Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Nietzsche elbette yalnız değildi ve ürettiği felsefenin de asıl kaynağı kendisi değildi. Poe gibi o da Arthur Schopenhauer’ın kurbanlarındandı. Satanistlerin, doğrudan Samirîler ya da dolaylı olarak her dinden ve her ırktan devşirdiği masonlar üzerinden ürettiği ‘silsile akıl’ tek başına hiç kimseye ait değildi ve düşünen her bir kişi bu aklın bütün akıntısına, köklerine de vâkıf değildi.
Nietzsche'nin Arthur Schopenhauer’la var olan ilk aklının kendisiyle
çelişmesini başka türlü açıklamak mümkün değildi.
Stanford Encyclopedia of Philosophy- Stanford Felsefe Ansiklopedisi’nin Arthur
Schopenhauer’ın etkilediği ünlü isimlerden bahsediyordu. ‘Silsile akıl’
kendiliğinden ilerleme yeteneğine sahip değildi çünkü:
“Schopenhauer’ın felsefesi, kısmen bakış açısının Tanrı'nın varlığını
varsaymaya gerek duymadan geleneksel ahlaki değerleri kabul etmesi nedeniyle
geniş çapta etkili olmuştur. Onun görüşü aynı zamanda mistik deneyim yoluyla
mutlak bilgi olasılığına da izin vermektedir. Schopenhauer aynı zamanda bilimin
ve diğer edebi ifade biçimlerinin hegemonyasına üstü kapalı bir şekilde meydan
okuyarak, bunların yerine daha müzikal ve edebî anlayış tarzlarını ikame eder.
En azından tipik olarak kaçınamayacağımız bir bakış açısıyla, evrenin temelde
irrasyonel bir yer olarak göründüğünü kabul etmesi, içgüdüsel güçleri insan
davranışının altında yatan irrasyonel ve yine de yönlendirici güçler olarak
anlayan 20. yüzyıl düşünürlerine de çekici gelmiştir.”
‘Masonik büyüden, ‘silsile akıl’dan bahsediliyordu tılsımlı bir anlatımla:
‘Tanrı'nın varlığını varsaymaya gerek duymadan geleneksel ahlaki değerleri
kabul etmesi nedeniyle’ ve ‘içgüdüsel güçleri insan davranışının altında yatan
irrasyonel ve yine de yönlendirici güçler olarak anlayan’.
Tanrısız ‘geleneksel
ahlakî değer’ nasıl mümkün olacaktı? Tanrısız ‘geleneksel ahlakî değer’ ancak
anlamları tam zıtlarıyla değiştirerek ve Tanrı’nın söylediğinin tam tersini
değer olarak öne sürerek ve ‘silsile akıl’la yaşatarak mümkün olabilirdi.
Tevrat, Zebur ve İncil böyle değiştirilmemiş miydi?
Schopenhauer gibiler ve
onun takipçileri tam olarak aynısını yapmışlardı. Şeytan Allah’ın yolunun
üstüne oturmuştu ve insanları Allah yolundan böyle saptırmıştı. Aydınlanmacı
isimler, satanist bir aydınlanmanın fısıldayanları idiler. ‘İrrasyonel ve yine
de yönlendirici güçler’i, yani fısıldayan Şeytan’ı, cinleri ve insanları nerede
aramamız gerekiyordu?
Felak Suresi’nin 1-5.
ayetlerinde: ‘De ki. “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman
gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman
hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”’
Ve daha açık bir şekilde Nâs Suresi’nin 1-6. ayetlerinde: ‘De ki.
“Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi
vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melikine, insanların
İlahına sığınırım.”
Kitaplar sürekli fısıldıyordu okuyucularının kulaklarına; bu fısıltılar
ömür boyu sürüyordu üstelik. Satanist sırların koruyucusu, fısıldayıcısı ve
doğrultmanı olarak kullanılan ansiklopedilerden biri olan Stanford Encyclopedia
of Philosophy ‘İrrasyonel ve yine de yönlendirici güçler’i, yani ‘silsile
akıl’la yazdıkları şeyleri insan ruhunun kulaklarına fısıldayan ünlü isimleri
sıralıyordu:
‘Schopenhauer’ın etkisi, aralarında Charles Baudelaire, Samuel Beckett,
Thomas Bernhard, Jorge Luis Borges, Jacob Burckhardt, Joseph Conrad, André
Gide, George Gissing, Franz Grillparzer, Thomas Hardy, Gerhardt Hauptmann,
Friedrich Hebbel, Hugo von Hoffmansthal, Joris Karl Huysmans, Ernst Jünger,
Karl Kraus, D. H. Lawrence, Joaquim Maria Machado de Assis, Stephane Mallarmé,
Thomas Mann, Guy de Maupassant, Herman Melville, Robert Musil, Edgar Allan Poe,
Marcel Proust, Arno Schmidt, August Strindberg, Italo Svevo, Leo Tolstoy, Ivan
Turgenev, Frank Wedekind, William Butler Yeats ve Emile Zola’nın da bulunduğu
şairler, oyun yazarları, denemeciler, romancılar ve tarihçiler gibi
edebiyatçılar arasında güçlü olmuştur. Genel olarak, bu yazarlar
Schopenhauer’ın dünyanın saçmalığı duygusundan esinlenmiş, ya daha nihilist ve
kasvetli bir şekilde ya da daha kaygısız, absürdist ve komik bir şekilde ele
almışlardır.
Filozoflar arasında Henri Bergson, Julius Bahnsen, Eduard von Hartmann,
Suzanne Langer, Philipp Mainländer, Hans Vaihinger ve Friedrich Nietzsche
sayılabilir; her biri Schopenhauer’ın felsefesinin hayatın anlamına ilişkin
görüşleri, rasyonel olmayan irade teorisi, müzik teorisi veya Kantçılığı gibi
seçilmiş yönlerine odaklanma eğilimindedir. Bilimi sanata tabi kılan
Nietzsche'yi etkilediği ölçüde, Kıta felsefesinin Nietzsche aracılığıyla salt
literalist felsefe tarzlarına karşı yirminci yüzyıl meydan okuması,
Schopenhauer’ın müziğin metafizik hakikati geleneksel felsefeden daha doğrudan
ifade ettiği görüşü tarafından öngörülmüştür.
Schopenhauer’ın müzik teorisi, sanatsal dehaya ve acı çeken dünyaya yaptığı
vurguyla birlikte Johannes Brahms, Antonín Dvorák, Gustav Mahler, Hans
Pfitzner, Sergei Prokofiev, Nikolay Rimsky-Korsakoff, Arnold Schönberg ve
Richard Wagner gibi besteciler arasında da etkili olmuştur. Sinema filmlerine
eşlik etmek ve onları geliştirmek için yazılan yirminci yüzyıl müziğinin babası
olan Wagner'i etkilediği ölçüde, Schopenhauer’ın sürekli bir duygu akışının
ifadesi olarak müzik teorisi, sanatsal ve iletişimsel medyadaki çağdaş müzik
deneyiminin önemli ölçüde arkasında durmaktadır.
Schopenhauer’ın 19. yüzyıldaki tarihsel profili sıklıkla Kant, Hegel, Marx,
Mill, Darwin ve Nietzsche'nin gölgesinde kalsa da, 1818 gibi erken bir tarihte
rasyonalist dünya anlayışlarını reddederek, genellikle kabul edildiğinden daha
fazla, gelecek şeylerin şeklini algılamıştır. Yüzyılın başında, Birinci Dünya
Savaşı'nın ortasında Dada hareketi tarafından ifade edilen içi boş, nihilist
kahkaha, Schopenhauer’ın felsefesinin neredeyse bir yüzyıl önce somutlaştırdığı
duyguları yinelemektedir.
Schopenhauer’ın günlük yaşamın özündeki içgüdüsel dürtülerin önemine dair
fikirleri, Freud'un gerçeküstücülüğe ilham veren psikanalitik düşüncesinde de
yeniden ortaya çıktı ve insanlık tarihinin hiçbir yere gitmediğine dair inancı,
iki Dünya Savaşı'nın Hegel ve Marx gibi düşünürlerin kalbini fetheden 19.
yüzyıldaki sürekli ilerleme beklentilerini sekteye uğratmasının ardından, 20.
yüzyıl Fransız felsefesinin kilit noktaları haline geldi.”
Kendileri anlatıyordu şeytanî silsile aklın tarihteki izleklerini; ben
sadece anlattıklarını araştırıyor ve kuşku götürmez tespitler yapıyordum.
Satanistlerin oluşturduğu yaşam ağacının dallarında dinî, felsefî ya da
edebî olarak gördüğümüz her şey ruhsuz, kişiliksiz, değersiz, ahlaksız, bencil,
seks ve uyuşturucu bağımlısı yirmi birinci yüzyıl insan tipinin oluşmasını
sağlamıştı.
Zihnimi dinlendirmeye karar vermiştim. İD’nin, Poe’nun ve yüceltilen Batı merkezli bütün entelektüel evrenin Nietzsche ile ilişkisini incelemek ve özenle gizlenmiş bir sırrı deşifre etmiş olmak gerçekten yorucuydu.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.