Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
15 Temmuz, sadece 15 Temmuz 2016 tarihi ile ve askerî darbe ile sınırlı değildi, hedef de yalnızca Türkiye ve Erdoğan değildi. Türkiye, Erdoğan liderliğinde satanizme direnmişti ve artık başkaldırıyor, insana ve onu yaratan Allah’a saygıyı ve itaati esas alan bir strateji ile yol almaya çalışıyordu.
Erdoğan liderliğindeki Türkiye, dünyanın istisnasız ezilen bütün ülkeleri için örnek teşkil edecekti, durdurulmalıydı ve satanizmin iki yüz yıldır acımasız bir şekilde uyguladığı şekilde ezilmeliydi. Açıklayıcı ve yeterli tek sebep buydu.
‘Dağ
Yazarı’nın ‘Şeytan’ın ta kendisi’ dediği emekli Albay Stefan J. Banach’e göre
artık ABD tarafından kontrol edilemez hale gelen küresel dijital iletişim ve
gerçek üzerindeki hakimiyet tehlike altındaydı ve bu Amerikan satanizmi için
büyük bir tehditti, tedbir almaları gerekiyordu. Bir insanı kendi sözleri kadar
iyi anlatan başka herhangi bir araç yoktu. Bu nedenle emekli Albay Stefan J.
Banach’in Amerikan Savaş Makinesi’nin nasıl çalıştığını anlatan analizinden
uzun alıntılar yapmam gerekiyordu.
Yüz yıllık
ABD egemenliğinin ürettiği emperyalizmin başarısız olmasından korkan yazarın temel
ve nesnel bir eleştirinin mümkün olabilmesi için yeterli inceleme alanları içermeyen
analizi, büyük bir panikle mevcut kibirli ve kan dökücü gangsterliğin önerdikleri
uygulanmazsa artık süremeyeceğini anlatmaya çalışan, nihayetinde etkisiz
kalacak olan bir çığlık kadar özeleştiri içermekteydi.
İlkesiz,
ahlaksız ABD hegemonyasının dünyadaki kaosu planladığını ve derinleştirdiğini
bilen ve bu kaosun en keskin sonucu olarak Amerikan karşıtlığının sosyal medya
aracılığı ile artmasından korkan ve bütün manipülasyonların artık işe
yaramayacağını bilen bir aklın, nesnel bir eleştiri çerçevesinde analiz
yapabilmesi mümkün değildi.
“Bütün savaşlarda verilen ilk zayiât gerçektir.” diyordu Stefan J. Banach ve gerçeği tanımlarken, gerçeği nasıl manipüle ettiğini de anlatıyordu bize.
“’Gerçek’
kelimesi, birçok insan için sosyal istikrar açısından ironik ve zahmetli olan
birçok şey anlamına gelir. Gerçek, Sanal Savaş bağlamında, bir birey, grup ya
da daha büyük bir nüfus için öngörülebilir sonuçlar sağlayan tarihsel güvenilirlik
şablon algılarına dayanmaktadır. Gerçek, tüm etkili gücün insanlar arasına
yayıldığı yerçekiminin merkezidir. Gerçeğin en avantajlı zamansal ve evrimsel
algısına ulaşmak için yapılan şemâ, hem değişimin hem de yerli ve yabancı
aktörlerin amacıdır. Bu stratagem (tuzak-savaş hilesi), Amerika Birleşik
Devletleri gibi uluslar için tehlikeli bir yıkılma noktasına yaklaşan, sanal
savaş ilkelerini ve onun kitlesel aldatma silahlarını ele almaya başlamıştır.”
‘Gerçek’
üzerindeki hakimiyetten ‘Sanal Savaş’a uzanan bir gerekçeler zemininde sıkı
çalışıyordu emekli albay.
“Sanal
Savaş, sosyal kontrolü sağlamak için küresel bir sistem yaklaşımıdır. Kitle
aldatma silahlarının kullanımıyla sosyal kontrol sağlanır. Küresel “sosyal
kontrol” dünya tarihinde ilk kez mümkündür. Sosyal kontrol yetenekleri, küresel
uydu görüntüleri, sivil ve askeri hava uçak sürüleri, “akıllı şehirlerimizdeki”
kamusal kamera izleme sistemleri, ticari altyapı, iPhone izleme protokolleri,
fitness takipçileri ve diğer giyilebilir cihazlar, internet, yapay zeka özel
sektör şirketleri, DNA, Sosyal Güvenlik numaraları, ehliyet numaraları, kredi
raporları, çevrimiçi kişisel sağlık kayıtları, kişisel kimlikler, nanobot
teknolojileri ve günümüzde var olan tüm ilişkili dijital kişisel finansal yükümlülükler.
Sosyal kontrol yetisine sahip ya da bunu başarabilecek kapasiteye sahip olan
adaylar şunlardır: yerel yönetimler, yabancı hükümetler, büyük şirketler, terör
örgütleri ve uyuşturucu kartelleri.”
Her şey
elbette Amerikan çıkarları olarak pazarlanan, ancak sıradan Amerikalılarla pek
ilgisi olmayan ‘satanist çıkarlar’ üzerinden anlamlandırılıyordu. Gerçek
üzerindeki hakimiyet sanal savaşla sağlanacaktı ve bu mücadele eğer inanırsanız
sadece Amerikan çıkarları içindi, yerel yönetimler, yabancı hükümetler, büyük
şirketler, terör örgütleri ve uyuşturucu kartelleri sosyal kontrol sağlamada
kullanılacak araçlardı. Şu hayranlık uyandıracak kadar düzenli ve sanat eseri
olan şehir, tepedeki şehir, Washington böyle çalışıyordu.
“Çıkarlarımızı
nasıl yaşadığımız ve güvence altına aldığımızla ilgili pek çok şey, kontrolsüz
bir hızla değişiyor. Dünya yapay zekâ (AI) ve sosyal medya hızında ilerliyor.
Bu eğilim daha yüksek hız ve hacimde devam edecek. Bu fenomen, bireysel
kimliklerin korunması ile düzensiz AI ve sosyal medya geliştirmelerinin
doğasının ürettiği tehlike arasında büyük çaplı mücadele üretti. Endüstriyel çağ
“güç liderliği”, tanıma ile ilgili karar verme süreci ve süreç merkezli
planlama modelleri, on altı yıllık fiziksel savaş alanı aşımına uğrayan savaşın
kanıtladığı gibi, teknolojik ilerlemelerin ağırlığı altında çöktü. Batı
hiyerarşik yönetişim modellerini yaşatmaya devam etmek için mücadele ediyor.
Yasama çalışmalarının deneyimlediğimiz teknolojik devrim için uygun gözetimi
sağlayamadıkları kanıtlanmıştır. Devletlerin eski öğrenme sistemleri, uzun
vadede giderek daha fazla dağılmış ve çevikleşmiş olan bir dünyada ilgili
kalmak için çok zahmetli ve çok maliyetlidir. Tüm bu değişimler teknolojik
ilerlemelerin hızıyla açıklanmaktadır.”
Bir soru
soruyordu ‘Dağ Yazarı’:
“Kendileri
faşizmi, esareti, kaosu, ölümü ve bütün bunları sağlayacak olan bilgiyi,
teknolojik gelişmeyi, üstün silahları tasarlarken insanlara ne diyorlardı tarih
boyunca?”
Cevabı da
veriyordu:
“Sıradan
insanları çiftçilikle ve savaşlarla meşgul ediyor, kendi seçkinlerine de MÖ. 300’den
kalma Antakya’daki bir evin yemek salonunda bulunan freskte Grekçe yazılı olan mottoyu
tekrarlıyorlardı: ‘Neşeli ol, hayatını yaşa!"
Haklıydı 'Dağ
Yazarı’, her ırktan ve her dinden yirmi birinci yüzyılın ‘seçilmiş’ insanı da
İD’nin ağzından çıktığı gibi ‘Ânı yaşa! mottosunu bir emir telakki ederek
yaşıyordu. “Siz seçtiğimiz insanlar ânı yaşayın, size gerekli olanı biz
belirleriz” diyorlardı, diğerleri yine köle gibi çalışıyor ya da savaşlarda
ölüyorlardı.
“CHP'nin tek parti iktidarının yaşandığı faşist dönemde, 1944 yılında, Eski ittihatçı Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın, üniversite öğrencisi iken tutuklanıp karşısına çıkarılan, sonradan ‘Mabetsiz Şehir' adlı kitabı ile tanınan Osman Yüksel Serdengeçti’ye, “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek; ikincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!” dediği gibiydi tarih boyunca sıradan insana reva görülen ve değişmeyen her şey!” diyordu ‘Dağ Yazarı’.
‘Öküz Anadolulu’ diyorlardı seçilmiş satanistler ve onların seçtikleri insansılar, “Öküz Alman, Öküz İskoç, Öküz İrlandalı, Öküz Amerikalı, Öküz Afrikalı, Öküz Japon, Öküz Çinli, Öküz Rus, Öküz Fransız, Öküz İtalyan, Öküz Arap, Öküz İranlı, Öküz Malay, Öküz Moğol, Öküz Afgan, Öküz Hintli, Öküz Yerli”, dedikleri gibi. Ama ‘Öküz İngiliz’, ‘Öküz Yahudi’ demiyorlardı. Onlar Dağ’ın tepesindeydiler ya da çimlerin üzerindeki çiğ, diğerleri ise aşağılarda ya da her zaman ezilebilecek olan çimen. Biliyorlardı, Dağ’da çimen olmazdı.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.