ olması bir anlam ifade etmiyor.’

‘Çok sıkıcısın ya!’ dedi her zamanki gibi. ‘Biraz eğlenelim işte, her şeyi çok ciddiye alıyorsun?’

Güldüm, ‘Biz ayrı dünyaların insanlarıyız senle!’ dedim. ‘Ve ben sıkıcı bir insanım işte!’

‘Sustum!’ dedi yine şımarık şımarık. ‘Konuşmuyorum işte!’

Söylediklerime kâfiyeli karşılık vermeyi seviyordu. Ben de onun bu şımarma aralığına müdahale etmiyordum, ancak girmek istediği hayatımın da nasıl olduğunu, nasıl olacağını bilmesi gerekiyordu. Ayrıca dilediği her şeyin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını da anlamalıydı.

Evet, çekici bir kadındı, reddedilmesi çok zor olan yakıcı bir yakınlaşması vardı, ne var ki her şey cinsellikle sınırlı değildi bu dünyada. Dostluğu da öğrenmeliydi. Ya da belki de ben içimdeki dalgalanmayı kontrol altına almak için ‘dostluk’ dalına tutunmayı seçmek ve bunu ona da göstermek istiyordum. Bir an önce Richmond’dan gitmeliydim. Dalgalı ruh hallerini pek sevmiyordum çünkü.

Yola, sağdaki ve soldaki evlere alışveriş merkezlerine, insanlara bakarak dikkatimi dağıtmaya çalışıyordum.

West Broad Street çok işlek bir caddeydi ve oraya vardığımızda saat 18:30 olmuştu. İD, Homeview Dr’dan sağa ve biraz sonra da sola dönerek Kabob Place’ın önündeki park yerlerinden birine park etti. Burası dikdörtgen bir alanda kurulu üç blokluk klasik küçük Amerikan çarşılarından biriydi; bir de petrol istasyonu yer alıyordu bir köşede.

Beyaz zemin üzerine kırmızı renkli Kabob Place yazısı tabela görevi görüyordu; muhtemelen geceleri ışıkları yakılacaktı bu tabelanın. İçeri girer girmez müşterileri karşılayan açık tezgahlı uzun camlı buzdolabında Adana’daki gibi şişlere dizilmiş çeşit çeşit kırmızı etten kuşbaşı, kıyma ve apaçık belli olan tavuk eti vardı. Tezgâhın arkasındaki duvara menüden çeşitli fotoğraflar asılmıştı. Altın rengi çerçeveli düzgün altıgen siyah zeminin tam ortasında yine altın rengi şeritte ‘Halal Food’ yazıyordu, hemen üstünde siyah zeminde beyaz renkle tepesinde de bir yıldız bulunan Arapça حلال.

Dükkân Adana’daki klasik kebapçıları hatırlatıyordu. Dört kişilik altı klasik yemek masası ve sandalyeler orta alanı kaplıyordu, duvar diplerine yerleştirilmiş, öndeki ve arkadaki masa ile ortak sırt kullanılmış kanepe türü deniz mavisi deri koltukları iki kişilikti; her masa dört kişilik olarak düzenlenmişti. Duvarlar kahverenginin açık tonlarında, bej ya da krem minik orantısız kesme taşlarla dekore edilmişti.

Sağda pencere kenarında bulunan masayı seçtik. İD koltuğa oturdu ben de karşısındaki sandalyelerden birine. İD et yemeyecekti yine, Pakistan kebapçısının salatalarının da bizimkine benzemesini umuyordum, aksi halde aç kalacaktı benim yüzümden.

Menüye baktım hemen, aradığımı bulmuştum: daire şeklinde doğranmış salatalık, ikiye ayrılmış çeri domates, yeşil ve mor marul, halka şeklinde ince doğranmış soğan, halka doğranmış kırmızı biberden oluşan Kabob Place Full Tray House Salad ile marul, salatalık domates, soğandan oluşan Garden Salad 16oz ve Adana pidesi ile Kayseri pidesi arası bir pide türü olan Afghan Naan söyledik. İD, Garden Salad’a soğan konmamasını istedi sadece, ben de kebabın yanına pilav konmamasını. İçecek olarak su istedim, İD ise kola.

Hiç bu kadar acıktığımı hatırlamıyordum. İD ise hiç acıkmamış gibi duruyordu, bazen günlerce yemek yemeyi unuttuğunu söylerdi, ama ben çabuk acıkırdım ve sevdiğim şeyleri yemeye özen gösterirdim. Böylesine zıt iki insanın bir arada olması da garipti zaten.

Siparişlerimiz masaya geldiğinde İD heyecanlanmıştı, ‘Domatesss!’ diye haykırdı hafifçe. Çatalını aldı ve salataya saldırdı neredeyse. Tuhaftı, ama ben de domatesi çok severdim. İD’nin çatalına aldığı domates ve kolye aynı hizaya geldiğinde garip ve akışkan bir eksen oluşmuştu zihnimde, ‘Domates!’ dedim fısıldayan, yumuşak bir sesle. ‘Biz seni aşktan öte bir aşkla sevdik!’

İD, önce anlamamıştı söylediğimi, fark edince küçük ve sık kahkahalarla gülmeye başladı ve sordu, ‘Sende mi domates seviyorsun?’ 

<< Önceki                      Sonraki>>


[23.12.2022, (4/55 (379))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 24.12.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı