Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
Ne var ki zihnîmi durduramıyordum. Yirmi iki ‘Bekçi’ çok ağır bir yük bırakmışlardı üstüme; insanlık tarihinin bütün yükünü birdenbire sırtlanmıştım. ‘Sistem mühendisi’ ve ‘hâfız’ olmam onların dikkatini çekmişti; altından kalkamadıkları insanlığın en büyük sıkıntılarını çözümlemem ve her birini net bir şekilde, özellikle sağaltarak incelemem ve çözümleriyle bir bütün olarak insanlığın önüne koymam için seçmişlerdi beni.
Ancak çok ağır bir yüktü bu. Kendimi unutmuştum, ailemi unutmuştum; o serinkanlı
ve dingin iş adamı gitmiş, yerine İblis’i ve çocuklarını başlangıçtan bugüne
neredeyse adım adım izleyen bir dedektif çıkmıştı ortaya. Başka türlü düşünemez
olmuştum.
Ortaya çıkan ‘ben’ başka bir bendi. Bu ben, bu yaşıma kadar okuduğum her şeyi
zihnimde, özellikle benim kontrolüm olmadan sanki gizli bir emir almış gibi birbiriyle
ilişkilendirerek insanlığın toplam hâfızasında neredeyse kalıcı olarak yer
edinmiş kanserli ağları görmemi sağlıyordu.
Artık her şey çok netti. Batı’da gerçekleşen aydınlanma Batı merkezli
değerler inşâ etmeyi amaçlamıyordu, tam aksine Doğu’yu da Batı’yı da
Satanizm’in egemenliğine hazır hâle getirmek istiyordu. Zerdüşt, Buddha ya da
Hinduizm binlerce yıl sonra nasıl Avrupa ve Amerika’nın aydınlanmasının zirvesi
olabiliyordu? Binlerce yıllık Yahudi, Hristiyan kültürü hiç mi bir işe
yaramamıştı? İslam ve Allah’ın son elçisi Muhammed nasıl bu tahrif edinmiş dinlerle
ve kültürlerle mukayese edilebilirdi?
Satanizmin sürekliliği
ve gizlice insanlığın damarlarında gezinmeye devam ettiği gerçeği yapılabilecek
tek açıklamaydı. Tedirgin olmalıydık; tedirgin
edici bir aklın yararlı olup olmadığını sorgulayan insanlık, tedirgin edici bir
kıyamet gününü unutmuş olmalıydı, dehşet verici olan o günü unutan akıl ancak
aciz bir akıldı. İnsan aklının intiharı ise Allah'ı unutmaktı. Bunu inanan
Müslümanlar olarak yapamazdık.
Hac Suresi’nin 1-9.
ayetleri bütün insanlar için uyarılar yapıyordu:
‘Ey insanlar! Rabbinize
karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu
göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her
hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; hâlbuki
onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir. İnsanlardan
kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allah hakkında tartışmaya girer
ve her azgın şeytanın ardına düşer. Şeytan hakkında, “Her kim onu dost
edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler” diye
yazılmıştır. Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe
içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan
(meniden), sonra bir “alaka”dan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir
“mudga”dan yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli
bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak
çıkarıyor, sonra da (akıl, temyiz ve kuvvette) tam gücünüze ulaşmanız için
(sizi kemale erdiriyoruz.) İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da
ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin.
Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman
kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir. Bu
böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir, O ölüleri diriltir ve O’nun her
şeye gücü yeter. Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve
şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir. İnsanlar içinde öyleleri
vardır ki bilgisi, kılavuzu ve aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde, büyüklük
taslayarak, başkalarını Allah yolundan saptırmak için Allah hakkında tartışır
durur. Onun dünyadaki payı rezil rüsvâ olmaktır; kıyamet gününde ise ona yakıcı
ateşin azabını tattıracağız.’
Gerçek buydu ve inkâr
edenler için cehennem dünyada yaşarken gerçekleşiyordu, Kıyamet gününü ve
sonrasını inkâr eden Nietzsche kendi cehenneminde delirmişti, ölene dek yakıcı
bir karanlıkta yaşamaya mahkûm olmuştu. Artık onu insanlığın yakasından
koparmalı ve karanlığa gömmeliydik. Fakat işimiz çok zordu; çünkü insanlık
karanlığın derinliklerinde boğulurken kendisini aydınlanmış sanıyordu.
Bakara
Suresi’nin 257. ayeti gerçeği apaçık anlatmaktaydı: ‘Allah, inananların
dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince,
onların dostları da tâğuttur (Allah’tan başka tapınılan ve hak yoldan saptıran
her varlık, put, şeytan, kâhin ve sihirbaz), onları aydınlıktan alıp karanlığa
götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.’
Batı’nın
satanist aydınlanması gerçek karanlığın ta kendisiydi. Çünkü bugün o Batı,
erkek çocuklarının erkeklik organını keserek onlara cinsiyetsizlik ya da
dişilik verdiğini iddia eden aşağılık yaratıklarla doluydu. Bu çocukları öldürmekten
çok daha büyük bir kötülüktü; zulümdü. Hiçbir şeyin farkında olmayan dört-beş yaşında, henüz konuşmaya başlayan pırıl pırıl erkek çocuklar, kendilerini bütün kılan
cinsiyetleri ellerinden vahşice alınarak sonsuz bir karanlığa itiliyorlardı.
Kısaca insanlık
erkeklerini kaybediyordu; göğüslerini kestiği ergen kızlarını, bir şekilde dişi
kalan kadınlarını da birer fahişeye dönüştürüyordu. Bu aşağılık karanlığa Amerika
Birleşik Devletleri federal hükümeti liderlik ediyordu; tasarımcılar Washington’da
değil Richmond’daydı. Dünyayı yönettikleri iddia edilen dolar milyarderi
satanistler ise siyaset, askerî-sivil bürokrasi, istihbarat, akademi, sanat-sinema-moda,
edebiyat, psikoloji, felsefe, teknoloji gibi alanlardaki piyonlar gibi sadece
birer piyondu.
Bana düşen
bu alanlardaki her bir şeytanî ağı belirginleştirmek ve görünür hale
getirmekti. Yapabileceğim kadarını yapacaktım, ama yapabileceğim kadarı ne
kadardı, onu bilmiyordum. ‘Bismillah’ diyordum her seferinde. ‘Satanist’ ya da ‘şeytanî’
sözcükleri veya her ikisi de insanların kulaklarını tırmalayacak düzeye
gelmeliydi. ‘Satanist’ İngilizcenin küresel ve Batılı gücünün zihninde yol
alacaktı, ‘şeytanî’ ise Arapçanın küresel ve İslamî gücünün akışkanlığında.
Mahir’in
okuduğu kitaplarla inşâ ettiği zihinsel evreninde de kasırgalar estiriyordu
söylediklerim; bazen sert itirazlarla çıkıyordu karşıma, bazen de çaresizce ‘haklı’
olduğumu söylüyordu. Okuduğu kitaplardaki gizli bağları somut bir şekilde kanıtladığımda,
canı sıkılsa da, adil olmaktan kaçamıyordu. Bu böyle olmalıydı; o kitap kurdu
Mahir’i de sarsmalıydı ustalıkla saklanan satanist gerçeğin açığa çıkışı.
Sarsıyordu da.
‘Ne
okuyacağız bundan sonra?’ demişti bir gün gülerek. ’Onu de hele?’
‘Kur’an!’
demiştim sakin sakin. ‘Adam gibi Kur’an okumalıyız, Kur’an ne diyor onu
eksiksiz bilmeliyiz!’
‘Haklısın!’
demişti. ‘Kur’an’ı çok ihmal ettik.’
‘Tam
olarak on üç yüz yıl!’ dedim. ‘Kur’an’ı hiç okumadık; Arapçasını okuyarak ‘tinsel
tatmin’ sağladık ama asla anlamadık! Yaşadığımız sefaletin, rezaletin başka
açıklaması yok. Allah bizim bu ahmaklığımızı neden ibadet olarak takdir etsin
ki? Neden bizi âlemlere üstün kılsın ki? Yahudileri âlemlere üstün kıldı,
nankörlük ettiler, darmadağınık etti; Müslümanlar da aynısını yaptılar, Allah
onlara da ayrıcalık tanımadı, değil mi?
‘Evet ya!’
demişti Mahir. ‘Müslüman ülkelerin bu kadar ezik, aşağılanmış olmasının başka
bir açıklaması olamazdı!’
İsrâ
Suresi’nin 4-10. ayetleri azgınlaşan Yahudilerin nasıl cezalandırıldığını ve Kur’an’ın
temel vasıflarını anlatıyordu: ‘Biz, Kitap’ta (Tevrat’ta) İsrailoğullarına,
“Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre
kapılarak böbürleneceksiniz” diye hükmettik. Nihayet bu iki bozgunculuktan
ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan
birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu,
herhâlde yerine gelmesi gereken bir va’d idi. Sonra onlara karşı size tekrar
egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da
çoğalttık. İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük
yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı
gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i
Makdis’e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye
(üzerinize yine düşmanlarınızı gönderdik.) Umulur ki Rabbiniz size merhamet
eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya) döneriz. Biz cehennemi
kâfirlere bir zindan yapmışızdır. Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola
götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete
inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.’
Biz Müslümanların da aynı şekilde cezalandırıldıkları açıktı, bunu bize bildirecek başka bir elçi ve kitap gelmediğine göre, bu hükmü kendimiz çıkarabilirdik.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.