Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
A Fetih Accompli: How Erdogan Married Religion and Nationalism
"İstanbul'un fethinin yıldönümünde, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın seküler ve ilahi olanı başarılı bir şekilde birleştirmesi onun en güçlü mirası olabilir."
Zaferler her zaman kına yakmak için iyi bir zamandır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözcüsü İbrahim Kalın, geçtiğimiz günlerde Erdoğan'ın kaybedebileceğini düşünen Batı basınıyla alay etme fırsatı buldu ve bu ayın başlarında cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunu önde tamamlamasının ardından dergilerin birinci sayfalarından oluşan bir kolaja "Bye bye" diye tweet attı. Kalın ve meslektaşları daha önce de Batı'nın Erdoğan'a yönelik bu düşmanlığının 570 yıl önce Pazartesi günü gerçekleşen Konstantinopolis'in düşüşünden kalan acıyı yansıttığını öne sürmüşlerdi.
İstanbul'un Ayasofya'sı şehrin fethinin 568. yıldönümünde ışıklandırıldı. (İletişim Başkanlığı/Handout/Anadolu Ajansı via Getty Images)
Kalın yansıtıyor olabilir. Gazetecilerin farklı amaçları ve gündemleri vardır, ancak XI. Konstantin'in hayaletinin musallat olduğu biriyle hiç karşılaşmadım. Yine de bu konu hakkında konuştuğumuz bir gerçek.
Erdoğan'ın Osmanlı tarihine olan saplantısı ile Batılı yorumcuların onun Osmanlı tarihine olan saplantısı arasında her zaman zarif bir sinerji olmuştur. Hiç değilse bu durum, ekonomi politik kitapları yerine Osmanlı korsanlarıyla ilgili ucuz romanları okumayı tercih eden bizler için bir nimet oldu.
Gerçekten de, son on buçuk yıldır Türkiye'de tarih siyaseti hakkında yazarken, kendimi her zaman biraz bilinçli hissettim: Semboller ve anlatılar kesinlikle büyüleyici, ama kesinlikle gerçek hikaye onlar değildi.
Yine de, geçtiğimiz iki hafta boyunca, Türk seçmenlerin önemli bir kısmı, sembollerin ve anlatıların finansal gerçekleri ne kadar etkili bir şekilde aşabileceğini doğrulamış görünüyor. Hızla çöken bir ekonominin ortasında yeniden seçilmek için yarışan Erdoğan, kampanyasını kiliseden camiye çevrilen Ayasofya'da dua ederek tamamladı ve şimdi zaferini İstanbul'un Osmanlılar tarafından Fetih olarak adlandırılan fethinin 570. yıldönümü olan 29 Mayıs'ta kutlayacak gibi görünüyor.
Erdoğan'ın gücünü pekiştirmesini izleyen akademisyenler ve gazeteciler için, Erdoğan'ın tarihi kullanmada her zaman bizim ona verdiğimiz değerden daha sofistike olduğunu kabul etmenin zamanı gelmiş olabilir.
Gözlemcilerin Yeni Osmanlıcılık ile Kemalizm'i, 1453 ile 1923'ü ve Mustafa Kemal Atatürk ile Fatih Sultan Mehmet'i karşılaştırdığı yerde Erdoğan, birçok seçmenin bunların hepsini istediğini anladı ve onlara bunları verdi.
Gözlemcilerin din ve ulusalcılık arasındaki ayrıma odaklandığı yerde, Erdoğan bu ikisinin birlikte ne kadar etkili bir şekilde kullanılabileceğini kavradı. Ve bunu yapmaya devam ederek, bu örtüşen gelenekleri Batı emperyalizmi, Yunanlılar ve solcu Kürtler gibi ortak düşmanlara karşı bir dizi gerçek ve hayali savaşla bir araya getirdi.
Sonuç, Erdoğan sahneden çekildikten çok sonra bile Türkiye'nin demokratik özlemlerini ve Batı ile ilişkilerini rahatsız etmeye devam edecek güçlü bir ideolojik akımdır.
Erdoğan'ın geleneksel Türk milliyetçiliğine bir alternatif oluşturduğunu düşünmek her zaman çılgınca değildi. Başlangıçta, Avrupa Birliği üyeliği ve Türkiye'nin uzun süredir devam eden Kürt isyanına siyasi bir çözüm bulma çabası onu laik ve muhafazakar milliyetçilerle karşı karşıya getirdi.
Bu nedenle, 2000'li yıllarda iktidardaki ilk on yılı boyunca Erdoğan düzenli olarak Batı yardakçısı olmakla suçlandı. Türkiye'nin uygun bir şekilde adlandırılmış Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) lideri Devlet Bahçeli, Erdoğan'ın politikalarının Boğazları Batılı savaş gemilerine açmakla eşdeğer olduğunu ima etmek için Çanakkale'deki Osmanlı zaferine başvurdu.
2009 yılında, "Kürt Açılımı"nın (Seçkin Deniz'in Notu: 'Kürt Açılımı' değil 'Çözüm Süreci') bir parçası olarak, Erdoğan hükümeti Kürt köylerine Kürtçe isimleriyle hitap etmek gibi mütevazı ama radikal bir adım attı. Tepkiler çok hızlı oldu. Kendisine İstanbul'a giden yollara "Konstantinopolis" yazılı tabelalar koymayı planlayıp planlamadığı soruldu.
2000'li yıllar liberal, çok kültürlü neo-Osmanlıcılığın altın çağıydı. Osmanlı hoşgörüsü retoriği hem Ankara'da hem de Batı başkentlerinde revaçtaydı. Özellikle romantik anlarda Osmanlı İmparatorluğu kulağa Amerikan tarzı bir kültürel eritme potası ya da bir tür modern öncesi AB gibi geliyordu. Yeni Osmanlıcılığın pek çok destekçisi, Atatürk'ün milliyetçiliğinin homojen ve baskıcı bir Türk kimliği adına etnik ve dini farklılıkları ezdiğini, Osmanlı devletinin ise çok daha büyük bir çoğulculuğu teşvik ettiğini ifade ettiler.
Bu anlatı hem siyasi açıdan elverişli hem de tarih açısından oldukça doğru olma avantajına sahipti. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun milliyetçi bir sembol - Erdoğan'ın durumunda modern Türkiye'nin daha büyük, daha kötü ve daha dindar bir versiyonu - olarak da işlev görebileceğini göz ardı etti.
Başka koşullarda, selefi olan bir devleti yardımseverliği ve askeri gücüyle yüceltmek, herkesten çok tarihçilere eski moda bir jingoizm olarak görünürdü. Ancak Türkiye'de Atatürk, sözüm ona Osmanlı İmparatorluğu'nu toptan reddetmiş, aşırı Batılılaşma ve Jakoben laiklik kampanyasının bir parçası olarak halkı geçmişinden koparmıştı.
Sonuç olarak, Erdoğan'ın Osmanlı geçmişine duyduğu coşkuyu çok daha sağlıklı bir şey olarak görmek mümkündü. Gelenek icat etmek yerine, Türkleri "kendi" tarihleriyle yeniden buluşturuyordu.
Daha karmaşık bir hikayenin ipuçları siyaset bilimci Büşra Ersanlı'nın 2002 tarihli ""Kemalist Dönem Tarih Yazımında Osmanlı İmparatorluğu: Bir Ölümcül Çöküş Teorisi" başlıklı makalesinde bulunabilir. Ersanlı'nın keşfettiği gibi, Atatürk ve arkadaşları Osmanlı'nın her şeyini gerçekten reddetmemişlerdi. Aksine, bunu ideolojik gündemlerini ilerletmek için seçici bir şekilde yapmışlardır.
İmparatorluğun altın çağında, temelde Türk ve laik olduğunu savundular. Daha sonra, giderek dinselleştikçe ve etnik karakterini kaybettikçe, gerileme başladı. Bunun anlamı, açıkça, Atatürk'ün milliyetçi ve laik reformlarıyla aslında Osmanlı büyüklüğünün köklerini restore ettiğiydi.
Ancak Osmanlı hoşgörüsünün hikayenin tamamı olmadığına dair başka ipuçları da vardı. Profesör Ersanlı 2011 yılında Kürt hakları savunuculuğu nedeniyle hapse atıldı. 2018'de tekrar tutuklandı.
Erdoğan sonunda barışın kötü bir politika olduğunu fark etti. Kürtlerle yakınlaşması ona milliyetçi oylara mal oldu ve orduyu yabancılaştırdı ama Kürt seçmenler arasında buna karşılık gelen bir etki kazanamadı. Dahası, güç kazandıkça devletin çıkarlarını giderek kendi çıkarlarıyla özdeş görmeye başladı. 2015 yılına gelindiğinde, Erdoğan için (Terör örgütü) Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile barış yapmanın rahatsız olduğu bir güç paylaşımını gerektireceği ve aynı zamanda İslamcı isyancılarla (ÖSO kastediliyor, Seçkin Deniz) işbirliği yaparak Suriye'de nüfuz kazanma planlarını baltalayacağı açık hale gelmiş gibi görünüyor.
Bunun sonucunda ortaya çıkan ideolojik eksen kayması Erdoğan için şaşırtıcı derecede kolay oldu. 2015 yazında Bahçeli ve ordu ile güçlerini birleştirerek PKK'ya karşı savaşa geri döndü. Ordu, Kürt savaşçıları Türkiye'nin güneydoğusundaki şehirlerden temizlerken, yıkılmış bir evin duvarındaki bir duvar yazısı ittifakın şartlarını ele geçirdi: "Eğer Türksen gurur duy. Değilsen itaat et." Etnik gurur isteğe bağlıydı. Buna karşılık itaat zorunluydu.
Meseleyi daha da basitleştirmek gerekirse, 2014 yılında ABD hükümeti PKK'nın Suriye kolunu IŞİD grubuna karşı mücadelesinde desteklemeye başlamıştı. IŞİD, IŞİD olduğu için bu makul bir politika gibi görünüyordu ama Türkiye'de kimse ikna olmamıştı. On yıllar boyunca, Washington Ankara'ya Kürt köylerini yerle bir etmek için ihtiyaç duyduğu jet ve helikopterleri satarken bile, Türk komplo teorileri ABD'nin PKK'yı gizlice desteklediğine inanıyordu. Washington PKK'yı açıkça desteklemeye başladığında, Türkiye'nin öfke ve ihanet duyguları taştı.
Tarihsel anlatılar da bunu hızla takip etti. Osmanlı dizisi Diriliş Ertuğrul'un açılış bölümünde izleyiciler, 13. yüzyılda gerçek Haçlıların Türkleri ve Kürtleri birbirine düşürme politikasını benimsediğini öğrendiler. Bu arada, ABD'nin IŞİD'le mücadele elçisi Brett McGurk düzenli olarak modern zamanların Arabistanlı Lawrence'ı olarak nitelendirildi ki bu Türk siyasi söyleminde bir iltifat değil.
Türkiye'nin 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, Batı'nın sözde hainliği karşısında dini ve milliyetçi söylemi pekiştirmek için daha fazla fırsat sağladı. Erdoğan, Türk vatandaşlarının darbeye direnirken binlerce yıllık Türk ulusal geleneğinden ve 1400 yıllık İslam medeniyetinden güç aldıklarını ilan etti. Bir anma töreninde genç bir çocuk sahneye çıkarıldı ve ne için şehit olmak istediği soruldu. Çocuk "Halkım" diye cevap verdi. Ardından "Başka?" diye sorulduğunda "Milletim" diye ekledi ve son olarak tekrar sorulduğunda "Allah" dedi.
Darbeyi tarihsel bir bağlama oturturken, hükümetin söylemi sürekli olarak yeni bir dini okumayla aşılanmış geleneksel milliyetçi ikonografiden yararlandı. Darbe girişiminin yenilgisi defalarca Selçuklu Türklerinin 1071'de Bizans İmparatorluğu'nu yendiği Malazgirt ve Atatürk'ün I. Dünya Savaşı sırasında İngilizleri yendiği Çanakkale Savaşı ile karşılaştırıldı. Bir gazetecinin yazdığı gibi, "15 Temmuz ihaneti, Malazgirt'te ve Çanakkale'de bizi durdurmaya, hatta yok etmeye çalışan Haçlı zihniyetinin bu dönemde yaşadığı en büyük saldırıydı."
Erdoğan'ın siyasi sembolleri karıştırma ve eşleştirme konusunda özel bir yeteneği var. Mısır hükümetinin Ağustos 2013'te Kahire'nin Rabia Meydanı'nda hareketin destekçilerine yönelik katliamını simgeleyen Müslüman Kardeşler'in sembolü Rabia işaretini mitinglerinde benimsedi, ancak aynı zamanda dört parmağının "tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" ideallerini temsil etttiğinde ısrar etti.
Erdoğan 2019'da Boğaz'a bakan devasa yeni bir cami (Büyük Çamlıca Camii kastediliyor) inşa ettiğinde, minareleri tam 107,1 metre yüksekliğinde yaparak biraz daha fazla Malazgirt'e imza attı. Hükümet ayrıca Osmanlıların Birinci Dünya Savaşı'nda Kut'ül Amare'de İngiliz ordusunu aşağılamasını bir kez daha anmaya başladı. Bu zafer ilk olarak Atatürk döneminde kutlanmış, Türkiye'nin NATO'da İngilizlere katılmasıyla birlikte bu kutlamalardan nazikçe vazgeçilmişti.
Erdoğan'ın giderek daha irredantist (Seçkin Deniz'in Notu: İrredantizm ya da kurtarımcılık, İtalyanca kökenli bir sözcük olup dil, din, soy ve kültür birlikteliği olduğu hâlde herhangi bir devletin sınırları dışında yer alan halk ile söz konusu devletin birleşmesi fikridir) bir hal alan söylemi ise hem Osmanlı İmparatorluğu'nun manevi sınırlarına atıfta bulunuyor hem de Atatürk'ün I. Dünya Savaşı sonrasında korumak için mücadele ettiği Misak-ı Milli haritalarına yer veriyor.
Atatürk Erdoğan'ın söyleminde belirgin bir şekilde yer almasa da, Türkiye'nin yeni milliyetçiliğinde hala bir yeri var. Örneğin, yakın tarihli bir 12. sınıf tarih ders kitabı, Atatürk'ün Müslümanlar ve tüm Üçüncü Dünya için anti-emperyalist bir kahraman olarak rolünü yüceltiyor.
Öğrenciler "Türkiye'nin Anadolu'da emperyalizme karşı verdiği milli mücadelenin 20. yüzyılda emperyalizme karşı ilk büyük darbeyi vurduğunu" ve "Mustafa Kemal'in ... az gelişmiş ve sömürgeleştirilmiş uluslar için bir örnek teşkil ettiğini" öğreniyor.
Hem Jawaharlal Nehru hem de Muhammed Ali Cinnah'a atıfta bulunan kitap, "milli mücadelenin başarısının tüm sömürgeleştirilmiş İslam dünyasını sevindirdiğini ve diğer inanç mensuplarına ilham kaynağı olduğunu" açıklıyor.
Ayasofya söz konusu olduğunda, Atatürk elbette Türkiye'nin yeni milliyetçiliğinin belirgin bir şekilde yanlış tarafında yer alıyor. Binayı 2020'de cami olarak açarken Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet'in binayı başka bir şeye dönüştürmek isteyenleri lanetlediğine atıfta bulundu. Yine de konuşmasının geri kalanı, tüm dini retoriğine rağmen, milliyetçi değilse hiçbir şey değildi.
Erdoğan özellikle Ayasofya'nın yeniden dönüştürülmesini sadece bir dindarlık eylemi ya da tarihi bir haksızlığın düzeltilmesi olarak değil, Türkiye'nin egemenliğinin savunulması olarak sundu. Kendi kararının sorgulanmasının Türkiye'nin egemenlik haklarına bir saldırı olduğunu, bayrağının ya da sınırlarının sorgulanmasından farklı olmadığını ısrarla vurguladı. Daha da önemlisi, söylemi Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki (CHP) muhaliflerinin "içimizdeki Bizanslılar", günümüz Haçlıları adına çalışan sadakatsiz bir beşinci kol olduğu suçlamasını güçlendirdi.
Erdoğan'ı savunanlardan birinin, 2018'de CHP'nin adayı olarak Erdoğan'a karşı yarışan ancak geçtiğimiz Pazar günü muhalefetini yeniden gözden geçiren Muharrem İnce olması dikkat çekiciydi. O zaman attığı tweet'te de belirttiği gibi: "Ayasofya Türkiye sınırları içindedir ve ibadete açılması Türkiye'nin egemenlik hakkıdır. Buna ne Yunanistan, ne Amerika, ne Rusya ne de başka bir ülke karar verebilir."
Tarih de politikacılar gibi şekillendirilebilir. Türkiye'nin İstanbul'un fethinin 500. yıldönümünü kutladığı 1953 yılında Fatih Sultan Mehmet, Türkiye'nin yüzünü Batı'ya çeviren laik bir hükümdar olarak açıkça Atatürk'le karşılaştırıldı.
Türk entelektüelleri ve siyasetçileri, Rönesans sanatına olan hayranlığı, Yunanca ve Latince bilgisi ve en son askeri teknolojiyi benimsemesi ile gösterilen modern dünya görüşünü övdü. Mehmet'in Ayasofya kilisesini yıkmak yerine camiye dönüştürme kararı bile, Atatürk'ün binayı müzeye dönüştürme kararının habercisi olarak, onun aydınlanmasının bir kanıtı olarak lanse edildi.
Hükümetin 10 günlük kutlamalarında balolar, bahçe partileri ve suareler yer aldı. Opera, defile ve üzerinde sultanın resmedildiği özel devlet sigaraları da vardı. New York'ta Türk gurbetçiler rakı, limon suyu ve creme de menthe'den oluşan İstanbul Magic adlı bir kokteyl hazırladılar. Ancak tüm bunlara rağmen, o dönemde muhalefette olan CHP'nin bazı üyelerinin endişeleri vardı. Hükümeti, Amerikalıları ve Yunanlıları yatıştırmak için yüzüncü yıldönümünü küçümsemekle suçlayan eleştirmenler, böyle yaparak İstanbul'un Türklüğünü sorguladıklarını öne sürdüler.
2019 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na adaylığını koyan Ekrem İmamoğlu, Twitter'da Fatih'in "toprakları değil gönülleri fethetmeye geldiğini" söylediği bir video paylaştı. Bu daha kapsayıcı söylemi ikiye katlayan İmamoğlu, Fatih gibi İstanbul'u yine tüm inanç ve dillerden sakinlerin barış ve adalet içinde bir arada yaşadığı bir şehir haline getireceğini vaat etti.
Bu arada, Erdoğan'ın partisi AKP'nin destekçileri İmamoğlu'nun gizlice Rum olduğu suçlamalarını yaydılar ve Fatih'in şehrini yönetmek için bu dili konuştuğunu inkar etmesini istediler. Bir yıl sonra İmamoğlu, Londra'da satışa çıkan Gentile Bellini'nin Fatih tablosunu satın aldığı için laik seçmenlerinden büyük övgü aldı. AKP yanlısı basın ise İmamoğlu'nu bir kâfir tarafından yapılmış bir resme para harcadığı için kınadı.
Zaferlerinin ardından Erdoğan ve hükümeti, gelişen fetih anlatılarında yabancı ve yerli Bizanslıların kimler olduğuna karar verecek. Hangi dinden ya da dilden olursa olsun hangi sakinlerin barış ve adalet içinde yaşayacağına karar verecekler.
Cuma günü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu "bundan sonra Türkiye'de kim Amerikan yanlısı bir politika izlerse vatan haini olarak damgalanacaktır" dedi. Ondan şüphe etmek için hiçbir neden yok. Sivil toplum lideri Osman Kavala ve eski Kürt cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş gibi Türkiye'nin geçmişine ve bugününe dair daha kapsayıcı bir vizyon için mücadele eden kişiler hapiste.
Erdoğan'ın destekçilerinin çoğu için seçim, onları orada tutma konusunda bir referandumdu. Kalın Batı basınıyla alay ederken, Washington merkezli bir Türk basın mensubu Demirtaş'a alaycı bir şekilde dışarı çıkıp çıkmadığını sorarak kutlama yaptı.
Eninde sonunda tarih yeniden yazılacak ama ondan önce başka bir karanlık bölüm bizi bekliyor.
Nicholas Danforth, 28 Mayıs 2023, The New Lines Magazine
(Nicholas Danforth, "The Remaking of Republican Turkey: Memory and Modernity Since the Fall of the Ottoman Empire-Cumhuriyet Türkiye'sinin Yeniden İnşası: Osmanlı İmparatorluğu'nun Çöküşünden Bu Yana Hafıza ve Modernite"" kitabının yazarıdır.)
Seçkin Deniz, 30.05.2023, Sonsuz Ark, Çeviri, Çeviri ve Yansımalar
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.