Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Durdu birden Cevval, solumdaydı, yan yana yürüyorduk; ben de durdum. Sağa döndü ve yüzüme baktı, sokağın ışıkları gözlerinde parlıyordu. ‘Bir kadın olduğunu nereden anladın?’ diye sordu uzak ve soğuk bir sesle.
Gözlerindeki
vahşi parıltıları görüyordum. ‘Bir çocuğu ancak bir kadın böyle öfkelendirir ve
acımasız hâle getirir; annen miydi?’ diye sordum hiç tereddüt etmeden. Onu o derin
ve karanlık kuyudan yumuşak bir dokunuşla çıkaramazdım.
‘Evet!’
diye bağırdı yetişkin erkek yüzündeki çocuk hırçınlığıyla. ‘Anne diyemedim ben
doyasıya; beni bundan mahrum bıraktı!’
Sol elimle
sağ omzuna dokundum Cevval’in. Başını eğdi ve yanaklarından süzülen
gözyaşlarının sırtındaki sokak ışıklarını saldı yüzüne. Issız köşelerde gizli
gizli ağlayan sahipsiz bir çocuktu o artık; dokunulmaz iç dünyasını sonuna
kadar açmıştı ve savunmasız bir şekilde karşımda duruyordu.
‘Babam çok
sakin, çok merhametli, zengin, işinden ve ailesinden başka bir şey düşünmeyen
bir insandı. Hayatta heyecan arayan anneme yetmedi o dağ gibi adam!’ dedi
Cevval hıçkıra hıçkıra ağlarken. ‘Annem kaçtığında yedi yaşındaydım, babam
yıkıldı ve hayata küstü, çok sonra da kahrından öldü. On beş yaşındaydım. Anne
yok, kardeş yok, baba yok! Babamın şoförü can yoldaşım oldu!’
‘İstersen
dur!’ dedim. ‘Anlatma artık!’
Koca adam
çocuk gibi ağlıyordu. Kolundan tuttum ve yürümeye devam ettik. Susmuştu. İçinde
biriktirdiği kahır onu mahvetmişti. Yaklaşık yirmi beş yıl yaşadığı cehennemi
saklamıştı ve ilk kez bana anlatıyordu.
‘Bir erkek
çocuk, yaşıtı olan kızlar dahil, bütün kadınlara nasıl düşman olur, gördün mü?’
dedi derin derin soluyan bir sesle. ‘Hangi kıza, kadına güvenirsin o andan
sonra? Nasıl yuva kurmayı düşünürsün?’
Mahir
gelmişti yine aklıma. Mahir’in o karmakarışık duygu dünyasındaki temel kaygıya ne
kadar benziyordu Cevval’in kaygısı. Kaybetme kaygısıydı bu; hayatlarını kuşatan bir sarmaşıktı.
Cevval gibi Mahir’in de davranışları netti; ama onu tutan da geleneksel aile
hayatı, erkek ve kadın ilişkisindeki kuşatıcı, koruyucu yaklaşımın derinlerdeki
sarsılmaz varlığıydı.
Mahir’e ‘beş
milyar parça ol, her kadına kalkan ol, ondan duygu em’ dese biri, ‘yok’ demezdi.
Bu bir tür aktif etkileşimdi; kadın ve erkek olgusundaki travmatik değişimin
yerli yerinde durmasını isteyen bir akıştı. Belki de bir tür isyandı; sen
kadınsın ben erkeğim isyanı.
‘Gerekirse
harem kurarım, ama senin saçının teline zarar vereni yakarım’, der Mahir, Cevval
gibi kadını kullanıp atmaz; her kadının ruhuna yüklediği duygu acılarını da Mahir’in
kalbine işler.
Mahir
paramparçadır, onun da cehennemi budur; erkek korur, o kadar. Kadınların Mahir’de
buldukları şey de sığınaktır. Dağılmış kadının Mahir’de bulduğu sığınağa ‘işte
bu’ demesinin sebebi kadını dağıtan başka bir erkektir, erkeklerdir. Her biri
alacağını almıştır, geride kalan kadın korumasız ve kullanılmış hissetmektedir,
Mahir ise hırpalanmış kadının ruhunu korur, onu besler, ama kadını kullanmaz, kadının
bildiği erkek tipine aykırıdır ve belki de kadın-erkek algısının yok edilmesine
isyan halindedir; kadının umudu erkektir. Karşılaştığı erkekler de bu tanıma aykırıdır,
Mahir o tanıma yaklaşıktır ve bu yüzden kadın erkekten umudunu kesmemesi
gerektiğini Mahir’den öğrenir ve ona alışkın olmadığı, bir kadının bir erkeğe
verebileceği her şeyi bilerek ve isteyerek sunar.
Mahir’in
yakalandığı an da bu andır, kadının sonsuz ikramı; bu dehşet vericidir, bir
kasırgadır, Mahir’i savurur geriye, der ki Mahir: ‘Neden başka kadınlarda bu
yok?’
Sonra ruhundaki
yıpranmış duygusal adamın dirilişini görür, ortaya çıkan şey budur; sevgi ya da
aşk değildir, bir anlam denkliğidir, Adem’le eşinin kaybettiğidir, her insanın
bulmak üzere gönderildiği maksattır.
Cevval ile
Mahir yaralı bir kalbin iki parçası gibiydi, Mahir her kadında çocukken
kaybettiği ve bir daha karşılaşmadığı o kızı arıyor ve onu yağmurdan korumak
istiyordu. Cevval ise kaçıp giden annesine olan öfkesini bütün kadınlara yöneltiyordu.
İkisi de kadınlar tarafından kuşatılmış ruhlara sahiplerdi. Mahir’in romanlarda
okuduğu aşklara olan hayranlığı, Cevval’in yattığı kadınlardan aldığı intikama
dönüşüyordu.
‘Babam
niye kahrından öldü biliyor musun?’ diye sordu Cevval. ‘Annem kendisi gibi
hayatta heyecan arayan amcamla kaçmıştı.’
‘Bu vahşi
bir katliam, ahlaksız bir suikast!’ diye bağırdım elimde olmadan. ‘Aile,
akraba, kadın, erkek, inanç ve güven katliamı, geride kalan herkese ve bütün
değerlere yönelik ahlaksız bir suikast!’
‘Babam,
ailesi gibiydi, inançlı bir insan değildi, annem de öyle!’ dedi Cevval hüznün kanayan
yüzüyle. ‘Biz kendilerini çok modern gören bir toplumun, halktan kopuk elit bir
toplumun parçasıydık. Sen ‘beyaz’ diyorsun ya, işte onlardandık!’
‘Hayır,
hayır!’ dedim itiraz ederek. ‘Bütün beyazlar öyledir, diyerek genelleyemezsin
Cevval. Halk dediğin toplum kesiminde de böyle olağandışı işler oluyor. Bu
biraz insan kalitesine bağlı bir şey!’
Acı acı
gülümsedi Cevval, ‘Beyazlar için normal olan şeyleri bilsen, böyle işler yapan
halktan insanları masum birer çocuk zannederdin!’ dedi. ‘Sen de halktansın
kardeşim, anlayamazsın söylediklerimi!’
Gecenin görünmeyen, hırçın ve sıcak bir tozu vardı adım attıkça yuttuğumuz. Cevval’in ruhundaki
kasırgalar cehennemin içinden çıkıp geliyordu. Onu anlıyordum ve ona merhametle
bakıyordum. Anne ve babanın birlikte sorumluluk aldığı bir hayatı olmalıydı
çocukların. Hiçbirimiz mükemmel ailelerde büyümemiştik, zaten insan olgusu böyle
bir şeye müsait değildi, ancak hepimiz içimizi bu kadar çok zorlayan ve dağıtan
şeyler yaşamıyorduk.
İnsanın
sırtındaki yük gerçekten çok ağırdı. Karşımıza çıkan herhangi bir insanı
davranışları yüzünden yargıladığımızda unuttuğumuz buydu; kim bilir o insan o ana
kadar neler yaşamıştı. Klasik dogmalarımız vardı ve onlarla davranışları
değerlendiriyor ya da çözümlüyorduk. Bu psikologların ya da psikiyatristlerin
de taklit ettiği berbat bir hastalıktı ve hiçbir işe yaramadığı gibi ruhları
yaralı insanları daha da büyük çukurlara gömülmeye zorluyordu.
Cevval’le
bir saate yakın dolaştık Richmond sokaklarında. Ona hayatın bütün renklerinden
uzak bir hayat bırakan annesine kızmakta haklıydı, ama esas problem inançsız
olmaktı. İnanç gibi bir dayanağa sahip olmayan insan için heyecan temel bir
çekim gücüydü. Evlenmek bir heyecan, çocuk yapmak başka bir heyecan. Cevval
içimi parçalamıştı.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.