Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Tamam,
tamam sakin ol!’ dedi Cevval panikle. ‘Türkçe konuşuyorsun, ama sesindeki
gerginliği hissediyor bu sarhoş Amerikalılar! Tamam dur, sakin ol, özür
dilerim, bir daha tekrarı olmaz!’
Cevval kolaylıkla özür dileyen biri değildi. Sakinleşmeliydim onun özür dilediğini duyunca, ama bir türlü sakinleşemiyordum. Sarhoş Amerikalılar da umurumda değildi.
‘Sana,’
dedim. ‘Richmond’a davet ettiğinde, bir bebek beklediğimizi, bu sebeple uzun
süreli iş gezisine çıkmak istemediğimi söylemiştim. Sen ne yaptın? Kalktın, İD’ye
söyledin bunu. Üstelik ‘karısı hamile, daha kolay ikna edebilirsin’ diyerek.
Bunu nasıl yaparsın? Bu benim sana olan güvenimle ilgili bir mesele. Senin neyi
nasıl kullanacağına artık nasıl güvenebilirim?’
Cevval’in
gözlerindeki derin pişmanlığı fark etmeseydim, kalkıp gidecektim ve bir daha da
Cevval’le hiçbir iş yapmayacaktım. Gerçekten üzgündü ve kapsamlı düşünmeden
davrandığını da biliyordum. Cevval böyleydi. Hiçbir işi daha büyük bir
çerçevede düşünmez, her işi adım adım çözerek ilerler ve karşısına çıkan
sorunların büyüklüğüne bakmadan onları çözmeye çalışırdı. Çözemeden bıraktığı
binlerce sorundan da yine onlardan kaçarak onların kendisine zarar vermesini
engelleyerek kurtulmaya alışmıştı.
Oysa ben
neden-sonuç zincirinin başından itibaren her bir halkayı ve her bir halkadan
doğabilecek farklı yönlerde ilerleyebilecek olan muhtemel halkaları da
düşünerek bir strateji belirler, ona göre adım atardım. Benimle çalışmayı da bu
yüzden istiyordu, kaçtığı sorunları da bir şekilde çözüm süreçlerine dahil
ediyor ve onun işini kaybetmesine de engel oluyordum. Savunma sanayi becerikli
yöneticilerin zor yetiştiği bir alandı, Cevval de kendini kanıtlamıştı;
gerçekten ‘cevval’ sıfatını hak edecek bir iş bitiriciliği vardı, sırf kaçtığı
sorunlar yüzünden de yönetim kurulu onu gözden çıkarmak istemiyordu.
‘Amaaan!’
dedi yine her zamanki gibi kaçarak. ‘Çek vur yani, sen de kurtulursun benden,
ben de benden kurtulmuş olurum. Düşünemedim işte. Sana niye söylüyor ki bunu? Kadınların, özellikle Batılı kadınların bu rahatlığı beni bitirecek. Kendisi çok
ısrar etti seni görmek için. Senin de onunla ilgili hiçbir olumsuz düşüncen
yoktu. Ne bileyim işte, sen de erkeksin diye düşündüm. Hata etmişim. Kahveni
soğutma hadi!’
Kaş
yaparken göz çıkarıyordu yine. Kahvemden bir yudum aldım ve gözlerinin içine
baka baka, ‘Ben de erkeğim Cevval!’ dedim. ‘Ama her erkek senin gibi olmak
zorunda değil. Senin, benim sana güvenerek söylediğim özel bir bilgiyi çekip
götürdüğün yer hata.’
‘Tamam işte!’
dedi heyecanla. ‘Onu demek istedim. Sen türünün son örneğisin. Kadınlar zorla gözlerinin
içine girseler sen onları zorla gözlerinden çıkarır, sonra gözlerini yıkar,
geçer gidersin. Gönlüne girmeleri de
zaten imkânsız. Ben öyle değilim işte. Kadının gözlerinden anlarım ne
istediğini. Eğer tipimse onu gözlerimin de ellerimin de içine alır, ona
istediğini veririm; gönülse gönül bedense beden. Ama bende sonsuza kadar diye
bir ilişki olamaz.’
Bir an
sustu Cevval. Gözlerindeki derin öfkeyi görmüştüm. Konuşmaya devam etti:
‘Baksana
şu kadınlara!’ dedi otelin her yerine dağılmış kadınları göstererek. ‘Erkeklerin
kendilerinin nerelerine bakacaklarını çok iyi biliyorlar. Dekolteleri bin bir
hesapla vurgulanmış, el-kol ve vücut hareketleri çok amaçlı fonksiyon gibi işliyor.
Şu makyajlarına, şuh edâlarına bak! Buraya ibadet etmek için gelmediler bunlar
Mühendis, bunlar vücutlarının baştan çıkarıcılığını kullanarak erkeklerle şehvetle
eğlenmeye geldiler. Alkol-uyuşturucu, dans ve seks. Buna hangi erkek hayır der?
Bir tek sen!’
‘Her erkek aynı olmadığı gibi her kadın da aynı değil Cevval!’ dedim sesimin sertliğini biraz yumuşatarak. ‘Sen evli değilsin ve düşünemiyorsun. Evlilik sadakat ister, güven ister. Bir erkek karısından ne bekliyorsa ona da onu vermeli. Tek yönlü sadakat ve güven olmaz. Bir yerde patlar ilişkiler. Haberin yok senin, ama karım İD’nin bana olan ilgisini çok önceden bir İstanbul ziyaretimizde fark etmiş, buraya gelmeden önce de bu konu gündeme gelmişti. İD’nin bana olan ilgisinden benim de haberim yoktu. Karım sorunca fark ettim. İkimiz de gergin ayrıldık ben bu seyahate çıkarken. Şimdi sana durumu anlattım, ama dikkat et bu bilgi sende kalsın, sakın İD ile paylaşma. Sen açılmış yaraya tuz-biber ektin sadece!’
‘Hadi ya!’
diye şaşkınlıkla ayağa fırladı Cevval. ‘Vay vay vay… ben ne halt etmişim ya?
Resmen cinayet gibi olmuş!’
‘Bu kez
sen sakin ol, sarhoş Amerikalılar bakıyor Cevval!’ dedim gülerek. ‘İD bu durumu
öğrenirse karımı rahat bırakmaz, onunla muhabbetini geliştirmeye kalkar, ben işin
içinden çıkamaz hâle gelirim. Şu anda karımın bildiğini bilmiyor, eğer
söylersen o zaman seninle iş dahil bütün ilişkilerimiz biter!’
Cevval çok
şaşkındı. Halen ayaktaydı; kafasını iki elinin arasına almıştı, ‘ben ne yaptım’
der gibi yere bakıyordu. ‘Otur hadi!’ dedim. ‘Kahveni iç!’
Hiçbir şey
söylemeden oturdu Cevval. ‘Bak!’ dedi bir süre sonra. ‘İş ilişkilerimizi boş
ver, bir dost olarak seni kaybetmek istemem. Ama gerçekten ne düşündüysem o
şekilde davrandım. Tamam, İD’nin isteğini, beni kadınlarla ilişkilerim yüzünden
eleştirmene karşılık seni sınamak için de kullandım. Bu doğru, ama işin arka
planını bilmediğime emin ol. Asla karınla benim yüzümden sorun yaşamanı istemem.
Dersimi aldım, bir daha sen yap dersen bile yapmam. Bunu asla unutmayacağım.’
Cevval’in bilmeden
‘bal tuzağı’nı bozduğundan da haberi yoktu. İD ve Cevval onların bütün
planlarını altüst etmişlerdi. Bunu Cevval’e söylemek zorundaydım. En azından
biraz teselli ederdi kendini.
‘Dün gece
kapım çalındı, biliyor musun?’ dedim Cevval’e gülümseyerek.
‘Nasıl,
kimdi gelen? İD mi yoksa? Bir şeyler mi oldu?’ dedi Cevval gözlerinden taşan
bir parıltıyla.
‘İD ile
terasta biraz sohbet ettik ve her birimiz odalarımıza çekildikten sonra, gecenin
ilerleyen saatlerinde kapım çalındı. Açmadım, kim olduğunu bilmiyorum, ama ‘Hi’
diyen bir kadındı!’ dedim. ‘Muhtemelen ‘bal tuzağı’ydı ve siz haberiniz olmadan
İD ile birlikte o gece planlanan birçok şeyi bozdunuz. Toplantıda CIA ve FBI
temsilcileri de vardı, onlara bakarak bunu vurguladım. Poe ve şiiri üzerinden
mesaj verdim. Onlar da mesajı aldılar.’
‘Vay vay
vay!’ dedi Cevval kahvesinden keyifle bir nefes alarak. ‘Demek toplantıda,
kendimi söylediklerine ‘Fransız’ hissettiğim o anda sen onlara mesaj
veriyordun. İD gelmeseydi, o gece planladıkları şey daha önceden başlayacaktı
demek. Hiçbir şey elde edemeseler bile görüntü alır işlerlerdi.’
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.