Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Her insan doğarken kendisinden önce gelenler için sevinç ve umut gibi iyileştirici anlamlar taşıyordu. İyilikten gelen bir umuttu bu. İyiliğin tek kaynağı olan Allah’tan gelen bir umut, insanın soyunu sürdüreceğine dair olan bir umut. İnsan, soyunun sürmesini istiyordu tarih boyunca, ama şimdi soyunu doğmadan öldürme hakkı olduğuna inandırılmıştı.
Kadın ya
da erkek, insan insana düşman hale gelmişti, merhamet insanların kelimelerinin
arasından insanlar aracılığı ile ustaca çekilip alınmıştı. Şeytan insanı insana
ve Allah’a düşman etmeyi başarmıştı. Kadın insanı insana düşman etmenin bir
aracı olarak kullanılıyordu.
Kadın ikna
edilmişti; nikahsız olarak her erkeğin cinsel ilişki kurabileceği hale
getirilmişti. Çocuğu için canını feda edebilen kadın hamile kalınca sevineceği
yerde karnındaki yavrusunu öldürebilen bir canavara dönüştürülebilmişti. Evet
bu gerçekleşmişti. İnsanı doğuran kadın, insanı doğurmadan öldürebilme hakkı
olduğuna inanıyordu. Kadının utanma ve merhamet duyguları yok edilmişti, karnındaki
çocuğu öldürme hakkı için sokaklarda bağırıyor, pankartlar taşıyordu. Feminizm
evrilerek insanlık düşmanlığına dönüşmüştü.
Kendi
kanından çocuğu öldürme hakkı olduğuna inanan insanların var olduğu bir dünyada
çocuk doğamaz ve umut olamazdı; umut iyiliğe dair olandı. Çocuk insanın iyi
olma ihtimaliydi; insan bu ihtimali de yok edecek hale getirilmişti.
Lobideydim.
Zihnimi sakinleştirmem gerekiyordu. İhlas, Felak ve Nâs surelerini okudum sessizce.
Farkında olduğum için Allah’a şükrettim, Fatiha suresinin sonlarına doğru
içimin ferahladığını hissetmiştim. Kahve içmek istiyordum. Cevval’e Kahve dükkânına
doğru ilerlediğimi yazdım. Cevval, ‘Hemen geliyorum’ diye cevap verdi. Kahve dükkânı
da kalabalıktı; ayakta bir süre bekledim.
Cevval
çıkageldiğinde bu kuru kalabalığın ne kadar cahil olduğuna dair düşünceler
dolaşıyordu zihnimde. Dışarıdan adam gibi görünen yarı sarhoş erkeklerin
konuşmalarından ne kadar basit ve seviyesiz olduklarını görüyordum. Yarı sarhoş
olan kadınlar sahte olduğu apaçık belli olan küçük kahkahalar atıyorlardı.
İngilizcenin o kısır sözcükleri artık kulağımı tırmalıyordu.
Cevval’in
yüzü solgundu; o her zamanki coşku dolu adam gitmiş yorgunluktan pestili çıkmış
olan bir adam gelmişti.
‘Bir
savaştayız, hem de tarihin gördüğü en büyük sinir savaşında!’ diye söylendi
Cevval. ‘Senin Bobo ile her şeyi hallediyoruz, Beyaz Saray’ın adamları ile CIA’nin
kurtları sil baştan yapıyorlar her seferinde. Akla hayâle gelmedik şeyler
sürüyorlar masaya. Nihayet biraz ilerleyebildik; kalan işleri yarın
tamamlayabilirsek çok mutlu olacağım. Bu Asknotlar bizdeki benzerleri gibi, her
biri birer şeytan!’
‘Amerika’dayız
Cevval!’ dedim sakin bir sesle. ‘Sırtlanın ininde. Ne bekliyordun ki? Buraya
gelirken bunlara hazırlıklı değil miydik?’
‘Ben
kahveleri alayım!’ dedi Cevval. ‘Burada yer yok, galiba kahveyi ayakta içeceğiz,
içer içmez de bizim ekiple çalıştığımız salona çıkalım!’
‘Su da al!’
dedim kalabalığı umursamaz bir şekilde. ‘Suratını işgal eden o bezgin adamı da
kov!’
‘Çay da istersin sen!’ dedi Cevval gülerek.
O yanımdan
ayrılır ayrılmaz, duvar kenarında iki kişilik küçük bir masanın boşaldığını
gördüm, hiç tereddüt etmeden gittim ve oturdum, çalıştıkları salona gitmeye hiç
niyetim yoktu.
Cevval elinde
küçük bir plastik tepsiyle geldi, kahveleri alırken oturduğumu görmüştü. ‘Çok
dikkatlisin, nasıl fark ettin kalabalıkta bu masanın boşaldığını?’ diye sordu
otururken.
‘Sistem
gözetleme alışkanlığı!’ dedim. ‘İnsan en arızalı sistem, ne zaman arıza
yapacağını bilemezsin, o yüzden dikkatle gözleyeceksin Cevval!’ dedim. ‘O da
senin değil, benim işim!’
‘Evet!’
dedi Cevval hiç duraksamadan. ‘Senatör dahil Amerikalıları nasıl evire çevire
hırpaladığını gördüm, sistemlerindeki arızaları tek tek yüzlerine söyledin,
kıpırdayacak halleri kalmadı!’
‘Hak
ettiler ama!’ dedim kahvemi yudumlarken.
Zihnimdeki
hasarların da yavaş yavaş onarıldığını fark ediyordum, neşem yerine gelmişti.
İş ve akıl yürütme bana iyi geliyordu. Arızalar akıl yürütme ile çözülebilir
olduğunda sorun yoktu, ama işin içine duygu donanımındaki arızalar karışınca
zorlandığımı bugün görmüştüm.
‘Bugün
toplantının her saniyesinde yanımda olmanı isterdim Mühendis!’ dedi Cevval. ‘Ne
yaptın buradan çıktıktan sonra? Bu arada salondan çıkışın da mükemmeldi itiraf
edeyim. Senatörü çamura saplanmış domuza çevirdin!’
‘Domuz
deme Cevval!’ diyerek itiraz ettim. ‘Domuzun bir yaratılış amacı var ve domuz
yaratılış amacının dışına çıkamaz!’
‘Tamam,
tamam!’ dedi Cevval yine gülerek. ‘Ne yaptın sen bütün gün?’
‘Richmond’un
altını üstüne getirdim, başıma sardığın İD ile birlikte!’ dedim soğuk soğuk
yüzüne bakarak. ‘Senin aklın nasıl çalışıyor Cevval? Bu senin işin, senin
toplantın, beni buraya bunun için getirdin, düşüncelerimi, duygularımı alt üst
etmek kendi bindiğin dalı kesmek demek değil mi?’
‘Mühendis
çok etkilenmiş demek ki!’ dedi Cevval pişkin pişkin sırıtarak. ‘Ama bak itiraf
edeyim, senin çok karmaşık işlerin içinden çıkma becerilerindir aklıma bunu
getiren. Eminim ki en iyi sonucu bu şekilde alabilirdik. Aldık da. Bitmiş,
neredeyse son noktası konmuş bir işi yeniden işler hale getirdin. Odak
dağınıklığını inanılmaz bir şekilde aşıyor ve olabilecek en optimal sonuca
ulaşmayı başarabiliyorsun. Planladığımız içeriği hatırlasana, sen hiçbirine
uymadın, rakibini yere sermek için en güçlü argümanları buldun ve kullandın,
sonuç da aldın. Bunu ben asla yapamazdım, kusura bakma ama sistematik olarak
düşünen sen de bu sonucu alamazdın. Dağınık ve savaş psikolojisi ile düşünmen
gerekiyordu. İşin içine kendini de dahil etmen gerekiyordu. İD benim için ilaç
gibi geldi, bir ihtimal dedim, Mühendis, kendine bir ziyafet de çekebilir eğer
kendini ikna edebilirse. Nihayetinde sana sırılsıklam aşık kız!’
‘Bencil
herifin tekisin sen Cevval!’ dedim kızgın kızgın. ‘Ziyafet dediğin şey benim ömrüm boyunca
kaçtığım büyük bir günah. Bilmediğin bir şey var; eğer o ziyafet gerçekleşseydi
sen beni sabah Richmond’da göremezdin, işini de başına çalar çeker giderdim.
Rica ederim bir daha beni bu tür şeylerle yüz yüze bırakma! Ben eğer bir işi
üstlenmişsem kafamın karışık, duygularımın altüst olmasına gerek yok,
karşımdaki rakibi inceden inceye analiz eder ve ona göre strateji belirlerim.
Bugünkü sonucu da kolaylıkla alırdım. Senin planladığımız içerik dediğin şey,
senin yapman gereken şeylerdi, ben sana neler söyleyeceğimden bahsetmemiştim. O
masada söylediğim her şeyi çok önceden planlamıştım. Ki; en küçük ayrıntılar,
yüzümdeki mimikler, ses tonum, masadaki herkese yönelik tutumum, hepsi
planlıydı. Bobo’yu ne kadar araştırdığımı biliyor musun? Bütün planımı onu
güçlendirmek üzere kurguladığımı ve etrafındaki herkesi zayıflatmayı
amaçladığımı görmedin mi? Eğer o planlama olmasaydı, o çamurda debelenen
senatör değil sen olurdun! Dua et, o ziyafete kendimi ikna edemedim. Allah buna
müsaade etmedi!’
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.