23 Nisan 2023 Pazar

SA10135/SD2729: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 12

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Tasarımcılar, kendi eserleri olan Tarih'i ve Keder'i, yine kendilerine ait olan Zafer'i ve Barış’ı kanlı savaşlarla ezdikleri insanlığa, kadınlar üzerinden somutlaştırdıkları bu tür anıtlarla hatırlatıyorlar ve ‘sizi biz yönetiyoruz’ diyorlardı."

Heykeltıraş Franklin Simmons’un eseri olan Barış Abidesi’nin tepesinde, batıya bakan, Keder ve Tarih’i temsil eden klasik Romalı kıyafetleriyle iki kadın figürü duruyordu. Keder, örtülü yüzünü Tarih’in omzuna yaslamıştı ve ağlıyordu.

Tarih, üzerinde "Ülkeleri yaşayabilsin diye öldüler" yazan bir kalem ve bir tablet tutuyordu. Keder ve Tarih'in altında, defne yapraklarından oluşan bir çelenk tutan ve gücü simgeleyen bir meşe dalı taşıyan başka bir gerçek boyutlu klasik Romalı kadın figürü ise Zafer’i temsil etmekteydi. Altında savaş tanrısı bebek Mars ve deniz tanrısı bebek Neptün yer alıyordu.

Barış Anıtı'nın ABD Kongre Binası'na bakan arka tarafında, belden yukarısı çıplak, belden aşağısı bol dökümlü bir giysi ile örtülü ve elinde zeytin dalı tutan klasik bir Romalı kadın figürü olan ‘Peace is Peace-Barış Barıştır’ yer alıyordu. Altında barış ve endüstrinin sembolleri vardı. Karşısında, bilim, edebiyat ve sanat sembolleri (bir açı, bir dişli, bir kitap ve bir çift saban dahil), barışın mümkün kıldığı medeniyetin ilerlemesini ifade ediyordu. Açı her zaman masonların varoluşlarını yansıttığı bir simge olarak orada da vardı.

Tasarımcılar, kendi eserleri olan Tarih'i ve Keder'i, yine kendilerine ait olan Zafer'i ve Barış’ı kanlı savaşlarla ezdikleri insanlığa, kadınlar üzerinden somutlaştırdıkları bu tür anıtlarla hatırlatıyorlar ve ‘sizi biz yönetiyoruz’ diyorlardı.

İD’ye , ‘Keder, Tarih , Zafer ve Barış neden hep kadınlar üzerinden sembolleştiriliyor sence?’ diye sordum. ‘Savaş neden erkekler üzerinden?’

‘Kadınlar çok çekici de ondan!’ dedi İD kıkırdayarak ve iki eliyle saçlarını geriye doğru savurarak. ‘Daha önce söylemiştim sana, dünya kadınların cinselliği üzerine kurulu!’

‘Oysa!’ dedim analitik bir yokuştan aşağı inerken. ‘Bu anıttaki her şeyi, Tarih'i ve Keder'i, Zafer'i ve Barış’ı, Endüstri’yi, Bilim’i, Edebiyat’ı ve Sanat’ı tasarlayanlar ve sembolleştirenler hep mason erkekler, aralarına da kadın almazlar!’

‘Dikkat dağıtmak için olabilir mi?’ dedi İD her zamanki gibi saklı dikkatini görmemi sağlayan bir çıkışla ve Barış’ı simgeleyen kadına işaret etti. ‘Bu çıplak göğüsler bir erkekte yok, farkındaysan anıtı inceleyenler en çok kadının çıplak göğüslerine bakıyorlar!’

‘Evet, haklısın!’ dedim gülümseyerek. ‘Diğer üç kadın heykeli çıplak değil, insanlar orada sembollere yüklenen anlamları algılıyorlar, ama doğal olarak zihinlerine yüklenen mesajları sindirmeden önce sorguluyorlar, anıtın arka tarafına geçtikleri anda sorgulamalarını unutturacak bir şey görmeleri gerekiyordu, Barış’ı simgeleyen kadının göğüslerini çıplak yontarak dikkat dağıtmışlar. Bunu anıtı tasarlarken de yaptıklarına göre diğer kavramları tasarlarken ve bütün insanlığa karşı bu tasarımı uygularken de aynı şekilde davranmış olmaları mümkündür!’

Satanist mason erkekler kendilerini de doğuran ‘Kadın’ı bir araç olarak kullanıyorlardı, bunu kadına bağımlı olarak donatılan erkekleri kontrol altında tutmak, yönetmek ve pasifleştirmek, edilgen hale getirmek için yaptıkları açıktı. ‘Bal Tuzağı’ bunun en basit ve en sık görülen örneğiydi. Ticarî bir meta olarak hemen her sektörde kadın cinselliğinin dünyanın en büyük ekonomilerinin temellerini oluşturduğunu aklını kullanan herkes görebiliyordu.

İD bir kadındı, alışıldık güzelliklerin üstünde bir güzelliğe sahipti ve aynı zamanda sahip olduğu gücün farkındaydı. Yaşadığı gerginliği şimdi daha iyi anlıyordum, gücünün etkisini görmeye alışkındı ve sırf bu nedenle bana karşı yaşadığı başarısızlığı sindiremiyordu.

Güzel ve fettan bir kadının çekici gücüne sahip olan Batı’nın, ilkelerini ve inançlarını restore ederek yükselen Türkiye’ye karşı yaşadığı duygu da tam olarak buna benziyordu. Türkiye gibi, benim de ilkelerime ve inançlarıma uygun bir tutum içinde olmam bir direniş ve sonrasında bir başkaldırı olarak algılanıyordu. İD’nin bana uyguladığı baskıya karşı içimde oluşan karmaşa Türkiye’de de vardı, insanlar seçimlerini sağlıklı bir soruşturma süreci geçirmeden, kimi zaman da yenilerek yapıyorlardı. 2002 sonrası ise bu karmaşa daha da artmıştı.

İD sık sık ‘çok sıcak’ diye şikâyet ediyor ve üzerindeki kıyafeti değiştirmek istediğini söylüyordu. Ona ‘Kadınsı şeyler mi giyeceksin?’ diye sordum biraz da iğneleyerek. ‘Dikkatimi mi dağıtmak istiyorsun sen yine?’

Kıkırdadı, omuzlarını silkti, dudaklarını büzdü ve tişörtünün eteklerini iki eliyle savurdu, ‘Ama çok sıcak!’ dedi ısrar ederek.

Tekrar arabaya bindik ve yavaş yavaş ilerledik, arabanın kliması şikayetlerini kısa bir süre için ertelemişti, ama İD'nin gün boyu sıcaktan şikâyet etmekten vazgeçmeyeceği açıktı. Washington en az Richmond kadar sıcaktı ve İD ile ben Richmond’da olduğumuz kadar birbirimize uzak değildik. Ve İD en küçük fırsatı kaçırmamak için özel bir çaba sarf ediyordu.

‘Turistik gezideyiz Keçi!’ dedim. ‘Dikkatimi dağıtma!’

First Street’ten güneye doğru ilerlerken yolun tam ortasında durduk, sağda Union Square-Birlik Meydanında, bronz ve mermer heykeli ile sonraki zamanda iki dönem Başkanlık yapan ve İç Savaş’ta Kuzeyi temsil eden Birlik Ordularının Komutanı Ulysses S. Grant adına dikilen anıt görünüyordu.

At üzerindeki Ulysses S. Grant, sırtını US Capitol’e dönmüştü, batıdaki Washington Anıtı’na ve tek çizgi üzerinde görünen daha batıdaki Lincoln Anıtı'na bakıyordu. US Capitol’ün Doğusunda ise yine doğrusal bir çizgi üzerinde konumlanan Lincoln Park vardı. Ulysses S. Grant’ın acımasız ve şeytanî bir akla sahip olduğunu Amerikan Sineması’ndan öğrenmiştik.

Yolun bitiminde karşılaştığımız güneydeki heykeller seti ise Garfield Monument- Garfield Abidesi’ne aitti. Arabadan indik. Ben yine araştırmalarıma başlamıştım. James A. Garfield, 1880’de başkan seçildikten dört ay sonra suikastla yaralanmış, doktorların öldürmeyen yarayı öldürebilir hale getirmesi sonrası ölmüştü, onun için de Pennsylvania caddesine paralel olan ve First St SW-1. Cadde ile Maryland caddesinin birleştiği noktada, US. Capitol kampüsünün güney girişine kuzeydeki, 1861-1865'te Birliği ve ülkelerinin özgürlüğünü savunmak için ölen Birleşik Devletler Donanması subaylarının, denizcilerinin ve deniz piyadelerinin anısına 1877-1878'de dikilen Barış Abidesi'nin eşi olarak bir abide dikmişlerdi; James A. Garfield’in hayatının dört aşamasını resmeden bronz heykeller sarmıştı kaidenin her yerini.

Amerika Birleşik Devletleri, mason satanistler tarafından özel olarak tasarlanmış bir iç savaşla ele geçirilmişti ve bu iç savaşı Amerikan halkına değişmez bir tehdit olarak hatırlatacak bütün abideler ve anıtlar ülkenin başkentine dikilmişti.

Bu şehir ‘Biz Tanrıya Güveniyoruz’ yazılı paralarında olduğu gibi, sahte gerçeklerin paketlenerek insanlığa sunulduğu bir sahneydi. Hangi ‘tanrı’dan bahsettiklerini sadece onlar biliyordu.

Allah bize Kur’an’da Bakara Suresi’nin 8-13. ayetlerinde onları ayrıntıları ile anlatıyordu:

'İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. Kendilerine: "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" dendiği zaman, "Bizler sadece ıslah edicileriz" derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir. Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.’

“İnsanlara din ve iyilik yoluyla yaklaşan 15 Temmuz ihanetinin mimarı Fetullah Gülen, İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Obama, İran lideri Hamaney, Rusya Devlet Başkanı Putin, İngiltere Başbakanı Cameron ve benzerleri neye hizmet ediyorlarsa o da ona hizmet ediyordu.” diyordu ‘Dağ Yazarı’ ve devam ediyordu:

“Bu başı sonu belli olmayan bir ihanet çemberiydi, asıl ihanet hakikate ve iyiliğe karşı, Şeytan’ın yanında, Allah’ın yolunda ilerleyen insana ve Allah’a karşı yapılıyordu. Din, insanı Allah’a imana ve itaate yönlendirmek için tesis edildiği halde, satanistler tarafından hep insanları aldatmak için bozulan ve yeniden tasarlanarak kullanılan bir araçtı.” 


<< Önceki                      Sonraki>>


[20.04.2023, (5/25 (449))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 23.04.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı