Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
‘Nasıl yani?’ diye sordu şaşırarak, diğer, o âna kadar sadece gözlem yapan ve dinleyen üçüncü ve en tecrübeli istihbaratçımız. ‘Gönderilen iletiler eşinize ulaşmayacak mı? Bundan nasıl emin olabiliyorsunuz? Biz bile üç gündür dijital trafiği izlemek ve Richmond ekibindeki herkese yönelik şantaj ihtimali olan iletileri engellemek için çabalamaktan helâk olduk, ama emin değiliz.’
Koltuğumu
ona doğru döndürdüm. Kalın kaşlarının altından derin bir merakla ve ilgiyle
bana bakıyordu. ‘Emin olamamakta haklısınız!’ dedim. ‘Dijital çağda, daha doğrusu
bu ‘panoptikon ve surveillance’ çağında emin olmak neredeyse imkânsız, ama
kesinlikle imkânsız değil. Dijital ayak izleri doğrusal bir akılla oluşturulan
algoritmalar aracılığı ile izleniyor ve bu izleme potansiyeli tasarımcıların
akıl yürütme evrenleri ile sınırlı. Fakat doğrusal aklın ürettiği bu evrenin
dışına çıkabilir, kendi korunma alanlarınıza izniniz ve kontrolünüz dışında ulaşılmasını
engelleyebilirsiniz.’
İstihbaratçılarımızla
birlikte Cevval de heyecanlanmış ve az önce yaşadığı ruhsal çöküntüden çıkma
umudu ile bana seslenmişti: ‘Nasıl?’
‘Çok basit,
ancak söylediklerimin çok önemli olduğunu ve yayılmaması gerektiğini vurgulamak
istiyorum!’ dedim gayet ciddî bir ses tonuyla. ‘Bu tür takip çizelgelerinde
istihbaratçılar lineer aklın dayattığı çerçevede, lineer ya da laminer akış
inşâ ederler, izleme ve iletişim sistemlerini bu temel yaklaşımla kullanırlar,
ancak bir de türbülanslı, yani kaotik veya düzensiz akış vardır. Basit bir
detay verip konuyu kapatmak istiyorum. Hemen herkesin bir telefon numarası ve bir
e-mail adresi olduğu ve iletilerin herkese bu bir tek numara ve adres üzerinden
ulaşılabileceği düşüncesi lineer aklın varsayımsal yaklaşımının doğal sonucudur.
İşin özü de bu varsayımsal yaklaşımı temel almadan düşünmek ve çözüm üretmektir.’
Kalın
kaşlı istihbaratçımız neşeyle ayağa kalktı ve koltuğunun arkasına geçerek
ellerini koltuğun üst kısmına koydu, ‘Siz!’ dedi bana. ‘Uzaydan mı geldiniz?
Bunca yıllık istihbarat tecrübeme rağmen karşınızda eğiliyor ve şapka
çıkarıyorum!’
‘Estağfurullah!’
dedim. ‘Mesleğinize müdahil olduğumu düşünmeyin lütfen, ancak haklı veya haksız
olarak ‘meslek kibri’ diyebileceğimiz bir zaafınız var; size karşı da tedbir
alma hakkı var insanların, bunu bilmeniz bence daha üst seviyede işler
çıkarmanıza yardımcı olabilir.’
Kahkahalarla
güldü kalın kaşlı istihbaratçımız; salondaki bütün herkes dönüp şöminenin etrafında
kümelenmiş olan küçük grubumuza baktı şaşkınlıkla. İstihbaratçılar toplum
içinde asla gülmezlerdi, bu meslek grubunun bireylerinin kahkahalarla
güldüklerine de asla rastlanmazdı; onlar ses tonlarını ayırt edebileceğimiz
kadar duymamıza bile izin vermezlerdi. Bu kahkaha ekibimizin bütün gerginliğini
azaltmış gibi görünüyordu.
Kalın
kaşlı istihbaratçımız herkesin dönüp bize baktığını görünce hemen toparlandı ve
ustalıkla dikkatleri yumuşattı. ‘Keskin kılıcımız inanılmaz bir espri
yeteneğine sahip arkadaşlar!’ dedi. ‘Beni bile neşelendirdi!’
Genç
istihbaratçımız ise huzursuzdu, kendisini hırpalamamı gururuna yedirememişti,
Cevval’e, ‘Hikâyenin diğer kısmını sizden dinleyebilir miyiz?’ diye sordu.
Küçük
grubumuzdaki herkes yadırgar gibi baktı ona; onların aksine ben gülümsüyordum.
Bu, beklediğim bir tepkiydi. İnsan haddini aşarak kendisini haksız yere yetkin
bir konuma oturttuğunda, gelebilecek eleştirileri hep nefsiyle karşılayan sabırsız
bir varlıktı. Oysa sabır insana hata yapmama fırsatı sunan bir tutum ve
duruştu. İstihbaratçılarda en çok olması beklenen bir özellikti.
Cevval’in
işin içinden yalan söylemeden nasıl çıkacağını merak ediyordum bende. ‘Evet, Cevval!’
dedim. ‘Seni dinliyor arkadaşlar!’
O arada
çay servisi yapılıyordu. Çaylarımızı aldık ve servisin bitmesini bekledik. Cevval’in
cevvalliği, benimle ilgili riskin kontrol altında olduğu anlaşılınca yeniden
ortaya çıkmıştı. Çayını sehpaya koydu, saçlarını iki elinin parmaklarıyla
geriye doğru taradı, sonra boğazındaki gıcığı temizledi.
‘Toplantımız
görüldüğü üzere devam ediyor. Biz çalışıyoruz, ancak…’ dedi ve bana bakarak
konuşmasına devam etti. ‘Çok yoğun bir iş hayatı olan ve buraya neredeyse zorla
ikna ederek getirdiğim arkadaşımızla yaptığımız anlaşmaya göre, onun
toplantıların her aşamasına katılmayacağı belliydi, onun da bir iş akışı vardı.
Bu akışın da sürmesine imkân tanımak ve onun uzun süren toplantı saatleri nedeniyle
yalnız kalıp sıkılmamasını sağlamak gerektiğini düşündüm. Diğer şirketle olan
işlerini organize edebilmeleri ve Richmond’da turistik gezi yapabilmeleri için,
özellikle benden bu yönde talepte bulunan, kendisiyle de iyi anlaşan İD’yi
haberdar ettim. Biraz da sürpriz olsun istedim arkadaşımıza. Maalesef hatalı
bir karar verdiğimi şimdi görüyorum. İşin bu kısmını hiç düşünmemiştim. Onu
sıkıntıya soktuğum için gerçekten üzgünüm.’
Bu adam
gerçek bir profesyoneldi. Gerçeğin görünmesini istemediği yüzünü saklıyor ve
yalan söylemeden, özellikle ikna edici bir şekilde görünmesini istediği yüzünü
öne çıkarıyordu.
‘Bu kadın
Türk değil, değil mi?’ diye sordu genç istihbaratçı.
Cevval, ‘Türkçe
ikinci anadili ve yarı Türk, yarı Avrupalı. Türkiye pasaportu da var. İstanbul
merkezli, yabancı sermayeli bir şirketin iletişim direktörü, birçok iş
görüşmemizde de yer alan, anlaşmalarımızda katkısı çok olan bir iş arkadaşımız!’
dedi müsekkin almış bir ses tonuyla. ‘Başka sorunuz yoksa çayımı içebilir
miyim?’
Cevval’in sorusu
genç istihbaratçımızı şaşırtmıştı. Telaşla, ‘Tabi ki çayınızı içebilirsiniz!’
dedi. ‘Başka sorum yok şimdilik, ama olursa sizi rahatsız edeceğimi bilmenizi
isterim!’
Cevval, ‘Hiç
çekinmeyin lütfen!’ dedi çuvaldız aranırken. ‘Hatta Richmond’daki bütün
mesaimizi bu konuya ayırabiliriz!’
Ortam
gerilmişti. Kalın kaşlı istihbaratçımız ortamı yumuşatmak ve herkesin dikkatini
dağıtmak için ‘Arkadaşlar!’ dedi neşeli bir ses tonuyla. ‘Takım halinde
çalıştığımızı unutmayalım, şu anda dezavantajlı durumdan çıktık ve avantajlı
duruma geçtik, enerjimizi yarınki toplantıya saklayalım ve çayımızı içelim!’
Sonra genç
istihbaratçımıza birkaç şey sordu ve bizden izin isteyerek onu salonun bir
başka köşesine götürdü; çıraklara ders verme zamanıydı.
Saat gece
yarısına yaklaşıyordu. Uykum yoktu, ama belli etmesem de gergindim. Sessizce
çaylarımızı içtik. Cevval’e dışarı çıkmak istediğimi söyledim. Cevval, beni
yalnız bırakmak istemiyordu, ama yardımcısı ve asistanı yarın için yapılacak
hazırlıkları tamamlamak için onu bekliyordu.
Telefonunu
cebinden çıkardı ve bana bir mesaj gönderdi Cevval. ‘Cehennem azabı çekiyorum,
o cehennemden çıkmadan seni rahat bırakmam!’ diye yazmıştı. Ben de mesajına
cevap olarak ona iki nokta üst üste ve bir parantez gönderdim.
Biraz
beklememi söyledi seslice, şömine grubu için bir çay servisi talimatı daha
vererek yardımcısının ve asistanının çalıştığı masaya doğru yürüdü. Planlama
konusunda da profesyoneldi Cevval.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.