Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Cevval’e
mesajla ‘Neredesin, oraya geleceğim?’ diye sordum. Saat 22:13’tü. Cevval her
zamanki gibi anında cevap verdi: ‘Jefferson’dayız, arkadaşlarla çalışıyoruz,
gel!’
Aklıma Mahir gelmişti. Cevval ile aynı yaştaydı. Ona mesaj gönderdiğim zamanlarda ya mesajı okur anında cevap yazar ya da bekletir, birkaç zaman sonra yazar veya arar, kafasında evire çevire pişirdiği şeyleri tane tane anlatırdı. Ben de geç cevap verdiği her seferinde fırçayı basar, onu sıkıştırırdım. Mahir’le Cevval’in ne kadar zıt karakterlerde olduğunu bildiğim için gülümsemiştim. İkisinin ortak iki yönü vardı; kadınlar ve yapılacaklar listesindeki her şeyi hemen yapma.
Galiba
üçümüzün ortak tek özelliği yapılacaklar listesindeki her şeyi hemen yapma
alışkanlığımızdı, kadınlar konusunda ikisiyle de anlaşamazdım. Cevval ruhen çok
hoyrattı kadınlara karşı; işini görür hayatına devam ederdi, kendisi gibi olan
kadınlarla eğlenmeyi severdi, sonrasını istemeyen ve beklemeyen, kendisine hem
ekonomik hem de psikolojik yük olmayan, onun tabiriyle ‘anlık kadınlar’ onun
hayallerini süslerdi.
‘Sen de
anlık erkeksin!’ demiştim bir seferinde. ‘Alan razı veren razı, ne var ki
bunda?’ demişti. ‘Herkes senin gibi fosil mi?’
Cevval
buydu. Çevresindeki hayat algısı böyleydi. ‘Fosiller de dirilecek, sen de!’ demiştim
hafifçe gülümseyerek. ‘Yaptıklarının hesabını herkes verecek, kaçamayacaksın
Cevval!’
O da ‘Amaaan!’ demişti. ‘Bir kadınla evlenerek
başka kadınlardan kendimi mahrum edemem!’ Ve sonra eklemişti: ‘Kendimi seviyorum,
kendimi üzemem!’
Mahir ise
bambaşkaydı; her kadının incinebileceğini düşünür, ‘kadın incitilmemeli’ der ve
incitilen kadını tanıyıp tanımamasına aldırmadan, kadınları incitenlere karşı
en kabadayı tavırları sergilerdi. Kendisini seven incelikli her kadına âşık
olabileceğini kabul eder ve sevmeyi, sevilmeyi ve en önemlisi acı çekmeyi
kıymetli bulurdu. Cevval gibi gözü yatakta değildi, o sevmeyi seviyordu. Franz Kafka’yı
ikiye ayırsak, bir parçası Cevval diğeri Mahir olacaktı.
Ki kimi
zaman Mahir’le Cevval’in tam olarak simetrik zıtlar olduğuna şahit olmuştum.
Cevval ne kadar çok sevgisiz ve bedencil ise Mahir o kadar çok sevgi dolu ve
ruhçuldu. Karısı onun bu romantik taşkınlıklarını hissetse de sevdiği kocasının
başka kadınlarla yataklarda zaman geçireceğine ihtimal vermezdi. ‘Bir gün,’
demişti Mahir. ‘Biliyor, bir kadınla buluşmaya gideceğim. Birikmiş bir miktar
parasını aldı geldi, ‘Hiç olmazsa üstüne güzel bir kıyafet al!’ dedi ve bana
verdi!’
Şaşırmıştım
karısının bu tavrına. Ama ne kadar akıllı ve kocasını seven bir kadın olduğunu
da Mahir hikâyenin sonrasını anlattığında anlamıştım. Buluştuğu kadın daha
fazlasını isteyince Mahir kilitlendiğini söylemiş ve yaşadığı o ânı unutamadığını
ısrarla vurgulamıştı: “Üzerimde karımın yıkadığı, ütülediği kıyafetler vardı,
karımı üzecek bir şey yapamazdım!’
Bir kadın
için bir erkeği durdurmanın yolu onu içtenlikle sevmek ve kendi iradesiyle baş başa
bırakabileceği önemli karar anlarında doğru bir tutum almaktı. Kadın erkeği
bağırarak, kavga ederek veya küserek durduramadığı gibi onun başka kadınlara
kaçmasını da hızlandırırdı. ‘Oysa!’ demişti Mahir. ‘İstersem gider başka
kıyafetler alır, onları giyer ve istediğimi yapardım, ama yapamadım!’
Peki Mahir
niye böyleydi? Ne arıyordu başka kadınlarda? İflah olmaz romantikliğinin
köklerinde çocukluğu vardı. ‘Babası askerdi!’ demişti. ‘Onlar taşındıktan sonra
oturdukları apartmanın önüne gider balkonlarına bakardım, ama onu bir daha hiç
görmedim!’
Hatırladığım
kadarıyla ilkokulda ya da ortaokulda okurken sınıf arkadaşı olan bir kızdı
bahsettiği. Yağmurlu bir gün ona eşlik etmiş, sırılsıklam ıslandıkları için,
üzerindeki ceketi çıkarıp ona giydirmiş ve öylece evlerinin önüne kadar
bıraktığını anlatmıştı. Kızın annesi onları eve almış, kıyafetlerini kurulamış
ve giydirmiş, kızın babası da Mahir’i, ‘Demek sen kızım ıslanmasın diye ona
ceketini giydirip eve kadar getirdin?’ diyerek sevmiş, iltifatlar etmişti.
Bir
erkeğin kadınlarda sevdiği kadını araması çok garip bir şey olsa da durum
böyleydi. Erkeğin genetiği böyleydi aslında. Mahir’e ‘Sen hâlâ o çocuksun!’
demiştim. ‘Hiç büyümemişsin!’ O da gülmüş ve ‘Valla azizim bilemiyorum, belki
de haklısın!’ demişti.
Mahir Mahmure’ye
çok fena kapılmıştı. ‘Mahmure’ de benim taktığım bir isimdi, tıpkı Mahir’e
sıfatını isim olarak giydirdiğim gibi. Onunla tanışmamıştık, adını da
bilmiyordum. Zengin bir ailenin kızıydı; evlenebileceği erkeği bulmak umuduyla uzun
süre bekâr yaşamış, kendisine çılgınca âşık olan amcasının oğluyla evlendikten
bir süre sonra da ondan boşanmıştı. Bir iş toplantısında tanıştığı, Anadolu’nun
kara yağız delikanlısı Mahir onun dikkatini çekmiş ve o andan sonra da Mahir’in
gölgesi gibi olmuştu.
Çok
konuşmuştuk Mahir’le. Aşk’ın bir saplantı olduğunu ilk ona anlatmaya
başlamıştım. Bu tür maceraların geride birçok harabe bırakacağını, kendi keyfi
ve tutkuları için çocuklarının ve karısının hakkına girmemesi gerektiğini
söylemiştim. Mahmure’nin o kuşatıcı varlığını ve ilgisini fark ettiğimde de ‘Bu
kadın çok bencil, kendi arzularından başka bir şey düşünmüyor!’ demiş ve onu
uyarmıştım. ‘Karımı kıskanmıyor ki, ona saygı duyuyor, hatta incinmesini bile
istemiyor!’ demişti. ‘Ama başka kadınları çok kıskanıyor!’
Ben de ‘Saygı
duyduğu kadının kocasını elinden almak istiyor ama!’ diye itiraz etmiştim. ‘Bu
saygı falan değil!’ Gülmüştü Mahir, paylaşılamamak hoşuna gidiyordu. ‘Kadınlar
şövalye seviyor azizim!’ demişti.
‘Mahir’in
Kadınları mı var yani?’ diye sormuştum kinayeli. ‘Var birkaç tane!’ demişti gülerek,
uçarı roman karakterleri gibi. Şâirlerin, romancıların, müzisyenlerin,
ressamların ve diğer sanat erbâbının çok kadınları olurdu; bu bir gelenek
gibiydi.
Mahir son zamanlarda anlatmıştı. Bir gün bir apartmanın önünden geçerken bir çocuğun bir balkona bakıp ağladığını görmüş, dikkatini çekmiş, durup bakmaya devam etmiş. Apartmanın kapısında da bir kadın çocuğa seslenip duruyormuş ‘eve gel artık’ diye. Çocuk da omuz silkip ağlamaya devam ediyormuş, hem de içini çeke çeke.
‘Yağmur gibi gözyaşı akıyordu gözlerinden, bir de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu!’ demişti Mahir. ‘Yaklaştım, çocuğun omzuna elimi attım, herhalde anası idi, döndüm ona da ‘iki dakika konuşalım delikanlıyla’ dedim. Konuştuk, baktım aynı ben. Kız taşınmış, çocuk ‘unutamıyorum, aklımdan çıkmıyor ki’ diye ağlıyor. Bir şeyler anlattım ikna ettim, apartmana girdi, anası bana öyle bir minnettar bakıyor ki! Ya işte öyle azizim, benim de aklımdan çıkmıyordu, çıkmıyor!’
Kendi yarasından
ilaç yapıp çocuğa sürmüştü Mahir; ama yara ömür boyu iyileşmiyordu. Romantizm
böyle bir şeydi işte. Ama Cevval bir şey anlatmazdı. Her şeyi örter geçerdi,
konuyu değiştirirdi hemen, saldırıya geçer, beni eleştirirdi. Kim bilir onu
böyle yapan neden neydi?
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.