Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Odaklanmıştı
ve vazgeçmeyecekti, ‘Seni Allah sevsin, bence bu her şeye değer inatçı Keçi!’
dedim gülümseyerek ve konuyu yine kendimden uzaklaştırdım. ‘Ben iyi olan
herkesi, her şeyi severim, ancak bu iyinin tanımını sadece Allah yaparsa!’
‘Allah!’ dedi İD ve sustu, gözünü yoldan ayırmıyordu.
Susamıştım.
İD’nin aldığı yol nevalesinden küçük bir şişe su aldım. İD’ye susayıp
susamadığını sordum, o da susadığını söyleyince kapağını açarak şişeyi ona
uzattım.
‘Çok
incesin!’ dedi suyu içerken. ‘Hep böyle ince kal!’
İD’nin de benim
gibi çok su içtiğini biliyordum. Şişeyi bitirince bana uzattı, ben de boş şişeyi
poşete koydum ve kendime de bir şişe aldım. ‘Teşekkür ederim!’ dedim. ‘Gittikçe
kalınlaşan dünyada incelik güzel bir özellik ve bence bunu yaymalıyız!’
Büyük bir
kavşakta I-95’ten I-395 Express Lanes’a geçiyorduk, biraz sonra Pentagon’un solumuzda
kalacağı bölgeden geçerek 14. Cadde Köprüsü üzerinden Potomac Nehrini aşacak ve
Kuzey Washington’a girecektik.
Saat 11:00’a
geliyordu, yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğumuz kalmıştı.
‘Bugün
dönecek misiniz Türkiye’ye?’ diye sordu İD sonraki ânları planladığını
hissettirmemeye çalışarak.
Ona
baktım, gözlerimi yoldan ayırarak. Omuzlarına dökülen sarı saçlarını sağ eliyle
geriye doğru ittirmişti o anda. Dulles Havalimanı’ndan bu akşam 22:45’te
kalkacaktı uçağımız; İstanbul’a ertesi gün 31 Temmuz 2019, çarşamba günü 15:45’te
varacaktık. Uçuş süresi yaklaşık olarak on saatti.
‘Uçuş için
biletler alınmış durumda ve planlamalarımız bu yönde!’ diyerek cevapladım sorusunu.
‘Cevval’in mesajı gelene kadar zamanımız var; mesaj geldiğinde de elçiliğe
geçeceğim. Sen ne yapacaksın?’
‘Bilmiyorum!’
dedi İD hüzünlü bir yalnızlıkla. ‘Muhtemelen ben de bugün ABD’den ayrılabilirim
ya da belki de California’ya geçebilirim!’
‘Ne kadar
zıtsın kendi içinde!’ dedim fısıltıya sarınan bir sesle. ‘Neden net değilsin?’
Güldü, ‘Çok
netim aslında, ama şimdi zihnim çok dağınık’ dedi sıcak bir yakınlıkla. ‘Senin çok
sert olan netliğin karşındaki insanların kafasının içini dağıtıyor, farkında
değil misin?’
Hiç böyle
değerlendirmemiştim karşımdaki insanları. Herkesin analitik birçok süreç
sonunda zihnindeki çıktıları cümlelere, çözümlere ya da planlara dönüştürdüğünü
düşünüyordum. Bu eğer netlik ise bence herkes net olmalıydı, çünkü
belirsizliklerle gidilecek hiçbir yol yoktu, olamazdı.
‘Netlik
nasıl çok sert oluyor, anlamadım?’ dedim şaşırarak.
Yine
güldü, ‘Aşırı mantıklısın, hiç duygusal bakmıyorsun, ondan…’ dedi.
‘Anlamıyorum!’
dedim. ‘Bu ayrımı nasıl yapıyorsun, ben mantık-duygu çatışması olduğunu
düşünmüyorum insanın zihninde. İnsan zihni bir bütündür ve bütün olarak işler,
herhangi bir şeyi ayrım yapmadan alır ve işlem yapar!’
‘İşte sen
böylesin!’ dedi kıkırdayarak. ‘Yine aynısını yapıyorsun!’
‘Bak!’
dedim. ‘İnsanların birbirlerini aşırı mantıklı veya aşırı duygusal gibi
sınıflandırıcı ve dışlayıcı eleştirilerle suçladıklarını duyduğumda
şaşırıyorum. Ve merak ediyorum; bu suçlamada eleştiri okları ‘aşırı’ ek
sıfatına mı yapılmakta, yoksa mantıklı, duygusal sıfatlarına mı? Eğer
eleştiriler ‘aşırı’ ek sıfatına yönelikse ve bu ‘aşırılık’ suç ise; insanlar
‘aşırı olmayan’ mantıklılığı veya duygusallığı eleştirerek birbirlerini
suçlamıyorlar, demek gerekecek. Yani; bir insan mantıklı iken, diğer bir insan
duygusal olabilir ve bu durum eleştirilmez; bu durumdan suç
üretilmez/üretilemez, öyle mi?’
‘Tamam,
hadi bunu tartışalım!’ dedi İD. ‘Ama bilmeni isterim ‘aşırı mantıklı’ olmak suç
değil!’
Zihnim yine
kendi çalışma biçimine dönmüştü:
‘Gerçekten
ilginç bir durum!’ dedim. ‘Fakat büyük bir sorun daha çıkıyor ortaya; bir insan
sadece ‘aşırı olmayan’ mantıkla veya sadece ‘aşırı olmayan’ duygusallıkla
davranış formlarını düzenliyor olabilir mi? Önümüze ek bir sıkıntı daha
çıkacak; ‘aşırı’lığın görelilik açılarına göre sınırlarını da
belirleyemeyeceğini fark edeceksin!’
‘Hımm!’
diye mırıldandı İD. ‘Beni teknik terimlerle sıkıştırmaya çalışıyorsun!’
‘Hayır!’
dedim. ‘Düşünelim ve bir soru daha soralım, belki asıl sorunu saptayabiliriz.
Eleştirilerin ‘aşırı’ ek sıfatından daha çok bu teknik ayrıma yöneltilmiş
olmasın? Galiba birimiz mantıklı, diğerimiz duygusal olmaktan kaynaklanan
etkilerle, ötekini ‘aşırı’ buluyoruz. Aksi halde sınırlarını belirleyemediğimiz
‘aşırı’lığı ‘günah keçisi’ olarak kullanmazdın. Bana göre senin ve senin gibi
düşünenlerin sorunu bu: siz bir insanın sadece duygusal veya sadece mantıklı
olabileceğini zannediyorsunuz. Bu zandan hareket ederek, doğrudan mantıklı veya
duygusal olmakla suçlayamayacağınız ötekini ‘aşırı’lıkla suçluyor, sorunu daha
da karmaşıklaştırıyorsunuz. Buna da ‘aşırı duygusallık’ mı dememiz lazım?’
‘Ben ‘aşırı
duygusal’ değilim ya!’ diye itiraz etti İD.
Tanışmalıydık
artık. ‘Sana bu konuda yardım etmek istediğimi söylersem, bana kızar mısın?’
diye sordum. ‘Biliyorum; sizler, yani böyle düşünenler sorunlarınıza müdahale
edilmesinden hoşlanmıyorsunuz. Ayrıca; çözüm önerilerimi kendime saklamam
gerekiyor da olabilir. Fakat anlatmamda bir sakınca yok değil mi? Belki bir işe
yarar söylediklerim. Sorunlardan aldığın hazzı azaltacak da olsam, olası
çözümlerden alabileceğin hazların olduğunu da gösterebilirim sana. Ne dersin?
Her durumda karar senin zaten; kaybedecek neyin var ki?’
‘Tamam ya!’
dedi yine kıkırdayarak. ‘Seni dinliyorum ve kaybedecek hiçbir şeyim yok!’
‘Sıkıldığın
zaman söyle, anlatmayı hemen bırakırım!’ dedim yüzüme soğuk bir tebessüm
yerleştirerek. ‘Duvarla konuşuyorum zannetmeyeyim yine!’
‘Tamam, tamam
Bay Çok Bilmiş!’ dedi İD. ‘Sen devam et!’
Gözlerimi
tekrar yola diktim, ‘Aslında insanlar tüm duygu ve düşüncelerini birbirinden
ayrı/ayrık ve bağımsız sanarak hata yapıyorlar!’ dedim. ‘Bu bir konumlama
hatası ve bu hata giderildiğinde, ilgili eleştiriler ve bu eleştirilerden
üreyen suçlamalar anlamsız kalacak. İnsanların bu türden sorunları ortadan
kalkınca herkes birbirini kolaylıkla anlayabilecek. Zaten insanların en büyük
sorunu da birbirlerini anlayamamaları ya da mantık dışı nedenlerle ‘anladıkları
halde anlamamış gibi davranmaları’, yani ikiyüzlülük!’
‘Ben
insanların birbirini çok iyi anladığını düşünüyorum, bak!’ dedi heyecanla. ‘Ama
çoğu anlamamış gibi davranmayı seçiyor bence!’
Kaldığım
yerden devam ettim, ‘Duyguların her türü, sen farklı ad/tanım blokları
oluştursan da tastamam düşüncelerden ibarettir. Sade bir anlatımla; duygular
aynı zamanda düşüncelerdir, diyebiliriz. Ya da duygular düşüncelerin alt
kümeleridir. Bu alt kümeler, korku, ümit, öfke, kin, heyecan, kıskançlık, hırs,
sevgi, sevinç, özlem, gibi kategorik benlik baskılarından aşırı bir şekilde
etkilenen düşünceleri içeriyorlar!’ dedim.
‘Nasıl
yani?’ dedi ilgiyle. ‘Duygu da aslında düşünce midir yani?’
‘Evet’
dedim. ‘Açıklamamızı koyulaştıralım mı? Duygular, benlik baskılarından
etkilenen düşüncelerdir, diyelim. Dinî terminolojiyi kullanarak şöyle de
söyleyebiliriz; nefs, cin, şeytan ve diğer insanların veya canlıların, doğa
olaylarının baskılarından/kışkırtmalarından (benlik baskıları) etkilenen
düşüncelere duygu denir. Nasıl? Açıklayıcı oldu mu?’
‘Harika
ya!’ diyerek küçük bir çığlık attı İD. ‘Böyle şeyleri ilk defa duyuyorum!’
‘İlk defa
ben böyle bir sorgulama yapıyor olabilirim de ondan!’ dedim sakince.
‘Kendini
beğenmiş!’ dedi sağ eliyle sol omuzuma dokunarak.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.