21 Mayıs 2023 Pazar

SA10186/SD2757: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 20

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İD sessizdi, namazı hatırlatarak elçiliğe daha erken ulaşmamız gerektiğini söylediğimden beri tek kelime etmemişti ve süzülmüş bir yüz ifadesiyle arabayı kullanıyordu."

Onunla hüznünü paylaşmak istemiyordum, ona tutkuların sonuçlarının neden olduğu cezaları göstermek istiyordum.

‘Bak!’ dedim Yüksek Mahkeme binasını göstererek. ‘Amerika özellikle şeytanî tutkuları kışkırtır ve tutkularının peşinden koşanları cezalandırmak için de bu büyük, korkutucu binalarda mahkemeler kurar. Bu mahkeme Amerikan İmparatorluğunun ulaştığı her yerde insanların üstünde hüküm sahibidir, Amerikan Devleti bunu parası, ordusu ve silahlarıyla sağladığı gibi, insanlığın bütün tutkularını planlı bir şekilde kontrol ederek de sağlar, ancak hiçbir zaman adaletle hükmetmez. Oysa hayat öyle değildir!'

‘Gerçekten ilgilenmiyorum hayatın nasıl olduğuyla!’ dedi İD benim cezalarla ilgili vurgumu kararlı bir şekilde reddederek. ‘Zaten yeterince kötü bir dünya var, benim için önemli olan şu ân neyse onu yaşamak istiyorum!’

Binanın merdivenlerine doğru yürüdük, güneş bu kez sırtımızı kavuruyordu. İD ilgisizdi. Ben de biraz inceleme yapmak ve hemen ayrılmak istiyordum; zamanımız azalmıştı. Ve ben henüz öğle namazını kılmamıştım.

Kongre Binası’nın kuzeydoğusunda kalan ve Kongre kampüsünün kuzey bahçesine bakan yüksek sütunlarla süslenmiş giriş kapısının üstünde ‘Equal Justice Under Law- Kanun Önünde Eşit Adalet’ yazılı olan Amerikan Yüksek Mahkemesi’ni de yeni bakış açımla değerlendirmek ve Antik Yunan tapınaklarını andıran binasının giriş merdivenlerinin başlangıcında solda ve sağda iki yüksek kaide üzerine yerleştirilmiş koltuklara oturan mermer kadın ve erkek heykellerini incelemek, binanın içinde ve dışında bol miktarda işlenmiş Antik Roma ve Antik Yunan tanrılarının kabartma figürlerini tek tek görmek iyi olacaktı kuşkusuz.

Sağ elinde kılıç, sol elinde terazi olan ve adaleti temsil eden kadın heykellerindeki temel gizem üzerinde düşünmek gerekiyordu. Neden kadın?

Adaletsizliğin en çok mağdur ettiği insan, en çok şiddete uğrayan, alınıp satılan, tecavüz edilen ve her bir ayrıntısı ile milyarlarca dolarlık endüstri sektörlerine malzeme olan ve erkeğin bütün dengelerinin bozulmasına aracı olarak kullanılan kadındı. Bir kadın ne zaman eline kılıcı alıp adaleti sağlama imkânı bulmuştu ki?

Bu olsa olsa insanları kadın üzerinden manipüle etmek için kurgulanan şeytanî bir kurgunun eseriydi. Kadının hayatının her anında mutlak hakimiyet sağladığı erkek de bu manipülasyon ağının basit bir oyuncağı ve savaşan askeriydi. Meryem Ana ve çocuk İsa resim ve heykellerinin kökenine dair de bir şeyler hatırlatıyordu bu heykeller.

Binaya girmedik, tekrar arabaya bindik. Kuzeye doğru ilerledik. Burası, yani Capitol Hill (Capitol Tepesi), geniş caddeler boyunca Birleşik Devletler Kongre Binası'nın önünden doğuya doğru uzanan Washington, D.C.'deki en büyük tarihi yerleşim bölgesiydi; Columbia Bölgesi'nin merkezine yakın bir yerde yükseliyor ve doğuya doğru uzanıyordu.

Pierre (Peter) Charles L'Enfant, 1791 yılında yeni federal başkent için plan yapmaya başladığında, ‘Kongre Binası’nı (Capitol binası) tepenin zirvesine, ‘anıt bekleyen bir kaide’ olarak nitelendirdiği bir yere yerleştirmeyi seçmişti. Etkileyici manzaralara sahipti ve bu orada oturanlara tarihteki gibi güç hissi veriyordu.

Capitol binası, 1800 yılından bu yana Birleşik Devletler Kongresi'ni ve şehrin Güneydoğusu ve Kuzeydoğusu olmak üzere iki çeyreğini kapsayan Capitol Hill mahallesinin birçok sakininin işyeri olmuştu. Bir açıdan Dağ’ın bütün rahipleri ve hizmetkârları burada çalışıyor ve oturuyor diyebilirdik.

Capitol Hill'in doğusunda Anacostia Nehri, kuzeyinde H Street koridoru, güneyinde güneydoğu/ güneybatı otoyolu ve Washington Donanma Tersanesi, batısında ise, önünde epeyce zaman geçirdiğimiz Kongre Binası’ndan Lincoln Anıtı’na kadar olan ve National Mall olarak adlandırılan bölge yer alıyordu.

‘Küresel Satanist Çete, Capitol Hill’de kendisini tanrılaştıran bir ‘Kutsal Dağ’ inşâ etmiştir ve bütün insanlığı Masonik ağlarla buraya bağlamıştır ve kolonileştirilen her bir ülkede yerel birer ‘Kutsal Dağ’ kurarak Şeytan’ın emirlerini uygulamaktadır!' diyordu ‘Dağ Yazarı’. ‘İnsanlar Washington’a sığınarak kurtulabileceklerine inandırılmışlardır. Bu tarih boyunca tekrar edegelen bir aldanıştır. Küresel Satanist Çete tarafından yönetilen bu bütünleşik hükümdarlık, ne kadar büyük ve güçlü olursa olsun, izlerini takip ettiği Antik Mısır’da, Antik Hint’te, Antik Yunan’da, Antik Roma’da, Antik Çin’de, Antik Amerika’da, Antik Arap ve Pers coğrafyasında ve benzer birçok imparatorlukta insanları kendilerine tapınmaya zorlayarak Allah’tan uzaklaştıran bütün sistemler gibi yok olmaya mahkûmdur.’

Zihnim ândan uzaklaşmıştı yine. Tarihte geziniyordu. Tufan esnasında Allah’ın elçisi Nuh’un Dağ’a sığınmayı kurtuluş olarak gören oğlu ile olan konuşmasını hatırlatıyordu bana Hûd Suresi’nin 40-43. ayetleri:

‘Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” (Nuh), “Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” dedi. Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi. O, “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nûh, “Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu.’

Washington’a umut bağlayanlar da Nuh’un oğlu gibi boğulmaya mahkûmdu. ‘Dağ Yazarı’ haklıydı; ancak bunun dünyada yaşayan ve yaşayacak olan her insan tarafından bilinmesi gerekiyordu. 

Yazdığım romanın herkes tarafından okunmasını umuyordum, bu boş bir umut muydu bilmiyordum. Kur’an vardı ve her şeyi apaçık anlatıyordu bin dört yüz yıla yakın bir zamandır; ne var ki Kur’an’ın varlığına rağmen insanlar hakikate olan ilgileri çarpıtılmış bir şekilde başıboş dolanıyorlardı yeryüzünde. Ben üstüme düşeni yapacaktım, gerisi insanların bileceği bir işti.

Kötülüğün nasıl yayıldığına ve kim tarafından üretildiğine dair sorulara net cevap verilemeyen ve satanist güçler tarafından iz sürülemez hale getirilen bir çağda yaşıyorduk ve insanlığın kılavuzlara ihtiyacı vardı. Bekçiler’in temel kaygısı da buydu. İnsanı Kur’an’a götürecek bir kılavuz hazırlamak için çabalamışlar ve uğruna ömürlerini harcadıkları her şeyi bana teslim etmişlerdi.

Araba önce sola dönerek boydan boya Kongre Binası kampüsünü solumuzda bırakarak ilerleyeceğimiz Constitution Avenu NW’ye ve sonra sağa dönerek geldiğimiz Pennsylvania Avenue NW’ye çıktı. Kısa bir süre ilerledikten sonra yeniden sağa dönerek 6thStNW’den kuzeye doğru ilerlemeye başladık. Kumtaşı rengindeki binalar ağaçların arasından sırayla geçip gidiyorlardı.

İD sessizdi, namazı hatırlatarak elçiliğe daha erken ulaşmamız gerektiğini söylediğimden beri tek kelime etmemişti ve süzülmüş bir yüz ifadesiyle arabayı kullanıyordu. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[19.05.2023, (5/41 (465))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 21.05.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı