Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Kesinlikle!’
dedim. ‘İD ile geç vakte kadar terasta sohbet ettik. Ona uzun ve bıktırıcı
vaazlarımı ikram ettim. Tabi, ötekilerin planlarını da bozmuş olduk, Allah
muhafaza etti.’
Cevval birden durdu ve bana baktı gözlerini kırpmadan. ‘Sana bir şey söylemem lazım!’ dedi. ‘Bizim ekipteki istihbaratçılardan biri az önce seninle konuşmamız gerektiğini söylemişti. Bahsettiğin hususla ilgili olabilir. Çalıştığımız salona gelmeni bu yüzden istemiştim. Sanırım normal olmayan bazı gelişmeler var. Sen ‘bal tuzağı’ndan bahsedince, endişelendim şimdi. Amerikalılardan her şey beklenir. Ne olmuş olabilir?’
Şaşırmamıştım.
Cevval’in de bu tür şeylere alışmış olması gerekiyordu. ‘Amerikalılar için
tuzak, şeytandan ödünç aldıkları bir yaşantı biçimi!’ dedim serinkanlı bir
sesle. ‘Gece kapıma gönderdikleri kadınla sonuç alamadıklarına göre vazgeçmiş
olamazlar, muhtemelen şantaj yapacak bir şeyler bulmuşlardır, bizim
istihbaratçılar da bunu tespit etmişlerdir.’
‘Salona
çıkalım o halde hemen!’ dedi Cevval telaşla.
‘Bize iki tane
de çay al Cevval!’ dedim suyumu içerken. ‘Abdestinden emin olanın namazından
şüphesi olmaz, telaşa gerek yok; olan olmuş, biten bitmiştir. Bize düşen olanın
olduğu gibi, bitenin bittiği gibi bilinmesini sağlamak. Olanı ve biteni
çarpıtmakla meşgullerdir şimdi, biz onların olmasını istediği gibi oldurmadık
ve bitirmedik. Kuyruk acıları büyük; bedel ödetmeye de kararlılar. Her işim ve
işlemim açık, herkesin gözlerinin önündeyim ve düşündüklerimi olduğu gibi
söylüyorum.’
‘Olsun!’ dedi
Cevval ısrarla. ‘Çayı salonda içelim, hadi!’
Saat 23:06
idi. Çaresiz salona çıkmayı kabul ettim. Nihayetinde ben de tahmin ettiğim
şeylerin genel çerçevesini belirlemiş olsam da bizim istihbaratçımızın neler
söyleyeceğini merak etmiştim.
Çalışma
salonuna çıktığımızda ekip son derlemeleri yapmıştı. Cumhurbaşkanlığı’ndan, Dışişleri,
Savunma, Hazine ve Maliye ve Ticaret bakanlıklarından gelen arkadaşlar geniş
koltuklarda dinleniyordu, ellerinde telefonları vardı. Çalışma masasında da
Cevval’in yardımcıları ve sekreteri çalışmaya devam ediyordu. İstihbaratçılar ise
salonun şöminesinin etrafındaki tekli koltuklara oturmuşlardı. Selam verdim,
kolaylıklar diledim herkese. Beni gören hemen herkesin gözlerinin içi gülüyordu.
Çoğunu da eski operasyonlarımızdan tanıyordum.
Cevval bu
tür yurtdışı iş görüşmelerine ‘operasyon’ diyordu ve bence haklıydı. Devletler
ve şirketler, özellikle teknoloji, biyoteknoloji, uzay ve savunma alanları başta
olmak üzere ticarî hemen her türlü ithalat ve ihracat ilişkilerinde karma
ekipler oluşturuyorlardı ve devlet-şirket ayrışmasının mümkün olmamaya
başladığı modern çağların başlangıcındaydık. Ülkeler arası her iş görüşmesi küçük
bir meydan savaşı olarak seyrediyordu.
Şirketlerin
devletlerin politikalarına doğrudan müdahale ettiği dönem bitmişti, çünkü
küreselleşme gelişmiş Batılı ülkelerde yaşayan halkların yoksullaşmasına ve
şirketlerin devasa bir şekilde büyümesine neden olmuştu, halkın çıkarlarını
korumaya odaklı olarak pazarlanan demokrasinin gerçek yüzü ortaya çıkmış,
parlamentolar şirketlerin ve güçlü ailelerin çıkarlarını koruyacak ve
geliştirecek kişilerden oluşmaya başlamıştı.
Amerikalılar
ve Avrupalılar artık isyan ediyordu ve küreselleşmenin getirdiği karma
ırklardan oluşan toplulukların baskılarından, inançların ve toplumsal
değerlerin yok edilmesinden rahatsız olan Avrupa ülkelerinde ırkçılar, sağcılar
ve muhafazakârlar seçim sandıklarından iktidar çıkarıyorlardı. Dünya'ya
imparatorluk taslayan Amerika’da ise durum çok daha vahimdi, milyonlarca
silahlı insan vardı.
Federal
yasa, sivillere ait ateşli silahların merkezi olarak kaydedilmesini yasakladığı
için kesin silah sayısı belirsizdi. Pew, Harvard ve Northeastern tarafından
yapılan anketlere göre, Amerikalıların yaklaşık %40'ı kendilerinin veya
evlerinde bulunanlardan birinin silah sahibi olduğunu söylüyor ve bireylerin
%22'si (yaklaşık 72 milyon kişi) silah sahibi olduğunu bildiriyordu. İsviçre
merkezli Small Arms Survey (SAS) araştırma projesi verilerine göre, 2018
yılında ABD'de ağır ve yarı otomatik silahlar dahil her 100 kişide 120,5 ateşli
silah bulunuyordu, bu Amerikalı sivillerin 393 milyon silaha sahip olduğu
anlamına geliyordu. Statista Com verilerine göre ABD’de 2018 yılında 39.740
kişi ateşli silahla öldürülmüştü.
Amerikalılar
yoksullaştıkça şiddet artıyordu, özellikle Amerikan imparatorluğu için savaşan
eski askerlerin ürettiği silahlı şiddet, savaşları çıkaran ve hayatlarını çalan
şirketlere ve hükümet politikalarına yönelik öfkeye dayanıyordu. Dünya’daki ve
ABD’deki gerilim arttıkça her bir anlaşma bu yüzden çok daha karmaşık stratejik
hesapların bir parçası haline geliyordu. Türkiye bu alana henüz çıkmıştı ve her
türlü yerli savaş araçları ve mühimmatlarla birlikte Silahlı İnsansız Hava
Araçları (SİHA) merkezli teknolojik atılımlarımız Batılılar için çok can sıkıcıydı.
Bize karşı her türlü engeli masaya sürmeye alışkındılar ve sahada savaştığımız
gibi masalarda da savaşıyorduk.
Dışişlerinden
gelen diplomatlardan biri uzaktan gülümseyerek ‘Mühendislerin ‘Keskin Kılıcı’ hoş
geldin!’ diye seslendi. ‘Hoş bulduk Hariciye kahramanları!’ dedim ben de onlara
iltifat ederek. Hemen herkesle ayaküstü kısa birer sohbetten sonra şöminenin
etrafına dağılmış olan istihbaratçıların yanına gittik, birer koltuğa oturduk.
Cevval
söze nasıl başlayacağını bilemiyordu. Ben, ‘Salon yalıtıldı mı arkadaşlar?’
diye sordum. ‘Evet!’ dedi gözlüklü ve siyah saçlı genç istihbaratçımız. ‘Ama
sizi yalıtamadık!’
‘Ben çok
şeffafım!’ dedim neşeli bir şekilde. ‘Yalıtım sistemleri benim korunma alanımı
yalıtamazlar. Asknotların ellerinde ne var?’
Genç istihbaratçı
koltuğunu koltuğuma yaklaştırdı ve açtığı görüntüleri görmem için telefonunu
bana uzattı. ‘Mültimedya mesajı olarak eşinizin telefonuna ve elektronik posta olarak
mail adresine gönderilmişlerdi. Yakaladıklarımızı engelledik, ancak parça tesirli
bomba gibi gönderiler hazırlıyorlar. Ne kadarının eşinize ulaştığını bilmiyoruz!’
dedi endişeyle.
Fotoğraflar
İD ile benim bir arada olduğumuz her yerde çekilmişti: The Berkeley Hotel’in lobisinde,
terasında, koridorlarında, Balkan Restaurant’ta, Chapel Island’de, Chimborazo Tepesi’nde,
Kabob Place’de ve en son The Berkeley Hotel’e girerken. Beni adım adım
izlemişlerdi. Poe Müzesi’nde de izlemiş olmalıydılar, ama dikkat çekecek bir
poz bulamamışlardı ki eklememişlerdi.
Bütün seçilen
karelerde de ben ve İD güler yüzlü ve eğlenen birer karakter olarak görünüyorduk.
Fotoğrafların açıları öyle belirlenmişti ki tatile çıkmış iki sevgili gibi bir
imaj oluşturulmuştu. Özellikle Chimborazo Parkı’nda arabada kısa bir süre
uyuduğumuz anlarda çekilen fotoğraflarda bir yatakta imişiz gibi
görünüyorduk.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.