29 Ocak 2023 Pazar

SA10028/SD2667: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 38

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Cevval söze nasıl başlayacağını bilemiyordu. Ben, ‘Salon yalıtıldı mı arkadaşlar?’ diye sordum. ‘Evet!’ dedi gözlüklü ve siyah saçlı genç istihbaratçımız. ‘Ama sizi yalıtamadık!’

‘Kesinlikle!’ dedim. ‘İD ile geç vakte kadar terasta sohbet ettik. Ona uzun ve bıktırıcı vaazlarımı ikram ettim. Tabi, ötekilerin planlarını da bozmuş olduk, Allah muhafaza etti.’

Cevval birden durdu ve bana baktı gözlerini kırpmadan. ‘Sana bir şey söylemem lazım!’ dedi. ‘Bizim ekipteki istihbaratçılardan biri az önce seninle konuşmamız gerektiğini söylemişti. Bahsettiğin hususla ilgili olabilir. Çalıştığımız salona gelmeni bu yüzden istemiştim. Sanırım normal olmayan bazı gelişmeler var. Sen ‘bal tuzağı’ndan bahsedince, endişelendim şimdi. Amerikalılardan her şey beklenir. Ne olmuş olabilir?’

Şaşırmamıştım. Cevval’in de bu tür şeylere alışmış olması gerekiyordu. ‘Amerikalılar için tuzak, şeytandan ödünç aldıkları bir yaşantı biçimi!’ dedim serinkanlı bir sesle. ‘Gece kapıma gönderdikleri kadınla sonuç alamadıklarına göre vazgeçmiş olamazlar, muhtemelen şantaj yapacak bir şeyler bulmuşlardır, bizim istihbaratçılar da bunu tespit etmişlerdir.’

‘Salona çıkalım o halde hemen!’ dedi Cevval telaşla.

‘Bize iki tane de çay al Cevval!’ dedim suyumu içerken. ‘Abdestinden emin olanın namazından şüphesi olmaz, telaşa gerek yok; olan olmuş, biten bitmiştir. Bize düşen olanın olduğu gibi, bitenin bittiği gibi bilinmesini sağlamak. Olanı ve biteni çarpıtmakla meşgullerdir şimdi, biz onların olmasını istediği gibi oldurmadık ve bitirmedik. Kuyruk acıları büyük; bedel ödetmeye de kararlılar. Her işim ve işlemim açık, herkesin gözlerinin önündeyim ve düşündüklerimi olduğu gibi söylüyorum.’

‘Olsun!’ dedi Cevval ısrarla. ‘Çayı salonda içelim, hadi!’

Saat 23:06 idi. Çaresiz salona çıkmayı kabul ettim. Nihayetinde ben de tahmin ettiğim şeylerin genel çerçevesini belirlemiş olsam da bizim istihbaratçımızın neler söyleyeceğini merak etmiştim.

Çalışma salonuna çıktığımızda ekip son derlemeleri yapmıştı. Cumhurbaşkanlığı’ndan, Dışişleri, Savunma, Hazine ve Maliye ve Ticaret bakanlıklarından gelen arkadaşlar geniş koltuklarda dinleniyordu, ellerinde telefonları vardı. Çalışma masasında da Cevval’in yardımcıları ve sekreteri çalışmaya devam ediyordu. İstihbaratçılar ise salonun şöminesinin etrafındaki tekli koltuklara oturmuşlardı. Selam verdim, kolaylıklar diledim herkese. Beni gören hemen herkesin gözlerinin içi gülüyordu. Çoğunu da eski operasyonlarımızdan tanıyordum.

Cevval bu tür yurtdışı iş görüşmelerine ‘operasyon’ diyordu ve bence haklıydı. Devletler ve şirketler, özellikle teknoloji, biyoteknoloji, uzay ve savunma alanları başta olmak üzere ticarî hemen her türlü ithalat ve ihracat ilişkilerinde karma ekipler oluşturuyorlardı ve devlet-şirket ayrışmasının mümkün olmamaya başladığı modern çağların başlangıcındaydık. Ülkeler arası her iş görüşmesi küçük bir meydan savaşı olarak seyrediyordu.

Şirketlerin devletlerin politikalarına doğrudan müdahale ettiği dönem bitmişti, çünkü küreselleşme gelişmiş Batılı ülkelerde yaşayan halkların yoksullaşmasına ve şirketlerin devasa bir şekilde büyümesine neden olmuştu, halkın çıkarlarını korumaya odaklı olarak pazarlanan demokrasinin gerçek yüzü ortaya çıkmış, parlamentolar şirketlerin ve güçlü ailelerin çıkarlarını koruyacak ve geliştirecek kişilerden oluşmaya başlamıştı.

Amerikalılar ve Avrupalılar artık isyan ediyordu ve küreselleşmenin getirdiği karma ırklardan oluşan toplulukların baskılarından, inançların ve toplumsal değerlerin yok edilmesinden rahatsız olan Avrupa ülkelerinde ırkçılar, sağcılar ve muhafazakârlar seçim sandıklarından iktidar çıkarıyorlardı. Dünya'ya imparatorluk taslayan Amerika’da ise durum çok daha vahimdi, milyonlarca silahlı insan vardı.

Federal yasa, sivillere ait ateşli silahların merkezi olarak kaydedilmesini yasakladığı için kesin silah sayısı belirsizdi. Pew, Harvard ve Northeastern tarafından yapılan anketlere göre, Amerikalıların yaklaşık %40'ı kendilerinin veya evlerinde bulunanlardan birinin silah sahibi olduğunu söylüyor ve bireylerin %22'si (yaklaşık 72 milyon kişi) silah sahibi olduğunu bildiriyordu. İsviçre merkezli Small Arms Survey (SAS) araştırma projesi verilerine göre, 2018 yılında ABD'de ağır ve yarı otomatik silahlar dahil her 100 kişide 120,5 ateşli silah bulunuyordu, bu Amerikalı sivillerin 393 milyon silaha sahip olduğu anlamına geliyordu. Statista Com verilerine göre ABD’de 2018 yılında 39.740 kişi ateşli silahla öldürülmüştü.

Amerikalılar yoksullaştıkça şiddet artıyordu, özellikle Amerikan imparatorluğu için savaşan eski askerlerin ürettiği silahlı şiddet, savaşları çıkaran ve hayatlarını çalan şirketlere ve hükümet politikalarına yönelik öfkeye dayanıyordu. Dünya’daki ve ABD’deki gerilim arttıkça her bir anlaşma bu yüzden çok daha karmaşık stratejik hesapların bir parçası haline geliyordu. Türkiye bu alana henüz çıkmıştı ve her türlü yerli savaş araçları ve mühimmatlarla birlikte Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) merkezli teknolojik atılımlarımız Batılılar için çok can sıkıcıydı. Bize karşı her türlü engeli masaya sürmeye alışkındılar ve sahada savaştığımız gibi masalarda da savaşıyorduk.

Dışişlerinden gelen diplomatlardan biri uzaktan gülümseyerek ‘Mühendislerin ‘Keskin Kılıcı’ hoş geldin!’ diye seslendi. ‘Hoş bulduk Hariciye kahramanları!’ dedim ben de onlara iltifat ederek. Hemen herkesle ayaküstü kısa birer sohbetten sonra şöminenin etrafına dağılmış olan istihbaratçıların yanına gittik, birer koltuğa oturduk.

Cevval söze nasıl başlayacağını bilemiyordu. Ben, ‘Salon yalıtıldı mı arkadaşlar?’ diye sordum. ‘Evet!’ dedi gözlüklü ve siyah saçlı genç istihbaratçımız. ‘Ama sizi yalıtamadık!’

‘Ben çok şeffafım!’ dedim neşeli bir şekilde. ‘Yalıtım sistemleri benim korunma alanımı yalıtamazlar. Asknotların ellerinde ne var?’

Genç istihbaratçı koltuğunu koltuğuma yaklaştırdı ve açtığı görüntüleri görmem için telefonunu bana uzattı. ‘Mültimedya mesajı olarak eşinizin telefonuna ve elektronik posta olarak mail adresine gönderilmişlerdi. Yakaladıklarımızı engelledik, ancak parça tesirli bomba gibi gönderiler hazırlıyorlar. Ne kadarının eşinize ulaştığını bilmiyoruz!’ dedi endişeyle.

Fotoğraflar İD ile benim bir arada olduğumuz her yerde çekilmişti: The Berkeley Hotel’in lobisinde, terasında, koridorlarında, Balkan Restaurant’ta, Chapel Island’de, Chimborazo Tepesi’nde, Kabob Place’de ve en son The Berkeley Hotel’e girerken. Beni adım adım izlemişlerdi. Poe Müzesi’nde de izlemiş olmalıydılar, ama dikkat çekecek bir poz bulamamışlardı ki eklememişlerdi.

Bütün seçilen karelerde de ben ve İD güler yüzlü ve eğlenen birer karakter olarak görünüyorduk. Fotoğrafların açıları öyle belirlenmişti ki tatile çıkmış iki sevgili gibi bir imaj oluşturulmuştu. Özellikle Chimborazo Parkı’nda arabada kısa bir süre uyuduğumuz anlarda çekilen fotoğraflarda bir yatakta imişiz gibi görünüyorduk. 

<< Önceki                      Sonraki>>


[28.01.2023, (4/76 (400))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 29.01.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı