25 Aralık 2022 Pazar

SA9986/SD2639: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 28

    Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Amerika’da, Virginia’nın başkenti, daha doğrusu bütün dünyada yürüyen şeytanî işlerin esas başkenti Richmond’da, bir Pakistan lokantasında helal yiyecekler yiyorduk. Sömürgeleştirilmiş Müslümanların sömürgecilerin evlerindeki direnişi buydu: ‘helal yiyecek’

Ortak payda olabilecek küçük bir şey bulmuştu benle. ‘Eveeet!’ dedim gülümseyerek. ‘Kesinlikle bu çok büyük bir ortak payda. Üzerine koca bir hayat bina edilebilir!’

Gülmeye devam etti, ‘Dalga geçme benle!’ dedi. Sıcak Afghan Naan’ı çok sevmişti, peynir istedi garsondan. Hemen tedarik ettiler. Sofra onun için de keyifli hâle gelmişti.

Zamanının her dakikasını planlayarak ve doldurarak yaşayan benim gibi bir insanla öyle ya da böyle aralıksız en az altı saatlik uzun bir süre geçirmişti İD. Onun açısından bakmaya çalıştığımda bunun bir işkence gibi görünebileceğini fark etmiştim. Ne yazık ki yapabileceğim pek bir şey yoktu. Kendimden daha farklı birini yansıtma olasılığım sıfırdı. Ve bugün benimle olmayı o seçmişti, ama pişman da olmamalıydı, bu en azından benim nezaket anlayışıma uymazdı.

Kişiliğim, tutumlarım ve imâsız, gölgesiz konuşmalarımla bulunduğum her yerde çok yadırgandığımın farkındaydım. Ama bu yadırgamalar beni rahatsız etmediği gibi, insanlarla ne kadar az şey paylaşmam gerektiğini de öğretiyordu bana. Bu da bir tür döngüye dönüşmüştü; insanlarla ne kadar çok etkileşim içerisinde oluyorsam o kadar az kişisel şey paylaşıyordum.

Dilim ‘sürekli nesnel’ bir akıcılığa alışmıştı. Hatta karım bir gün bana ‘Kitap gibi konuşuyorsun’ demişti. ‘Sanki bilimsel bir makale yazıyormuşsun gibi ağır kelimeler kullanıyor ve ilk anda anlaşılmayacak cümleler kuruyorsun.’

O aralar farkında değildim nasıl algılandığımın, ancak hem işimin hem de kişisel araştırmalarımın bende oluşturduğu dil anlaşılmazlıktan ziyade anlamak için emek gerektiren bir dildi; dinleyeni ve okuyanı yoruyordu. Bunu kontrol altına almam kendime baskı uygulamam demekti. Bunu da kendime yapamazdım, zaten insanlarla etkileşimlerimin çerçevesi gittikçe sadeleşiyordu. Hak eden ve isteyen anlayabilirdi, kendisinin yorulmadan anlayabileceği bir dil kullanmamı kimse isteyemezdi benden.

Kimi zaman insanların gereğinden fazla konuştuklarını düşünüyordum. Düşünme aralığı bırakmadan, kendilerine söylenen şeylerin doğru yansıyıp yansımadığını kontrol etmeden refleksif olarak konuşan insanların artması beni rahatsız ediyordu. Bu insanlığın belki de indiği en berbat seviyeydi.

Karıma, ‘Kitapları yazanlar da insanlar, biliyorsun!’ demiştim. ‘Hayatı kitaplarla geçmiş birinden başka ne bekleyebilirsin ki?’

O da, ‘Haklısın, ama azıcık teneffüse çıkmak fena bir fikir değil!’ demişti gülümseyerek. Bir eğitimciydi ve teneffüs konusunda haklı olabilirdi, ama aklın ve dilin teneffüsü ancak soluduğu havanın akıntısına bağlıydı. Ve maalesef dünyadaki aklın ve dilin havası gittikçe kirleniyordu. Üstüme düşen de mümkün olduğu kadar arınmış bir akıl ve dile sahip olmak ve bunu yaymaktı. Cehennem yazarının derdi neydi ki ya da yirmi iki ‘Bekçi’nin? Neyi bekliyorlardı? Bana ulaşmalarının nedeni de bu değil miydi? Arınmış bir akıl ve dil. Arı tutabilecek miydik bu şeytanî çağda?

Bunları karıma anlattığımda da haklı olduğumu söylemiş ve ‘Sen zaten kendi teneffüslerini de kendin ayarlıyorsun!’ demişti konuyu kapatarak.

Amerika’da, Virginia’nın başkenti, daha doğrusu bütün dünyada yürüyen şeytanî işlerin esas başkenti Richmond’da, bir Pakistan lokantasında helal yiyecekler yiyorduk. Sömürgeleştirilmiş Müslümanların sömürgecilerin evlerindeki direnişi buydu: ‘helal yiyecek’

İD ile bu muhtemelen son bir arada oluşumuzdu. Çünkü bir dosya kapanmış bir başka dosya açılmıştı; iş bir gerekçe olmaktan çıkmış, onun yerine kişisel başka duygular ve beklentiler gerekçenin ta kendisi olmuşlardı. Sistemlerin nerede, ne zaman, neden, nasıl ve kim tarafından bozulacağını sezen birisi için İD ile farklılaşan durum gerçek bir krizin başlangıcı demekti. Bu riski ardıl riskleri de düşünerek göze alma olasılığım çok düşüktü ve bu olasılığın yükselmesi zihnimdeki kriz kontrol merkezini alt üst edebilirdi. Riskin yok edeceği en büyük kurban bendim, arınmış aklım ve dilimdi.

İştahla yemeğini yiyen ve çatalına veda eden İD’ye, ‘Sence sen bugün Richmond’da güzel bir gün geçirdin mi?’ diye sordum.

İD peçeteyle ağzını sildi ve mavi gözlerini bana dikti, gözlerindeki hüznü fark edebiliyordum. Sonra başını eğdi, sol elini boynundaki kolyeye götürdü, ‘Çok daha güzel olabilirdi, ama unutamayacağım bir gündü!’ dedi neredeyse fısıldayarak. ‘Teşekkür ederim!’

İD zekiydi, kadınsı sezgileriyle bunun bir anlamda veda sorusu olduğunu da anlamıştı. ‘İstediğim her şeyi elde etmeye alışkınım ben!’ dedi. ‘Ama sana saygı duyuyorum!’

Bunu birkaç kez daha söylemişti. Zaten bunun böyle olmadığını düşünseydim, onunla bir dakika bile zaman geçirmezdim. Bu kendi içerisindeki tutarsızlıkları bile didik didik eden bir duygu denetim alışkanlığıydı. Başıboş duyguların insan zihninde ne tür kasırgalar kopardığını biliyordum. Mahir bunun sayısız örneklerini yaşamıştı.

Sürekli acı çekiyordu Mahir; her kadının ruhundan aldığına karşılık bıraktığı bir parçası vardı ruhunun. Bir roman kahramanı gibiydi, kendini hırpalamayı seviyordu. Edebiyatın onda oluşturduğu boşluklar öylesine geniş ve derindi ki, çocukluğundan getirdiği yitik duygularını, her seferinde yıkılacağını bile bile bir sarayın duvarları gibi orada yeniden örüyordu.

‘Teşekkür ederim gösterdiğin özen için!’ dedim gözlerine dikkatle bakmamaya çalışarak. ‘Gösterdiğin bu özen olmasaydı, seninle hiçbir şekilde vakit geçirmezdim!’

‘Biliyorum!’ dedi yine ağırlaşan sesiyle. ‘Seni çok uzun süredir gözlüyorum, nasıl bir insan olduğunu biliyorum. Keşke sen evlenmeden önce karşılaşsaydık!’

Bir an cevap vermedim İD’ye. Sözlerimi seçerek, ‘Muhtemelen farklı değer yargılarımız yüzünden çok şey örtüşmeyecekti!’ dedim. ‘Ben zaman geçtikçe, zihnim genişledikçe birçok şeyi daha da yumuşatarak incelemeyi öğrendim. Seninle yan yana bile gelmezdik muhtemelen!’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[24.12.2022, (4/57 (381))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 25.12.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı