Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Cevval’e bir roman yazdığımı ve bunların hepsini romanda işleyeceğimi de söylemiştim. O da ‘Çok iyi olur!’ demiş, adını ve bilinebilir detayları vermediğim sürece dilediğim her şeyi yazabileceğimi, başka insanlara faydası dokunabileceği için mutlaka yazmam gerektiğini söyleyerek heyecanlanmıştı.
“Bir insan
ruhu, çözümü o insanın ömrüne sığamayacak kadar büyük bir problemdir.” diyordu ‘Cehennem
Yazarı’. “Ömrü bir asra yaklaşmış olanların çoğunun gözlerinde
yakaladıklarımız, bize bu problemin onlar için hâlâ çözülememiş olduğunu
anlatır. O gözlerde, çözebilmişlerin sonsuz önceden sonsuz sonraya uzanan
huzuru değil, doğum anından sonraya, adım adım son ana sarkan derin bir hüzün
vardır; yenilmişliğin hüznü.”
Ve devam
ediyordu:
“Ömür,
sonsuz önceden sonsuz sonraya dönen çarkların dişlilerin sayısının geometrik
hızla arttığı, çaplarının ritmik olarak büyüdüğü ve birdenbire eski hâline
döndüğü bir zaman aralığıdır sadece. Dişliler ve çarkların çapı doğan her
insanın öğrendikleri ve yaşadıkları ile de hem doğru hem ters orantılıdır.
Çözülmemiş
ardışık problemlerle meşgul olan insanların ruhlarında biriktirdikleri,
dişlilerin sayısını arttırırken çarkların çapını da büyütmekte ve zaman daha
yavaş akmaktadır. İnsan bu akışta saniyeleri saymaktadır, saatleri ve günleri
hatta yılları bile saymaya fırsatı olmayanlara inat. Hem iyidir bu hem de
değil. Çözülmemiş problemi kalmayan insan yoktur bağlamında teselli edicidir vakıa.
Az sonra hızla yaşayanların problemlerinin çözümüne ulaşmış olduklarını
sanmalarındaki yanılgı da eklenir, teselli zincirine.
Yaşlılar
ömürleri asra yaklaşırken, çözülememiş problemleriyle gülümserler diğerlerine.
Tırmandıkları yokuştan aşağı, son raddede dönüp bakarlar arkalarından
gelenlere. Hınçla, hırsla takırdayıp duran, tutkularının seslerinde büyülenmiş
kurbanların soluk seslerine dikkat kesilirler. Bu seslerde çiğlik vardır,
denenmiş ve sadeleşmiş değişmezlikler vardır.”
Ruhlardaki
yırtıklara da dokunuyordu ‘Bekçi’:
“Ömrün
çarklarına takılı kalmış ruh yırtıkları, ilerleyen zamanın çenesine tutunmuş
alevler gibi sürekli ileriye hamle eden insanın her anını sarıp
sarmalamaktadırlar. Her an, ruh yırtıklarını çarklarda kalan izlerle
doldurmaktadır, her an yırtıklardan ileriye savrulan alevler sarılmaktadır;
ileri, dingin bir koy gibi görünürken tamahkâr insanın gözlerine…
Her ruh
yırtığı, o yırtıkta iz bırakmış diğer insanların ruhlarına, ruh yırtıklarından
bağlıdır. Yırtıklar arttıkça ruh, çözümsüzlüğünü daha çok hatırlatmaktadır en
büyük problemi olarak insana. Çünkü; o yırtıklardan sızanlar hakikatin ışığıyla
orta yerde durmaktadırlar. İnsan, diğerini yırtmıştır, diğeri tarafından
yırtılmıştır. Her seferinde insan diğerini ezmiştir, diğeri tarafından
ezilmiştir; karşısındakini ezdiğinde, aslında kendi içindeki güzellikleri birer
birer ezdiğinin farkında değildir.
İnsan
kibirlidir. İnsan bencildir. İnsan iblis dışında her yaratılmışın kendisi
karşısında saygı ile eğildiğini bilmektedir. İnsan şımartılmıştır. İnsan
mükemmel yaratılmıştır. İnsan, kendisini yaratan tarafından ne kadar
önemsendiğini bilmektedir. İnsan bu yüzden yırtar, bu yüzden ezer diğer insanı.
Ezilmiş
olarak değil, bilhassa ezmiş olarak zirvede tek başına kalmak, gururla kibrin
bayrağını dalgalandırmak ve bundan şeytanî bir hâz almaktır. Ne fayda ki; iblis
bu hâzda saklamıştır tuzaklarını. Her ezdiğinde aldığı hâz kendi içindeki
merhameti eritmektedir; ruhundaki çözümsüzlüğü derinleştirerek kendisini sonsuz
karanlığa itmekte ve Allah’ın büyüklüğüne inanmış olarak büyüyen kendisini,
sahte bir büyüklük hissine kapılarak ezmektedir.”
Ne kadar
da doğruydu ‘Cehennem Yazarı’nın tespitleri. İçsel tepkileri de tanımlıyordu
sabırla:
“Tevazu
çözülmemiş problemlerin azaldığı dinginlik ufkudur oysa. Az rastlanır
yaşlıların gözlerindeki ışıltı, tevazudan almıştır mayasını. Ömrü törpüleyen
kibrin, körleştirdiği yerlerde yükselir ezenlerin sesleri, ezdiklerini
sananların sesleri.
Çözümünü
buldukları probleme dair fikri olan, ancak, çözümü yaşamaya ömürleri yetmeyen o
dingin bakışlı az rastlanır yaşlılar şöyle seslenmek isterler belki:
“Her ne
kadar hak etse de ezilmeyi, ezdiğini sanarak gelse de üstüne; kişi geldiğinde
ezilmeye başladığını bilmemektedir zaten. Değerler ve ilkeler adına ezilmemeye
verdiğin tepki, ezmek değilse eğer; ezmeyi nefsin için murat etmediğindendir.
Aksi halde; Onun seni ezmeye, sendeki kibri silmeye, onun yerine kendi kibrini
koymaya, kendi kibrini senin kabullenmeni sağlamaya niyeti varsa, ona vereceğin
her aşağılayıcı yargı, onu değil seni ezilmiş yapacaktır; onun gibi davranarak
ezilen sen olacaksın. Fakat sen onu ezmiş olduğunu sanacak, sandığın şey
yüzünden ezilmiş olduğunu fark etmeyeceksin. Ders verebilirsin, vurabilirsin
onu alnın tam ortasından; ders alabilmiş ve ders verebilecek kıvama gelmişsen.
Lâkin, ne sen ne de bir başkası kendi nefsinden arınmamıştır yaşarken,
arınmayacaktır; arınamadığı için hiç bir ders kalıcı değildir ve sen her
seferinde tevazu ile hareket edip etmediğini bilemeyeceksin. Ezilmemek için
ezdiğinde, seni ezeni ezip geçtiğinde; keyf alsan da bir müddet, ömrün çarkları
daha yavaş dönecek, ruhundaki yırtıklar artacaktır. Ezdikçe daha az
uyuyacaksın.”
Ruhlarının
geride bıraktıklarına ağlayan az rastlanır yaşlıların, gökyüzünü kaplayan
fısıltılarını duymaya devam etmek ister insan belki:
“Merhamet
etmeyene merhamet edilmez, fakat merhamet senin merhametsize bahşettiğin bir
şey değildir. Merhamet senin kendine verdiğin hediyendir. Öfkene musallat olan
başka ruhların yırtığı ise, senin yırtıklarına tutunmak isteyenlere vereceğin
öfken olmasın. Seni küçük düşürmek istediğinde, seni kendi kalıbının önünde
secde eder vaziyette tutmak istediğinde, tevazu ile gülümse ve ona: “Sana benzemeyeceğim!”
de. Dişlilerde bir yırtık bırakmaz ruhun o vakit. Ona ayna tutmuşsundur; seni
ezmeye yeltendiğinde gerçekte kendisini ezmeye yeltendiğini göstermişsindir.
Onun kendisine zarar vermesine mâni olabilmenin yoluna da ışık tutmuşsundur.
İşte ondan sonra çarkların alevsiz dönüşlerinde her bir vakit çözülmüş ardışık
problemlerle önünü görmeye devam edersin. Sen kazanırsın ezmeden; kazancını,
seni yaratana ödünç vererek. Sadece iyilik yapmışsındır. Sen o densizin
karşısına kendini dikmemiş, kendisini dikmişsindir.”
Bir insan
ruhu, çözümü o insanın ömrüne sığamayacak kadar büyük bir problemdir, fakat
çözdüm diyen varsa ömrünün son demlerinde, düşünsün; kullanılamamışsa ne
faydası vardır ki çözümün?”
Cevval,
kullanılacak çözümlere muhtaçtı, tıpkı ruhu yırtıklarla dolu olan herkes gibi.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.