Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Heykeltıraş Franklin Simmons’un eseri olan Barış Abidesi’nin tepesinde, batıya bakan, Keder ve Tarih’i temsil eden klasik Romalı kıyafetleriyle iki kadın figürü duruyordu. Keder, örtülü yüzünü Tarih’in omzuna yaslamıştı ve ağlıyordu.
Tarih,
üzerinde "Ülkeleri yaşayabilsin diye öldüler" yazan bir kalem ve bir
tablet tutuyordu. Keder ve Tarih'in altında, defne yapraklarından oluşan bir
çelenk tutan ve gücü simgeleyen bir meşe dalı taşıyan başka bir gerçek boyutlu
klasik Romalı kadın figürü ise Zafer’i temsil etmekteydi. Altında savaş tanrısı bebek
Mars ve deniz tanrısı bebek Neptün yer alıyordu.
Barış Anıtı'nın ABD Kongre
Binası'na bakan arka tarafında, belden yukarısı çıplak, belden aşağısı bol
dökümlü bir giysi ile örtülü ve elinde zeytin dalı tutan klasik bir Romalı kadın figürü olan ‘Peace is Peace-Barış
Barıştır’ yer alıyordu. Altında barış ve endüstrinin sembolleri vardı.
Karşısında, bilim, edebiyat ve sanat sembolleri (bir açı, bir dişli, bir kitap
ve bir çift saban dahil), barışın mümkün kıldığı medeniyetin ilerlemesini ifade
ediyordu. Açı her zaman masonların varoluşlarını yansıttığı bir simge olarak
orada da vardı.
Tasarımcılar,
kendi eserleri olan Tarih'i ve Keder'i, yine kendilerine ait olan Zafer'i ve
Barış’ı kanlı savaşlarla ezdikleri insanlığa, kadınlar üzerinden
somutlaştırdıkları bu tür anıtlarla hatırlatıyorlar ve ‘sizi biz yönetiyoruz’
diyorlardı.
İD’ye
, ‘Keder, Tarih , Zafer ve Barış neden hep kadınlar üzerinden sembolleştiriliyor
sence?’ diye sordum. ‘Savaş neden erkekler üzerinden?’
‘Kadınlar
çok çekici de ondan!’ dedi İD kıkırdayarak ve iki eliyle saçlarını geriye doğru
savurarak. ‘Daha önce söylemiştim sana, dünya kadınların cinselliği üzerine
kurulu!’
‘Oysa!’
dedim analitik bir yokuştan aşağı inerken. ‘Bu anıttaki her şeyi, Tarih'i ve
Keder'i, Zafer'i ve Barış’ı,
Endüstri’yi, Bilim’i, Edebiyat’ı ve Sanat’ı tasarlayanlar
ve sembolleştirenler hep mason erkekler, aralarına da kadın almazlar!’
‘Dikkat
dağıtmak için olabilir mi?’ dedi İD her zamanki gibi saklı dikkatini görmemi
sağlayan bir çıkışla ve Barış’ı simgeleyen kadına işaret etti. ‘Bu çıplak
göğüsler bir erkekte yok, farkındaysan anıtı inceleyenler en çok kadının çıplak
göğüslerine bakıyorlar!’
‘Evet,
haklısın!’ dedim gülümseyerek. ‘Diğer üç kadın heykeli çıplak değil, insanlar
orada sembollere yüklenen anlamları algılıyorlar, ama doğal olarak zihinlerine
yüklenen mesajları sindirmeden önce sorguluyorlar, anıtın arka tarafına
geçtikleri anda sorgulamalarını unutturacak bir şey görmeleri gerekiyordu,
Barış’ı simgeleyen kadının göğüslerini çıplak yontarak dikkat dağıtmışlar. Bunu
anıtı tasarlarken de yaptıklarına göre diğer kavramları tasarlarken ve bütün
insanlığa karşı bu tasarımı uygularken de aynı şekilde davranmış olmaları mümkündür!’
Satanist
mason erkekler kendilerini de doğuran ‘Kadın’ı bir araç olarak kullanıyorlardı,
bunu kadına bağımlı olarak donatılan erkekleri kontrol altında tutmak, yönetmek
ve pasifleştirmek, edilgen hale getirmek için yaptıkları açıktı. ‘Bal Tuzağı’
bunun en basit ve en sık görülen örneğiydi. Ticarî bir meta olarak hemen her
sektörde kadın cinselliğinin dünyanın en büyük ekonomilerinin temellerini
oluşturduğunu aklını kullanan herkes görebiliyordu.
İD bir
kadındı, alışıldık güzelliklerin üstünde bir güzelliğe sahipti ve aynı zamanda
sahip olduğu gücün farkındaydı. Yaşadığı gerginliği şimdi daha iyi anlıyordum, gücünün
etkisini görmeye alışkındı ve sırf bu nedenle bana karşı yaşadığı başarısızlığı
sindiremiyordu.
Güzel ve
fettan bir kadının çekici gücüne sahip olan Batı’nın, ilkelerini ve inançlarını
restore ederek yükselen Türkiye’ye karşı yaşadığı duygu da tam olarak buna
benziyordu. Türkiye gibi, benim de ilkelerime ve inançlarıma uygun bir tutum içinde
olmam bir direniş ve sonrasında bir başkaldırı olarak algılanıyordu. İD’nin bana
uyguladığı baskıya karşı içimde oluşan karmaşa Türkiye’de de vardı, insanlar
seçimlerini sağlıklı bir soruşturma süreci geçirmeden, kimi zaman da yenilerek
yapıyorlardı. 2002 sonrası ise bu karmaşa daha da artmıştı.
İD sık sık
‘çok sıcak’ diye şikâyet ediyor ve üzerindeki kıyafeti değiştirmek istediğini
söylüyordu. Ona ‘Kadınsı şeyler mi giyeceksin?’ diye sordum biraz da
iğneleyerek. ‘Dikkatimi mi dağıtmak istiyorsun sen yine?’
Kıkırdadı,
omuzlarını silkti, dudaklarını büzdü ve tişörtünün eteklerini iki eliyle
savurdu, ‘Ama çok sıcak!’ dedi ısrar ederek.
Tekrar
arabaya bindik ve yavaş yavaş ilerledik, arabanın kliması şikayetlerini kısa
bir süre için ertelemişti, ama İD'nin gün boyu sıcaktan şikâyet etmekten vazgeçmeyeceği
açıktı. Washington en az Richmond kadar sıcaktı ve İD ile ben Richmond’da
olduğumuz kadar birbirimize uzak değildik. Ve İD en küçük fırsatı kaçırmamak
için özel bir çaba sarf ediyordu.
‘Turistik
gezideyiz Keçi!’ dedim. ‘Dikkatimi dağıtma!’
First
Street’ten güneye doğru ilerlerken yolun tam ortasında durduk, sağda Union
Square-Birlik Meydanında, bronz ve mermer heykeli ile sonraki zamanda iki dönem
Başkanlık yapan ve İç Savaş’ta Kuzeyi temsil eden Birlik Ordularının Komutanı
Ulysses S. Grant adına dikilen anıt görünüyordu.
At
üzerindeki Ulysses S. Grant, sırtını US Capitol’e dönmüştü, batıdaki Washington
Anıtı’na ve tek çizgi üzerinde görünen daha batıdaki Lincoln Anıtı'na
bakıyordu. US Capitol’ün Doğusunda ise yine doğrusal bir çizgi üzerinde
konumlanan Lincoln Park vardı. Ulysses S. Grant’ın acımasız ve şeytanî bir akla
sahip olduğunu Amerikan Sineması’ndan öğrenmiştik.
Yolun bitiminde karşılaştığımız güneydeki heykeller seti ise Garfield Monument-
Garfield Abidesi’ne aitti. Arabadan
indik. Ben yine araştırmalarıma başlamıştım. James A. Garfield, 1880’de başkan
seçildikten dört ay sonra suikastla yaralanmış, doktorların öldürmeyen yarayı
öldürebilir hale getirmesi sonrası ölmüştü, onun için de Pennsylvania caddesine
paralel olan ve First St SW-1. Cadde ile Maryland caddesinin birleştiği noktada,
US. Capitol kampüsünün güney girişine kuzeydeki, 1861-1865'te Birliği ve
ülkelerinin özgürlüğünü savunmak için ölen Birleşik Devletler Donanması
subaylarının, denizcilerinin ve deniz piyadelerinin anısına 1877-1878'de dikilen
Barış Abidesi'nin eşi olarak bir abide dikmişlerdi; James A. Garfield’in hayatının
dört aşamasını resmeden bronz heykeller sarmıştı kaidenin her yerini.
Amerika
Birleşik Devletleri, mason satanistler tarafından özel olarak tasarlanmış bir
iç savaşla ele geçirilmişti ve bu iç savaşı Amerikan halkına değişmez bir
tehdit olarak hatırlatacak bütün abideler ve anıtlar ülkenin başkentine dikilmişti.
Bu şehir ‘Biz
Tanrıya Güveniyoruz’ yazılı paralarında olduğu gibi, sahte gerçeklerin
paketlenerek insanlığa sunulduğu bir sahneydi. Hangi ‘tanrı’dan bahsettiklerini
sadece onlar biliyordu.
Allah bize
Kur’an’da Bakara Suresi’nin 8-13. ayetlerinde onları ayrıntıları ile
anlatıyordu:
'İnsanlardan,
inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. Bunlar
Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar
da farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık
vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana
karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. Kendilerine: "Yeryüzünde
bozgunculuk yapmayın" dendiği zaman, "Bizler sadece ıslah
edicileriz" derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir.
Fakat farkında değillerdir. Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın”
denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin
ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.’
“İnsanlara
din ve iyilik yoluyla yaklaşan 15 Temmuz ihanetinin mimarı Fetullah Gülen,
İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Obama, İran lideri Hamaney, Rusya
Devlet Başkanı Putin, İngiltere Başbakanı Cameron ve benzerleri neye hizmet
ediyorlarsa o da ona hizmet ediyordu.” diyordu ‘Dağ Yazarı’ ve devam ediyordu:
“Bu başı sonu belli olmayan bir ihanet çemberiydi, asıl ihanet hakikate ve iyiliğe karşı, Şeytan’ın yanında, Allah’ın yolunda ilerleyen insana ve Allah’a karşı yapılıyordu. Din, insanı Allah’a imana ve itaate yönlendirmek için tesis edildiği halde, satanistler tarafından hep insanları aldatmak için bozulan ve yeniden tasarlanarak kullanılan bir araçtı.”
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.