22 Ocak 2023 Pazar

SA10020/SD2662: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 36

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Zihnimdeki hasarların da yavaş yavaş onarıldığını fark ediyordum, neşem yerine gelmişti. İş ve akıl yürütme bana iyi geliyordu. Arızalar akıl yürütme ile çözülebilir olduğunda sorun yoktu, ama işin içine duygu donanımındaki arızalar karışınca zorlandığımı bugün görmüştüm."

Her insan doğarken kendisinden önce gelenler için sevinç ve umut gibi iyileştirici anlamlar taşıyordu. İyilikten gelen bir umuttu bu. İyiliğin tek kaynağı olan Allah’tan gelen bir umut, insanın soyunu sürdüreceğine dair olan bir umut. İnsan, soyunun sürmesini istiyordu tarih boyunca, ama şimdi soyunu doğmadan öldürme hakkı olduğuna inandırılmıştı.

Kadın ya da erkek, insan insana düşman hale gelmişti, merhamet insanların kelimelerinin arasından insanlar aracılığı ile ustaca çekilip alınmıştı. Şeytan insanı insana ve Allah’a düşman etmeyi başarmıştı. Kadın insanı insana düşman etmenin bir aracı olarak kullanılıyordu.

Kadın ikna edilmişti; nikahsız olarak her erkeğin cinsel ilişki kurabileceği hale getirilmişti. Çocuğu için canını feda edebilen kadın hamile kalınca sevineceği yerde karnındaki yavrusunu öldürebilen bir canavara dönüştürülebilmişti. Evet bu gerçekleşmişti. İnsanı doğuran kadın, insanı doğurmadan öldürebilme hakkı olduğuna inanıyordu. Kadının utanma ve merhamet duyguları yok edilmişti, karnındaki çocuğu öldürme hakkı için sokaklarda bağırıyor, pankartlar taşıyordu. Feminizm evrilerek insanlık düşmanlığına dönüşmüştü.

Kendi kanından çocuğu öldürme hakkı olduğuna inanan insanların var olduğu bir dünyada çocuk doğamaz ve umut olamazdı; umut iyiliğe dair olandı. Çocuk insanın iyi olma ihtimaliydi; insan bu ihtimali de yok edecek hale getirilmişti.

Lobideydim. Zihnimi sakinleştirmem gerekiyordu. İhlas, Felak ve Nâs surelerini okudum sessizce. Farkında olduğum için Allah’a şükrettim, Fatiha suresinin sonlarına doğru içimin ferahladığını hissetmiştim. Kahve içmek istiyordum. Cevval’e Kahve dükkânına doğru ilerlediğimi yazdım. Cevval, ‘Hemen geliyorum’ diye cevap verdi. Kahve dükkânı da kalabalıktı; ayakta bir süre bekledim.

Cevval çıkageldiğinde bu kuru kalabalığın ne kadar cahil olduğuna dair düşünceler dolaşıyordu zihnimde. Dışarıdan adam gibi görünen yarı sarhoş erkeklerin konuşmalarından ne kadar basit ve seviyesiz olduklarını görüyordum. Yarı sarhoş olan kadınlar sahte olduğu apaçık belli olan küçük kahkahalar atıyorlardı. İngilizcenin o kısır sözcükleri artık kulağımı tırmalıyordu.

Cevval’in yüzü solgundu; o her zamanki coşku dolu adam gitmiş yorgunluktan pestili çıkmış olan bir adam gelmişti.

‘Bir savaştayız, hem de tarihin gördüğü en büyük sinir savaşında!’ diye söylendi Cevval. ‘Senin Bobo ile her şeyi hallediyoruz, Beyaz Saray’ın adamları ile CIA’nin kurtları sil baştan yapıyorlar her seferinde. Akla hayâle gelmedik şeyler sürüyorlar masaya. Nihayet biraz ilerleyebildik; kalan işleri yarın tamamlayabilirsek çok mutlu olacağım. Bu Asknotlar bizdeki benzerleri gibi, her biri birer şeytan!’

‘Amerika’dayız Cevval!’ dedim sakin bir sesle. ‘Sırtlanın ininde. Ne bekliyordun ki? Buraya gelirken bunlara hazırlıklı değil miydik?’

‘Ben kahveleri alayım!’ dedi Cevval. ‘Burada yer yok, galiba kahveyi ayakta içeceğiz, içer içmez de bizim ekiple çalıştığımız salona çıkalım!’

‘Su da al!’ dedim kalabalığı umursamaz bir şekilde. ‘Suratını işgal eden o bezgin adamı da kov!’

 ‘Çay da istersin sen!’ dedi Cevval gülerek.

O yanımdan ayrılır ayrılmaz, duvar kenarında iki kişilik küçük bir masanın boşaldığını gördüm, hiç tereddüt etmeden gittim ve oturdum, çalıştıkları salona gitmeye hiç niyetim yoktu.

Cevval elinde küçük bir plastik tepsiyle geldi, kahveleri alırken oturduğumu görmüştü. ‘Çok dikkatlisin, nasıl fark ettin kalabalıkta bu masanın boşaldığını?’ diye sordu otururken.

‘Sistem gözetleme alışkanlığı!’ dedim. ‘İnsan en arızalı sistem, ne zaman arıza yapacağını bilemezsin, o yüzden dikkatle gözleyeceksin Cevval!’ dedim. ‘O da senin değil, benim işim!’

‘Evet!’ dedi Cevval hiç duraksamadan. ‘Senatör dahil Amerikalıları nasıl evire çevire hırpaladığını gördüm, sistemlerindeki arızaları tek tek yüzlerine söyledin, kıpırdayacak halleri kalmadı!’

‘Hak ettiler ama!’ dedim kahvemi yudumlarken.

Zihnimdeki hasarların da yavaş yavaş onarıldığını fark ediyordum, neşem yerine gelmişti. İş ve akıl yürütme bana iyi geliyordu. Arızalar akıl yürütme ile çözülebilir olduğunda sorun yoktu, ama işin içine duygu donanımındaki arızalar karışınca zorlandığımı bugün görmüştüm.

‘Bugün toplantının her saniyesinde yanımda olmanı isterdim Mühendis!’ dedi Cevval. ‘Ne yaptın buradan çıktıktan sonra? Bu arada salondan çıkışın da mükemmeldi itiraf edeyim. Senatörü çamura saplanmış domuza çevirdin!’

‘Domuz deme Cevval!’ diyerek itiraz ettim. ‘Domuzun bir yaratılış amacı var ve domuz yaratılış amacının dışına çıkamaz!’

‘Tamam, tamam!’ dedi Cevval yine gülerek. ‘Ne yaptın sen bütün gün?’

‘Richmond’un altını üstüne getirdim, başıma sardığın İD ile birlikte!’ dedim soğuk soğuk yüzüne bakarak. ‘Senin aklın nasıl çalışıyor Cevval? Bu senin işin, senin toplantın, beni buraya bunun için getirdin, düşüncelerimi, duygularımı alt üst etmek kendi bindiğin dalı kesmek demek değil mi?’

‘Mühendis çok etkilenmiş demek ki!’ dedi Cevval pişkin pişkin sırıtarak. ‘Ama bak itiraf edeyim, senin çok karmaşık işlerin içinden çıkma becerilerindir aklıma bunu getiren. Eminim ki en iyi sonucu bu şekilde alabilirdik. Aldık da. Bitmiş, neredeyse son noktası konmuş bir işi yeniden işler hale getirdin. Odak dağınıklığını inanılmaz bir şekilde aşıyor ve olabilecek en optimal sonuca ulaşmayı başarabiliyorsun. Planladığımız içeriği hatırlasana, sen hiçbirine uymadın, rakibini yere sermek için en güçlü argümanları buldun ve kullandın, sonuç da aldın. Bunu ben asla yapamazdım, kusura bakma ama sistematik olarak düşünen sen de bu sonucu alamazdın. Dağınık ve savaş psikolojisi ile düşünmen gerekiyordu. İşin içine kendini de dahil etmen gerekiyordu. İD benim için ilaç gibi geldi, bir ihtimal dedim, Mühendis, kendine bir ziyafet de çekebilir eğer kendini ikna edebilirse. Nihayetinde sana sırılsıklam aşık kız!’

‘Bencil herifin tekisin sen Cevval!’ dedim kızgın kızgın. ‘Ziyafet dediğin şey benim ömrüm boyunca kaçtığım büyük bir günah. Bilmediğin bir şey var; eğer o ziyafet gerçekleşseydi sen beni sabah Richmond’da göremezdin, işini de başına çalar çeker giderdim. Rica ederim bir daha beni bu tür şeylerle yüz yüze bırakma! Ben eğer bir işi üstlenmişsem kafamın karışık, duygularımın altüst olmasına gerek yok, karşımdaki rakibi inceden inceye analiz eder ve ona göre strateji belirlerim. Bugünkü sonucu da kolaylıkla alırdım. Senin planladığımız içerik dediğin şey, senin yapman gereken şeylerdi, ben sana neler söyleyeceğimden bahsetmemiştim. O masada söylediğim her şeyi çok önceden planlamıştım. Ki; en küçük ayrıntılar, yüzümdeki mimikler, ses tonum, masadaki herkese yönelik tutumum, hepsi planlıydı. Bobo’yu ne kadar araştırdığımı biliyor musun? Bütün planımı onu güçlendirmek üzere kurguladığımı ve etrafındaki herkesi zayıflatmayı amaçladığımı görmedin mi? Eğer o planlama olmasaydı, o çamurda debelenen senatör değil sen olurdun! Dua et, o ziyafete kendimi ikna edemedim. Allah buna müsaade etmedi!’


<< Önceki                      Sonraki>>


[21.01.2023, (4/72 (396))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 22.01.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı